bugün

4 yıl önce çömezleri "özal'ın ektiği tohumlar da gelmişler" diye selâmlayan hoca.

verdiği bu ayardan sonra dersinden çıkan malların suratlarındaki ifadeyi görmüştüm ki...

(bkz: orgazmdan daha zevkli anlar)
istanbul üniversitesi iletişim fakültesi profesörüdür. o fakülte de tek başına 20 hocaya bedeldir lafı dolanır saygıdeger iletişimci hanım için.
hocamdır kendileri
ders anlatırken gıdıkları kızarır. Frankfurt okulu deyince akan sular durur kendisi için.
esnediğim için bana bağıran hoca. ayrıca sonra dersinde kopya çekerken yaklanmama ve 1 hafta uzaklaştırma almama neden olan hoca. ne olursa olsun istanbul üniversitesi iletişim fakültesinin en iyi hocası.
bence iletişimciler 2'ye ayrılır. Nurdoğan Rigel ve diğerleri.
dersindeyken kendinizi özel hissetmenizi sağlayan, sizi iyi bir yerde okuduğunuza ve harika eğitim aldığınıza inandıran ve bunu gönülden hissettiren mükemmel insan. Rigel'in dersinden sonra girilen derslerde ise az önce işlediğimiz ders ise şimdi işlediğimiz ne lan diyorsunuz.
harvard tan yüklü bir miktar para karşılığı çağırılan ama kabul etmeyen müthiş hoca. ayrıca noam chomsky nin asistanlık teklifini de reddetmiştir.
amfide dersindeyken kendimi bir üniversitede olduğumu, üniversiteli olmak yükünün sorumluluğunu derslerinin başından sonuna dek omuzlarımda hissettiren, saygı ve "sevgideğer", nev-i şahsına münhasır hocalarımızdandır. şöyle bir dönemde gerektiğinde siyasi iktidarı da, kapitalizmin doymak bilmez kar hırsını da yerden yere vurmasını bilir. basın özgürlüğünü yanlızca laf olsun diye savunmaz, ülkede bu konudaki mevcut hali de teşhir eder.
bir ünsal oskay değildir ama bir yusuf devran hiç değildir.
daha uzun yıllar fakültemizi onurlandırmasını ve gelecek kuşakları da etkileyerek, "saray gazetecisi" olmalarının önüne geçmelerini dilerim.
bir ara başbakan erdoğanın danışmanlığını yapmış daha sonra ayrılmış iletişim bilimci.
"ben istanbul üniversitesinde oldukça kimse bu kürsüye bir din adamını hoca olarak buraya çıkaramaz!" diyerek düşüncelerini taştığı bir anda belli eden, çalışmaları ve bilgisiyle hayret ettiren profesör,iletişim bilimci ve gazeteci.*
derslerine ilk girdiğim günden bu yana* üniversitenin tanımını yapan ve sizi olabildiğince zorlayan hoca olduğu için vasıfsız kişilerin sevmediği hocadır. her seferinde zor bir ödev verdiğinde, öğrencilere bakarak: "kafanız karıştı çocuklar değil mi? güzel, kafanız karıştıysa birşeyler öğreneceksinizdir." der. ilk önce ne dediğini anlamakta güçlük çekebilirsiniz ama kendisinin, bellek * hakkında çalışmalar yaptığı için, haklı çıktığını görebilirsiniz.
her sözlükte yazdığı gibi yıllar önce de okul yönetiminde öğrencilerin tarafını tutuyormuş ve şimdi de öyle. harward'a gitmiş, Eco'nun derslerine girmiş, texas uni. 'de öğretim üyeliği yapmış ve choamsky'nin asistanlığına kabul ettiği* kişidir. kendisi tam anlamıyla gizli bir kutu olduğundan kendi başarılarını veya özel hayatını ondan öğrenmeniz imkansız.

ilk gördüğüm günden bu yana idol olarak belirlediğimdir de. üniversitedeki öğrencilere olan sert tavrının nedenini bana, lise sisteminden gelmiş öğrencilerin uydurulmuş olduğu kalıptan çıkması adına yaptığı ve böylece anlamaya zorladığını söylemişti. her sınıf atlayan öğrencilere daha ılımlı olmaya başlaması da bu kıvamla alakaladır. ama artık eskisi gibi birinci sınıflara da sert davranamıyor, yönetim ve etrafındaki insanlar kendisini çok yordu. profesör olmasına rağmen ikinci öğretimlerin dersine de bizzat kendi kalıyordu. yönetimle tartıştığı için kış ortasında kendi sınıfının kaloriferleri çalıştırılmamıştı, bu duruma rağmen üşüyerek ders anlattı ve dinlemiştik. kendi asistanları yönetimden yana oldu ki hiç biri rigel etmez, bu yüzden asistanlarını anında bıraktı. asistanı kendisine cephe oluşturdu, okul içinde büyük olaylar oldu. şahsen ben bile bu sefer korkmuştum rigel'in bunun altından kalkamaması ihtimaline. kendisinin bir dava için imzası olayları silip süpürdü. bir yanda okul bir yanda da rigel, ve terazi dengede hatta bazen rigel daha ağır bile basmakta.

kendisinin en büyük ve yeni varsayımı da: "çocuklar, bu dediğimi unutmayın. iletişim fakültesi artık bilimin öğretildiği yer olmayacak. eğlence sektörüne adam yetiştirme yeri olacak ki bunu fark edebilirsiniz de." haklı çıkacağını biliyoruz. yaptığı analizler, okuttuğu kitaplar, izlettiği filmler ile istanbul üniversitesindeki vasıfsız dersleri ardında bırakan hocadır.

derslere ve bazen de gereksiz olduğuna inandığım derslerin sınavlarına girmeyi reddeden biri olarak onun derslerini asla kaçırmadığımdır. yüksek lisans hayallerimin en büyük mimarilerinden. bazen şevkimi kırıyordu, çalışıyordum yine de. beni farketmemesi, onu anlayabildiğimi görememesi ve hatta artık ufaktan birşeyler ürettiğimi bilmemesi çok üzüyordu. okuldaki herkes derslerinin hiç birine takılmadan geçtiğim için* ders anlattırıyor, ödev de yardım istiyor hatta artık makalelerimi takip eden bir kaç kişi* bile var. adımı da küçük rigel olarak değiştirdiler.* herkes onun gibi olacağıma inanıyor. ama kadın beni görmüyor adımı bile bilmiyor, diye hayıflanırken... üzerime giydiğim "cuma'ya gittim döncem - robinson " esprili tişörtü görmesiyle bana 1 hafta içinde 2 edward said kitabı vermesiyle başladı herşey. (uyarı: aşk hikayesi değil) okudum, anlattım. o gün bugün ece aşağı ece yukarı. michael moore'un analizini yaptırdığı bir gün herkesin benim etrafımda toplanması dikkatini çekti. kağıdımı teslim ettiğimde itinayla okudu ve "ece hadi gel anlat." dedi. hiç beklemiyordum abi. velhasıl kendimi göstermek adına da her şeyi anlattım, michael moore'un tüm belgesellerini izleyerek analizini evde yapmış olmamın kaymağını yedim. benimle sohbet ediyordu ya ona bakarken bile aslında ondan daha iyi olmak istediğimi düşünüyordum. özel hayatını anlatıyordu, çok yüzeyseldi televizyon ile ilgili aile kavramı ile ilgili bile olsa anlatıyordu işte. birinci sınıf derslerine de her seferinde yeni bir şeyler anlattığı için giriyordum ama artık gözü hemen beni seçiyor, "sabah sabah benim dersime geliyorsun, kabus mu görmek istiyorsun ece?" deyip gülmesiyle koşup sarılmak falan istemiştim. kadının beynine aşıktım, aşığım da ya. analizde muhteşem yeteneklidir.bir gün dersinde beni göremeyince beni soruyor kaçtı mı diye, yemekhaneden geliyor denince dururmu yapıştırıyor cevabı * " o ancak yemek düşünsün zaten!" . dönemin sonlarına doğru sürekli laf atıyordu bana. bunun dezavantajını söylüyorum, biri sorusuna cevap verameyince ya da yapılması gereken bir şeyi yapmayınca, "ece sen söyle, ece sende mi yapmadın " diyerek şapa oturtuyor. farklı bir ilde de yapacak olsam yüksek lisansı kesinlikle kendimi ondan uzak tutmayı düşünmüyorum.

- bu kadar uzun bir yazı yazmayacaktım ki, zor durdurdum kendimi. piiii...
yarın ilk defa sınavına gireceğim istanbul üniversitesi iletişim profesörü. ciddi anlamda korkmaktayım.
istanbul üniversitesi, iletişim fakültesi, gazetecilik bölümü, iletişim sosyolojisi anabilim dalı başkanı, profesör. iletişimi yemiş yutmuş, bilim insanı kavramının tam karşılığı diyorlar kendileri hakkında.
ilk derste söyleyeceği şeyler merakla beklenen.
öğrencisini bilerek bıraktığı için görevi kötüye kullanmaktan 6 yıl hapis cezası aldı. sözde iyi halden, cezası 5 aya indirildi ve 5 yıl süre ile ertelendi. bu tip insanlardan çok var.

bir insanın hayatı başkasına bu kadar kolay emanet edilmemeli. şu kadının aldığı ceza ceza mı? müebbet yemesi lazımken ertelemeli 5 ay ceza yiyecek onuda para cezasına çevirir artık .

https://www.mynet.com/dus...hapis-cezasi-110105584491

vize ve finaller klasik ve yoruma dayalı olmamalı. test veya benzeri uygulamalarla sınav yapılmalı. yoksa bu şahıs gibi binlerce sözde öğretim görevlisi özde devletin kamburu bu insanlar sınav sonuçlarıyla istediği gibi manipüle edebilir.
daha önceki senelerin entrylerine bakarsanız öğrencilerin ne kadar yalaka ne kadar dalkavuk olabileceklerini , saf kötülük yapan bir kadını nasıl övdüklerini göreceksiniz gerçekten inanılmaz.
Öğrencisine kasıtlı olarak düşük puan verdiği gerekçesiyle 5 ay hapis cezası aldığı gibi, öğrencinin notu da hocanın verdiği 35 puandan 65-72 arasına yükseltilen, alanında bilinen ve önemli bir hocadır.

Öncellikle üniversitede itiraz sistemi şöyle oluyor.

Siz düşük puan aldığınızı düşünüyorsanız yüksek lisanssa enstütü sekreterliğine, lisans ise direk hocanın kendisine dilekçeyle başvuruyorsunuz.

Ancak ülkemizde bu aşamada şöyle bir gariplik var. Sadece maddi sebep olacak yani ben 80 almalıydım ama 20 gelmiş gibi bir sebeple başvurunuz kabul görmüyor. Maddi sebeple şunu kastediyorlar, ben üç sayfa yazmıştım ama tek sayfası değerlendirilmeye alınmış gibi. Doğal olarak bu sebepten ötürü 10 başvurunun nerdeyse 9 tanesi red alıyor yani daha kağıda bakılmadan red ediliyor.

Bu aşamadan sonuç alamazsanız mahkeme yoluna gidiyorsunuz.

Bahsi geçen olayda da öğrenci ilk aşamadan sonuç alamayıp, mahkemeye gitmiş görünüyor.

Mahkeme uzmanlık gerektiren her şeyi bilirkişiye gönderir. Yani iletişim hocasının sınavının bilirkişisi de haliyle zaten hocanın meslektaşı olmak zorunda.

Neresinden bakarsak bakalım bir sınav kağıdı 35 almışken, bilirkişi kararıyla hayır bu kağıt 65-72 arası olması gerekiyor diye bir sonuç çıkıyorsa bu bir problemdir. Hatta ciddi bir problemdir. Bu olayı sayın hocamız nasıl açıklamış ben haliyle bilmiyorum ama çok ciddi bir açıklama getirmesi gerekiyor. Ayrıca kağıdı tekrar değerlendiren bilirkişi kimler?

Şahsi fikrim sınav kağıtlarına itiraz sürecinde özellikle itirazın ilk aşamasının iyileştirilmesi ve daha etkili bir yöntemin devreye sokulması yönünde.

Edit: imla.
çalıştığı fakültenin en donanımlı hocası, sözlüklerde öğrencilerinin hayranlıkla andığı biri, adı Savash Porghamrezaeieh olan dekan dövmek gibi ilginç hobileri olan bir öğrenci tarafından mahkemeye verilince hapis cezası alıyor.
hocayı gene okul önünde gösteri yapan türk öğrencileri savunurken bütün dinci gazeteler hakkında linç kampanyası yapıyor.
olay gayet açık aslında.
ama anlamayan ve aynı ögrenci hakkından kendisinin de yararlanabilecegini sanan varsa rtenin atadığı bir hocasını mahkemeye vermeyi denesin de dava açmak bir yana savcı nasıl başından savıyor görsün.
istanbul Üniversitesi iletişim Fakültesinin başyapıtı. Kendisi okuldan gidince resmen kalite yerle bir oldu. Dersinde ses kayıt cihazı açtım diye sağlam bir fırçasını yemiştim fakat hiç rencide olmamıştım. Katkısı çok büyük alanında usta. Her dersinden çıktığımda aydınlandığımı hissetmek çok güzel bir duyguydu.