bugün

haluk bilginer'in her zamanki gibi çok kaliteli oynadığı,mustafa sandal'ın helal olsun dedirttiği bir film olmuştur.her zamanki gibi mahsun kırmızıgül yine senaryoyu birbirine katmıştır ancak bu bile filme olan ilgiyi yok etmemiştir.esas konu kan davasıdır.yardımcı konular ise islam korkusu ve islamın terör gibi algılanması,dinlerarası hoşgörü ve cemaatler olmuştur.sahneler de güzeldir lakin,bazı yerlerde profesyonellikten eser yoktur.
kesinlikle vasat bir filmdir, şöyle özetliyeyim, bikere filmde aşırı kopmalar olmuştur, ayrıca sen 80 öncesindemi yaşıyorsun ülkücülerin bayrak ve silahlarla yemin ettiği günümüzde artık yoktur, mustafa sandal ve mahsun un oyunculukları aşırı derecede sırıtmıştır,koskoca türk polisi yanlarındaki en iyi elemanlarının geçmişine hiçmi bakmamışlar,sen kalkacaksın harlem de zenci döveceksin ve oradan elini kolunu sallayarak çıkacaksın. Daha çok şey yazacaktım ama aklımda şimdilik bunlar kalmış.
o kadar entry okudum ve hep aynı eleştiri, "neden Türkçe imiş film, abes olmuş". Arkadaşım filmin orjinali altyazılı zaten, sen akıl edip ona gitmediysen mahsun ne yapsın. Adam "ben altyazı okumayı çekemem." diyenler için bir de tükçesini koymuş, opsiyonel yani. yine de çıkıp eleştiriyorsunuz ya, valla pes.
filmin hem orjinal alt yazılı hemde türkçe dublajlı olanı aynı anda vizyona girdi. ona rağmen türkçe dublajdan dolayı eleştirenler var filmi. e o zaman alt yazılı olana bileti kessene be abicim. ben şahsen alt yazılı olanı izledim sonradan ve çok beğendim profesyonellik adına.
konusunun basit olduğu bir film..
mahsun kırmızıgül ün deccali yakaladım diye istanbul emniyetini yanıltarak aslında babasını öldüren kişiyi yakaladığını sanan bir polisi oynadığı film.
fragmanıyla insanda,siyasi içeriği olan ve belirli noktalara temas edip bunların insanın zihninde yer etmesini sağlayacak bir film izlenimi veriyor ama alakası yok.filmden çıkınca evet mahsun kırmızıgül'den duygusal bir film daha diyorsunuz.
senaryo fena olmayabilir,çok para harcanmış olabilir * ama film beklentinin çok dışında bir içerikte olduğu için pek hazzetmedim,pek gidilmesini tavsiye etmem.
adamlar call of duty ile başladı eşkiya ile bitirdi.
bu filime güzel diyenleri anlamıyorum ya hayatlarında adam akıllı güzel film izlememişler ya da hepsi liseli başka bir alternatifi yok.basit senaryo ile orta halli türk ve amerikalı aktörlerin oynadığı film sadece bilmem kaç milyon dolar masraf yapmışlar diye hollywood standartlarında film falan diyorlar film beş para etmez yazıktır günahtır bekleyin korsanı çıksın .
Bitlis'te iken kıymeti bilinmeyen uzun ve dar mimari yapılar olarak ta bilinir.
evet.şimdi çıktım filmden. taze bi entry gireyim dedim.filmle ilgili ilk tespitim şudur ki. mahsun sıçmış,oyuncular sıvamış.diğerlerini şöyle sıralayayım size.

- çok sıradan bi senaryo ve çok sıradan dialoglar.
- çok kötü oyunculuklar ve mahsunun ses tonunu değiştirerek düzgün türkçe konuşma çabası.
- haluk bilginerin bitlis şivesinin içine etmesi(doğrusu en çok şaşırdığımda buydu).
- filmdeki fbı ajanının pazarlamacı gibi zırt pırt herkese kart vermesi.
- filmin sonunda oyunculukla değilde,müzikle ağlatma çabası(ki sinemamızın kanayan yarasıdır).
- mahsunun yüzündeki sevdalıyım hemşerim klibindeki bakışların hala durması.
- mahsunda mustafa sandalı vursaydı tam olacak dediğim filmin son sahnesi.
- didaktik film yapacak kadar donanıma sahip olunmaması.

sadede gel diyenlere,ben bu filmi beğenmedim sebepleri yukarda belirtildi.
son dönem saçma salak türk filmlerinden * * *sonra bünyeye iyi gelen ve türk sineması için umut veren film. mutlaka izlenmesi tavsiye edilir.
(bkz: yarısında çıktım)
merak ettiğim ve en yakın zamanda sinemaya gitmeyi düşündüğüm filmdir.
kısa filmlerin bir araya gelmesinden oluşan bir film izlenimi veriyor kesinlikle. bir sahne gösteriliyor ve nereden nasıl bağlanacak filme diye düşünürken o kısım direk havada kalıyor ve hiçbir şekilde açıklanmıyor.
--spoiler--
ve fbı ın elinden kaçırılan haluk bilginer filmin sonlarında masum, kendi halinde bir insan gibi gösterilmiş. kaç insan fbı ın elinden o şekilde kaçırılabilir?
--spoiler--
fragmanından hiç bir şey anlayamadığım bir film.
bir akp ve fethullah gülen ortak yapımı. bazı internet sitelerinde okuduğum film yorumlarından sonra 'allah allah farklı bi filme mi gittim acaba' dedim, şöyle ki, cemaat mensubu kardeşlerimizden birkaçı her nasılsa bu filmi cemaate saldırı diye görmüşler, ama bi yandan da 'iran'ın tırnağı olsak bea, topunuz amerikancısınız' diye eleştirerek bu tarz yorumları kale almamam gerektiğini ispatlamışlardır. ben film izlemeyi biraz biliyorsam bu film şöyle birşey efendim :

film hocaafendinin postmodern hali, onların bile amerika'da terörden çektiğinin iması ve yanında terör-islam fobisi sentezi popüler sosu, e yanında soft içeceği amerikan efektleri, dur şurdan bi emniyet teşkilatına da dokunduruyum gayesi*, islami terör türkiyede nerden çıkar, doğudan, dur ben bi kürt-islam-terör sentezi yapayım radikal islamı yakalayayım da görün çabası, e tatlı olarak da töre cinayeti, cehalet versus islam duruşundan oluşmakta derim ben.

takdir ettiğim yönleri yok mu ? elbette var, haluk bilginer'in oyunculuğu, birtakım emerikan efektler, mustafa sandal'ın ceketi, cami sahnesi, secde sahnesi, ülkücülerden para isteyen cemaat sahnesi. beğendiğim noktalar..

lakin, mustafa sandal'ın kendisi, oyunculuğu, fbi ajanına 'babaa, 2 dakka önce geldim bi laf sokuyum gidicem' tavrı, türkiye'de yeni yasalar konusunda über egemen bağış replikleri, emniyet'e sallamalar, yersiz ve kısa filmlerden oluşuyormuş havasındaki kurgu.

dublaja karşı 'e mahsun türkçe konuşan adama karşı -ne dediler- dedi abi' yorumuna k.çımla gülerek, orjinal film yan salondaydı demek isterken, hollywood kokan kilisedeki evliliğe 3G'yle bağlanan haluk abiye selamlar ediyorum.

şunu da merak etmeden edemiyorum: acaba hacı gümüş aile davasını falan anlatsaydı ta en başından karısına, bu yollara düşerler miydi ? pek post-modern hacıya uymuyo bu kadar dışlamak, ne de olsa paylaşım, hoşgörü vs. sözkonusu. neyse efenim, izlenesi bence herşeye rağmen.
sonunda dedeler in geldiği film. *
bayramdan fırsat bularak gideceğim filmdir.
sözlüğün büyük yanılgı içinde olduğu film. tek tek mesaj atmaktan sıkıldığım için entry gireyim dedim. filmi dublajlı olduğu için eleştirmeniz çok yanlış arkadaşlar. zira hem dublajlı hem de altyazılı versiyonu vardır.

ama bunun dışında filmde eleştirilecek onlarca şey var o ayrı. en çok göze batanı da fazla didaktik olması. mesaj üstü kapalı verilmeli ve izleyicilerin yorumuna bırakılmalıydı. böyle sanki çok gözümüze sokulmuş.
son zamanlarda izlediğim en başarılı türk filmlerinden birisi. hala aklımdan çıkmadı...
filme herkes gitmiş anlaşılan. gitmeyen de bu entrymden sonra gider...

bu gün gittik kardeşimle filme. baştan sona anlatıp filmi izletmiş gibi yapmayacağım. ama 3 noktaya değinmek istiyorum sadece:
öncelikle aşırı büyük bir beklentiye girmeyeceksiniz. film sonuçta bazı arka planda kalmış hollywood oyuncularını barındırıyor olsa da türk yapımı bir film. görsel efekt ve animasyona fazla yer yok. hatta hiç yok denebilir.

filmin en başında arabanın patlama sahnesi izleyecek olanları birden "noluyoruz lan??" demeye itmesin. buradaki "noluyoruz lan" görsel olarak filmin en berbat yeri olması. yani bilgisayar ile yapamamışlar açıkça. kardeşimle baktık birbirimize gülesimiz geldi ama gülmedik nedense. dedi ki:

- yahu bu kadar mı gerilerdeyiz? hiç mi yapamazdınız? adam gibi patlatsaydınız bari daha iyi olurdu. dedi. haklıydı çocuk.

buraya işte benim kadar fazla takılmayın gençler. hatta patlama sahnesi gözünüzü de kapayabilirsiniz.

en etkilendiğimiz sahnelerden birisi de hiç şüphesiz fragmanında da görünen zikir çekme sahnesiydi. birden sanki bas verir gibi deflere vurulmaya başlandı, güm güm güm!!! kardeşim de "tüylerim diken diken oldu lann abii" dedi. harbiden de öyleydi hani. oradaki zikir ortamı bir başka geldi gözüme. sırf onun için birdaha gidebilirim. ama kısa sürdü. daha da uzun sürebilirdi...

üçüncü ve sonuncu da, mahsunun hiç bir şey anlamayıp, "ne dediniz?", "ne konuşuyorsanız bana da söyleyin?" kısmı oldu. her soruşunda mustafa bunu ekiyor, "bi dk amirim.." diye lafı geçiştiriyordu. orijinaline gittik yani. siz de mutlaka ama mutlaka orijinaline gidin. sakın türkçeye gitmeyin.

oyunculuk olarak da haluk bilginer'e helal olsun, herhalde bu güne kadar oynadığı en anlamlı ve en güzel rollerinden birisini oynadı. çok başarılıydı. ondan sonra "robert patrick" nam-ı diğer t-1000, hollywood ile yeşilçamın farkını ortaya koyan bir oyunculuk sergiledi. adamlar bu işi biliyor diyorsunuz ama haluk bilginer taş çıkardı işte bunlara.

filmin içeriği de çok hoşuma gitti. diyaloğa dayalı bir film. komplo teorilerine girmeyeceğim hiç, saçma buluyorum ki gerçek olsa bile helal olsun.. ayrımcılık gözetmiyor ve hemen her kesimi kucaklıyor. çarpıtılmaya çalışılan islam ile, gerçek islam'ın farkını ortaya koyuyor.

filmin sonunda tüm salon çok gülecek veya tam tersi de olacak, bu lafımı da unutmayın.
haydi iyi seyirler.
not: filmi beğenmeseniz de gittiğinize pişman olmayacaksınız emin olun.
birçok türk filminden daha iyi olmuş bir film öncelikle. ay hiç beğenmedim, yarısında çıktım falan diyenleri anlayamıyorum sanki türk sineması birbirinden müthiş filmleri vizyona sokuyor da içlerinden bir bunu beğenmedik. adam anlatmak istediğini bir şekilde anlatmış, filmi izlerken hacıya üzülüyor, bi sempati duyuyorsunuz. kimbilir belki de amaç bu ve amacına ulaşmış oluyor film de. bir kaç ayrıntı var ki olmasa gerçekten hakkını vererek güzel diyebilecekken şimdi havada kalan bir güzeli hakediyor.

yazacaklarım spoiler içeriyor. aman dikkat.

filmin sonunda hacının hiçbir tarikatla alakası olmayan, kendi halinde yaşayan bir birey olduğu ortaya çıkıyor.
ama filmin başlarında hacının sonradan müslüman olmasına vesile olduğu kişi bir topluluğa konuşma yapıyor, eğer hacı götürülürse onu bir daha göremeyiz falan. e madem suçsuz bu korku ne diye. nihayetinde hacı türkiye ye yollanmak üzere havalimanına götürülürken müthiş(!) bir planla kaçırılıyor. zaten o nasıl bir plan aklım almadı. e be adam arabayı deviriyorsunuz. içindekilerin sağ çıkmama ihtimalleri aklınıza gelmedi mi? hacı ölebilir de. o zaman ne olacaktı. hiç mi düşünmediniz ölüm tehlikesini. her neyse geçin bunu da. madem kendi halinde bu adam o zaman şu konuşma niye geçiyor:
fırat: niye dönmedin türkiye'ye
hacı: durgun suları bulandırmamak için.
e sen abd de kendi çapında bir market işleten, mütavizi bir yaşam süren biriysen senin türkiye ye dönmen nasıl bulandıracak bahsettiğin durgun suları? hadi kan davasına verelim bu duran su mevzusunu. be adam koskoca türkiye de seni nasıl bulacaklar gel hasretini dindir sonra gene dön.
ben türkçe dublajlı izledim *, belki bu noktada yanılıyor olabilirim ama şunu anlamadım eğer hacı abd ye genç yaşta gitmiş, uzun yıllar boyunca orada kaldıysa nasıl olur doğu şivesini kaybetmez. bildiğin şiveli konuşuyordu. garipsedim. türkçe dublajdan olabilir deyip devam ediyorum.
bunların dışında alakasız şeyler ya da bir yere bağlanmayan sahneler mevcuttu: polis akademisindeki yemin töreni, ülkücülerin yemin etttikleri sahne gibi.
yalnız mustafa sandalın zencilere saldırdığı sahne gerçekten çok igreti durmuş. yani sen tek başına o kadar adama dalmaya cesaret et. güldüm.

herneyse bence bunların dışında güzeldi. izlemeyin diyenlere aldırmayın. eğer oturup recep ivedik izleyip ona harcadığınız vakte üzülmüyorsanız bu filmi izlediğinize hiç pişman olmazsınız.
filmimsi bir şey.
tam olarak film demek,tanımsal ve de mantıksal bir hata olur.
hiç merak etmediğim film, etrafımdaki insanlar da merak etmiyorlar ne hikmetse. benim için cem yılmazın, şahan gökbakarın fillmlerinden bi farkı yok, gitmedim, gitmeyeceğim, gidecek olanlara da " aaa çok sıkıcıymış kötüymüş " diyeceğim.
bir sürü şey anlatmak isteyip hiçbir şey anlatamamak, işte bu filmi tanımlayan cümle. boka sıçmak. yalnız o aksiyonlu girişin hakkını yiyemem. yimem.