bugün

uludağ sözlükte yazılan bir hikayenin ismi.

belki tutmayacak (inan umrumda değil) olsun be. anı olarak kalsın .

bugün başlıyacağım kısmetse. çok uzun olacagını sanmıyorum . konu kısıtlı biraz.
(bkz: kısa film)
Alan garrner'in tanrı olduğuna inanan kisi hikayesi.
Hahaha allah'ın andavallari flashback nedir bilmez ama takdir eder.

Not: yazar burada laf sokmuyor.
insanın kaybolduğunda verebileceği tepki.

çok kötü tepkiler almama rağmen kararlılıkla devam ediyorum.

(bkz: bölüm 1)

Kar, bembeyaz ve masum . en azından evimin pencerisinden sıcacık çayımı yudumlarken...

şimdi yine bembeyaz yine masum ama artık kasvetli de. rüzgar " ben de buradayım" dercesine esiyor. parmak uçlarım hissizleşmeye başlıyor. kafamı yerden kaldırma vakti. hemen yanımdaki ağacın narin dalını tutup çekiyorum kendimi. nihayet ayaktayım. etraf olabildiğince sessiz. "kimse yok mu?" diye bağırıyorum fütursuzca . kurtlar karşılık verircesine uluyorlar. çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir bedevi gibi seraplar halisülasyonlar görüyorum. sonra ceplerimi yoklamak aklıma geliyor. cebimden çıkanlar gerçekten sevindiriyor(!) beni.

kullanılmış peçete, biraz bozuk para ve vesikalık bir fotoğraf . bir kadın , nedense kendime çok yakın hissediyorum. ve bu kadın kafamda şimşekler çakmasına sebep oluyor. adımı bile bilmiyorum! ne işim var burada? neresi lan burası?
tanım: kaybolan insan serzenişi.

(bkz: bölüm 2 yazıyla iki)

Tüm bu sorular kafamda çalkalanırken ağır adımlarla ilerliyorum . üzerimdeki kaban ayağımdaki botlar tek tesellimdi artık...

nereye gittiğimi düşünmeden ilerliyorum. tek dostum güneş soluk yüzüyle beni bir nebze olsun ısıtmaya çalışıyor. ufukta bir karartı beliriyor. ne olduğunu kestiremiyorum. yaklaştıkça hayattan soğuyorum , " lütfen o düşündüğüm şey olmasın " diye yalvarıyorum allah' a.
gitgide belirginleşiyor hareketsiz yere uzanmış "düşündüğüm şey". kabulleniyorum yavaş yavaş artık o bir insan cesediydi. yanına gittim dizlerimin üstüne çöküp bir ihtimal belki yaşıyordur diye nabzını kontrol ettim. ama kahrolası kalbi çoktan durmuş , kendini ölümün huzurlu kollarına bırakmıştı bile. bir kaç karış mesafede bir yaka kartı duruyordu.
elime aldım.
bir hikaye.

(bkz: bölüm 3 yazıyla üç)

görünüşe göre bu yerde yatan bir basın mensubuydu . göğsünde bir el kamerası vardı. kamera hasarlıydı . ekranı titriyordu.
şarJı az olduğu için hemen kapattım ve boynuma astım. gitmeden cesedin ceplerini yokladım bir şey çıkmayınca iç parçalayan yolculuğuma devam etmek için tekrar ayağa kalktım ve yürümeye başladım.

Açlık ve soğuk yüzünden oldukça yorgun düşmüştüm. ama beni en çok yaralayan yalnızlık olmuştu saatlerdir. en ufak medeniyet belirtisi yoktu ve artık bir şeyler yapmalıydım. zaten soluk olan güneş ufuk çizgisine yaklaştıkça daha da telaşlanıyordum.
tanım: kaybolmaktan bıkmış insan serzenişi.

(bkz: bölüm 4 yazıyla dört)

tekrar yola koyuldum, yol kafamda hayal ettiğim bir çizgiden ibaretti. saatlerdir yürüyen ayaklarım bana karşı gelmeye başlamıştı. tam buraya kadarmış dediğim sırada uzaklarda tüten kara bir duman gördüm. tekrar ayaklandım , nerdeyse dizime kadar ulaşmış kara karşı adeta kulaç atmaya başlamıştım. son bir gayretle kara dumanın çıktığı şirin kulübenin kapısına attım kendimi. içerde ne olduğu umrumda değildi . kapıyı zorladım açılmadı. sanki bana düşman kesilmiş direniyordu. vazgeçtim paspasın altında anahtar olabileceğini umut ederek
paspası kaldırdım. tahmin ettiğim gibi ordaydı anahtar. hışımla içeri attım kendimi.
Alan garrner seni kutsasın kardeşim hadi yardır bakalım.
kaybolmaktan bıkmış usanmış insan serzenişi. (bkz: bölüm 5 yazıyla beş)

sonunda beni çileden çıkaran rüzgarın sesi kesilmişti. beklediğimden daha büyüktü. vakit kaybetmeden yiyecek aramaya koyuldum. çekmecelerden ufak bisküvi tarzı şeyler çıktı . kaşla göz arasında bitti. odanın kenarında duran sobanın ateşi azalmaya başlamıştı. ne yapayım ? diye dolaşırken elimdeki bisküvi ambalajı dikkatimi çektti. rus alfabesine benziyordu. hiçbir şeyi hatırlayamamam yüzünden kafayı yiyecektim. uzun zamandır silinmemiş olan pencerenin yanına gidip etrafı seyrettim. kulübede elektrriğin olması boynumda asılı duran kamerayı şarj etme fikrini aklıma getirdi. kamerayı şarj etmeye başladım. cızırdayan ampulü söndürdüm. hemen yanımda duran kanepeye attım kendimi . aklımdan binlerce düşünce akıp gidiyordu. uyumuşum.
kaybolmaktan bıkmış usanmış hafızayı kaybetmiş kişi sezenişi. (bkz: bölüm 6 yazıyla altı) rüyama o cebimde taşıdığım fotoğraftaki kadın girdi. oğlum oğlum bağrıyordu uzaktan. gözlerimi açtım kabanla uyumuştum. adeta ter içinde yüzüyordum. soba sönmüştü. kapıyı biri açmıştı. rüzgar odayı dünkü sertliğiyle aşındırıyordu. kapıyı kapattım. hemen pencereden dışarıyı seyretmeye başladım görünürde bir şey yoktu. kamerayı kurcalamak geçti aklımdan. ama koyduğum yerde değildi. biri beni izliyor olmalıydı . burda kalmamalıydım. hemen bir poşete doldurdum yiyecekleri. yüzümü yıkadım dışarı adım attığım anda yerdeki ayak izleri dikkatimi çekti . benim ayağımdan küçük 2 ayak izi ...
Mizah eklenirse ve hiciv tarzinda devam edilirse bir serzenisin hikayesi olabilir.
Ama şimdilik bu tepki:
(bkz: son danino kaldı hadi yaz)
kaybolmaktan bıkmış usanmı yetmedi bir de hafızasını kaybetmiş kişi serzenişi. (bkz: bölüm 7 yazıyla yedi) ayak izlerini takip etmek yerine kendi yolumdan gitmeye karar verdim. beladan uzak durmaya çalışacaktım aklımca. hemen ilerideki tepeye çıktım etrafı şöylece bir koloçan ettim. artık midemi bulandıran kardan başka bir şey yoktu. tepeden indim bir iki adım derken vazgeçtim . kulübeye dönüp biraz daha beklemeliydim.sobayı yakmak için dışarda duran buz tutmuş odunları toplamaya gittim. henüz elime 1-2 parça tutuşdurduğum sırada tepecikte yaklaşan bir gölge olduğunu farkettim. uzun boylu dağ gibi bir adam geliyordu. hemen odunların arasına çöktüm. adam eline telsizi almış konuşuyordu. içeri girdi. adama gözüksem mi gözükmesemmi diye düşünürken bağırarak elinde kalaşnikovla çıktı. kafasını benim olduğum tarafa çevirdi. ağır ağır bana doğru yürüdü. farkedilmiştim göz göze geldik şehadet getirdim . ateş sesinin gelmesiyle gözlerimi kapadım akabinde gelen bağırış benden çıkmamıştı.
Verin gazı adam yazsın hikayesidir. Sen devam et oluyor oluyor.
kadınların ter kokusuyla tahrik olduğunu sayfalarca anlatan hikaye. bir fakir olarak destek veriyorum.
(bkz: kaç para lan bir düdük)
tanım: kaybolan insan şeysi.

(bkz: bölüm 8 yazıyla sekiz)

adam olduğu yere usulca yığıldı. son anlarını yaşarken bile bana nefretle bakıyordu. işte ozaman bir savaşın ortasında kaldığımı anladım. tam olduğum yerden kalkıcaktım ki ayak sesleri buna mani oldu . iki asker omuzlarında rus armasıyla geliyordu biri kulubeye girdi diğeride adamı kontrol ediyordu. sonra geldikleri yerden geri döndüler. sesleri azalarak yok oldu. nerede olduğum hakkında az çok fikir edinmiştim. adamın silahını elime alıp kulübeye doğru hızlı adımlarla yürüdüm. içeri girdiğimde zemin altına giden bir kapı açılmıştı. aşağıya indim biraz küflenmiş ekmek, birkaç bira şişesi vardı . yerde gezen haşereler midemi bulandırmaya yetmişti tekrar üst kata çıktım adamın cesedi ortalarda yoktu. hemen üstümdeki helikopteri farketmemle içeri girmem bir oldu.
nasıl bir cehennemdeydim ?
Otu fazla kaçırmış insan nidası.
kaybolan adamın sesi.

(bkz: bölüm 9 yazıyla dokuz)

kapıyı kapattım. az önce ölümle burun buruna gelmiştim , beni nerdeyse öldürecek olan öldürücü silah benim ellerimdeydi. şarjörünü kontrol edip kanepenin altına koydum. yoğun düşünceler içinde lavaboya gidip boncuk boncuk terleyen bembeyaz olmuş suratımı yıkamaya gittim. bundan sonra ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. en azından helikopterin gittiği yönü görmüştüm . elimde bir tek bu vardı. kafamda planımı iyice belirledikten sonra sobayı yaktım oturdum kanepeye. kamera keşke kaybolmasaydı diye iç geçirdim. cebimdeki fotoğrafı çıkarttım tekrar kim olduğunu düşünmeye başladım. baktıkça huzur veriyordu. gökyüzü kararıyordu ışığı kapattım ve düşünceler arasında uyumaya çalışıyordum .kurtların ulumasını çok yakından geçen helikopterin sesi bozuyordu. yarın sabah yola koyulmalıydım.
sıradan bir tepki. (bkz: bölüm 10 yazıyla on ekşın başlıyor) yine ter içinde uyanmış yine o esrarengiz rüyayı görmüştüm kaybedecek vakit yoktu . hemen hazırlandım yollara düştüm günlerdir olduğu gibi. yürümeye başlayalı 1 saat olmuştu ki uzaklardan yılan gibi kıvrım kıvrım kapkara çift yönlü bir yol hemen yolun başında da bir tabela belirdi. eve dönme umutlarım artıyordu. ev mi ? sahi benim evim neresiydi ? ülkemi hatırlıyor olmam beni ferahlatıyordu. yolun üstünden gitmek pek akıllıca olmayacaktı . yola paralel dizilmiş ağaçların arasından ilerliyordum. tabelanın yanına geldim. gene rusça diye tahmin ettiğim yer isimleri vardı. büyük yazılmış h harfi gözümden kaçmamıştı. yakınlarda bir hastane olmalıydı. tekrar ağaçların arasına dalıp bu kez hızlı adımlarla ilerliyordum . 2-3 saatim böyle geçiverdi . hastane gözükmüştü, ne olur ne olmaz kalaşnikof tüfeğimi kontrol ettim. 4 mermi vardı. keşke alıştırma yapsaydım diye söylendim kendi kendime. neyse zaten yolda pratik yapmak için epey zamanım olacaktı.
tanım: kaybolan insan haykırışı. (bkz: bölüm 11 yazıyla on bir) hastane iyice yaklaştım. tedirginliğim artıyordu , tüylerim diken diken olmuş başıma gelecekleri bekliyordum adeta.fazlaca büyük olmayan hastanenin etrafında bir tur attım . silahıma sımsıkı sarıldım. inşallah birini vurmak zorunda kalmam diye iç geçirdim. hastanenin sinir bozucu kapısını yavaşça araladım. gıcırdayarak açıldı. biraz bekleyip kafamı içeriye uzattım . koridor temiz görünüyordu . ama sessizliği kulak tırmalayan bir cızırtı bozuyordu. elinde bıçak olduğunu tahmin ettiğim biri elindekini duvara sürterek geliyordu. karşıdaki danışma masasının altına girdim. sesler yaklaşıyordu. şimdi onun arkasında olmalıydım. kafamı yan taraftan çıkarttım benim boylarımda biriydi . bırakmalı mıydım? silahı varmıydı acaba?- dur !
tanım: kaybolan insan tarafından sarfedilmiştir.

(bkz: bölüm 12 yazıyla on iki)

durdu. silahım olduğunu tahmin etmişti sanırım. önce kafasını sonra tüm vücuduyla bana döndü. her tarafı kan revandı. bir süre bakıştık. surat ifadesi birden bire değişmişti.
bana onur! diye bağırdi. onur kim? dedim.
dostum saçmasapan konuşma , beni tanımıyor musun harbiden? dedi( hala sırıtıyordu). sustum . günler sonra ilk defa biriyle konuşuyordum. şu silahı indirecek misin ? dedi. o an ki mutluluğumla indirdim silahı. adın ne ? dedim. galiba kötü düşmüssün dedi. neler olduğunu tam anlatıcaktım ki o sırada dışardan araba sesleri geldi. hass.ktr devriyeler üst kata çıkalım dedi. üst katta pencereden olan biteni izliyorduk. iki rus askeri indi. biri bizim olduğumuz tarafa bakar gibi oldu . ne oluyor neden buradayız diye sordum yanımdakine.
anlatıcam dedi.
okuduğum enteresan hikayelerden biridir. devamını merakla beklememe rağmen arkası bir türlü gelmeyendir. hayırdır kardeşim televizyonda dizi mi izliyoruz dedirtecek kadar uzun ara verilen hikayedir. devamını ısrarla ve merakla bekliyoruzdur.
tanım: kaybolan insan tarafından söylenmiştir.

(bkz: bölüm 13 yazıyla on üç)

ama önce şu andavallardan kurtulmamız lazım dedi. camdan bakarken ' kameraman arkadaşın nerde ?' diye sordu . kelimeler boğazıma düğümlenmiş şaşkınlıktan konuşamıyordum. ' birader iyi misin ' dedi. iyiyim dedim geçiştirircesine. ' neyse, o elindeki silahı kullanacakmısın? ' dedi. asla, elimi kana bulamak istemem ' . silahı ona uzattım 10 mermi var dedim . aldı, benden çok daha profesyonel olduğu silahı tutuşundan belliydi. tekrar cama baktık ikisi de yoktu ortalarda. muhtemelen etrafımız sarıldı. nasıl çıkıcaz dedi. o sırada gözüm kapıda asılı duran doktor kıyafetlerine ilişti. ' çabuk şunları giy, silahıda sakla' dedim . anlamamış gibiydi. ' sen dediğimi yap ' dedim. giydi. bende kenardaki ipleri aldım elime. ' şimdi anladım ' dedi. ikimiz de yataklara yattık ve kendimizi bağladık. şüphem yoktu buradan çıkıcaktık.
nerde olduğunu bilmeye çalışan kişi serzenişi.

(bkz: 14 yazıyla on dört)

beni yatağa bağla dedim. bağladı , biraz da gevşek bıraktı. koridordan sesler gelmeye başlamıştı . hemen kendini bağladı, yada öyle gözükmesini sağladı. ben hazır mısın ? dedim kendinden emin bir şekilde kafa salladı. sesler artık çok yakındı. avazım çıktığı kadar ' help ' diye bağırdım. kapı aralandı. 2 askerle gözgöze geldik. odayı araştırdılar. uzun olanı telsizini çıkarıp bir şeyler söylüyordu. akabinde onların komutanı olduğunu tahmin ettiğim biri daha geldi. bizi çözdüler. kalkıp koridorda hep beraber ilerliyorduk. o sırada hala adını öğrenemediğim yol arkadaşım rusça konuşmaya başlayınca rahatladım. hastanenin bahçesinde 50-60 kadar asker vardı. bizi bir yaralı askerin yanına götürdüler. bana ' sen anlar mısın bu işten ?' bakışı attı. bende umutsuzca ona baktım. bir minibüsün içinde can çekişiyordu.
(bkz: bölüm 15 yazıyla on beş)

yaklaştım . minibüsün içinde yatan yaralı kelimesine harfi harfine uyuyordu. bizimkine kaş göz hareketleriyle anlattım o da bilmiyordu. arkamızda elli kadar asker merakla bizi izliyordu. sessizliği onun haykırışı bozdu . çok hızlı bir hareketle yanındaki askeri rehin aldı. bende fırsat bu fırsat deyip şoför koltuguna oturdum. o da elindeki rehineyle yolcu koltuğuna yaklaşıyordu o an sinsice ' gaza basıp gitsem mi ? ' diye içimden geçirdim. ama bu hainliği yapamayacak kadar saf hissediyordum kendimi. kontağı çevirdim . o da rehineden kurtulup içeri attı kendini. gaza bastım yaşlı minibüsün çıkardığı sesler kulak tırmalıyordu. aynadan arkama baktım , geliyorlardı. kalp atışlarımızın normalleşmeye başladığı sırada arkadan bir inilti geldi. yaralı askeri arkada unutmuştuk.

önemli not: okuyanlar bi ses versin be.