bugün

prensesliğine göz diktiğim devlet.
italyanların münih'e taktığı isimdir bir de, enteresan. bununla beraber karışıklıklar yaşanabilir.

fransa'nın güneyinde prenslik olanı ise mülteci olarak sığınmayı planladığım nadide yerdir. monte carlo kumarhanesinde müşterilerin ferrari'lerini parketme işini bulup, la condamine limanında sabaha kadar milyonluk yatları dikizleme gibi bir kariyer planım var. sonra fontvieille'de kiremit çatılı ii. louis stadında martini'mi yudumlayıp as monaco-guingamp maçını izleyebilirim.
bu devletin işsizlik oranı %0'dır. zaten nüfusu 35000'dir. *
bu ülkeyi iki kelimeyle özetlemek gerekirse önce araba derim, sonra da silikon.

galerilerde gözümle gördüğüm kadarıyla, fiyatları 150 bin tl ile 1.1 trilyon arasında değişen lüks araba çeşitliliği var ve burada araban kadar konuşuyorsun. gitmeden önce "kırmızı ışıkta iki tane ferrari yan yana duruyor." gibi yorumlara siktir çekmiş olsam da, bu sayının 3'e de çıkabileceğini görmüş olduk. tertemiz caddeler, yaya yollarında yol veren bilmem kaç beygirlik ultra model arabalarla doludur.
silikon kelimesi ise, taşlı kumsallarında, casinolarının yakınlarında gördüğüm hatun nüfusundan edindiğim gözlemlerden kaynaklanıyor. tabii ki o arabaların sahibi, direksiyondan aldığı hazzı göğüslerden de almalı. kadınlar da bunun farkında. ben bu kadar iyi yapılmış, düzgün memeyi bir arada görmemiştim.

garın sağ tarafında kalan ve merdivenlerle çıktığınız bölgede farklı bir monako vardır. müthiş manzaralara sahip bu kısımda daha samimi, daha sesli, daha mutlu bir toplulukla karşılaşırsınız. ara sokaklarda küçük butikler, hatıra eşyaları satanlar, gülümseyen cafe sahipleri, japon turistler vardır. bu kısım bende oklava ile gözleme açan kadın etkisi bırakmıştır. kalenin kapısında nöbet tutan askerler, saat başı nöbet değişimi yapar. ve değişim esnasında, komutanları "rahat, hazır ol, silah omza" falan derken, turistler koşa koşa bunları izlemeye gider. 1 dakikalık seremoninin ardından alkışlar kopar. öte yandan bu ülkenin bir ordusu bulunmamakta.

garın sol tarafından gezmeye başlarsanız yarım saat sonra falan taşlı kumsala ulaşırsınız. yolda güzel yapılar, oteller, birkaç küçük park, tarihi binalar, tarihi olmadığını belli eden yüksek katlı binalar görürsünüz. bu sürede susamayın, acıkmayın, zira hiçbir şey bulamayacaksınız. market, dükkan, bakkal gibi "friendly" şeyler pek yok burada. bir tane spar market gördük, ama pazar olduğu için kapalıydı. bu kısım bende samimiyetsiz, şuh, fettan, burnu havada bir kadın etkisi bırakmıştır.

sonuç olarak monako kesinlikle görmeye değer. ancak yurdum insanının buraya hayran olup da yerleşmek falan isteyeceğini hiç sanmıyorum. zaten bir tane türk gördük. o da, geçen gün biten yat showroom'una malzeme, yat vs. getirmek için gelmiş buralara. aceleyle tırına bindi gitti.
görsel
dünyanın kara para aklama merkezi.
Günlük hayatın geçtiği sokakların yerini aşık olunan Formula 1 dünyası'na bırakmasıyla tanınabilecek hoş bir şehir.
bit kadar yere zenginlerin cirit attığı lüks bir hayatı sıkıştırmış alımlı şehir devletidir.
sadece 1.9 kilometrekare olan yerleşim yeri.
lüks insanların başkenti. ferrari'lerin taksilerden çok geçmesi enteresan bir ayrıntı.
(bkz: veni vidi vici)
nüfusu 35.517 kişi olan ülke.
nice havaalanindan helikopterle 8 dakikada varilan ulke.

nice havaalanindaki helkopter pistine gidis + helikopterle ucus + monaco'daki otele varis suresi = 30 dakika
nice havaalanindan otobuse bindikten monaco'daki otele varis suresi = 30 dakika

havadan ucusun da deniz uzerinden yapildigini gozonune alirsak, otobusle gitmek akilkaridir. zaten otobus 20 euro civari, helikopterse 100 euro civari.
sın sık kullandığım küfürdür.
ferrari ve mclaren araba mağazalarının yanyana oldugu ülke.
Malum küfrü söyleyemeyeceğiniz bi ortamdayken imdadınıza yetişen laftır.
uluslararası telefon kodu 377 olan ülke.
monaco deyince bir prensesi bide hagi nin attığı gol gelir aklıma.
formula 1 grand prix'i dünyanın en zor yarışlarından biri olan krallık.
büyümüşte küçülmüş bir şehir devletidir. acayip sevimlidir.
(bkz: monaco) yiyim
esprisinin çıkmasını sağlayan minik ülkecik.
içinde türk otobüs şoförü bulmayı başardığımız yer.
adam sağolsun 500t'ye çevirmişti sayemizde otobüsü.
Bildiğin derebeylik gibi bir şey.
ulusal orkestrası, ordusundan daha geniş bir kadroya sahiptir.
güzel dilimize fransızca'dan geçmiş küfür. fransızlar durumdan habersiz ama.
nedense hep hagiyi hatırlatır.. vicdan azabı gibi bir gol atmıştır zira.