bugün

paris hayalleri kurduran film.

bistro fada'yla da baş döndürücü.
ayrintilarina hayran oldugum film. donem ve kisiler dahilinde biraz bilgi sahibiyken izlenirse de tadindan yenmez. karakterlerin bakis acilari, diyaloglar ve filmin icine ceken kendine has ruh hali ozellikle gecmise tutkulu biri tarafindan hayranlik uyandirici.
sanatsal bilgilerin eğlenceli bi sekilde akılda kalmasını sağlayan bir film.
spoiler
filmde yazar olan gil,eski zamanda karşılaştığı hemingwaydan kitabini okuyup yorum yapmasini ister.
hemingway:kitabından nefret ettim
gil:nasıl olur daha okumadın ki
hemingway:eğer yazımlar, kurgu bozuksa nefret ederim.ya da çok iyidir kıskanırım nefret ederim.
repliğiyle güldürmüştür.
Şiir gibi film. Herkese hitap etmez ama Gil pender gibi düşünen, hayatı onun tadında yaşayan, sık sık ben bu yüzyıla ait değilim tarzı cümleler kuran biriyseniz bayıla bayıla izleyip en sevdikleriniz arasına hemen koyacağınız bi film.

Insanı paris'e aşık etmesinin yanısıra her sahnesi bir tablo tadında inanılmaz romantik bi havası var. yağmurun yağdığı sahnede Gil yağmur yağıyor paristeyiz hadi bunun keyfini çıkaralım havalarındayken Inez'in arabaya koştuğu sahne, iki insanın hayattan anladığı ve düşünce tarzları arasındaki uçurum bu kadar olabilir dedirtiyor. Değinmeden geçemeyeceğim Marion Cotillard da bu filmde sempatik Fransız kadını nedir nasıl olunur onun dersini vermiş resmen. Zaten sevilebilir düzeydeki bi kaç Fransızdan birisi kendisi.

Filme dönecek olursam ilk paragrafta bahsettiğim koşulları taşıyorsanız bu filmde kendinizi bulacaksınız, hemen izleyin.
insanın hayallerinin filmi. owen wilson'dan da gram haz etmem aslında ama burada sempatik gibiydi ya.

ünlü kişiliklerden en çarpıcısı, en iyisi dali'idi. adrien brody zaten evn sevdiğim 2 oyuncudan biridir, çok nokta bir karakter seçimi olmuş. bir kere marion cotillard gibi tablolardan fırlamış izlenimi veren biri vardı.

izlemeye başlarken sıradan romantik komedilerden biri gözüyle başlamıştım, tabi yanıldığımı anlamam uzun sürmedi.

bir yazar "woody allen'ın kendini anlattığını düşünüyorum" demiş. evet aslında mantıklı tarafları var. çünkü annie hall'ı izleyenler bilir, woody allen filmlerinde erkek başroller entellektüel açıdan yüksek olduğu için, beraber olduğu çoğu kızla mutlu olamaz.

burada da kendisine inanmayan, hatta "entellektüel" bulduğu paul'ün altına yatan nişanlısından bir hayır gelmeyeceğini anlayıp, adriana'nın güzel kollarına koşuyor.

ayrıca 2 sene önce gitmiştim paris'e bu kadar güzel değildi*
sonuç olarak gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir film, karman çorman yazdım ama yazının içinde spoiler var. o da benim hatam olsun.

8/10.
van cleef & arpels markasının güzel bir parfümü. Kokusu gibi şişe tasarımı da şükela.

görsel
içinde uyumak istediğim film.
izlediğim en güzel filmlerden biri.

yalnız zamanında dikkat ettiğim bir şeydi; filmde oynayan her kadın çok güzel.
pağiiii ...

abi çok güzel film izlemeyenlere tavsiye edilir .

aşk pariste yaşanıyor güzelim .
Tek kelimeyle mükemmel film. Kesinlikle izlemenizi öneririm.
Aslında çok bilinmeyen fakat güzel olan ender filmlerdendir filmin atmosferide bir o kadar etkileyicidir. aslında ana karakterimiz olan gil'in ruhunun ve bedeninin ait olduğu dünyalar birlikte gözler önüne serilir ve film bitince aslında onca olan bitenin bir hayal mi gerçek mi olduğunu anlamaya çalışırken aslında gil pender'in yazdığı kitabın öyküsü olduğunu anlarsınız. Tavsiyem izleyin güzel film.
izlendiğinde the grand budapest hotel mutluluğu veren film. masalsı. ayrıca izleyiciyi, filmde geçen sanatçıları araştırmaya sevk ettirmesi de ayrı bir güzelliği.
guzel film la.
güzel film. bir ara tekrardan izlemeyi düşünüyorum.
2011 yapımı 94 dakikalık komedi/fantastik/romantik kategorili, fazla abartılmış woody allen filmi. Paris sokakları ve rachel mcadams dışında pek bir numarası yok, en fazla 7/10 puanı hakediyor görsel
izlediğim en mükemmel filmlerden biridir. Sanata ilgisi olan herkesin mutlaka izlemesi tavsiye edilir. Coco chanel, Hemingway, picasso ve daha niceleriyle muhteşem bir kurgu oluşturulmuş, farklı bir olay örgüsü var. izlerken çok farklı bir dünyada gibi hissetmiştim kendimi.
oldukça hoş bir woody allen filmi. filmde gertrude stein, fitzgerald, zelda ve hemingway'e denk gelmek fazlasıyla güzeldi. okuduğum bir kitaptan öğrenmiştim aralarındaki ilişkiyi ve dostluğu. tabi picasso, dali ve daha nicesi için de öyle.

filmin woody allen'a ait olduğu fazlasıyla belli oluyor. filmdeki başkarakter tipik bir woody allen karakteri. şahsen izlerken gözümün önünde hep allen'ın gençliği canlandı. Gençliği oynasaydı eminim çok daha güzel olurdu.

filmin değindiği nokta çok güzel bir nokta. daha önce üzerine sıkça düşündüğüm bir şeydi. ben de kendimce bu çağa ait olmadığımı düşünürüm. hangi zamanda yaşamak istediğim sorusunu sorarım kendime. kendime verdiğim cevap hangi zaman dilimi olursa olsun daima savaş ve gözyaşı. daha edebi, daha sanatsal olabilir elbette. fakat daima savaş ve gözyaşı.

sonra ben de filmdeki gil'in farkına vardığı şeyin farkına vardım.
tanpınar beş şehir'de eski istanbul'u yaşamak istediğinden bahseder. ben ise tanpınar'ın yaşadığı istanbul'u yaşamak isterdim.
hesiodos milattan önce 750-650 yıllarında yaşamış. o da çağlar öğretisi'nde kendi yaşadığı çağın en kötü çağ olduğundan bahseder. çok eski bir zaman dilimi olmasına rağmen.
yani hangi zaman diliminde yaşarsak yaşayalım, bu düşünce daima oluyor.

filme dönecek olursak, başkarakterimiz gil, bu durumun farkına varıp yaşadığı zamanın keyfini çıkarmakta buluyor çözümü filmin sonunda.
bense henüz bunu yapabilmiş değilim.
Atmosferi sihirli bir değnek ve size dokunarak filme dahil ediyor.
edebiyat, resim alanında ün yapmış insanlara yer vermesi pek hoştu.

Anı yaşamak gerek.

"Nostalji inkar demektir. Şimdiki acı veren zamanın inkarı."

izlemenizi tavsiye ederim.
çeşitli dönemlerin sanat anlayışını ve buna bağlı olarak sanat kültürünü merak edenler için çok güzel bir giriş filmidir. bu filmi izledikten sonra modigliani de izlenilesidir.
Üzgünüm, güzel değil.
Owen wilson’u hiç sevmem. Kıtıpiyoz herifin teki. Sarışın severim ama bu kırmızı suratlı, bozuk ciltli amerikan, ingiliz sarışınlığı çok acayip itici. iddia ediyorum woody allen bile bu adamdan yakışıklı. En azından sapyoseksüeller için gideri var. Ayıptır, bu kadar kırmızı yanaklı olunmaz Owen, bi de başrolsün. Azıcık Adrien Brody’yi örnek al, bak nasıl buğulu buğulu bakıyor. Gitmiş bir de o yellozla nişanlanmış, aklı fikri mal mülk, ama malın büyüğü sensin Owen. Neyse ki sonunda aydın, içim şişti yeminle.
Woody’ciğim sen bir dahisin. Türkiye’de olsaydın ne diziler çekerdin bi bilsen, ah ah kısmetsizim benim.
Eskiye olan özlemin asla bitmediğinin en büyük kanıtı olan az bilinen şaheser film. Büyülü bir şeylerin olduğu nadir filmlerden birisidir.
woody allen severim, bu filmini çok duymama rağmen yeni izleme fırsatı buldum, açıkçası en iyi senaryo oskarı alacak kadar iyi bulmadım, güzel diyologlar ve alt metin olmasına rağmen bunların filme derinlik katamadığına şahit oldum. her şey filmde o kadar hızlı ki hooop bitiyor ve akıllara kazınan tek şey filmin başındaki 3/4 dklık paris görüntüleri ve arabada gil ile hemingway'ın ölüm ve aşk üzerine olan konuşması. az bilinen çok daha iyi woody allen fimlerini tercih ederim, bir daha da açıp izlemem. ayrıca o kadar bakmama rağmen fimle alakalı elle tutulur eleştiri yazısı göremedim.
1920'lerin parisine götüren film. f. scott fitzgerald , zelda fitzgerald , salvador dali , ernest hemingway le tanışma hayali kurdurur. kaç kez daha izlesem sıkılmam.
insanda 'parisi'i kesinlikle görmeliyim' hissi uyandıran film. çok beğendim.