bugün

isveç yapımı bir film.Film eskiden sovyet cumhuriyeti olan baltık ülkesinde geçiyor yanılmıyorsam Estonya,Filmin kahramanı 15 yaşındaki kız, annesi tarafından terk ediliyor annesi amerikaya gidiyor ama işin kötü tarafı kız onuda götüreceğini sanıyor.Tek başına kalan lilja halası tarafından kirasını ödeyemediği için evinden de çıkartılır ve izbe bir eve yerleştirilir.Lilja tek arkadaşı olan ve kendisine aşık olan 13 yasındaki volodya nın tüm engellemelerine ragmen okulu bırakır ve amerikaya gitme hayali ile klüplerde zengin turistlerle tanısmaya çalısır bir gün bunlardan biri onu isveç vatandası yapabileceğini ve oradan amerikaya gidebileceğini söyleyerek kandırır aynı zamanda bu adama aşık olan lilja tek başına isveçe gönderilir ,adam sonradan geleceğini söyler ama asla gelmez liğjanın gittiğini duyan volodya da intihar eder ,isveçte havaalanında bir yarmanın karşıladığı lija bir eve kapatılır ve parayla erkeklere pazarlanır,daha sonra bir yolunu bulan lilja evden kaçar ve geri dönemeyeceğini anlayınca kendini öldürür.*
güzel bir film. başroldeki kıza acıyorsunuz. Gercekten iyi işlenmiş bir konu.
rammstein in mein herz brenntiyle acilan guzel film..filmin sonundaki atlarim atlayamassin diyalogu da akilda kalan bir kare
soundtrackinde rammstein'ın mein henz brennt adlı damar şarkısı kullanılan, oksana akinshina'nın mükemmel bir performans sergilediği, çarpık ilişkilerin ve de 16 yaşındaki bir genç kızın başına gelebilecek bütün kötü şeylerin anlatıldığı filmdir. izlenilesidir.
kalbim yanıyor isimli sert bir şarkıyla başlayan mükemmel film. 16 yaşındaki lilya nın ''kötü yola düşmesi''nin hikayesi. ne ''aman yazııık'' tarzı ağlatma amacı güdüyor ne de aman siz dikkatli olun diye uzaktan parmak sallıyor.filmin yönetmeninin daha sonra çektiği a hole in my heart isimli filmi türkiye de yasaklandı..
oksana akinshina'nın mukemmel oynadıgı lukas moodysson'un yonettigi kesinlikle izlenmesi gereken etkileyici,vurucu film..
bu güzel filmin sountrackinde tatu da yer almıştır.
sırf mein herz brennt kullanılmış diye izlemeye oturduğum ancak bittiğinde aynı rahatlikla kalkamadığım enfes film.
şu sıralar tam türkiye'nin gündeminde bulunan çocuk istismarına dikkat çekmek isteyen bir film . bunu da çok iyi başarmışlar . filmde lilja (lilya) adındaki kızın hikayesini anlatılmaktadır . aslında kız baştan kaybetmiştir ama hayat devam etmektedir ve zamanı geldiğinde acı sonla karşılacaktır . önce babası daha sonra annesi tarafından terkedilen daha sonra aşşağılık , şerefsiz , piç lerin eline düştükten sonra avrupaya pazarlanan * kızın hikayesi . filim sonuda kızın yaşam hikayesine yakışır şekilde bitmiştir .
not : güzel olmuş diye bahsedilecek tek konu soundtrackteki rammstein'ın mein herz brennt parçasıdır.
tatu'nun ve rammstein'in müzikleriyle daha da güzel olan bir film. Filmi izleyeli 2 sene oldu aklımda kalan şey ''karanlık''.
Lilja'nın "mein herz brennt" eşliğinde koştuğu sahne akıllarda kalıcıdır.
ahanda tam su anda cnbc-e de oynayan filmdir. pek bi acimisimdir bu kizcagiza, çok güzel gülmektedir.

"kisin sebzeler toplanmaz ki salak. kendine kandiracak baska birini bul"
içimi sızlattı izlerken..liljanın hayatındaki tek gerçek sevgi küçük sarışın oğlan çocuğuydu..
2002 yapımı, eski sovyetler birliğinde 16 yaşındaki bir genç kızın hayat öyküsünün anlatıldıgı can acıtıcı filmlerden bir tanesi.

yönetmen ve senarist: Lukas Moodysson

oyuncular:

Oksana Akinshina, Artyom Bogucharsky, Lyubov Agapova, Liliya Shinkaryova, Elina Benenson

konu şöyledir efendim: lilya britney spears ile aynı gün dogmakla övünen, sıradan ergenlik bunalımları içerisinde normal bir kızdır. yatmadan önce her gece kutsal saydıgı bakirelerden birine dua eden iyi niyetli lilya, annesiyle beraber yasamaktadır. annesi birgün amerikaya gitme kararı almıştır. lilya her ne kadar duruma cok sevinsede annesi lilyayı götürmemeyi, sevgilisi ile gitmeyi planlamaktadır. sonuc itibariyle lilya bir apartman blogunda tek basına yasam cabasına düşer. bu sürecte ondan cok da farklı sayılmayacak yasca lilyadan küçük ablalık yaptıgı tinerci bir cocukla tanısır. birbirlerine sıkıca kenetlenseler de hayatın acımasız yönünü beraber tatmak zorunda kalırlar. lilya sevgilisiyle isveçe gitmyi planlamaktadır. lakin hiçbirşey umdugu gibi olmaz.

teması itibariyle derinden etkileyici film fuhuş sektörüne alet olmuş cocuk denebilecek kızların hayat hikayesini anlatmaktadır. aynı konuyu işleyen diğer fillerden bunu yaparken duygu sömürüsü yapmak yerine gerceği tokat gibi yüzümüze yapıştırmış olması sebeyle ayrılmıştır. hiç tanımadıgımız cok uzakta fuhus sektörüne alet olan genc kızların kaderinde nasıl etkimiz oldugunu göstererek yüreği burkan yapım böyle bir dünyada yasamak istemiyorum hissiyatı vermektedir.

rammsteinın sert müziğiyle daha da anlam kazanmıstır..
sarsan filmler listesindedir. bir bayansan daha çok vurur. akılda kalan tek şey meleklerdir. ölümdür. çaresizliktir. ağlatır. izlenmesi gerekir.
bilindik kötü yola düşen genç kız hikayesi fakat benzerlerinden ayrılan o kadar fazla yönü var ki. bir kere hiçbir öğe yapay bi şekilde sunulmuyor önünüze. lilya da zavallı melek masum kız degil mesela. onun da kötü tarafları var. fonda iç burkan müzikler değil rammstein var olay örgüsünü, neyin ne oldugunun kafamıza dank etmesine yardımcı. 2. olarak amaç izleyici yasa boğup prim yapmak da degil sanki zira öyle bir istekleri olsa lilya melek gibi kız olurdu. gercek bir hikayeden alıntı mıdır bilemem ama hakkaten benzerlerinin yasandıgı kuşkusuz olsa gerek.
etkileyici bir filmdir.
filmi neredeyse tamamen unutmama ragmen filmle ilgili bir replik aklımdan çıkmamıştır.
--spoiler--
kışın sebze toplanmaz ki salak
--spoiler--

--spoiler--
bir de arka fonda rammstein çalarken kızın melek kanatları takıp catılardan bacalardan atlaması sahnesi var tabi ki
--spoiler--
aynı zamanda sovyet sonrası rusya'sını da yansıtan, esasında sıkı bir kapitalizm eleştirisi veren filmdir. kapitalizm'in insanların eşyalaştırılmasına neden olduğunu, hatta bunun üzerinden kendini ürettiğini onca iğrençliğin ortasında tüketilen mcdonalds ürünleriyle veriyor ki bence tek kelimeyle harika.
bircok yerinde filmin, bunu yapan insan olamaz, dedik de, bunları bazen biz de yaptık, yapmayı istemedik mi? yapanları gördük ses cıkarabildik mi? tüm sorumlusu bu sonuncusunun, kapıcılar kralı'nda, seslere gelen komsulara, " kocamdır, sever de döver de!" diyen, dayak magduru kadındır beyim. aman, bir sey deme de şimdi! allah korusun.
rahatsız edicidir. old boy ile arasına en az 15 gün girmelidir.
lilja forever için ' bir trajediler silsilesi' desek yeridir. izleyen herkes lilja' nın acı hikayesine odaklansa da aslında genel olarak bakıldığı zaman komünizmin yıkılışının ardından rus insanının düştüğü açmazları çok güzel gösteren, bir nevi dokümanter bir filmdir. yoksulluktan kurtulmak için mektupla sevgili bulup, kızını ardında bırakarak amerikaya giden anneler mi dersiniz, kendini satanlar mı yoksa uyuşturucuya bulaşanlar mı... yahut annesi taraftan terk edilmiş yeğenini bir izbeye gönderip onun dairesinde yaşamaya başlayan teyzeler mi... tüm bu insan hikayeleri içinde es geçilmemesi gereken 12 yaşındaki volodya' nın öyküsüdür öncelikle. zaten esaskızımıza neler olduğunu yukarıdaki entrylerde okudunuz. kendinden yaşça oldukça büyük olan lilja' ya umutsuzca ve tertemiz hislerle aşık olan, evinden kovulmuş bu ballyci çocuğun tek tutunacak dalıdır lilja. onun gözünde melektir lilja, başka bir dünyaya aittir. onunla evlenmek, ona güzel bir hayat sağlamak belki de tek amacıdır dünyada. tabii bu çocukça hayallerin, kapitalizmin çarkları arasında ezilmemesi imkansızdır. nitekim lilja beyaz atlı prensi sandığı, kara kalpli bir hainin peşinden isveç'e gider. volodya için ' perde' deme zamanıdır, hayatına son verir. artık bundan sonra O lilja' nın meleğidir.

ve lilja... saf, güzeller güzeli, içi iyilikle dolu lilja... çok tatlı bir kalbi vardı lilja' nın. gizleri, gözleri hiç bir kuşun su içmeye uğramadığı nehir kenarları. istersiniz ki bu masum kız sit alanı ilan edilse, dokunulmasa. maalesef bir harf fark vardır arada. isveç' de uzun süre cinsel açlık çeken insanların her türlü fantezilerine, sapıklıklarına katlandıktan sonra atar kendini bir damdan ve volodyasıyla buluşur göklerde. sırtlarında birer çift kanatla...
'' ve sonralar, satürnlü sonralar, lilja' nın annesi, makarnaları masanın bacağına sarmaya başlamış. üstüne başına, yorgana, kilime margarin yağı sürmeye. kimseyle de konuşmuyormuş, kafayı yemiş demişler. o artık bizden,başka ülkenin çocuğu, kahverengi gözlü satürn; o artık bizden. ne var anlamayacak masanın bacağındaki makarnaları; lilja henüz mesaiye başlamadan, yani henüz bir yaşında, işte çocuk, evde, yağı duvarlara sürer, makarnaları masanın bacağına sarardı. şimdi annesi evrensel bir törenle anıyor, kutsuyor lilja' yı. deli diyecek ne var bunda?...

ey yüce kahverengi satürn; söyle, sesimdeki acılı soslu makarnayı ellerime kollarıma sarmadan, tüm olarak nasıl biriydi çimlerin serinliği? bir daha tarif ediver kimsesizler mezarlığını, orada toprağa asılıydılar. çimlerin serinliği avcumun neresinde? nehrin kıyısında boğuluyorlardı. ey dümdüz dünyalı analı çocuklar; sevginin yolunu hep konsantrasyon diye öğrenecek, canınız yanacak, gerçek diye ebediyyen yanılacaksınız. çimlerin serinliği, çimlerin serinliği... aklıma getiriyor şimdi o kadın satıcısının tokadını, ' sikerim kız, kaçamazsın burdan', lilja büyük bir hint tapınağında etrafı tanrılarla kuşatılmış tek başına, elleri bir huşuyla böğründe, tebessümüyle, meclislerin, polislerin, devletlerin, sokakların taşağını okşuyor, ' sikersin abi. ' elimizi uzattığımız tan yerinde düzüldük, uzun uzun yerlere. hava karardı kılıç, hava karardı çimen, ne olur yataktan çıkma gece! daha pis bir şarab, daha pis bir şarab, bana ne söyleyecek deniz? derinlerde gezinen gözyaşlarıma sümüklü kara gözlü küçük balıkların dudakları değer mi? bana ne söyleyecek deniz, savaşı dişler kazanır. tanrı artık emirden küçüktür, elimizde yalnız o vardır.

güzeller güzeli, sultanlar sultanı, küçük bela kraliçesi birazdan geliverir, oturur karşınıza. konuşur sürmeli gözleri, dudakları, intihar süsü verir ağzımıza. baldırları şimdi, hiç bir kuşun su içmediği tenha nehir kıyılarıdır. elveda bebek, ne kahpe bir savaş, zavallı bir düello, hayat ve dostluk, ne kahpe bir savaş... dinleyin eşikteki kanlı kurban kelleleri; gelir oturuverirdi, içim giderdi. bir daha bir yere gitmem, korkma, cesur ol gömlek! hadi iç suyunu tenimden. nedir ne değildir su kardeş, leke kardeş? açıver pencereyi, birini görürüz belki duvara yaslanmış. belki iyi bir makaledir, iskarpinin içinde beyaz tüylü bir fare, kum gözlü. köpüksüz bir sahildeyiz, tenimize yapışır kum taneleri. nereye gider kum taneleri, gururla, yıkılmadan dizginlerini tutsan da kendilerini atıp. sevgili efendisine gider, başkalarını konuşur kum taneleri, kılıçların parıltısı gözlerimi kamaştırır. yavaş yavaş köpüklenir sahil, köpüklerle kılıçlarımızı bileriz. en yüksek tepeden, ilk bakışın kuş gözü parlaklığıyla sahildeki gövdemizi seyrederiz. sırt üstü yatıp, yola çıkarız masmavi sözlerine huzursuz kıyıların. büyük haksızlığı kalabalıklardan üstümüze boşaltırız. Batıyoruz. kendimizden utanıp, mum ışığıyla gizli işaretler bırakıp, halatla yüzümüzü karanlığa bağlayıp, son defa komşu oluruz kum tanelerine, sulara gömülü kayalıklara. tanık istemeyin, kimseye şükran sormayın, ne omzunuza alın, ne dövün. bir soytarı gibi yanımdan ayırmadım, sel sularıyla sürüklenmiş tahta parçasını. muhtemelen başkalarının bir fıçıdan arda kalmış. benzeri olmayan tek kayık, dalgaların asırlar önce oyduğu mağarada gömülü. ey eski şehrin orospuları, o küçük balıkçı bizi tanımasa da kendi kendine sürükler bu dalgalar, o mağaralara, kum tanelerini... işte dili kurudu, boşaldı bütün şişeler. yetsin artık. yetsin. çekin teknen kıçından şu tıpayı. kalmasın tabuttan bir farkı. nereye gidiyor, onu da dalgalar öğretsin. nasılsa bir sanı uzaktan dinliyor şarkımızı. kimbilir karşı tepeden, şimdi, sayfaların karşısından, eliyle alnına terek yapıp sahili, satırları arayan çocuk ' orda birşeyler oluyor, orda birşeyler oluyor' diyerek karargah kurar kendine. bir ömür mevzilenir ürperten sahillere. ey nöbetçi çocuk, nöbetçi çocuk... sahili gören ormana rüzgar gelmeyecek, balıklar korunmasız kalmasın. bir tuzak hazırlayıver, ağaçların, sayfaların gövdelerini tekmeleyerek sallayıver. hiçbir faydasını bende görmedim. emir böyle... Emir, Tanrı' dan büyüktür... '' *
insanlara hiç bir zaman güvenilmeyeceğini bizlere göstermiş film. izlerken tüylerinizin diken diken olmaması imkansız.
soundtrack inde antiloop tan only you yu da barındırır.
genelinde güzel bir film, ancak eski türk filmleri bu konuyu birçok kez işledi. film özetle şu: oğlan, kızı kandırıyor, kız kötü yola düşüyor... biz bunu daha evvel çok gördük, hatta bu konuyu işleyen filmlerle büyüdük desem yanlış olmaz... filmin duygulandıran yerleri de yok değil tabi. kız sehpa'nın altına yatarak ''okula gitmek ve pembe bir çanta istiyorum'' demesi, kızın küçük arkadaşına basketbol topu aldıktan sonra çocuğun hediyeyi aldığı andaki konuşmaları ve hareketleri insanı duygulandıran öğeler arasında. velhasıl film, konu bakımından klişe ancak işleniş bakımından özgün ve sürükleyiciydi.
lilja'yı bir yere götürüyorlardı da volodya geride kaldı diye lilja'nın bir bağırışı vardı volodyaaa volodyaa diye hiç aklımdan çıkmaz. hatta o kadar sık düşünüyorum ki bu bağırışını, nedenini anlamadım. öyle işte..