bugün
- elin gürcüsü14
- deepseek25
- anın görüntüsü20
- erkeklerde bulunup kızlarda bulunmayan özellikler17
- oytun erbaşın maskesini godelian düşürdü11
- yaprak dökümü leyla'nın katmerli orospu olması10
- ihtiyacımız olan şeyler15
- haluk bilginer'in hiç bir şeyde yer almamasi9
- gulmekicinyaratilmis22
- kocanızı sarı kula ile banyoda yıkar mısınız13
- paşa paşa cumhur ittifakına oy vereceksiniz11
- kavga çıkması muhtemel yerler8
- iş arkadaşı14
- kadınların kocalarını çok sadık sanmaları15
- yazarların mezar yerleri10
- yazarların ölüme en çok yaklaştıkları an12
- sevilen kedinin kendini yalamaya başlaması12
- masklavi'nin imamoğlu korkusu12
- iş yerine gelir gelmez kombi yakan kız18
- bu hayatı aykolik yaşıyor16
- galeride görsellerin görünmemesi11
- arkadaşlar nasılsınız16
- sokak röportajlarinin yasaklanmasi lazım9
- ab'nin artık türkiye'yi hiç sallamaması10
- erdoğan'in ülkeyi yönetmedigi gerceği29
- barış pehlivan hakkında soruşturma başlatılması16
- recep tayyip erdoğan8
- günün sözü12
- yatacak yerin yok necmettin8
- chatgpt'nin sözlük yazarları hakkındaki yorumları11
- felsefeden anlayan kız vs mantıdan anlayan kız11
- artık kimsenin cinsel ilişkiye girmek istememesi32
- 27 01 2025 bolu il özel'i daresi açıklaması38
- galatasaray'ın kart sınırındaki topçuları21
- lokal olarak tr den eng'e ai ile resim üretmek8
- sözlükte emek veren yazarlar21
- nescafe 3 ü 1 arada9
- aşık olmak istemek12
- escort10
- genç erkeklerden hoşlanmak8
- cinlerin olduğu aleme geçmek15
- halit ergenç'e soruşturma açılması13
- el sıkışmayı ilk kim çıkarttıysa9
- bir tosta 15 tl vermek11
- özgür başkan özgür türkiye10
- pas vermeyen bir kadını ikna etme taktikleri16
- elin gürcüsü türk'e vatan millet dersi veremez8
- pembe giyen erkek10
- yetki alanımda değil demek imajımızı çiğnemektir9
- sevilmemek9
reha erdem'in şimdiye kadarki filmlerinin içinde en iyisi değildir ama kötü bir film midir? evet denirse haksızlık edilmiş olur. diğer yandan oldukça değişik, enteresan bir senaryo. tam bir festival filmi. zira aldığı ödüllerle de bunu kanıtlıyor. farklı bir sinema anlayışınının yansımasını görmek isteyenlerin izleyebileceği bir film.
bana bir entry daha girmeyi gerekli bulduracak kadar şaşırtıcı ve önemli bir filmdir. reha erdem in tartışmasız en iyi ve en önemli filmi olmasının yanında, türk sinemasının da tartışmasız en iyi ve en önemli filmlerinin en önde gelenlerinden biri olarak anılacağı kesindir.
uluslararası eskişehir film festivali kapsamında 6 mayıs günü sinema anadolu'da gösterilecek olan bu yılın önemli yapımlarından biri.
Hayat Var'dan sonra ki Reha Erdem filmi. Sürekli sinemasının üzerinde bir şeyler koyan Reha Erdem yine bizi kendine hayran bıraktı. Sağlam adımlarla ilerliyor ama hak ettiği ilgiyi hiç göremiyor. Hala yok Bornova Bornova, yok Köprüdekiler. Sürekli hakkı yeniyor ama çok güzel hamleler yapıyor. Şu ana kadar hiç boşu yok. Helal diyoruz ve sonraki filmlerini bekliyoruz.
adamım reha erdem'in son filmi.
gittik izledik beyazperdede işçi bayramında. heves 1500 tabi.
ve beğenmedim. üzülerek yazıyorum bu satırları, beğenmedim. hatta hayal kırıklığı oldu benim için.
reha erdem hastasıyımdır. hatta türk sinemasında şu anda benim için tektir bu adam ama bu sefer olmadı. hele ki hayat var'dan sonra.
öncelikle şunu söylemeliyim ki her zamanki gibi görüntüler muhteşem. ve bu sefer ses de muhteşem. doğa sesleri gerçekten çok etkileyici. filmin neden kars'ta çekildiğini anlamamakla beraber, o şehri seviyor insan, o sesleri seviyor.
gelelim sev(e)mediklerime.
bi kere film çok keşmekeş. hatta dağınık. imge bombardımanı saçmalıkla-sanat arasındaki o ince çizgiye takılmış gibi. insan-hayvan ikilemi-ikiliği ilk başlarda cidden çok karışıktı. bu denli orijinal bir senaryodan böyle bir şey çıkması da üzdü beni. çok da sarsıcı bi şeyler çıkabilirdi bence. çok zengin senaryo kısırlaştırılmış, çok şey anlatılmak istenmiş bi yandan ama olmamış işte. ben sevemedim genelini.
ama ama neptün ile kosmoz'un o iki sahnesi benim beyazperdede uzun süredir izlediğim en iyi sahneydi. gerçekten deli gibi kalakaldım.
dediğim gibi daha iyi şeyler bekliyordum ben. beğenmemek değil de tatmin olmamak benimkisi sanırım.
ama olsun reha erdem'dir. her şeyi de sevecek halimiz yok. sıradakine bakarız biz de. ayrıca sinemaseverlere elbette tavsiye ederim son damlasına kadar orası ayrı.
edit: beğenmemem beklenti ile ilgili, reha erdem hayranlığım ile ilgili. yoksa son dönem türk sineması için bir inci.
gittik izledik beyazperdede işçi bayramında. heves 1500 tabi.
ve beğenmedim. üzülerek yazıyorum bu satırları, beğenmedim. hatta hayal kırıklığı oldu benim için.
reha erdem hastasıyımdır. hatta türk sinemasında şu anda benim için tektir bu adam ama bu sefer olmadı. hele ki hayat var'dan sonra.
öncelikle şunu söylemeliyim ki her zamanki gibi görüntüler muhteşem. ve bu sefer ses de muhteşem. doğa sesleri gerçekten çok etkileyici. filmin neden kars'ta çekildiğini anlamamakla beraber, o şehri seviyor insan, o sesleri seviyor.
gelelim sev(e)mediklerime.
bi kere film çok keşmekeş. hatta dağınık. imge bombardımanı saçmalıkla-sanat arasındaki o ince çizgiye takılmış gibi. insan-hayvan ikilemi-ikiliği ilk başlarda cidden çok karışıktı. bu denli orijinal bir senaryodan böyle bir şey çıkması da üzdü beni. çok da sarsıcı bi şeyler çıkabilirdi bence. çok zengin senaryo kısırlaştırılmış, çok şey anlatılmak istenmiş bi yandan ama olmamış işte. ben sevemedim genelini.
ama ama neptün ile kosmoz'un o iki sahnesi benim beyazperdede uzun süredir izlediğim en iyi sahneydi. gerçekten deli gibi kalakaldım.
dediğim gibi daha iyi şeyler bekliyordum ben. beğenmemek değil de tatmin olmamak benimkisi sanırım.
ama olsun reha erdem'dir. her şeyi de sevecek halimiz yok. sıradakine bakarız biz de. ayrıca sinemaseverlere elbette tavsiye ederim son damlasına kadar orası ayrı.
edit: beğenmemem beklenti ile ilgili, reha erdem hayranlığım ile ilgili. yoksa son dönem türk sineması için bir inci.
nihayet bugün espark cinebonus'ta izleme şansına eriştiğim reha erdem'in mucizeler yaratan bir hırsızın öyküsünü anlattığı, iyi ki de anlattığı ve iyi ki de sermet yeşil'le anlattığı eseri.
-kosmos: "ben hem tüm ruhumla ve hem de bedenimle sizi sevmeye gelmiştim efendimiz"
-kosmos: "ben hem tüm ruhumla ve hem de bedenimle sizi sevmeye gelmiştim efendimiz"
gelmiş geçmiş en acayip ve fakat en güzel aşk sahnelerinden birine -yani kosmos ve neptün'ün aşkına- sahip olan film.
görüntü yönetmeninin inanılmaz bir iş çıkardığı reha erdem filmi. filmin her sahnesi ayrı bir fotoğraf sanatı.
tanım: güzel bir reha erdem filmi.
uyarı: filmle ilgili yorumların olduğu bu yazıda filmden alıntılar vardır.
KOSMOS ve EVREN
Reha Erdem'i bilenler bilir. Kendisi hayatın içinden alınmış kartpostallar tadında sıradışı filmler çeken bir yönetmendir. Onun filmlerini izlerken kendisinin her daim dağda bayırda, bir ağaç altında yaşamakta olan biri olduğu hissiyatına kapılabilirsiniz. Ben de daha önce filmlerini severek izlediğim bu yönetmenin son filmi Kosmos'a bir gazete köşesinde okuduğum yazıya istinaden gittim. Yazıda sosyalist mi, anarşist mi yoksa mesih mi diye soruyordu Kosmos için. Sırf Kosmos'un ne olduğunu anlamak için bile izlenir demiştim.
Filmden çıktığımda tek kelimeyle tuhaf hissediyordum. Çünkü Kosmos ne sosyalist ne anarşist ne de mesihti, o insanı rahatsız eden doğa üstü bir şeydi. Sıfat arasak epey buluruz onun için: hırsız, ağaçlara tırmanan bir kuş, mucizevi, yabancı, kahraman, acıkmayan, eren ve en önemlisi bugünün insanını irkilten bir şekilde aşk arayan...
Korkuyla kaçtığı bilinmez bir yerden bir sınır şehrine yolu düşen Kosmos'un hikayesi kendisi gibi doğa üstü özelliklere sahip Neptün'le kesişiyor filmin başında. Elindeki bir tomar parayı bilinmez bir telaşla taş altına saklamaya çalışırken nehirde boğulan Neptün'ün kardeşine yeniden can vererek şehrin gönlünü kazanıyor asıl adı Battal olan Kosmos. insanlar onu sıradışı bir yabancı olarak görse de çocuğa yeniden can verdiği için ona eren muamelesi yapıyorlar. Ona iş ve kalacak yer temin ediyorlar. Fakat herkesin ölümünün aynı anlama geldiğini düşünen Kosmos'un çalışıp para kazanmakla bir derdi yoktur. Tanrının herkesi düzgün yarattığını ama insanoğlunun kendisini bu hale getirdiğini söyleyen Kosmos para ile kurduğu ilişki yoluyla kapitalizmin eleştirisini yapıyor. Para kazanmak derdi olmadığı gibi paranın insanlara saçtığı kini toplarcasına dükkanlardaki paraları çalarak topluyor. Para ile bir işi olmadığı için elinde biriken tomarlar böyle düzen dışı bir varlık için paranın anlamsızlığını temsil ediyor.
Bir hırsız olmasının yanı sıra Kosmos'un bir vakit sonra hastalara, düşkünlere, sakatlara şifa dağıtan bir özelliği olduğu ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca kapısında kuyruklar oluşmaya başlıyor. Fakat kendi içinde bir sürü karmaşayı da içeren Kosmos insanlara ulaşmak istediği gibi bu kalabalıktan kaçmayı tercih edebiliyor. insanlara yardım etmeyi bir görev olarak görmediğinden irkiltiyor kuyruktaki insanlar onu belki de. Çünkü film boyunca onun insanlara yardım etmekte ne denli cömert olduğunu görebiliyoruz. Bunu insanlar kendisine tapsın, kendisini sevdin diye de yapmıyor; onun için 'normal' bu. Bu yüzden ürküyor kendisine tapmaya hazır insanlardan ve zaten kaçarak geldiği bu yerden kaçarak uzaklaşıyor filmin sonunda.
Kosmos'da insanları en çok etkileyeceğini düşündüğüm iki sahne var. Kendisi gibi doğa üstü güçlere sahip Neptün ile ağaçların tepelerine çıkıp değişik sesler çıkararak anlaşan Kosmos'un adeta seviştiği sahneler bunlar. Tabi bahsettiğim sevişme durumu bizim anladığımız tabiriyle gerçekleşmiyor. Biraraya geldiklerinde dünyadan soyutlanıp mutluluktan insanın tansiyonunu yükselten seslerle sevişiyorlar. Kuş olup uçuyorlar; özgürleşerek sevişiyorlar adeta. Açıkça aşk aradığını söyleyen Kosmos'un en mutlu olduğu anlar bunlardı bence filmde. Bu arada Kosmos başka bir mutsuz kadına da aşk vermekten hoşlanıyor. Kadın daha sonra utancından Kosmos'u 'utanmaz' diye bağırarak kovarken Kosmos'un şaşkınlık içinde söylediği şu söz de çok etkileyici bir yerde duruyor: "Bedeninizin istekleri neden ruhunuzun istekleri olmasın efendim?"
Film boyunca arkadan savaş sesleri geliyor. Yerini ve zamanını kestiremediğimiz filmin bir sınır şehrinde çekildiğini anlayabiliyoruz bu yüzden. insanların sınırın açılıp açılmaması konusunda ikiye bölündüğü şehirde ırkçılığın mikro tezahürlerini görmemiz mümkün. Savaş ortamının tam bir yabancı fobisi oluşturduğunu insanların Kosmos'a yaklaşımından anlayabiliyoruz zaten.
Dediğim gibi insanı rahatsız eden bir film Kosmos. Replikleriyle, sesleriyle, görüntüleriyle insanın beynini çağrışım bombardımanına sokuyor. Aralarda sürekli insanların acı çektirdiği hayvanların görüntüleriyle insan ırkının hayvanlar üzerindeki egemenliğini idrak ederken esasen dünya üzerinde kurduğu egemenlik yüzünden kendisi acılar içinde olan zavallı resmini görüyoruz. Savaşın görüntüsü olmadan bile insanları kendilerine ne kadar yabancılaştırdığını izliyoruz. Tek derdi aşk aramak olan bir kişiyi ne kadar garipsediğimizi ve söz yerindeyse tecrit ettiğimizi idrak ediyoruz. Aşkın tek bir dilinin olmadığını görünce irkiliyoruz. Herkesin ölümünün aynı olduğunu duyunca ölümü tepemizde hissedip rahatsız oluyoruz. insan ırkına övgüler, sevgiler, bir takım öneriler sunmayan ve evrenin büyüklüğü içinde insanın dar algısını gözler önüne seren bir film izlemiş oluyoruz.
uyarı: filmle ilgili yorumların olduğu bu yazıda filmden alıntılar vardır.
KOSMOS ve EVREN
Reha Erdem'i bilenler bilir. Kendisi hayatın içinden alınmış kartpostallar tadında sıradışı filmler çeken bir yönetmendir. Onun filmlerini izlerken kendisinin her daim dağda bayırda, bir ağaç altında yaşamakta olan biri olduğu hissiyatına kapılabilirsiniz. Ben de daha önce filmlerini severek izlediğim bu yönetmenin son filmi Kosmos'a bir gazete köşesinde okuduğum yazıya istinaden gittim. Yazıda sosyalist mi, anarşist mi yoksa mesih mi diye soruyordu Kosmos için. Sırf Kosmos'un ne olduğunu anlamak için bile izlenir demiştim.
Filmden çıktığımda tek kelimeyle tuhaf hissediyordum. Çünkü Kosmos ne sosyalist ne anarşist ne de mesihti, o insanı rahatsız eden doğa üstü bir şeydi. Sıfat arasak epey buluruz onun için: hırsız, ağaçlara tırmanan bir kuş, mucizevi, yabancı, kahraman, acıkmayan, eren ve en önemlisi bugünün insanını irkilten bir şekilde aşk arayan...
Korkuyla kaçtığı bilinmez bir yerden bir sınır şehrine yolu düşen Kosmos'un hikayesi kendisi gibi doğa üstü özelliklere sahip Neptün'le kesişiyor filmin başında. Elindeki bir tomar parayı bilinmez bir telaşla taş altına saklamaya çalışırken nehirde boğulan Neptün'ün kardeşine yeniden can vererek şehrin gönlünü kazanıyor asıl adı Battal olan Kosmos. insanlar onu sıradışı bir yabancı olarak görse de çocuğa yeniden can verdiği için ona eren muamelesi yapıyorlar. Ona iş ve kalacak yer temin ediyorlar. Fakat herkesin ölümünün aynı anlama geldiğini düşünen Kosmos'un çalışıp para kazanmakla bir derdi yoktur. Tanrının herkesi düzgün yarattığını ama insanoğlunun kendisini bu hale getirdiğini söyleyen Kosmos para ile kurduğu ilişki yoluyla kapitalizmin eleştirisini yapıyor. Para kazanmak derdi olmadığı gibi paranın insanlara saçtığı kini toplarcasına dükkanlardaki paraları çalarak topluyor. Para ile bir işi olmadığı için elinde biriken tomarlar böyle düzen dışı bir varlık için paranın anlamsızlığını temsil ediyor.
Bir hırsız olmasının yanı sıra Kosmos'un bir vakit sonra hastalara, düşkünlere, sakatlara şifa dağıtan bir özelliği olduğu ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca kapısında kuyruklar oluşmaya başlıyor. Fakat kendi içinde bir sürü karmaşayı da içeren Kosmos insanlara ulaşmak istediği gibi bu kalabalıktan kaçmayı tercih edebiliyor. insanlara yardım etmeyi bir görev olarak görmediğinden irkiltiyor kuyruktaki insanlar onu belki de. Çünkü film boyunca onun insanlara yardım etmekte ne denli cömert olduğunu görebiliyoruz. Bunu insanlar kendisine tapsın, kendisini sevdin diye de yapmıyor; onun için 'normal' bu. Bu yüzden ürküyor kendisine tapmaya hazır insanlardan ve zaten kaçarak geldiği bu yerden kaçarak uzaklaşıyor filmin sonunda.
Kosmos'da insanları en çok etkileyeceğini düşündüğüm iki sahne var. Kendisi gibi doğa üstü güçlere sahip Neptün ile ağaçların tepelerine çıkıp değişik sesler çıkararak anlaşan Kosmos'un adeta seviştiği sahneler bunlar. Tabi bahsettiğim sevişme durumu bizim anladığımız tabiriyle gerçekleşmiyor. Biraraya geldiklerinde dünyadan soyutlanıp mutluluktan insanın tansiyonunu yükselten seslerle sevişiyorlar. Kuş olup uçuyorlar; özgürleşerek sevişiyorlar adeta. Açıkça aşk aradığını söyleyen Kosmos'un en mutlu olduğu anlar bunlardı bence filmde. Bu arada Kosmos başka bir mutsuz kadına da aşk vermekten hoşlanıyor. Kadın daha sonra utancından Kosmos'u 'utanmaz' diye bağırarak kovarken Kosmos'un şaşkınlık içinde söylediği şu söz de çok etkileyici bir yerde duruyor: "Bedeninizin istekleri neden ruhunuzun istekleri olmasın efendim?"
Film boyunca arkadan savaş sesleri geliyor. Yerini ve zamanını kestiremediğimiz filmin bir sınır şehrinde çekildiğini anlayabiliyoruz bu yüzden. insanların sınırın açılıp açılmaması konusunda ikiye bölündüğü şehirde ırkçılığın mikro tezahürlerini görmemiz mümkün. Savaş ortamının tam bir yabancı fobisi oluşturduğunu insanların Kosmos'a yaklaşımından anlayabiliyoruz zaten.
Dediğim gibi insanı rahatsız eden bir film Kosmos. Replikleriyle, sesleriyle, görüntüleriyle insanın beynini çağrışım bombardımanına sokuyor. Aralarda sürekli insanların acı çektirdiği hayvanların görüntüleriyle insan ırkının hayvanlar üzerindeki egemenliğini idrak ederken esasen dünya üzerinde kurduğu egemenlik yüzünden kendisi acılar içinde olan zavallı resmini görüyoruz. Savaşın görüntüsü olmadan bile insanları kendilerine ne kadar yabancılaştırdığını izliyoruz. Tek derdi aşk aramak olan bir kişiyi ne kadar garipsediğimizi ve söz yerindeyse tecrit ettiğimizi idrak ediyoruz. Aşkın tek bir dilinin olmadığını görünce irkiliyoruz. Herkesin ölümünün aynı olduğunu duyunca ölümü tepemizde hissedip rahatsız oluyoruz. insan ırkına övgüler, sevgiler, bir takım öneriler sunmayan ve evrenin büyüklüğü içinde insanın dar algısını gözler önüne seren bir film izlemiş oluyoruz.
akla ünlü western magnificent seven' i getiren reha erdem filmi.
13/19 AĞUSTOS tarihlerinde Yeşilçam Sineması'nda yeniden gösterime giren filmdir.
Başyapıt mı? değil, taşyapıt mı? Nayır. Kötü bir film mi? Entel mastürbasyonu mu? Nayır.
Haddinden fazla imgeci, simgeci ve bilgeci olmasına rağmen kâfi miktarda cesur, deneysel ve sorgulayan bir film diye düşünüyorum. ilk yarıdaki olay örgüsü ne kadar reelse ve takip etme merakı uyandırıyorsa ikinci yarısı da bir o kadar sürreel ve olaylar birbirinden kopuk. sonuç: Huzursuz etmeyi amaçladıysa sayın erdem, bravo başardı. Öte yandan Wrangler'in, çok da beğendiğim, sansasyonel bir reklam kampanyası vardı: we are animals. Kosmos'un anlattığı şeylerden biri de bu: hepimiz hayvanız aslında. Battal ve neptün'ün Tarzan ve jane misali, yer yer uluyan kurtlar gibi, yer yer kuşlar gibi iletişmesinden anlıyoruz bunu. Özellikle belediye binasındaki sahne; enfes... tarkovski'nin andrei rublev'indeki yuvarlanan at sahnesi benzeri, aralara serpiştirilen ağır çekim at, kaz, kuş vb. hayvan görüntüleri ile ana karakterler arasında bir ilişki kurdurmasından anlıyoruz. Çalışmanın gereksiz olduğunu ve sadece aşk istediğini haykıran battal'ın ağaçlara tırmanması, atalarından yadigar ilkel dürtülerini kimi zaman ortaya çıkarması da cabası. Keşke gerek sinemada gerek edebiyatta daha fazla donanımım olsaydı da, vay efendim üstad erdem, şu sahnede freud'a selam çaktı, vay efendim aslında bu bir kuramsal sinema tarihi özetiydi falan gibi alengirli sularda mavralar kesseydim. Reha erdem'in, (ve benzeri sinema anlayışına sahip yönetmenlerin) "kaosa mütevazı bir katkısı" da bu galiba. madem bir imge deryası, yüz yüzebildiğin kadar... yorumla yorumlayabildiğince... dal derinlere dalabildiğin kadar... ya da yüz sığ sularda yüzebildiğin kadar ama iyi bir tiyatrocu ol, tabi yerlerse. toparlarsak, yakalayamadığım bir sürü yer, teslim alamadığım birçok gönderme vardır, eminim. Bunları gerçek manada kavrayabilmek, anlayabilmek isterim. Derin sinemanın güzel yanı da bu, daha iyi yorumlayabilmek için daha fazla bilmek gerektiğini insana hatırlatması.
Son sözüm de sana Yeşilçam Sineması... Feriye, Alkazar ve Emek gibi olmasın sonun, aman gözünü seveyim, kapanma sakın! Gönlümüzdesin. Ama bir klima, bilemedin vantilatör hiç bilemedin birer yelpaze filan koysan salona daha bir severiz seni, daha bir sayarız. Eridik lan!
Haddinden fazla imgeci, simgeci ve bilgeci olmasına rağmen kâfi miktarda cesur, deneysel ve sorgulayan bir film diye düşünüyorum. ilk yarıdaki olay örgüsü ne kadar reelse ve takip etme merakı uyandırıyorsa ikinci yarısı da bir o kadar sürreel ve olaylar birbirinden kopuk. sonuç: Huzursuz etmeyi amaçladıysa sayın erdem, bravo başardı. Öte yandan Wrangler'in, çok da beğendiğim, sansasyonel bir reklam kampanyası vardı: we are animals. Kosmos'un anlattığı şeylerden biri de bu: hepimiz hayvanız aslında. Battal ve neptün'ün Tarzan ve jane misali, yer yer uluyan kurtlar gibi, yer yer kuşlar gibi iletişmesinden anlıyoruz bunu. Özellikle belediye binasındaki sahne; enfes... tarkovski'nin andrei rublev'indeki yuvarlanan at sahnesi benzeri, aralara serpiştirilen ağır çekim at, kaz, kuş vb. hayvan görüntüleri ile ana karakterler arasında bir ilişki kurdurmasından anlıyoruz. Çalışmanın gereksiz olduğunu ve sadece aşk istediğini haykıran battal'ın ağaçlara tırmanması, atalarından yadigar ilkel dürtülerini kimi zaman ortaya çıkarması da cabası. Keşke gerek sinemada gerek edebiyatta daha fazla donanımım olsaydı da, vay efendim üstad erdem, şu sahnede freud'a selam çaktı, vay efendim aslında bu bir kuramsal sinema tarihi özetiydi falan gibi alengirli sularda mavralar kesseydim. Reha erdem'in, (ve benzeri sinema anlayışına sahip yönetmenlerin) "kaosa mütevazı bir katkısı" da bu galiba. madem bir imge deryası, yüz yüzebildiğin kadar... yorumla yorumlayabildiğince... dal derinlere dalabildiğin kadar... ya da yüz sığ sularda yüzebildiğin kadar ama iyi bir tiyatrocu ol, tabi yerlerse. toparlarsak, yakalayamadığım bir sürü yer, teslim alamadığım birçok gönderme vardır, eminim. Bunları gerçek manada kavrayabilmek, anlayabilmek isterim. Derin sinemanın güzel yanı da bu, daha iyi yorumlayabilmek için daha fazla bilmek gerektiğini insana hatırlatması.
Son sözüm de sana Yeşilçam Sineması... Feriye, Alkazar ve Emek gibi olmasın sonun, aman gözünü seveyim, kapanma sakın! Gönlümüzdesin. Ama bir klima, bilemedin vantilatör hiç bilemedin birer yelpaze filan koysan salona daha bir severiz seni, daha bir sayarız. Eridik lan!
(#9455642)
Gördüğünde Ruhi Sarı'yı eğer tanıyorsan, ister istemez hatırladığın bir adam, bembeyazdan da daha beyaz ötesi,bakarken doyamayıp orda olmak için delirecek hale geldiğin bir şehir,sırf tanıyorum ben bunu izlemeliyim niyetini aklından geçirip,sonra ilk dakikasından asıl amacına yakınlığından sapmak ve olaylar örgüsüne kitlenip içinde kaybolmak, Öncesi ve sonrasında rüyana almak.Sen istemeden gelivermesi o acaip saçları ve bizden esirgemeden bagıra bagıra yayınladığı sesiyle...Yıllardır çaya tövbeli bünyeye çay sokmak istemenin dayanılmaz cazibesi, sadece atlara verilir ben at mıyım düşüncesiyle yıllarca yediğim içtiğim birşeye bile şeker katmamak..sonrasında kesme şekerle beslenmek için karşı konulmaz bir istekle mücadele etmenin boşa çıkmışlığı.. Kosmos.. sen nesin bilmiyorum ama yarattığın etki her ne ise çok iyi geldi.. Emeklere sağlık.. Ama yine de atlar,inekler,danalar vs.. ölmeyeydi iyiyidi...:)
reha erdem i severim fakat bu filme gitmek kısmet olmadı. nete düşmesini sabırsızlıkla beklediğim filmlerden.
Erzurum'da düzenlenen 5. Uluslararası Dadaş Film Festivali'nde en iyi film, başrolü sermet yeşil ise en iyi erkek oyuncu seçilen film.
(bkz: sermet yeşil)
http://www.ntvmsnbc.com/id/25144198/
(bkz: sermet yeşil)
http://www.ntvmsnbc.com/id/25144198/
reha erdem'in diğer filmlerine göre daha farklı bir yapısı olan;sermet yeşil'in oyunculuğuyla,ses ve görüntünün etkileyiciliğiyle göz doldurduğu kosmos;senaryo beklentimin biraz altında kalsa da-ki beklentimin fragmanı ve reha erdem'i düşünürsek çok fazla olduğunu belirtmeliyim-izlenilmesi gereken yine güzel bir reha erdem filmi.
nihayet dvd'si raflardaki yerini alan film. sadece sermet yeşil'in muhteşem performansı için bile alıp arşive koymaya değer.
mucizeler yaratan yönetmen reha erdemin, mucizeler yaratan hırsız battal'ın hikayesini anlattığı film. dvd'sinin çıkmış olması ise filmi izleyemeyenler için çok büyük bir şans.
(bkz: cmos)
muronun dediği kosmos bu kosmos mu acaba kosmos seni çarpsın, kosmos seni afetsin çetin derdi hep
bence en önemli falsosu,
"çay istemiyorum..
aşk istiyorum.." dediğinde
bir karslının çıkıpta
aşk da ne ki dememesi
olan film. *
"çay istemiyorum..
aşk istiyorum.." dediğinde
bir karslının çıkıpta
aşk da ne ki dememesi
olan film. *
yönetmenin inanılmaz bir başarıyla kendine ait bir dünya kurduğu film.
--spoiler--
konu itibariyle yeşil yol'un hikayesini anımsattan film. bu açıdan pek yaratıcı gelmedi konusu. nerede o korkuyorum anne'de ki muhteşem diyaloglar, nerede kosmos.
ancak filmin doğallığına söyleyebilicek lafım yok. özellikle lezzet dünyası'nda yemek yiyen 4 kardeşin sahnesi müthişti. kesinlikle filmde en sevdiğim sahnelerden biriydi.
ne kadar iyi olursa olsun, istediği kadar altın portakal kazanmış olsun, benim favori reha erdem filmim korkuyorum anne. orası da ayrı.
--spoiler--
konu itibariyle yeşil yol'un hikayesini anımsattan film. bu açıdan pek yaratıcı gelmedi konusu. nerede o korkuyorum anne'de ki muhteşem diyaloglar, nerede kosmos.
ancak filmin doğallığına söyleyebilicek lafım yok. özellikle lezzet dünyası'nda yemek yiyen 4 kardeşin sahnesi müthişti. kesinlikle filmde en sevdiğim sahnelerden biriydi.
ne kadar iyi olursa olsun, istediği kadar altın portakal kazanmış olsun, benim favori reha erdem filmim korkuyorum anne. orası da ayrı.
--spoiler--
mükemmel bir film ama hiç iş yapmamış. recep ivedik gibi filmleri izleyip gişelerini çoşturanların üzerine kusmak istiyorum. acaba niçin türk sineması gelişemiyor, biraz da kendimize sokmak lazım o pabuç gibi lafları.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar