bugün

Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.

Aylak Adam, Yusuf Atılgan
"onu üzen şey yalnızlık değildi; diğer martılar uçmanın keyfine varamamış, uçmalarıyla gurur duyamamışlardı. gözlerini azıcık aralayıp, ileriye bakmayı reddetmişlerdi."martı jonathan livingston
Kitabımı açtım ve rastgele gözüme çarpan ilk cümleyi yazıyorum
"Madem o kadar az vakit var, diye düşündüm, neden aramadın ya da şeytana yakışır mektubunu ekspres kargoyla göndermedin?"
iki farklı vespucci tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz: bir yanda yazdığı kişisel mektuplarda olanları tüm ayrıntılarıyla ve alçakgönüllülükle, işvereni lorenzo di medici’ye anlatan bir adam; diğer yanda basılmış kitaplarda var olan, asla yapmadığı seyahatlere çıktığını yalan yere ileri sürerek çok büyük bir ün kazanmış, koca bir kıtanın kendi adıyla vaftiz edilmesine yol açan bir kendini beğenmişlik yüzünden de üzerine çok büyük bir öfke çekmiş bir adam.

amerigo/ zweig
"Dünyayı güzellik kurtaracak."

Budala, Dostoyevski.
görsel
''ne olursa olsun kabulümdür, varsın öyle olsun; unutulmuş bir yemine sadık kalarak, yazgının düzenlediği ve tesadüfün ürettiği şeye göre, ben kimsem, onun elini bırakıyorum.''
yaşamdan yorgun düşmüş, kendisine benzemeyen varlıklar arasında yürümekten utanmış, ruhunu bir umutsuzluk sarmış, bir dilenci gibi yapayalnız ilerliyorum vadilere.

Maldoror'un Şarkıları, c.d Lautreamont.
“1541 – Bu yılın 1 Mart günü, Kral Elessar göçüp gider. Denir ki, Meriadoc ve Peregrin’in mezarları büyük kralın mezarının yanına getirilmiş. Sonra Legolas ithilien’de gri bir gemi yapmış Anduin’den aşağı. Deniz’in ötesine yelken açmış; denir ki, cüce Gimli de yanındaymış. Ve o gemi de gittiğinde, Orta Dünya’da Yüzük Kardeşliği’nden kimse kalmamış.”

yüzüklerin efendisi - kralın dönüşü.
Tutsağı olduğum sefaletten kaçıyordum. Sokaklarda belli bir amacım olmaksızın, rastgele yürüyor; para ve şehvet peşinde koşan, o tamahkâr suratlı ayaktakımı arasından rahat, umursamaz geçiyordum. Onları görmeye ihtiyacım yoktu, biri ötekinin kopyasıydı. Hepsi bir ağız, ağza asılı bir avuç bağırsaktan oluşuyor, cinsel organlarında bitiyorlardı.
"Hiçbir yere taşmıyorum, kendime sızıyorum yalnız
Ben dediğim koskocaman bir oyuk."
şu koskocaman şehrin sokaklarında dolaşanların yüzlerine bakın... yüz mü bunlar! sararmış, uzamış... gülmeyi unutmuş... bu yüzler sevinci unutmuş. sevmeyi unutmuş. şöyle yürek dolusu, can dolusu, kucak dolusu sevmeyi unutmuş. ağız dolusu öpmeyi unutmuş bunlar. şöyle sağlıklı, kütür kütür öpmeyi unutmuşlar. gözleri kırgın, yılgın, paslı... kuşkulu, korkulu, düşmanca... ben bu şehirden korkuyorum, bu şehirde hasta oluyorum, deliriyorum... içimden her şeyi bırakıp kaçmak geliyor. kirlenmiş, bitlenmiş, çamur içinde bir şehir.

yaşar kemal - zulmün artsın
"Ama sesim kırık dökük ve titrek benim. Kulağımda kalmış
melodileri boşuna arıyor, bulup çıkaramıyorum. Pazar
ikindisinin kahredici hüznünde bitip tükenmez dakikalar bunlar;
ben onların nihayet bitkin soluyuşlarını duyuyorum, birer sigara
yaktıklarını duyuyorum. Daha sonra ortalığı kaplayan sessizlik
nefretle doludur. Hamuru masaya çarpıyorum; elimden geldiği
kadar gürültülü sağa sola kaydırıyor, yuvarlıyor, tekrar
çarpıyorum, milyonlarca yoksul aileyi, bu dünyadan gelmiş
geçmiş, sevişmek için bir yer bulamamış bütün o yoksulları
kıvırıyor ve pastanın içine meyveleri yerleştiriyorum. "

(bkz: ve o hiçbir şey demedi)

(bkz: heinrich böll)
"hepimiz aynı televizyon programlarını izliyoruz. radyoda aynı şeyleri duyuyoruz, birbirimize aynı şeyleri söylüyoruz. hep aynı şeyler olup duruyor. tekrarlar. hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. sanki hepimize aynı suni hafızadan takılmış. çocukluğumuzla ilgili hiçbir şeyi hatırlamazken, komedi dizilerinin ailelerinin başına gelenlerin hepsini gayet iyi biliyoruz. hepimizin belli başlı hedefleri aynı. hepimizin korkuları aynı. çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız. mükemmel bir uyum içinde olacağız. senkronize. birleşmiş. eşit. katı. karıncalar gibi. böcekler gibi. koyunlar gibi.
her şey bir diğerinin türevi."

fertility hollis
gösteri peygamberi
chuck palahniuk
Bütün ölümlülerin kötü olanları ölsün bu gece. Veririm iyi canımı seve seve.
"bir daha yaşayabilmek için iki kere ölen benim."

millie jacobson - diriliş.
Başınıza gelebilecek felaketlerin en sonuna vardığınızda öyle bir an gelir ki artık orada yapayalnızsınızdır.

Gecenin Sonuna Yolculuk
l.f. Celine
1920'lerden bugüne geçen süre içerisinde, insana olan inancın yıkılışına daha yakından tanık oluyoruz. Önümüze
bireyin kendisinin de, tercihlerinin de önemsiz olduğuna dair sayısız kanıt kondu. Suratımıza yediğimiz her totaliter rejim tokadında kendimizi daha da küçük ve etkisiz hissettik. içimizdeki benlik bir takim güçler tarafindan okyanusta sürüklenen buğday tanesi misali neredeyse yok denecek bir boyuta indirgendi.
işte bunun içindir ki, artık çoğu insan, önemsizliğini ve değersizliğini gösterecek dışsal nedenler bulmakta hiç zorlanmıyor. Bunca dev sorunların, politik ve sosyal hareketlerin karşısında nasıl davranabiliriz ki diye soruyorlar. Politika
bir yana, dinde ve hatta bilimde bile korkunç bir otoritenin varlığı kabul görüyor; insanlar bu otoriteye inandıklarından değil, kendilerini otoriteye karşı çıkamayacak kadar güçsüz ve ezik hissettikleri için. O halde kitleleri peşinden sürükleyen o lideri takip etmekten başka (Avrupa'da olduğu gibi)
ne kalıyor geriye? Geleneklerin baskısına boyun eğmekten, toplumun beklentilerine esir olmaktan başka?
Kendini arayan insan-Rollo May
Bana bir şeyler yaz.
Bir mektup,
Bir şiir,bir cümle.
Biraz kurtar beni.
Biraz.
görsel
"Yine bir gece seni düşünüyorum balkonda. Elimde çay, gökyüzünde ay ve yıldızlar"
"Korkaklığımı insanlık sanmıştım. Yalnızlığı insanlık saymıştım."
Oğuz ATAY- Tehlikeli oyunlar
bakma çocuk gözlerime, gözlerin gözlerimle aynı şeyi görmez, bak şu güneşe ne kadar da genç değil mi?
senin gözünden 7 yaşında benim gözümden 77. seninkinden 70 yıl daha yaşlı bu güneş.
"seninle şöyle bir oturup konuşamadık."

aslında o kadar kısa, o kadar derin, o kadar manalı ve o kadar acı, hüzünlü.

kürk mantolu madonna.
'' bugün daha iyi olmayacak belli ki. sefil bir gün oldu mathea, geriye çok fazla günün kalmadığı için sevinebilirsin, diyorum kendi kendime, katlandın sabırla, dinlen artık huzurla, ama sonra aklıma telefonda çevir sesini duyduğum geliyor. niye bu kadar iyimser bir doğam var, niye yatıp ölemiyorum bir türlü. ''

hızlandıkça azalıyorum.
"Daha çok anlat” dedim.
“Hoşuna gidiyor mu?”
“Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız."

Şeker Portakalı