bugün

ilk adımda kart, ikincisinde kurt derler genelde ve daha bir güzel gıcırdar, henüz basılmamış yerlerde.

bir de bir yalnızın ayağından başkadır bu gıcırtı...

sokak lambasının iki karışa yayılan ışığı, karın yağış yönünü ve şiddetini anlatıyor
ve bir çift üşüyen ayak, yönü yanı olmayan bir yalnızlığı taşıyor...

* * * * * * * *
*.*.*.*.*.*
*.*.*.*.*
* * *.*
* * *
*.*
*

yumşacık karanlığa inen o tertemiz beyazlığın üzerinde yürümek, her zaman bir hoş etmiştir insanı, huzura kestirmeden gitmenin en güzel yoludur çoğu zaman.
hele adım attıkça duyulan o tatlı gıcırtı, tarifsiz bir haz verir insan olana.
kimileri hiç basılmamış yerden yürür, o gıcırtının daha çok tadına varmak için, hatta kimileri yolunu uzatır ve keyflenir gıcır gıcır.

heyhat yalnız adamın üzerine, her adımda daha çok yağar yalnızlık -kanla karışık-
hava ayaz mı ayazdır, elleri muhakkak cebinde ve bir türkü tutturmuştur.-duyuyorsunuz değil mi?-

gömer burnunu atkısının içine, kendi soluğuyla dudaklarını ısıtır, en son hangi dudakta ısındığı geçer aklından ve okkalı bir küfür iliştirir, o türkünün nakaratına.
daha çok eğer başını, başı daha çok girer karanlığa, farkına varmadan hızlanırken adımları, göz ucuyla bakmaya çalışır, kirpiğine yapışmış karlara.

sarı sıcak pencerelerin ardındaki mutlu hayatlara zarar vermeden, belki kıskanaraktan onları ama hiç yermeden, ses etmeden geçer bir bir çalamayacağı kapıların önünden.
kar değil, tam olarak içinde bir yerlerdir gıcırdayan, ayakları altında ezilip yuvarlananlarsa, bembeyaz belki'ler ve kapkara keşke'lerdir.

kimselerin olmadığı boş sokaklarda, hiç kimse olarak yürüyen bu adam, müzmin bir yalnızlığın taşıyıcısıdır sadece
ve her şehrin her sokağında, kendinden bir nüsha olduğunu anladığında, düşündüğünde, bir alt sokakta da kendi gibi bir yalnızın yürüdüğünü, üzülür müptezel oluşuna.

işte o an, birden duymaya başlar gıcırdayan karın hazzını
ve ezmeden yürümeye çalışır, yeni doğan belki'lerin beyazını...