bugün

sevgili gibi hem büyülüyor hem boğuyor.
yaşam kavgasının gece-gündüz aktığı, bazen o eşsiz güzelliklerinin geri planda kaldığı efsane şehir. efsaneleriyle yaşayan şehir.
Ah şu akbil 1.5 yerine 0.5 bassa dediğim memleket.
kimi zaman kişinin gözünde hiç çekilmez bir hal alan, özellikle emekliliğimde kesinlikle yaşamayı düşünmediğim yorucu şehir. ama tüm yoruculuğuna rağmen yine de güzel.
eşsiz artılara sahip ancak sahip olduğu eksiler sayesinde zorlaşan şehir.
rezalet bir şehir. yazın güzel kışın kötü. istediği kadar karaköy eminönü taksim beşiktaş caddebostan ve boğaza sahip olsun.
trafik var oldukça benim için hiçtir, hiç.
dünyanın ortası diyolar ya, hadi hayırlısı ne demeye getiriyorlar ola.
basina gelmis en kotu sey turkiye cumhuriyeti dir.
gecenin sessizliğine boğazın ışıklarının karıştığı zamanlarda insanı mest eden bir mekan. bazen düşünüyorum da bu şehri yaşayıp aşık olmamak mümkün olmasa gerek.
dün gece yine kendisini yendiğim memleket. çok mu subjektif oldu ?
Seneye yerleşeceğim şehir!
1-2 kez görüp aşık oldum kendisine.
ayrıca aşık olduğum adamın yaşadığı şehir..

ilk aşk bu olsa gerek..

seneye benimsin istanbul..
ufak bi sallantıda ödü bokuna karışmış şehir.
sakin ol şampiyon geçti geçti. *
her sabah gözlerimi açtığım ve her akşam ışıklarında kaybolup karanlığını içime kapattığım, nefes alıp karnımı doyurduğum, boğazı izlerken boğazıma düğümlenen, martı seslerinin her daim eşlik ettiği 24 saatin, sıfırdan başlayıp sonsuza uzanan x-y düzleminin herhangi bir yerinde bazen, bazen kocaman bu şehir dört duvar gibi gelen, sevildiğim ama hiç sevmediğim şahlar kenti..
herkesin yargısız infaz ettiği, tüm suçları boğazında taşıyan yorgun ama gururlu şehir.
çalar saatin zili çalar, bi esnersin sağına soluna bakınır sonra camın ardındaki istanbul'u görürsün.
gün daha yeni başlıyodur, yolda arabalar nadir görülüyor ama herkes uyanıyordur. bir canlılık dolar içine. bu akşam eve gelince şunları yapıcam dersin. mutlusundur.
daha sonra kalkar elini yüzünü yıkarsın, kıyafetleri giyip bi şeyler zıkkımlandıktan sonra kapatırsın evinin kapısını.
servise binersin yada arabana, yola çıkmışsındır. senle beraber herkeste çıkmıştır. korna sesleri daha bir canlı çıkıyor, insanlar birbirine küfretmeye başlıyordur.
sende onlardan geri kalmazsın, araba kullanırken sadece senin çok iyi araba kullandığını, diğer herkesin çevresindekilerden bihaber olduğunu düşünürsün
yola giderken sağa sola bakınıyosundur, her yer capcanlıdır. herkeste bi enerji bi enerji..
herkes işine gücüne yetişiyordur. yabancı liselere giden çocukları görürsün. servisin içindeki tiplere göz atarsın. hepsinde mp3 player, müzik dinliyolardır. hepsi mutsuzdur.
diğer çevrendekilere bakarsın, hepsi hayatının aşkını bulmaya çalışıpta bi türlü bulamayan ama aramaktanda vazgeçmeyen bakımlı kadınlardır. sonra düşünürsün şimdi kaza yapsakta tanışsak şununla. sonra on saniyeliğine evlendiğinizi falan düşünürsün. sonra bi korna sesi ve gerçek hayat..
haliç'ten geçerken dahada bi canlanırsın. her yer o kadar canlıdırki.
sonra işin başlar. yaparsın, edersin, düşünürsün, şu şunu giymiş aa bunda bu mu vardı. kafanda biraz dedikodu yaptıktan sonra öğle yemeğine gider ve hayatının aşkını düşünürsün.
karşındaki masada oturan kadınla bakışırsın, bi şeyler olur kadın kalkar gider, sende son ekmek dilimlerini ağzına atıp masa başına geri dönersin.
iş bitmiştir, eve dönme vakti.. herkeste yine bi telaş, herkes bi rahatlama içinde. farkında değilsindir ama her günün böyle geçer.
eve varana kadar milyonlarca insana küfrediyosundur trafikte. onlarda sana küfrediyodur ama yine güzel bi bayan görürsün. bu sefer yanında sevgilisi vardır.
çok mutlu gözükürler, gülüşürler, o an onlardan nefret edersin. arabalarına çarpıp kaçmak gelir içinden. birbirlerine gülüp öpüşürler. o onun elini tutar, diğeri elini öper falan. çok imrenirsin.
sonra en son sevgilin gelir aklına. neden ayrıldığınızı düşünürsün ilk başta. sonra keşke ayrılmasaydık dersin, onunla cilveleştiğiniz anlar gelir aklına, üzülürsün.
sonra eve gelirsin, kapıdan içeri girdikten sonra "burası benim" dersin içinden. ilk bi yatağa uzanırsın, esneyip rahatlarsın.
sonra en üşengeç halinle yataktan kalkıp üstünü değiştirirsin. karnın acıkmıştır. knorr'un makarna soslarıyla birlikte bi tane makarna yaparsın kendine.
bu sırada televizyonda bi şeyler açar, tepsini alırsın yanına.
rahatsındır, belkide mutlu ama bi şeyler eksiktir.
o zamanda en çok sevdiğin sevgilin gelir aklına. onunla bu kanepede olan oynaşmalarınız, konuşmalarınız gelir aklına. yine üzülürsün, "heey gidi günler" çekersin.
sonra bi program bulmuşsundur, onu seyredersin o sırada uykun gelir.
yatağına gidersin, bu gününün güzel geçtiğini düşünürsün. ama yanında birisi yoktur ve yine bi sevgilin olması gerektiğini düşünürsün.
bi yarım saat hayal kurduktan sonra uykuya dalarsın. ama uykuya dalmadan önce son bi kez pencereden dışarıya bakarsın. istanbul hala yaşıyodur, o hep yaşayacaktır. sana karşı ne merhametli olacaktır, ne de saygılı. sen onu değil, o seni yaşıyodur ve sen bunun farkında değilsindir. istanbul budur işte. frank sinatra'nın new york new yooork şarkısı gelir aklına. yavaş yavaş gözlerin kapanır ve başka bi "istanbul günü"ne dek açılmaz.
istanbul yine seni esir alacaktır, belki kıracak, belki sevindirecek. ama hep buruk bir tat bırakacaktır. nolursa olsun bu şehri seversin. sürekli kahkaha atan deli bi kadına benzetirsin şehri. sürekli elinde bi sigara, pencere köşesinde oturmuş etrafı izleyip kahkahalar atan bi kadın gelir aklına. yine ve yine new yoork, new yooork. ama burası istanbul be baba.
ölülerin bile yaşadığı şehirdir.
öyle yorucu bir şehirdir ki günün yorgunluğunu nerede atsam lan acaba diye düşünürken bile yorulursunuz. O kadar güzel birşehir işte.
uzak kalınca orada geçen zamanın kıymetini insanın yüreğine vura vura hissettiren şehir.
Sokaklarına, köprülerine, camilerine, tarihine, havasına, suyuna, yeşiline ve mavisine bir türlü doyamadığım şehir.
taksimde yeni yıl akşamı önüne gelen her kıza asılan abazanları, durukta bekleyen bir kızı hiç hem de hiç rahatsızlık duymadan kesen öküzleri, laf atanları vs. olmasa çok daha güzel yaşanabilinecek güzel şehir.
''SEVGiLi'' memleket, özlenen, bir an önce kavuşulmak istenen, kalabalık, gürültülü, güzel şehir.
(bkz: istanbul u sevmezse gönül aşkı ne anlar)
o kadar çok ağladı ki bugün gözümün önünde ayaklarına kapanasım geldi. çok sövdürüyor ama çok sevdiriyor şehri...
görsel
görsel
kalabalık şehir.
trenlerinde, otobüslerinde sıklıkla ezilme tehlikesi geçirdiğim şehir.
ama yine de aşık olduğum şehir.