bugün

göktan çelikiz şarkısı. söz- müzik: göktan.

Biz konuşamadık farklı dil,farklı insanlardık
Aynı hayaller peşinde aynı meleklere inandık
Biz bu aşkı hiç bitmez sandık
Herşeyi yutan zamana yenildikte inanmadık

Serin serin eserdi rüzgar
Yavaş yavaş geçerdi günler
O masaldan tatlı düşler bilmedik ki değerini
Şimdi senden kalan ne varsa
Yaşıyorum her damla yaşta
Başımda taç yaptığım binbir hatırayla

Eskiler,eski günler
Anılar çıkarılmış sahneler
Siyah beyaz bir film gibi ezberimde bütün replikler
Şimdi iki yabancı,birbirinin aynısı iki sancı
Hayallerden hüküm giymiş
Aynı meleklerden davacı

Serin serin eserdi rüzgar
Yavaş yavaş geçerdi günler
O masaldan tatlı düşler bilmedik ki değerini
Şimdi senden kalan ne varsa
Yaşıyorum her damla yaşta
Başımda taç yaptığım binbir hatırayla

" ilk dinlediğimde şeker gibi gelmişti. bir lolipop gibi melodisi ile. sözler hiç acıtmıyordu. hatta son kısmında fransızca sözler vardı hiç anlamıyordum. sevmiştim daha ilk dinleyişte. sonra onlarca kez dinledim belki yüzlerce kez. baştan başa hep aynı şarkıyı.

bir zaman sonra şarkı acıtmaya başladı nedenini bilemedim sonra yine dinledim geçti acısı. hiç acıtmıyor sadece şarkı sona ererken fransız kadın söylemeye başlıyor ya artık dinlemiyorum o sesi. o ses olmasaydı o şarkıda ne olurdu.

serin serin eserdi rüzgar... "
iki yalancı olmaktansa tercih edilesi durum.
ajda pekkan ve zeki müren düeti.

http://www.youtube.com/watch?v=hL2XEpK28go&feature=related
hatırası da varsa, ağlatandır...
birbirleriyle tanıştıklarında ortadan kalkacak durum.
Teomana ait iki sevgilinin birbirine yabancılaşmasını anlatan bir şarkıdır. Şebnem Ferah'ın eşsiz yorumuyla tad bulmuştur.
sözlerinde çölde çay filminin adı geçen güzel şarkı.
teoman'ın, sözlerini en iyi "birlikte ama yalnız" bir ilişkiden geçmiş olanların anlayıp hissedebileceği, böyle insanların gözlerinden yaşlar getirebilecek parçası.
sesiniz bok gibi olsa da bağıra bağıra eşlik etmek isteyeceğiniz şarkı.
yıllarca beraber geçen zamanın ardından söylendiğinde iki kat daha fazla acıtan kelimelerdir.
"iki yabancıymışız meğer"
çok anlamlı sözler içeren, teoman ve şebnem ferah şarkısı.
"neyin bildin ki degerini
benimkini bileceksin
bunu da tabii mahvedeceksin"
diyerek, insanın içini acıtan, şebnem ferah, teoman şarkısı.
bu şarkı o şarkı değil, teoman'ın haberi yok bundan!

*****

derince çekilip, uzunca üflenmiş bir sigara dumanı arasında göz göze geldiler...

ne adam, ne de kadın çekti bakışlarını. 'kim önce vazgeçecek' yarışından ziyade, karşılıklı özlenilmiş bir hissin kaçak paylaşımıydı, farkına varmadan daldıkları bu kısa an.
kadının masasına karanlıktan uzanan bir el, bu dalgın bakışmayı mavi bir bardakla dağıttı. *
bu, kadının ilk içkisiydi, adamsa üçüncü votka bardağından son yudumu almak üzereydi ve ne tuhaftır ki, halen sarhoş olmamıştı. deminki kaçak bakışma sonrası ister istemez birbirlerini düşünmeye başladıkları için, kadının masasından ayrılan garsonun hemen ardından, karşı konulmaz bir merakla, yine aynı anda, aynı noktada çarpıştı bakışları.

yine çeken olmadı gözlerini, tam tersi daha da uzadı, daha da derinleşti bu bakışma. kadının; belli belirsiz bir tebessümle parlayan yüzü çok temiz ve güzeldi. kırmızı ojeli uzun tırnaklarından başlayan ince parmakları, mavi bardağın içine uzanan pipete nazikçe dolanmış halde, içkisinin üzerindeki çilek parçacıklarıyla çekici bir uyum içindeydi. kocaman siyah gözleri tam tersi bir beyazlıkla parlıyor, omuzlarından dökülen düz saçları, ince uzun boynunun bittiği yerde kıvrılırken, kırmızısı daha hafif dudakları çok emin bir senkronla, çalan şarkıya eşlik ediyordu;

so i won't hesitate no more
no more it cannot wait i'm sure
theres no need to complicate
our time is short
this is our fate, i'm yours...

tütün kokan parmaklarını çirkin yüzündeki kirli sakallarında dolaştıran adam; ilk kez duyduğu ve sözlerinin anlamını bilmediği bu şarkıyı, -muhtemelen- o anın sihirli büyüsüne kapılıp sevmiş ve bir daha unutamayacağı şekilde hafızasına kazımıştı bile. hemen hemen her kadının hoşuna gidecek kadar düzgün ve dolgun dudakları bariz bir tebessüme doğru kayarken, birdenbire hatırlamış gibi; dirsekleri üzerinde önce öne, sonra arkaya doğru usul bir hamleyle, başından beri eğri olan duruşunu dikleştirdi.

emin gözlerle karşılıklı bir şekilde devam eden bu uzun bakışmayı, bu kez adamın masasına bir içki koymak suretiyle, yine bozdu garson.
ikidir gelip bu güzel anı farkına varmadan bozan garsona bozulan adamın çocuksu tavır ve tepkisi hoşuna gitmiş olacak ki, elinde olmadan kaçırdığı bir gülücükle karşılık verdi kadın. kaçak gülücüğü, yan gözle, daha sönmeden yakalayan adam, zaten doğuştan sahibi olduğu öz güvene daha bir güvenerek, kaldırdı dördüncü bardağını kadına, ve dudaklarını en uzak masadan bile okunabilecek kadar net bir şekilde kımıldattı; -şerefe...

tüm bunlar olup bittikten yaklaşık bir saat sonra; yani garson, adamın altıncı, kadının dördüncü bardağını taşırken, adamın masası boşalmış, kadının masasındansa keyifli kahkahalar yükseliyordu.
başından beri hiçbir tereddütün, hiçbir tedirginliğin yaşanmadığı bu yumuşak gece, aslında; adamın üflediği o derin sigara dumanının ortasında çarpışan bakışlardan çok daha önceye uzanıyordu.

bu keyifli ikili, ortak bir arkadaşlarının sahne gösterisini izledikten sonra, birbirlerinden habersiz bir şekilde gelmişlerdi bu bara. kesişen bakışların anlamsız uzamasıysa, o gösteriden önce alelacele tanıştırılmış ve akabinde aynı hızla birbirlerinin yüzünü unutayazmış olmalarından kaynaklanıyordu.
yaklaşık bir saat süren sohbetleri esnasında her şeyi netleştirip, olan bitene yeniden bir anlam verdiler. ve bu güzel rastlantının tadını hiç bozmadan devam ettiler adım adım yakınlaşmaya.

bardaki sohbetin sonunda -belki- alkolün de etkisiyle iki eski dost gibiydiler. birbirini çok seven, çok iyi tanıyan iki eski dost. aslında böyle olmasını ikisi de istedi ama alkolün etkisini her daim hazır bir bahane olarak beklettiler.
adamın başı gittikçe daha çok dönüyor, kadının keyfi gittikçe artıyordu. bar çıkışı bindikleri bir takside başlayan 'karşılıklı hayat hikayesi aktarımı' adamın evindeki loş salonda devam etti. ne kadın sordu neden orda olduklarını, ne de adam bir açıklama gereği hissetti. oradaydılar işte, ve her ikisi de memnundu gecenin renginden.
çocukluk anılarından, unutulmaz sakarlıklarından, büyük kavgalarından, hayatın en zor ve güzel günlerinden, ağlamalarından, gülmelerinden, ilk aşklarından ve son sevgililerinden konuştular. ve sonra, aldanmışlıklarını, tinsel bir birleşmeye en hızlı götürecek ortak nokta olarak belirleyip, bunun üzerinde uzunca bir süre durdular. bir müddet karşılıklı sustular. sonra aynı anda iki ayrı cümleye başlayıp, karşılıklı tebessümlerle sözü birbirlerine verdiler. onlar; bir kadının çok kırdığı bir adam, ve bir adamın çok üzdüğü bir kadın olarak, aynı deltaya usulca sürüklenen, iki ayrı nehir gibiydiler...

dalgın bakışlarını, kırıklarını anlatan adamın yüzüne odaklayıp; 'sesin çok güzel, dinlendirici, huzur verici..' diyerek, denize ilk ulaşan, kadın oldu.
bu teveccühün hemen akabinde, çocuksu bir sakarlıkla beraber, doğaçlama sıraladığı komplimanlarla kadına eşlik etti adam.

ve titreyen dudakların birbirine ilk teması, denizden öte, bir okyanusa varmanın, iki ayrı parçadan, yek bir bütün olmanın ilk adımıydı...

alelacele çıkarılan elbiseler, heyecanlı bedenleri çırılçıplak bırakıp, loş salona gelişi güzel savruldular. az evvel doldurulmuş kahveler, farklı kupalarda yarım yarım soğurken, birbirini sımsıkı kavramış iki kırgın yalnız, gittikçe hızlanıp ısındılar.
birkaç dakika sonrası, birbirlerinden ayrılmaksızın! salondan ayrılıp, adamın geniş ve soğuk yatağına serildiler. odanın köşesindeki gece lambasının titrek hüzmesinde, iki çıplak bedenden müteşekkil, tam dört kişiydiler...

ve sonra;

kadının tırnakları, adamın sırtına saplanmış; muhtemelen o gece başka bir kadının içinde olan bir adamın yüzünü çizip yok ederken, adamın hızlı nefesleri, kadının beyaz boynuna çarpıp; muhtemelen o gece bir yabancının kollarında inliyor olan bir kadının, beyninin buğusundaki ismini, yavaş yavaş siliyordu. (bu ikisi gittikçe artıyor, diğer ikisi gittikçe eksiliyordu...)

gece karşılıklı hırs ve arzuyla, birikmiş tutku ve umutla, müthiş bir haz ve huzurla derinleşirken, iki yabancı çırılçıplak tanışır ve farklı iki nehir, bir okyanusa dönüşürken, bu hikayenin anlatıcısı, hiç ses etmeden çıkıp odadan, kapıyı usulca kapattı...
...yoktur üstüne senin güzeli çirkin yapmakta,
suçuysa dünyaya atmakta...
birlikte ama yalnız olma durumudur.
evet pek çok iki yabancı adında eser vardır. ama motora iki yabancı yazınca ilk sırada göktan - iki yabancı yı göstermesine epey içerledim. teomanınkine ne oldu?

hani eskilerin ağzından bi şarkı duyarız da "vay be abi kim söylemiş bunu" diye sorarız ya mırıldanana.. o mırıldanan da başlar anlatmaya hani. "79daki kasetindeydi bu. sonradan bıdıbıdı albünümü çıkardı. bu daha çok satıldı ama önceki kaset daha iyiydi." diye. sonuna da "heeey hey"i eklerse tamam. öyle ağız açık dinlerdik.

herkesin ağzına pelesenk olmaması güzel birşey aslında. kıymetsiz ağızlardaki güzel cümleler. cümlesi bile tuhaf.

vesselam ilk sırada benim beklediğim çıkmayınca moralim bozuldu. hee o ilk sırada çıkanı da dinledim yazmadan. taçtan çiçek. aynalarda biz falan. masaldan tatlı düşler. bilmedimki değerini.. ne farklı kelimeler değil mi.. *

son olarak.. 67deki ajda ablanın sesinden bir iki yabancı var. o hoşmuş bak. Ve sesin o zamanlar güzelmiş ajda abla. aradaki 2131243254365476568658 tane farkı söyleyebilecek kadar değişmiş. söylemeyi bırakmayı denese fena olmaz sanki. * ****
--spoiler--
birlikte ama yalniz
iki yabanci
hani o gunesin batisi
bizi tanriya inandirisi
su an aksam aklimda
ama cok zaman onceydi
yaralarimiz agir degildi
yine de bagisladim ben hepsini
hem seni hem kendimi
o kadar yoktun ki
--spoiler--

gerçekler kadar sağlam acı veren sözlere sahip teomanın belki popüler olmasına rağmen sevilesi şarkısı.
(bkz: http://www.youtube.com/wa...Eii94NI&feature=share)

kanımca yazılmış, anlatılmış en iyi aşk şarkısıdır.
dinlerken insanı başka yerlere götüren teoman - şebnem ferah düetidir.
sözlerinde geçen çölde çay filmini merak ettiren teoman şarkısı.
bu şarkı, alır sizi, götürür bir yere, orda bırakır, en dipte. dönemezsiniz bir daha geriye. işte öyle, düet yapılır bu şarkıda.
--spoiler--
güzeli çirkin yapmak ve suçu dünyaya atmak...
--spoiler--

teşekkürler teoman, özet geçtin.
Yoktur ustune senin guzeli cirkin yapmakta sucuysa dunyaya atmakta.Neyin bildinki degerini benimkini bileceksin bunuda tabi mahvedeceksin.Teomanin sarkisidir.Bir zamanlar cok dinledigim,cok sevdigim bi sarkidir.
Çok adaletsiz bir şarkıdır...

Bi Teoman'ın söylediklerine bak bi şebnem ferah'ın...

Hele şunu bana söyleseler bir hafta alkol komasına girerim;

Neyin bildin ki değerini
Benimkini bileceksin
Bunu da tabi mahvedeceksin...
Teoman'ın hala çok güzel olan şarkısı.
Müthiş bir şey.