bugün

monoton ilerleyen yaşantıların içerisinde kendini bulan insanın düşüncesidir.
kendine dair aradığı cevapları hayatı dahilinde bulamayacağını farkeden ve bu gerçekle sonu beklemek çaresizliğinde kalan insan önermesi. bi mucize belki ha, umudu yitirmemek lazım.
hayattan beklentisi olmayanların ruh halidir.
şu günlerde kendini fazlasıyla hissettiren hede. biz hayatı sıkıcı buluyoruz da, acaba hayat da bizi sıkıcı buluyor mudur onu çok merak ediyorum.
(bkz: hayatı nasıl yaşayacağını bilmemek)
sevgiliye kavuşana kadardır.
hep insanların konuşması onun dışında başka canlılarla muhabbet edilememesinden kaynaklanan durumdur. kötü mü olurdu yani şimdi bi sibirya kurdu ile votka muhabbeti yapıp iki tek atsaydık. ya da bir kanguruyla sidney'deki gece hayatından konuşup alemlere aksaydık.

(bkz: amınakoyim hayatın ama ya)
büyük ihtimalle parasızlıktandır. aşksızlık falan hikaye. paran olsun bak nasıl aşk, arkadaş vs. doluyor etrafın. bal kokusu almış arılar gibi toplaşmazlarsa terbiyesizim. ondan sonra otur izle olanları tüm sıkıntın uçar gider. kuş gibi olur hafiflersin.
bilinçaltıyla ilintili olduğunu belirterek başlamak yerinde olacaktır.

insanlar yaşadıkları, yaşamak zorunda oldukları ve karşılaştıklarını sürekli farkında olmadan bilinçaltına atar. insanlar bu karşılaştıklarını nasıl algıladıysa, o boyutta bilinçaltında tutar. bu atılan olumsuzluklar özellikle sıkıntılı zamanlarda insanı "ölmek istiyorum bee" seviyesine taşır. bu yüzden siz bilinçaltınıza ne verirseniz, o da size onu çıkarır.

eğer doğduğunuz ilk andan öleceğiniz son ana kadar gördüğünüz, duyduğunuz, bildiğiniz, karşılaştığınız her şeyin depolandığına inanmıyorsanız, bu söylediklerimi önemsemenize gerek yok.

ayrıca bilinçaltı bilinçli olarak algılanamaz. normal durumlarda rüyalarda, ruhsal hastalıklarda sanrılarda, ruhsal sağaltımlarda hipnozla algılanabilir duruma gelir.
herkesin zaman zaman onayladığı dünyanın en doğru tespiti.
yaş olmuş yirmi altı.
ne iştahım ne hevesim kaldı.
sardı huzursuzluklar dörtbir yanımı.
oysa çocukken ne güzel anılarımız vardı.

bu yaşa kadar büyüttün beni hayat!
gösterdin gereğinden fazla sadakat.
ya eski günlerimi bana geri verirsin
ya da bitmiş bu ruhunu toprağına kat.
(bkz: hayat kusturma beni)
gecenin bir yarısı akla girecek en ğrenç düşüncelerdendir.
düşündükçe derinleşir, derinleştikçe düşündürür.
delicesine katıldığım önerme. yüzde yüz doğrudur.
(bkz: nap caz biz şimdi)
televizyonu açıyorum aynı haberler.
yatıyorum kalkıyorum aynı şeyler.
içmekte fayda etmemeye başladı artık.
(bkz: bana çok şey veren hayata teşekkürler)
Geçen gün farkına vardığım durumdur. Aslında durum öyle değildir. Yani sıkıcı olan hayatın kendisi değil, benim kendi yaşadığım hayat. Öyle olmasa herkes hayatın sıkıcı olduğunu düşünürdü.
insanı intihara kadar sürükleyebilecek olan düşünce.
Bendeniz gazetecilik okumak isteyen fakat buna rağmen yanlış tercihle iktisat okuyan bir hayat sıkıcılığı mağduruyum. Bu yüzden hayat bana hep sıkıcı olmaya devam edecek biliyorum.üniversite 3.sınıfda olupda hala daha ne yapmak istediğine karar verememiş olan sürekli karar değiştiren bir insanın en sonunda of hayat ne sıkıcı diyerek kendini bıraktığı bir durumdur. Hayatın sıkıcı olması insanın hayatının içine s.çmasıyla gerçekleşir.
hayat sıkıcı değildir. kişinin yaşamı sıkıcıdır en fazla.
hayat sıkıcı değil sizin paranız bitmiş gibi mantıklı bir karşıt görüşü olan önerme.
her şey çok sıkıcı, herkes üstüme üstüme geliyor gibi tekrarlarla başlar, depresyonla devam eder. kurtulabilinirse boşu boşuna kendini sıktığının farkına varılır. kurtulunamaz ise takla.
twitter dan bi arkadaşın özetlediğidir.

Öyle asosyal sıkıcı bir insan oldum ki ölürken hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçse sıkılırım izlemem.
Hergün aynı şeyler kısır, monoton bir döngü.
Bitsede gitsek.
sıkıldım...

nedense "yeni yıl" dıngıllığı gelip çattığında daha bir fark edilir olan hissiyat.

ben öyle (bkz: cocoon) gibi "yoruldum" yazıp bırakmayayım da içini doldurayım;

açıkçası sıkıldım... Hiç kimsenin içmeyeceği içkilerin ve hiç kimsenin yemeyeceği yemeklerin tariflerinden...

Noel ile yılbaşını ayırt edemeyen geyiklerin Noel Baba geyiklerinden, "çam ağaçları kesiliyor" sızlanmasından vazgeçmeyen entel mızmızlığından...

"milli piyango size de çıkabilir" basitliğinden, "sarhoşum gel servisi" zevzekliğinden, "herkese sevgi, dünyaya barış" saftirikliğinden sıkıldım...

Yılın olayından, yılın fotoğrafından, yılın erkeğinden yılın kadınından, yılın bilmem nesinden, burcunuz ne diyor zırvasından, "karşı cinsten bir sarışın size ilgi gösteriyor" şeklinde enayi tuzaklarından, Eurovision, Oscar, golden globe, Nobel, lig şampiyonluğu teranelerinden, akşamdan kalmalığın dayanılmaz biteviyeliğinden, ziyan olmasın diye yeni yılın ilk üç günü bayat yemeğe talim etmenin kaderinden, tombaladan, birinci çinkodan, ikinci çinkodan sıkıldım...

Televizyonun varoş eğlencelerinden, gece yarısı dansözünden, on dokuz sekiz yedi altı beş dört üç iki bir geri sayımlardan, uyku akan gözlerle sevinir gibi yapmaktan, sabahlama zorunluluğundan sıkıldım.

insanlara 1 ocak günü ille Talcid ya da Kompensan tavsiye etmekten de (bu sene hayatınızda bir değişiklik yapın, Rennie kullanın!)

Belki günler uzamıştır umuduyla bekleyip gene erkenden hava kararınca hafif tertip bozulmanın her sene yinelenen iç burukluğundan da...

işin kötüsü, her sene dön dolaş bunlardan bahsedilmesinden de...

aslında yeni bir yıl demek, biz ölümlüler için ölüme bir adım daha yaklaşmak demek.

(Hemen belirteyim, "yok canım, daha dur bakalım" geyiğinden de sıkıldım, lütfen bana söylemeyiniz, daha saf tanıdıklarınıza saklayınız.)

pardon siz içip-sıçıp eğleneceksiniz yarın, şimdiden moralinizi bozmayayım. 1 ocak sabahı ne olsa benimle aynı dalga boyuna gelirsiniz, o zaman konuşuruz.