bugün

tedavi şekli olarak götte flaş patlatma sistemi uygulandığında ancak düzelebileceğini düşündüğüm yeni nesil hastalıklardandır.

misal benim babaannemin hayat hatıratımızda iki üç kare fotoğrafından başka bir delile rastlamak mümkün değildir.
yine yakın tarihli olsun diye söylüyorum annem ve babam için de benzer şeyler söylemek mümkün.

misal en yakın arkadaşım ile toplasam 10 adet aynı kareye sığan fotoğrafım ya vardır ya da yoktur.
sevmem, çektirenden nefret ederim.

günümüz paylaşım organlarının başını çeken pek değerli bir o kadar sikimsonik buluşma, sevişme ve yalaşma noktası olan
facebook için bir dönem arkadaşlarımın arızası nedeniyle profil oluşturmuş, denk gelemediğimiz zamanlarda yazışmak üzre bulunsun diye
bilgisayarın bir köşesine iliştirmiştim.

asıl amacı bir dönem görüşüp seviştiğin insanları denkleyip yeniden sohbet etmek olan bu ortam gün geçtikçe
daha bir garip olmaya bildiğin elyına dönüşmeye başladı.

enteresan oyunlar, fantastik uygulamalar...

bunların hepsini bir yana bırakıp asıl içimi titreten olaya dönmem gerekirse,

insanın hiç tanımadığı birinin fotoağraflarını dikizlemesi garip lan.
eh işte kıvamında tanıyıp arkadaş olduğun birinin bir arkadaşı bilmem hangi gün bilmem nereye gittiklerinde
çekindikleri fotoğrafları ulu orta yerde paylaşıma sunması ve
"beaizz geçhean gün şhu pub a gitteak bilyour musoun"

başlıklı albümde bunu gözünüze sokmaya çalışması tuhaf.
ben senin ten rengi külodunu görmek zorunda değilim kuzum.

yine geçen hafta bir kız isteme davası esanasında şahitliğini yaptığım,
bırak şahitliği amk, mecbur kalıp karelere dahil olduğum bir ortamda yine böyle gerizekalı bir hatun
ortamın ırzına ırzına geçerken kendimden geçmiş, çekinmek zorunda kaldığım fotoğraflarda bunu beden dilimle belirtmiş
olmalıyım ki, fotoğraflarda aynen o şekil çıkmışım. "eller yanda nolyoz lan hareketi"

daha sonra öğrendiğim kadarıyla pek sevmediğim baldızımın pek bir sevimsiz eltisi olan bu dürrük,
ki sevmediğim halde kolaylıklar dilerim baldızıma bu hususta.

bir fotoğraf çekme merakı, bir çekinme merakı var sormayın amk.

bu olmadı, yeniden çekiyorum, dağılmayın bi daha basıyorum, ayrılmayın cantık var...

vay amk nasıl bir merak nasıl bir heyecan.

gören allen iverson'un fotoğrafını çekiyor, rocco ile sevişiyor sanacak, o derece.

yine aynı şekilde iş için gittiğim bir ülkenin bilmem nerelerini gezerkene yine iş için yanımda bulunan sikindirik bir arkadaşım,
koca gün gezdiğimiz şehri objektifin arkasından seyretti.

vay arkadaş hiç mi üşenmezsin?

hiç mi aklın yok ?

amk, belki bir daha gelemeyeceğin bir memlekete gelmişin, varsa yoksa fotoğtraf !

ulan iki satır gözünle bak etrafa, tadını çıkar.

önümüze gelen ve tanımadığımız onca insana fotoğrafımızı çekmesi için yalvarması cabası.

neymiş efenim, eşe dosta gösterecekmiş.

eşini dostunu, gözünün ferini sikeyim ya. sen göremedikten sonra onca güzelliği,
o fotoğrafların amına koyayım ben.
niye hastalık olsun ki, belki de hobidir.
kimine göre hastalıktır kimine göre tutku. değişkenlik gösterir.
anı yakalama meraklılığı hastalığı.
(bkz: hayat objektifi)
(bkz: aynayla verkaç yapıp fotoğraf çeken emo)
latincesi "ara güler syndrome" olan hastalıktır.

fotoğraflar... off gene aynı yere geliyoruz ve ne kadar "genel" bir şeyler yazmayı istesek de bir yerde tıkanıp da kendimize yöneliyoruz. illa ki "kendimiz en doğru" oluveriyoruz bir şeyleri eleştirecek olduğumuzda. oysa doğru olan eleştirmeye kendimizden başlamaktır.

yazık ki eleştirilerimizde bile bariz bir kuyruk acısı, yaşanmışlığını sezdiriyor. demek şimdi de birisi "çekilmiş fotoğraflardan" muzdarip. ve itin götüne sokma vakti suçsuz, günahsız, emre amade fotoğrafları.

ve gene bu eleştirilerimizde bizlere bir destek gerekiyor, onlar da ömrümüzün büyük bir bölümünde rol-model olmuş büyüklerimiz ebemiz, dedemiz, anamız, babamız oluyor. geçenlerde fotoğraflarımı kurcalıyordum... üniversite yıllarımdaki uzunca saçlı, italyan sakal traşlı(mulayim'e göre yunan), uykusuzluk ve aşırı alkol tüketimine bağlı olarak torbacıklanmış olan gözaltlarımı kamufle eden ray ban(genelde kıç kesenler kullanırlar ama ben seviyorum hepsi bu)... akabinde okulun bittiği sene istanbul'daki uzun saçlı hallerim. uzamış sakalım. sonrasında iş hayatı, saçların kısalması, sakalın adam olması derken aklımda bir şimşek çakıyor "ne de çok yaşlanmışım." oysa hepsi hepsi 3-4 sene içerisindedir fotoğraflarım. velhasılı menepoza girmiş bir kadın gibi yaşlandığı için fotoğrafları, objektifleri suçlaması bir insanın, pek çekici gelmiyor. hele ki kendisinden çok bağımsız insanları, bundan dolayı eleştirme çabası ayrıca trajikomik bir hadise.

benim çıkarımımda fotoğraflar suçlanmamıştı mesela. ben, gerçeğimin farkındaydım ve fotoğrafların fısıldadığı da sadece "yaşlandığım" idi. dolayısıyla bunun tek suçlusu da olsa olsa zaman olabilirdi. ve bu noktada da kendi tezimi desteklemek için rol-modellerim arasından en afillisini seçtim. ondan çok şey öğrendiğimi söylüyordum -di'li geçmiş zaman çekimlemesiyle ama hala öğrendiğimi düşünmüyordum. tâ ki eski fotoğraflarımı kurcalayana dek... vardığım sonuç da;

"rahmetli babam fotoğraf çekilirken hep karenin dışında kalmaya çabalardı... oysa gençliğinde fotoğraf çekmeye ve çekinmeye oldukça meraklı bir adamdı.

bugün; yıllar sonra anlıyorum sanırım onu. çekindiğimiz her bir fotoğrafımıza aradan yıllar geçince bakıp da "kimleri kaybettik" diye soruyoruz kendimize. ve ne de çok yaşlanmış hissettiriyormuş kendini geçmişe dair donuk zaman kareleri..."

şeklindeydi.

objektifin ardından mı? objektifin, ardımdan bakmasına tercih ediyorum artık. gerçeğimle tanıştım ve sanırım ki onu sevmeyi de biliyorum...
(bkz: objektif burada derin bir anlam kazanmış)
(bkz: bu hastalığa yakalanmak istiyorum)**
(bkz: objektif kelimesi bileşik bir kelimedir)
Kendi bilgisayarında en az kendi fotoğrafı olan kişidir. En azından narsist değildir.