bugün

bilmem ne kolejindeki veletler dersten nasıl kaçacağının planlarını yaparken,
ücra bir köy okulunda, el kadar birinci sınıf öğrencisinin, sırtında kendi ağırlığının iki katı çantayla ortalıkta koşturup, dersine girecek öğretmen araması.
hoşlaştığınız kızın sizi iplememesi,üstelik ilk kez birinden bu kadar hoşlaştıysanız daha bi iç burkar.
(bkz: hicbiseyebosunaiclenmeyenadam)
2011 yılında küçük bir köyde,üç sınıfın aynı anda aynı sınıfta eğitim görmesi ve öğretmenin içi burkularak onlara umutla ders anlatması...
(bkz: behzat ç nin boşluğunu akasya durağı yla doldurmak)
yiyecek kabı yerine yiyeceğin kendisini çöpe atmak. çok burkuyor.
32 yaşına gelmiş olmak ve onca yılı farkında olmadan yaşamış olmak.
eski bir dostla aniden alakasız bir şehrin bir yerinde karşılaşmaktır.
geçmişinizde önünde olduğunuz insanlar şimdi size fark atmışken, hala olduğunuz yerde saymaktır.
21 senedir dünyada olup hala kayda değer bir şey yapmamış olmaktır.
özgüveninizi, arkadaşlıklarınızı, aşklarınızı birer birer; kendinizi kaybetmektir.
kendinden geri ne kaldı diye bakarken, kalanları da kaybetmektir.
bu durumun tersine dönmeyeceğini bilerek ve bu pişmanlıkla öleceğini bilerek yaşamaktır.
tavanı düşük bir bodrum katının kış gecesi yağan yağmurdan nasibini alan ev ahalisinin aklından geçen düşüncelerdir. ya da aynı evde yer sobası etrafında toplanmış bilmem kimin oğlunun hangi bölümü kazandığını duymak ve kapıyı açıp kendini dışarıdaki soğuğun merhametine emanet olmaktır.
turgut akli dengesi epey bozuk bir şahıstır anası babası bir kollayanı yoktur. normal zamanlarda iyidir hoştur kimseye bir zararı da olmaz fakat aylık iğnesini yaptırmadı mı o zaman iş fena. iğne vakti yaklaşınca normallikten çıkmaya başlıyor bizim ki,gece sokaklarda çanakkale marşı ankara marşı okuyor, çekirdek getiriyor, gecenin bir yarısı fırından ekmek alıp getiriyor, bu hafta başı da bi tavuk almış gelmiş karakola. bırakıp kaçıyor kapının önüne. laf söz dinlemiyor, biz de ilçede babasıyla kalan özürlü bir kız var ona götürüp veriyoruz turgut' un getrdiklerini. turgut bunları hep kendisini iğne için hastaneye götürmeyelim diye yapıyor. kriz gelince bunu mecburen götürüyoruz hastaneye ama gidene kadar soy sop bırakmıyor ne bende ne de bizim memurlarda, iğne olduktan sonraki günler melek allahım ya sanırsın ondan zeki ondan akıllı adam yok o derece. hayat onun için çok kötü ve acımasız hele bir de insanın sığınacak anası babası yoksa.
son derse yeni girmiştim. konuya başlayıp çocukları derse çekmeye çalışıyordum. tam etkinliklere başlarken nöbetçi öğrenci kapıyı çaldı. "öğretmenim birisi geldi, bir yetkili ile görüşecekmiş ama bütün öğretmenler derste, müdür de yeni çıktı" dedi. kimdir bu deyip çıktığımda benden belki de bir iki yaş büyük, saçı sakalına karışmış bir genç gördüm.
buyrun dedim, ben yardımcı olayım.

"hocam, rahatsız edeceğim sizi ama çok acil bir durum" dedi.
konuşurken o kadar kısık sesle konuşuyordu ki eğilmek zorunda kaldım dinlerken.
"hocam kusura bakma sabahtan beri bir şey yemedim, açım ağzım kokuyordur, kusura bakm"a dedi.
beynimden vurulmuşa döndüm.
"estağfurullah abi ne demek, nasıl yardımcı olabilirim sana" dedim.

elini arka cebine atınca bir an gerildim ama çıkardığı bir gazete idi. bana gazete haberini gösterdi. "hocam bu haberdeki benim kızım, işte bu da kimliği bu da benim kimliğim" dedi. kontrol ettim, doğruydu.
haberde lösemi kızı için bir yardım talebi vardı. ben durumu anladığımda, şu an derse devam etmek zorunda olduğumu, kendisini hemen okulun yanındaki lokantaya yemek yemesi için gönderebileceğimi söyledim. utandı arkadaş. yok hocam yiyemem dedi. rica ettim. sınıfıma dönüp dersi tamamladım.
zil çalınca diğer öğretemen arkadaşlara da durumdan haberdar olup olmadıklarını sordum, bir şey bilmiyorlardı. bu arada arkadaş da öğretmenler odasının kapısına geldi. kendisine yemek yiyip yemediğini sordum, teşekkür etti ama utana sıkıla. içim eridi. diğer öğretmenlerle konuşacak mısın diye sorduğumda başını öne eğdi. "utanıyorum hocam" dedi. ben konuşayım o halde dedim.
hocalarımız da sağolsun yardım da bulundular. ben kendisine yardımcı olmak istediğimi fakat bankamatiğe uğramam gerektiğini söyledim. benimle birlikte 250 metre ötedeki bankamatiğe gelmesini söyledim.
okulun çıkış saatiydi, arkadaşı ve bir öğretmen arkadaşımı alıp yola çıktık. bana kendisinin de arabasının olduğunu ama satmak zorunda kaldığını, kızının hastalığı yüzünden çok zor duruma düştüğünü anlattı. ilik nakli için bir bebek yaptıklarını ama onun da henüz yaşının tutmadığı için beklediklerini, kızını da o sürede yaşatmak için gerekli ilaçları alması gerektiğini söyledi. ihtiyacı olan paranın büyük bir kısmını toplamış, kalan bir miktarı da akşam altıya kadar bulması gerektiğini üzüle üzüle anlattı. içim eridi cidden. benimle hemen hemen aynı yaşta olan bir insanın çektiği sıkıntıları görünce bir kez daha allah'a verdikleri için şükrettim. tamamlaması gereken paraya çok yakın bir miktarı toplayabildik. ben de bir miktar ekledikten sonra arabayla onu da bıraktım bir kenarda.

o gün akşam bir şey yiyemedim doğru dürüst, telefonunu almak aklıma gelmemişti. çok dilenci gördüm ben ama belki de ilk defa cidden bir ihtiyaç sahibini bu kadar yakından gördüm. ben onun kızı için dua ettim o da benim için dua etti. umarım kızı kanserden kurtulur. insanın yanı başında akan hayat kimilerine ne kadar ağır yükler yüklüyor.
kaç yaşına gelirsen gel hala insanların etinden kopar gibi kopması senden. diyecek lafın olmaması çenen iyi çalıştığı halde.
yan apartmanın bahçesinde yeni doğum yapan kedinin 4 yavrusundan birinin ölmesi, birinin de kaybolması. kedinin yanınıza gelip sanki "yavrumu bulun" dermişçesine miyavlaması.
ailenizi bile karsiniza alarak okumak istediginiz tek basina okuma mucadelesi verdiginiz universitede daha ilk gunden hocalarin derse girmemesi, bolumu sallamamalari, sanki sizden adam olmayacakmis gozuyle bakmalari,aslinda kendilerinin de orada olmak istemedigi halde baska bir is bulamdigi icin orada size istemeye istemeye ders anlattiklarini anlamaniz.
turkiye'den neden kaliteli sanatcilar cikmiyor sorusunun da alternatif cevabidir. Cunku cikartilmiyor.
insan olarak dünyaya gelmek.
8 yaşında ki kardeşten abi babam öldü sözünü duymak.
dün geceki iphone 4s tanıtımına steve jobs'un pankreas kanseri olmasından dolayı katılamaması..

doktorlarının 3 ay ömrü kaldığını söylemesi vs.
akşam vakitlerinde iş, okul dönüşlerinde otobüslerde insanların yüzüne sinmiş o korkunç hüzünlü hal.
yazar yüzü ve gerçek yüzü farklı insanların varlığından bizzat haberdar olmak.
görsel
(bkz: hoşlanılan kızın 250 kontör atar mısın demesi)
ankara'da emek metrosundan beşevlere doğru yürürken yanımdan geçen 9 10 yaşlarında bir erkek çocugu. hayatın sillesini çok küçük yaşta yemiş gibi. elinde bir poşet, ağzına dayayıp çekip çekip kendinden geçiyor, sallana sallana yürüyor, o sarhoşlukla hafif hafif gülümsüyor. yanından bir insan geçtiğini farkeder mi diye yakınından geçtim. ama nafile, anlamadı bile uçmuş çünkü.
herkes bir adım ötesinden geçiyor, hızla uzaklaşıyor. ne kötü bir duygudur bu. hızlı hızlı hasteneye yetişmeye çalışırken bir an duraksadım ve kahroldum.
23 nisan çocuk bayramını en coşkulu şekilde kutlayan bizler 'çocuk' kavramını unutmuşuz epeyce. evet tehlikeli olabilir o an
zarar verebilir. ne bileyim yapar belki bir haylazlık. ama adı 'çocuk' bunun.
ramazan bayramında kapımıza bir avuç şeker için gelen çocuklardan hiçbir farkı yoktu o çocugun gözümde. çok içim acıdı be sözlük.
annesi babası nerdeydi? kardeşleri var mıydı? nereden düşmüştü bu telaşlı, umursamaz şehre?

şeker bayramları, çocuk bayramları, görünce yolumuzu değiştirdiğimiz minik bedenler var oldugu sürece anlamlı olmadı, olmayacak.
Tutunduğunuz insana dair olabilir.

2 sene geçmiş. Görüşmeyeli 835 gün olmuş. Her bir gün sayılmış, onun hayalleriyle süslenmiştir. Umudunuzu sıfıra indirgemişsinizdir, sizin için sadece savaşmak ve istemek vardır. *Sonunda bir şekilde o hep istenen buluşmanın gerçekleşme imkanı vardır. Buluşma dediğimiz olay sonunda iki aşığın birleşmesi falan değil, 835 gün sonra onu görebilme umududur. Haber alındığı vakit süper bir enerjiyle donanmış, kendini çok güçlü hissetmeye başlamıştır bu kardeşiniz. Sonra okulu bitmeden cevap atmayacağını bildiği için bekledi bu kardeşiniz, yelkovan ile akrep doğru noktada durdu ve mesaj atıldı. Beklendi, beklendi, beklendi. 1 saat sonra falan mesaj geldi. 2-3 selam, nasılsın tarzı sorudan sonra, o üzücü, kırıcı mesaj geldi. Cumartesi işim çıktı. Sonuçta benim için biz' dik. Bizi üzmenin ne alemi vardı ki ? En iyi kamuflajlarımı geçirdim üzerime, yani onu kırmamak, üzmemek için konuşmaya başladım birden. insan üzgünken bile birileri için çabalayabiliyorsa, o biri sizin için özel demektir.

Buluşma ? Malesef olmayacak.
Biz ? Hala hayallerimde.
Gün ? 3 saat sonra 836 olmak üzereyiz.

Bizi üzmeye gerek yok, ben ikimiz içinde üzülürüm, eğer bir gün okursan.
adını hatırlamadığım bir tane teğmen vardı askerde, yavşağın tekiydi.

psikolojik sorunları olan bir arkadaşımız vardı, annesini ve abisini yeni kaybetmenin verdiği üzüntüyle depresyona girmiş ve kısa süre sonra asker ocağına gelmişti.

depresyonda olmanın verdiği gerginlikle biraz dengesiz hareketler yapıyordu ve teğmen öğle içtimasında herkesin önünde çıkartıp sorgusuz sualsiz dövmüştü. be o.ç. senin hiç emrinde olan astsubayların yok mu? uzman çavuşların yok mu? çavuşların yok mu? onlara soramaz mısın da herkesin içinde döversin.

daha yeni yetme yavşak teğmen, 29 yaşındaki öğretmeni dövüyordu. seni anan mı yetiştirdi yavşak? okuma yazmayı anan mı öğretti?

bakanı, 3 ay tatil yapıyor* derse diğerleri ne yapmaz?
sevildiğini hissetmeden yaşamaya devam ederken, tanrının varlığını unuttuğu bir igloda tutsak yaşamını kalabalıklar içinde bir başına sürdürmek.