bugün

uzun ve acılı intihar yolu.
sudur o su.
cevap verilmesi gereken bir soru değil, yaşanılması gereken bir gizem.
hayat... gözleri kapalıyken daha güzel olandır.
yerler hiç sağlam değil diyorlar bu hayatta; basacağın toprağa, düşmemek için daha sağlam bir zemin oluşturacağın ezikler yüklemen gerekiyor. ezmemek için, yerlere atılmamak için tek başına yükselmeye çalışmak yetmiyor; yerin kayganlığını azaltacak insanlarla süslemen gerekiyor döşemeyi.
kadınlar kadınlığını yapmıyor erkekler erkekliğini diyorlar bu hayatta; hiçbir kadın parayı hayatı bellememiş bir evlat yetiştiremiyor. hiçbir erkek kadınını ezip emirler vermeden, onun günlük hayattaki görev ve davranışlarının kutsallığını ve zorluğunu kabulenmek istemiyor.
hiçbir kadının parası olmayan erkekle işinin olmadığı, kilo kilo altınlara ve tripleks evlere "işte hayat", tanısı koymadığı bir dünya yok diyorlar bu hayatta.
hiçbir erkeğin sadece karısına bağlı olduğu, adam akıllı yaşayıp kendi kadınını mutlu etmeyi ve sadece onunla ilgilenerek yaşantıdan zevk almayı bildiği bir hayat yok diyorlar bu dünyada.
insanların birbirlerinin yetenek veya yeteneksizliğine bakarak aşağıladığı, dediğini yapmayanı dövdüğü ya da sesini haksızca yükselttiği, hastanelerin parası olmayan hastaya bakmadığı, parası olanın da parası yok gibi göstererek devleti veya milleti sömürdüğü, kadın erkek yarışlarının en üst sırada yer aldığı bir dünyadır diyorlar burası!
e o halde sen bana bu hayatı mı satmaya çalışıyorsun e be güzel! bu hayatı mı kazıklayacaksın bana, hem de kaç yıl garantim var bilmeden?...
şebnem ferah'ın pek güzel tarif ettiği şeydir. *
bir gün var bir gün yokuz, kiralıkmış hayatlar
Hayat, düşler ve hakikatlerden ibaret tek perdelik sahne. inandığın ve mücadele ettiğin kadar başrolde olduğun gibi, umutsuz ve korkak olduğun kadar da figüransındır.
Ama bu, figüranın ileride başrolü kapamayacağı anlamına gelmez.
işte o zaman aynaya bakıp kendine sorma vaktidir, 'Bu oyunun neresindeyim ve başrolü ne kadar istiyorum?' diye.
ünlü filozof Nietzche nin 'işte budur' denecek kadar anlamlı sözlere sahip şiirinin adıdır.

Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,yoksa değersiz olan hep
sen olursun...

Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama
sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.
mor ve ötesinimn güzel bir şarkısıdır.
* *
giderek dezenfekte ediyoruz 'hayat'ı. bu dezenfaktasyonun sirayet ettiği yerler giderek çoğalıyor. bu bir sara salgını ve yüksek duvarlarla çevrili konutlardan alıyor cesaretini. tüm o metalik/gri/modernize/teknolojik ilaçlar eczamıza enjekte ediliyor mütemadiyen.

eskiden cam bir misketin içine bütün 'hayat'ı sığdıran dünün küçükleri yarının/bugünün büyükleri kendilerini burjuvazik korunaklarına hapsediyorlar ve geçmişlerinin üzerine sünger çekiyorlar. sanki hiç olmamış/yaşanmamış saylanıyor.

bu karantina halinden o kadar mutlular ki toprağın kalifikasyonu hakkındaki tüm bildikleri 'hafızayı beşer nisyan ile mesuttur'a işaret eder haline dönüşüyor. bir fiksasyon hali sarmış durumda her yanı. bu fiksasyonun adı elbette kaçmak/kaçış/saklanma/korunma.

'hayat'/sokak mesajını yalnızca kolalarını içerken reklamlardan izleyen bir kuşağın 'hayat'a katkısının ne boyutta olacağı hakkında tahmin yürütmek için nostradamus olmaya gerek yok.

'hayat'ın özünden kaçıp yüksek duvarlarla örülü güzel hapishanelerine kendilerini hapsedip 'hayat'tan korunanların bu kaçışı/saklanışı yayılarak ilerleyecektir elbet. bu bir karantina hali/hayatı basite indirgeme çabasından çok bir yalıtıma doğru yapılan uzun metraj/mesafe bir koşu/film. ve bu koşuda/filmde ne kadar atletik/janti olursanız o kadar 'hayat'tan uzaksınız/ne kadar 'hayat'tan uzaksanız o kadar 'hayat'ın ortasında sanırsınız kendinizi. aynalara kondurduğunuz yalancı öpücüklerinizi arttırın.

reklamların alegorik göndermelerinden hayatın ne olduğunu öğrenmeden yaşamayı isteyenlerin olduğunu bilmek yüksek seviyede mutluluk patlaması yaşatabilir kimimize. * *
Eskimeye geldik, eskimeden gitmemek gerek.
"hayat senin pasaportuna verilmis ne zaman bitecegi belli olmayan vize gibidir iyi veya kotu kullanmak senin elinde, nasıl biliyorsan oyle yasa" demisti babam tam anlamıyla ne dedigini cozmek zaman aldı, ama her zaman ki gibi haklı cıktı yine.
üstüne üstüne geliyorsa, ters yola girmişsin demektir.
üzerine sadece uludağ sözlük'de 500'den fazla başlık açılıp binlerce entry girilmiş olan ve her birey için farklılıklar gösterendir... her bireye göre değişken olup zıt anlamlar bile ifade edebilir... kimisine göre güzelken, kimisi için çekilmezdir ve ilk yakalandığı yerde gırtlağı sıkılarak öldürülmelidir... bazıları da hiç yazamazlar yaşamaktan yazanlarsa az yaşamışlardır belki de...

(ara: hayat)
Hayat bazen o kadar ikiyüzlüki . . .
Hep insanlar mutlu olsun diye çabalarsın çabalarsın ama arkanı döndüğün için çabaladığın insanların arkandan boy boy kazıkları senin için sivrilttiğini görürsün .
Hayat bazen o kadar güzelki . . .
Bi annenin çocuğuna olan şevkati o kadar büyük ve o kadar karşılıksızdırki hayatta hiç birşey değer biçemez o sevgiye .
Hayat bazen o kadar boşki . . .
Yıllarca uğraştığın şeylerin bi hiç için olduğunu anlarsın . Boşuna çabalarsın bi gün öleceksin ve hiç birşeyin kalmayacak sadece sen ve toprak .
(bkz: Carpe diem)
hayat bazen yağmur altında çırılçıplak ıslanmaktır.
dokunmaktır... sadece dokunmaktır hemde...
hayat bazen hüzün verir. bazen acı bir rüzgar kırar dallarını. umutsuzca bakarsın. yüreğinle tek başına kalır düşünürsün.
hayat bazen mutluluk verir. sevdiğin ısıtır içini. bakışıyla sevdiğini anlatır.
hayat bazen incitir. ummadığın kişiler seni kırar. suçsuzsundur ama susar kalırsın o anda. gözlerin dolar.
hayat bir nehirdir. kaptırısın kendini . nereye gittiğini bilmeden.
hayat bir oyundur. rollerimizi oynarız ve son perde geldiğinde herşey bitmiştir.
koca bir bosluk. koca bir yalandan ibaret. hersey bir oyun. kukla oluvermisiz haberimiz olmadan. ici havayla doldurulmus, esnek bir yapidan olusan, nereye cekersen oraya giden koca bir balon. icinde debelenmesi ne kadar zor ise patlatmasi da bir o kadar kolay. dis cepheye karsi savasin yani sira insanin icindekiyle savasmasi cok zor. yasamak cesaret ister. zayif insanlarin basaramadigi bu kabus bitsin artik.
doğarsın, büyürsün, ölürsün. gözlerin bir kamera, hayatın ise romantik komedi tadında. ağlama sesiyle açılır perde, sonra görme, işitme, dokunma ve öğrenme. toplumdan topluma değişir seni karşılama töreni. kimisi vaftiz eder, biz ise o kutlu sesi okuruz kulaklarına. küçüksün, hemde çok ufak ondan daha başlamadı ilerde sırtına bir bir yüklenecek beklentiler, sorumluluklar. büyümeyi istersin ama ne tuhaf büyükler de küçülmeyi. zaten yavaşça tanıdığında dünyayı anlayacaksın hayatından memnun olana rastlamanın zorluğunu. ama sen şimdi daha hayatın giriş kısmındasın. elinde bembeyaz bir sayfa başlık atılmış çoktan sana sormadan 'hayat' ama altına yazacakların tamamen sana ait olacak. o yüzden ufak, dikkatli yaz çünkü silme şansın olmayacak. yazdıkların çoğaldıkça üstünü karaladıkların da olacak unutma hatasız kul olmaz. aşkların olacak, sevecek, sevilecek, reddedileceksin. sabahladığın geceler olacak kötü geçen günlerin ardından. ilkleri yaşayacaksın, öylesine hızlı geçecek ki zaman doğumgününde bulacaksın kendini yaş otuzbeş yolun yarısı eder derken. bundan sonrası daha bir zordur ufak. hastaneye o kadar sık uğramaya başlarsın ki arkadaşın doktorlar, sohbetin hastalıklar olur. müziğin sesi kısılmaya başlar, hareketli şarkılarının yerini daha yavaşları alır. o hep duyacağın bizim zamanımızda ile başlayan cümleler senin ağzına dolanır. saçlar beyazlaşır, beyaz beni daha karizmatik gösteriyor diye teselli aranır. ölümden korkarmısın bilmem ufak. o bu boş sayfaya yazacaklarına bağlı biraz da.

işte ufak hoşgeldin senin için yeni bizim için ise alışılmış 'hayata'.
Salıncakta sallanırken düşersin bazen, dizlerin, dirseklerin kanar. Kabuk bağlar, yara kabuğunu büyük bir zevkle kaldırırsın, hafif pembe bir iz kalır, o da zamanla kaybolur. Bazen tutup kaldıranlar, bazen düşmene sebep olurlar. Ölümüne mutlu olduğun anlardan, ağlamaktan ciğerinin söküldüğü anlara geçersin ışık hızıyla. Bazen yalnızlıktan bunalırsın, bazen kalabalıklar yorar. ölümlü olduğunu aklından çıkarıp sonsuz hayaller kurarsın, bazense ölmek istersin. korkmak, sevmek, haykırmak, ağlamak, küsmek ve barışmaktan yorulduğunda ise çeker gidersin.
üçün birini aldıktan sonra söylenen söz: hayat...
o kadar çok formülü olmasına rağmen hiç kimsenın doğru sonuca ulaşamadığı tek soru. bu yüzden her sene tekrarı oynuyor insanlar. kimse gecemesin diye belki öldürücü müfredatın bir yerlerinden uzanıveriyor azrail.
colin kazim richards yüzünden eksi oy veren sözlük yazarlarıyla aynı havayı soluduğumuz, portekiz'e 2-0 yenildiğimiz aynı maçı izlediğimiz, içinde olduğumuz şey.
doğumla ölüm arasındaki bilinmeyen bölge...
şeklini biraz da kendimizin belirlediği yaşanılan an...
ve son olarak bir sevgiliye hitapta kullanılabilicek en güzel sözlerden biri...