bugün

Hiç unutulmayan anılardır. bir gün cebimden 1000 dolar çıktı inanabiliyormusunuz. o gün akşama kadar aç susuz ortalıkta perişan halde dolaştım. hayatımın en kötü akşamıydı.
yaklaşık 6 sene önce felan

çalıştığım iş yerinin işleri bozulduğu için eleman çıkaracaklar. benim de askerlik durumum var (tecil tecil bir yere kadar) hal böyle olunca, benimle bir arkadaşıma çıkış verdiler. biraz da tazminat. tazminat borçlara gitti, askerlik işi'de 6 ay kadar daha uzadı. ay başlarında işkurdan tam hatırlayamadım yaklaşık 160 lira felan işsizlik maaşı alıyorum. (parayı'da elde tutmasını biraz bu sayede öğrendim) iş yok, para yok, mevsim kış can sıkıntısından yanıma mp3 çalarımı alıp dışarıda saatlerce yürüyorum. ay başına 3-4 gün cebimde'de 1 lira var yine böyle yürürken karnım acıktı, cebimdeki son 1 tl ile bim'den bisküvi aldım oturdum kaldırıma yedim. eve gittim para edecek birşeyler ararken çekmecede 2 tane akbil gördüm. aldım onları akbil doldurulan yere götürdüm adam bana tanesi 6 liradan 12 lira verdi. o 12 lirayla ay başını getirdim.

varken çok harcamayın, sonra lazım oluyor.
bir gün okuldan dönerken cepte para kalmaması sonucu kadıköy'den bostancı'ya yürümek.
Küçükken babamın isler kesattı. Zaten hic iyi olmamıştı. Amcam bir bisiklet almıştı bize. 3 erkek kardeştik. Abim kardeşimi öne benide arkaya bindirir gezdirirdi hep. Ağırlıktan 1 gün sonra zinciri kopmuştu. Zincirini yaptıramamıştık parasızlıktan 3 gün sonrada merdivenin altından bisikleti çalmışlardı. O gün bugündür bir daha bisikletim hiç olmadı.
Hiç unutmam bir keresinde annem etli nohut yaptıydı. tabi o zamanlar fakirlikte zirveye oynuyoruz. gariban anam 200 gram et almış bir buçuk kilo nohuta. akşam yemeğine güzelce pişirdiydi nohutu. akşam oldu peder bey geldi, hep beraber sofraya oturduk.
benim aklımdaki plan, ilk önce nohutları yiyip en son, kalan etler ile kendime şahane bir damak orgazmı yartmak.
neyse heyecanla yedim nohutları, geri 3 parça et kaldı.
sonra babam sen et sevmiyon heralde deyip, o üç parça eti gömdüydü.
bir hafta ağladıydım lan.

Not: tamam biraz abartmış olabilirim.
benimkisi garibanlık değil.varlık içinde yokluktu. çok içimi burkmuştur. halen ne zaman hatırlasam ince ince yüreğim sızlar . bazen tebessüm eder bazen de ağlarım. ilkokul dönemimde 99 depremine kadar amcamın yanında kaldım. bazı sebeplerden ailemden annemden ayrıydım. yaz tatilinde yanlarına giderdim .annemi çok özlerdim. istisnasız her gece gizli gizli ağlardım. bir kere amcam ağladığımı farkedip sebebini sormuştu. karnım ağrıyor demiştim. yengem çok pintiydi gerçi halen öyle okul başlarken bir toka alırdı daha da almazdı . o toka ile sene bitirirdim tezgahlardaki ya da okulda arkadaşlarımdaki tokaları gördükçe içim erirdi. hayat bu ne olacağı belirsiz. anne özlemi varlık içinde yokluk olmayabilir fakat bunların benzeri daha bir çok anı biriktireceğim belki de. bilinmez. ama o zamanlar daha çocuk aklımla yemin etmiştim kızım olursa başkasının yanına bırakmayacağım,gerekirse köpek gibi çalışacağım istediği beğendiği tokayı kalemi defteri alacağım diye. çok şükür alıyorum da.
Ekmek arası yumurta yemek.
Yumurtalı kızarmış ekmek yemek.
Salçalı ekmek yemek.
Yamalı pantolonlarım, annemin düğme kutusu.
Dikilmiş çoraplarım.
Yok sözcüğü.

Ne oldu? Vakit geçti ihtiyacımdan daha fazla para kazandım ama hala yumurtalı ekmek yiyorum, fantazi olsun diye salçalı yumurtalı ekmek kombosu yaptığım da oluyor, tereyağında kızartabiliyorum artık. Genelde kot giyiyorum, delindiğinde, moda denilen şey sağolsun çok farketmiyor. Eskiden olsa nasıl çaktırmadan dikebiliriz diye düşünürdüm. Neyse ki dikiş yeri parmaklarımı gıdıklayan dikilmiş çoraplar artık yok. "yok"lar yine var hayatımda eksik olmuyorlar sağolsunlar ama bağışıklık var koymuyor pek. Fukaralık işte, insanın ruhunda iz bırakmaya görsün *
ilkokula giderken külotlu çoraplarımdaki yırtıkları ojeyle yapıştırıp idare etmeye çalışmaktır.

lisede arkadaşlarla buluşmaya çıkmadan önce evde tıka basa yemek yiyip dışarıda acıkmamaktır.

tahminimce, bunların hepsi şımarık bir insan olmayı engellemiştir.
çocuktuk . fukaralık vardı .zeytini severdim . kaba bir zenginin yemeğine gitmiştik . çekirdekleri sayacacağım bakalım kaç zeytin yiyeceksin demişti .
boğazım düğümlendi ağlamaklı oldum . o gün hiç zeytin yemedim .
ara ara zeytin yeyişimde aklıma gelir .
gene boğazım düğümlenir .bunu yazarkenki gibi gözüm yaşarır .

bize bu günlerimizi bahşeden rabbime nihayetsiz şükürler olsun .
(#26448580)
ben evde yedim geldim.
la ne yemegi olum benim canım pisküvit çekiyo.
siz gidin benim eve gitmem gerek.
lise birdeydim. öğleden sonra okuldan kaçmış arkadaşımla pes oynuyorduk. sevgilimden mesaj geldi. "çarşıya geliyorum bir arkadaşımla, kitap almamız gerek. buluşalım mı aşkım?" diye. O farklı lisedeydi. ben de cevap yazdım, "tabii ki" diye. sigara almışım, yemek yemişim, oyun oynuyoruz.. yani anlayacağınız bütün parayı bitirmiş sadece yol parasını saklamışım. cepte beş kuruş para yok. neyse dedim, sahile ineriz. nasıl olsa beleş. izmit halkevi köprüsünden marinaya indik. gül satan ablalar, teyzeler haliyle saniyesinde yapıştı. ilk etabı geçmemiz zor olmadı. neyse devam edip bir bankta oturduk. dolu dolu aşk yaşarken, tekrar başka bir gül satıcısı ablamız geldi. ille de alacaksın, vallahi alacaksın.. diyemiyorum ki abla param yok, nasıl alayım. ablamız gitmek bilmiyordu. Kararlıydı, o gülü satacaktı. sevgilim kadının bir an evvel gitmesi için cüzdanından para çıkardı, gülü satın aldı. allah'ım o an ölmek istedim. sevgilim benim yanımda kendine gül almıştı. yerin dibine girmiştim. ama sevgilim bunu hiç dert etmedi, yani öyle hissettim. Onun asıl amacı kadını göndermekti. belki de anlamıştı paramın olmadığını. yoksa elimin açık olduğunu bilir, o kadını hiç konuşturmayacağımı da. Neyse, bineceğimiz otobüs ve haliyle gideceğimiz yer aynıydı. ayrı ayrı gidelim dedik, gören olursa söz olmasın. aynı otobüse iki yabancı gibi bindik. ben en arkaya geçtim. arkadaşlara rastladım. birinden 50 krş aldım ( o zaman ki öğrenci yol ücreti ) ve muavine verdim. sevgilimi gösterip, ondan para almamasını söyledim. böyle de bir jest yaptım. ama dün gibi aklımda, unutamıyorum. hatırladıkça da gülüyorum.
Üvey anne vardı evde. Yemek yiyemezdik ablamla, yasaktı çünkü.

Bazen iki gün aç kaldığımız olurdu.

Makarna doldururduk gizlice cebimize, ağzımızda ıslatır yemeye çalışırdık.
mesela;
geceleri balık kasası toplayıp sobada yakaraktan ısınmak.

veya ;

(#24500949)

buradan zemherizürafasına selam eder, keşke beraber olsak da yine beş parasız dolaşsak derim.
bir gün eve gidecektim. sonra hatırladım ki evim yok. cebime baktım param yok. soğuktu kıştı. roma parkında istanbula ettiğim küfürler ağzımı fena bozmuştu. keyfim hiç yoktu. devrim bahara kalmıştı bende takat yoktu.
sonra dedim ki öleyim. sonra bi daha dedim. sonra bi fırının yanından geçerken, sıcak ekmek kokusu beni yaşama bağladı. gittim istedim. böyle bağıra bağıra istedim. dedim hava su herkesin ekmek de öyle. ver ülenn. heralde başından sağmak istedi ve verdi. garibanız dedim paramız, kimsemiz yok. sıfırdan başlamak için herşey uygun. sonra işte çok para kazandık. fakat o ekmeğin tadını kaybettik. masumiyetide. devrimide. geleceğide...
At arabamız vardı, bembeyaz da bir atımız. 15 yaşına kadar bahçeye onunla gidip geldik.

Birgün kardeşim önüne düşmüştü, üzerine basamak için ayaklarını AÇA AÇA yürümüştü. Çok akıllı bi hayvandı.

Sattığımızda 3 gün ağlamıştım. Baya bi aldığımız traktörden nefret etmiştim.
ben çocukken daha pahalıydı sanki hayat..
aslında öyle değildi de bana öyle gelirdi..

kirada otururduk ve tek çalışan babamdı. iki çocuklu bir aileydik..
nasıl geçiniyormuşuz aklım almıyor zira ben şu an maaşımı sadece kendime harcadığım halde zar zor yetirebiliyorum..

o zamanlar ulaşılabilirlik de çok azdı elbette..
ne bu kadar çeşit meyve vardı, ne de bu kadar çok hazır gıda.

herkes bölgesine göre beslenirdi ki coğrafya dersi anlam kazanırdı..

eve her şey sayılı alınırdı..
zeytini tek lokmada yersem rahmetli dedem kızardı..

bize kazandırılan yemek yeme alışkanlığı 'az yemek, çok ekmek'ti.. çünkü ekmek ucuzdu hatta evde bile yapılırdı..

kıyafet desen annen örerdi ya da dikerdi süslü süslü.. hazır giyim bile belli bir yaştan sonra girdi hayatlarımıza.

şampuan mı o da neymiş almanyadan akrabalar getirirse sulandıra sulandıra aylarca idare edilirdi. onun dışında hacı şakir e talim..

defter, kalem, kırtasiye ürünleri ne kadar da pahalıydı. e bim de yok o zamanlar..
gazete kağıtlarıyla kaplanırdı bazen defterler, kitaplar..
keçeli kalem bitince içine kolonya dökülürdü biraz daha idare etsin diye.
kurşun kalem parmaklarımızın arasında kaybolana kadar kullanılırdı..

ah yaa ne günlerdi be..
cebimde yeni aldığım haftalığım olmasına rağmen, bencillik edip bunu yemeye hakkım yok, evdekiler benden para bekliyor diyerek almadığım o yarım ekmek kokoreç geçmişte kalmış bir garibanlık anıdır benim için. Açlığında etkisi ile Nasılda güzel güzel kokmuştu o an halbuki.
lisedeyken fakirlikten cips ekmek yerdik arkadaslarla...
saç tıraşı olduktan sonra Berber'in yıkayım mı dediğinde, ''hayır ev yakın abi. zaten banyo yapacağım'' demek.
daha ayın ortaları olmasına rağmen cüzdanıma baktığında kalan son param olan 20 tane yüzlük banknot. idareli olmayı öğrenmeliyim.
Açlıktan ekmek arası havyar yemistim.
ilkokulda ayakabımın ucu delinmişti. yeni ayakkabı alacak para da yok. ben de bi kağıdı siyah tükenmez kalem ile boyayıp, ayakkabının içinden o deliğe denk getirip öyle giyiyordum. O siyah kağıt sayesinde delikten çorabım gözükmüyordu. Uzun süre o şekilde idare etmiştim.

bir sabah okula gidecektim, kapının önünde yepyeni bir çift ayakkabı... gariban babam, kendi çapımda yaşayıp, çocuk aklımla ona yansıtmamaya çalıştığım bu durumu meğer çoktan farketmiş. e tabi, o farketmişse okuldaki arkadaşların farketmemesi olanaksız. ama olsun.

düşünüyorum da ben çocukken, sınıf arkadaşlarım filan da çok olgun gibiydi lan. kimse "aaa senin ayakkabın delik" filan demedi kimse, belki gerçekten farketmemişlerdir. ya da o yaşlarda o tür şeyler çocuk kalbinde yadırganmıyordu. "büyüdük ve kirlendi dünya" gibisinden klişe laflar etmeyeyim diyorum da, sanırım hakkaten öyle lan.
bir gün buzdolabını açtım. sadece bir tane suşi kalmıştı. sadece bir tane california roll ! amerikan express kartımı da ofiste unutmuşum. o gün fakirliğin gözü kör olsun demiştim.

şaka bir yana, hiç garibanlık anım yoktur. bunun için de hep minnettar oldum. hiç sahip olduğumdan fazlasını istemedim...
Hic biri de kayle edeğer olmayan garibanliklardır.

Ulan siz garibanlik gormemişsiniz. Eglencesine burda yazmak guzel degil mi?
Şükredin azcık halinize.