bugün

Babalar ki, yalnızlığın en uzun tarihidir
içlerinden gelip geçtiğimiz.

Yalnızlık,
çocuk kılığında bir babadır
torunların büyüttüğü.

Ve
her terekede bir yalnızlık vardır
sulh hakimlerinin göremediği.
bizlere yazmak ile ilgili 9 önerisi olan yazar.

şöyle diyor:

1. Aklınızı meşgul eden başka bir şey varsa yazmayın, mümkünse gidip önce o işi halledin; kelimeler aklınıza takılan şeye takılmasınlar.

2. Ortak aklın çayırlarından gelen sesler çoğu zaman size sizin sesinizmiş gibi görünür; ayıklayın onları, kulak asmayın!

3. En çok hangi yazarı seviyorsanız, yazdıklarınızı sadece o yazar okuyacakmış gibi yazın; bu, bir metni fazlalıklardan ve gereksiz açıklamalardan korumanın en basit yoludur.

4. Kalemi elinize aldığınızda, edebiyata dair bildiklerinizi aklınızda yahut öteki elinizde hazır bulundurmayın; çünkü sanat söz konusuysa, bilginin kendisi değil buharı muteberdir.

5. Bir metni yazarken, metnin de sizi yazmasına fırsat verin.

6. Kendinizi makul hissediyorsanız yazmayın; yazmak için kendinizi ya hiç ölçeğinde küçük ya da her şeye hükmedecek derecede büyük hissetmelisiniz.

7. Yazarken okuru, eleştirmenleri, yayınevini, ailenizi, dostlarınızı, toplumsal kuralları ve devletin kanunlarını unutun; yazmak, her türlü iktidarın uzağında gerçekleşen çok özel bir uğraştır.

8. Kullanacağınız kelimeleri seçerken, iki kelime arasındaki boşluğun da dile dâhil olduğunu unutmayın; o boşluk, o iki kelimenin bize çağrıştırdığı kelimelerden oluşur.

9. Gerektiğinde, buraya kadar okuduğunuz sekiz öneri de dâhil hiçbir öneriyi umursamayın; çünkü, yazmak bildiğini okumaktır!
bu başlığın altına onunla ilgili birçok paylaşımda bulunacağımı söylemiştim sanırım . yine eşşiz cümlelerinden bi parafı aktarıyorum size sayın okur ;

''Ama bizim evde gülünmezdi, Latife. Gerçekten, hiç mi hiç gülünmezdi; hep somurtulur ve uzaklara bakılırdı. Benim çocukluğumda babam uzaklardaydı çünkü. Yıllar sonra döndü ama bu kez de ne varsa, o bakmaya başladı uzaklara. Çok az konuşurdu. “Öyle ya,” derdi sadece. “Öyle ya” cümlesini değişik tonlara sokarak bize farklı farklı şeyler söylerdi. Yani bu iki kelimelik cümle bizim gözümüzde uzayıp kısalırdı sürekli. Farklı anlamlar giyinirdi. Belki de yoksulluk bizi öteki kutba atmıştı; susarak, somurtarak, iç çekerek yaşıyorduk onu. Öyle derin somurtmaların içinden çıkıp gelişimin, yazımdaki o ses tonuyla ilgisi vardır herhalde.''

o'nun sessizliği bile konuşuyor .
''sahip olma duygusu ruha yüktür,'' demiş yazar.
gelecek geçmişin bok yemesinden başka bir şey değildir diyen dilimizin yazarı.
Silahlarla büyür yalnızlık.

Silahlar ki, her biri bin yalnızlıktır
ve düşmanıdırlar dilin.
Onların menzilinde kavramlar birer orospudur,
kelimeler tacir.
Çıplaksalar giyinip peşimize düşerler
onca yıllık dostluktan sonra;
giyinikseler soyunup peşimize
onca yıllık düşmanlıktan.
Kimi elimizden tutacaktır sözgelimi,
kiminden başkaları, bizi avlamak için.

Bir tankın duruşuyla büyür yalnızlık,
bir namlunun bakışıyla büyür
ve her namludan bir toplum bakar dışarıya.
Bu yüzden namlular hep kalabalıktır,
bu yüzden kimse tek başına değildir arpacıkta.
Bu yüzden, her tetik bir dağdır;
ve işaret parmaklarımızda bu yüzden,
sürekli bir ürperti vardır.

Silahlarla büyür yalnızlık;
bilip bilmediğimiz,
görüp görmediğimiz silahlarla.
Her silah kördür çünkü
baktığı yeri vursa da,
her silah sağırdır.
sözgelmi,kuş, aslında, rüya, gerçek sadece bu kelimeleri kullanarak bile bir hikaye yazabilecek edebi yalnızlıkta olan az konuşan çok yazmayan beyaz saçlı yalın dilli, işlediği mevzular ile insanı gerçeğin eteğinde rüyanın arefesinde gezdiren yazar.
Türk edebiyatının son 15 yılına damga vurmuş yaşam şekli ile yazdıkları kadar dikkat çeken edebiyatın dil işçiliği olduğunu fark etmiş olan olan kaybolan her şeyi yazan yazardır.
yalnızlıklar kitabında "babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır" diye müthiş bir tespiti olan çağımızın yaşayan efsanesidir.
''Çirkinlikler varmış insanı büyüleyen; bilmiyordum.''
yazarlık serüveni:

https://www.youtube.com/watch?v=5rAf_Yvvjew
Bin küsür yaşında olan muhtemelen hepimizi de Gömecek olan büyük yürekli insan. O kadar güzel yazıyor, o kadar güzel yok oluyor ki aramızdan; onu tarif edecek kelime bulmak da zor oluyor. Ama bir yerde gördüğüm ve ona ithaf edilen ve en dokunaklı yorum şu olsa gerektir: " biz seni hak edecek ne yaptık?"
Everest yayınlarına transfer olan usta edebiyatçı kıymetlimiz yazarımız.
"Bu kargaşa böylece devam ederken bazı günlerin hiç olmadığı olmuş hatta, bazı haftaların hiç gözükmediği, bazı ayların da ne kadar büyük bir umutla beklenirse beklensin oralara hiç gelmediği olmuş. "

Çok geç kalınmış bir tanışıklık, telafi edilesi kelime devşirme mevsimi...
kıymetini bilmiyorlar. bilmesinler. ben onların yerine de bilirim.
Kuşlar yasına gider'ini yeni bitirdim. Bu adam bu bilmeceyi çözmüş, kördüğüm olan önemli düğümlerini çözüyor insanın. Ciddiyim..
Baba oğul ilişkisini naiflikle kavgasız gürültüsüz anlatan
bir yandan da şehirleri, köyleri ölümü anlatan
edebiyatımızın Ali'si. Hasanımız.
"heba" adlı 376 sayfalık kitabını yeni bitirdiğim yazar. hediye edildiği için okumaya başladım. korkunç sıkıcı ve ilerlemeyen bir kitaptı. yine de hem hatır için hem de belki ilerleyince toplar diye devam ettim ve gerçekten onca vaktim "heba" oldu. aslında kitabın ismini koyarken "okursanız vaktiniz heba olur" demek istediyse takdir ederim. onun dışında takdir edilecek hiçbir şey yok. hikaye gerçekçi değil. diyaloglar gerçeğin yanına bile yaklaşamaz. kitap gerçekten israf ve heba.
son kitabı beni hayal kırıklığına uğratmış olan yazar.
O masalsı dünyayı bırakıp daha realist bir baba-oğul hikayesi anlatmış. Kendine özgü dilini korumuş olmasına rağmen, başka bir yazarın kitabını okuyormuşum gibi hissettim. Heba'daki güvercin imgesi yerini at imgesine bırakmış. Heba'dakinden farklı olarak, bu atın öyküdeki yerini açıklayıp öykülerindeki o gerçeküstücü yapıyı temelden yıkmış.
Okura bir şeyler sezdirmenin peşinde olan toptaş, bu sefer göstere göstere anlatmak yolunu seçmiş. Sanıyorum bu yüzdendir ki, bu kitabını pek sevemedim.
mistik ve büyülü bir dili olan çok değerli postmodern yazarımızdır. gölgesizler adlı muhteşem kitabı büyülü diliyle bir masalın içine çekiverir alır sizi dali tabloları gibi soyut somut gerçek hayal birbirine karışmıştır. filmide çekilmiştir. hayranı candan erçetin de filmde oynamıştır. ama kitap bambaşkadır. aynı zamanda şairdir.

yalnızlıklar 1

Neresinden bakılırsa bakılsın
her cümlede bir çift göz vardır
ve her noktada bir insan.

O insan ki, bakar bize ve ötemize
ve o insan ki, giyindiği zamanın gerisinden sorar
hep kaygılanır, duraksar ve sessizdir.

Ve geldim demenin bir sessizliği varsa
öpüşelim demenin,
sen hâlâ gitmiyor musun demenin
ya da ölmek istemenin bir sessizliği varsa
kelimeleri de vardır sessizliğin
duruşun kelimeleri vardır
bakışın kelimeleri vardır
bakışın, uzanışın
gülüşün…

Ama, yalnızlığın kelimeleri yoktur.
O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir.

Hasan Ali Toptaş
(bkz: #17108726)
George r.r. martin'in hold the door-hodor numarasından yannı gördüğüm en güzel uç bağlamayı çekmiş kuşlar yasına gider'in sonunda babanın sayıkladığı su, ölü evlat suat ve kitap boyunca bizi kovalayan at imgesiyle.

Cennet vatanın en büyük yazarı.
Senin adını altın harflerle edebiyat tarihine kazımayacaklarda beni mi kazıyacaklar.
Kitaplarının kapaklarını nuri bilge ceylan fotoğraflarından seçmelerini çok beğendim. Kimin fikriyse müthiş olmuş.
Çok sağlam yazardır okuduğum kadarıyla, olay örgüsü ve karakterleri sevdirir. Ama benim tarzım değildir; taşra edebiyatını pek sevmiyorum, mesela ince Memed. Çok iyidir ama bana gelmez. Yaşayan bir efsanedir ayrıca Hasan Ali Toptaş, iletişim basardı bir ara kitaplarını umarım hala öyledir, çok hoş kapakları vardı.