bugün

mesela bar rafaeli ya da avril lavigne (meşrebinize göre aradaki skaladan kendi idoliçenizi düşünün ) bunlar bütün gün , bütün bir ömür boyunca tv den , netten , gazetenizden bilinçaltınıza pompalanıyor. giydikleri , sürüp sürüştürdükleri de moda ve medya aracılığı ile parçalar halinde diğer kadınlar tarafından günlük , sıradan hayatlara monte ediliyor. biz de birçok alt mesajla beraber - farkında olmadan - bunları da dikkate alarak seçimlerimizi yapıyoruz. fakat ne kadar ölsek bayılsak da , bir topuk sesi , bir parmak kısa bir etek , güzel bir çift göz "hayatımızın aşkı" iddiasında olduğumuz kadın kollarımızda bile olsa iletişimde o anlık bir kopmaya neden oluyor. üstelik ne yazık ki bu çoğu zaman fark da ediliyor. bundan 40 - 50 yıl önce bir ilişkinin rutinleri sayılan uzun süreli ayrılık , çiftlerin evlilik öncesi cinselliği tadamamaları , hatta belirli kesimler hariç kendi seçimlerini kendileri yapamamaları bile insanları sadakatten ve/veya ilişkiyi sürdürmekten alıkoymuyordu. mahallenin ya da kentin kendince en güzel kadınıyla evlenen adam ya da daha basit ölçekte ailesine en güzel gelini getiren adam mutlu mesut aynı kadınla ömrünce yaşıyordu , tatmin buluyordu. ancak (bunu kadınlar da , hem de erkeklerden daha acımasız kurallarla yapıyorlar ) bugün karşımıza çıkan her kadını normal ömrümüzde paralel evrenlik bir sapma olmazsa ömrümüz boyunca merhaba bile diyemeyeceğimiz birçok hayali (tadını, kokusunu alıp , gözlerinin gerçek bakışını algılayamadığın varlık hayalidir.) yaratıkla kıyaslıyor ve içimizde hep mutsuz oluyoruz. bu tam zamanlı ve galibi olmayan tüketime odaklı güzellik yarışmasında partnerimiz fiziksel olarak genel geçer ölçülerin dışındaysa bu sefer mythler üretmeye başlıyoruz. nil'in çok güzel dalga geçtiği şarkısı gibi " o beni prenses , peri sanıyor. ne hata yapsam geri sarıyor". üstüne yapıştırdıklarımızın altında ezilen hanım kızımız bir müddet sonra kısa devre yapınca da hayal kırıklığına uğruyoruz. hep arayışta , hep hayal kırıklığıyla dolu , gerçekten paylaşamadan , birine ait olamadan geçip giden hayatlar. yaptığın kaçamaklardan , sadakatsizliğinden dolayı kendini kirli hissetmek , karşı cinse hiçbir zaman tam anlamıyla güvenememek de cabası.bu "maskeli balo" ya da "tam zamanlı güzellik yarışması" bize iletişim çağının mirası ne yazık ki. dedelerimize kıyasla çok daha bilgili , ama algıları ve analiz yeteneği çok daha sınırlı , huzursuz yalnız insanlarız. fütursuzca harcanarak alınan güzel giysiler , teknolojik oyuncaklar , güzel arabalar ve bunların bize sağladığı avantajlardan damıttığımız ilişkiler yalnızlığımızı ve güvensizliğimizi sadece perçinliyor.
kulağı kepçe diye arkaya japon yapıştırıcısıyla yapıştıran kadındır efem.*
erkek kişileri, bu sorunun aslında ilk insandan beri farkındadır ve kadının görünmez kılınması, özellikle çok güzelse gözlerden saklanması şeklinde çözüm aramışlardır. ya da, evlendikten sonra görülen ayparçasına sahip olmak adına, birden fazla kadınla evliliği meşrulaştıran çözümler aramıştır.
ilk cinayetin sebebi bile, bu tespitin ana fikrine yakındır. güzel kadın güç sembolüdür daima, erkek için.
daha iyilerinin olduğunu göre göre, eldeki çirkine katlanmaksa mevcut düzende gün geçtikçe daha zor olmaktadır.
cenab-ı hak onları cenettin 10/1 i güzellikte silüetini dünyaya gönderdi.

siz ise onlara sadece cinsel seks olarak baktınız.

kadınları seviniz, ne kadar duygusal terörist olsalar da kadınlar canımızdır.
abi böyle koca tuğla gibi yazmayın lütfen, durumum olmasına rağmen okuyasım gelmedi. paragraf neydi, satır başı neydi, emekti emek.

tv izlemiyorum, magazine maruz kalmıyorum ama barbara palvin diye bir kızımız var bildiğim, heh benim için başlıktaki kadını o tanımlıyor işte.

harika yahu.

edit: adam 8 sene önce yazmış, kim harlayıp da kaçtı lan bu başlığı. bizi de aptal ettiniz gece gece.