bugün

Merhaba mavi gözü küçük adam.

Yarın doğum günüm. Kutlamadığım, kutlamayacağım bir tanesi daha. Çok yağmurlu buralar. Gök bana küsmüş sanki. Sanırsam bu sefer de gözlerinin rengini vermeyecek bana.
Olsun, elbet bulutlar gidecek, ben yine bekleyeceğim.

Yarın sen gideli altı yıl oluyor. Dile kolay.

Önümüzdeki üç dört gün bir an önce geçebilse keşke. Şu zamanın ne kadar zor geçtiği hakkında en ufak bir fikrin olamaz. Hediyelere de, pastalara da tiksintiyle bakıyorum. Tebrik edenlere anlatamadığımdan, gülümseyip ayak uydurmaya çalışıyorum. Hangi birine anlatayım? Nasıl anlatayım?

inanır mısın ben hala bırakıp gittiğin kızım. O gün durdu benim için zaman. Ondandır belki bu haşaralığım.
O yüzden bu kadar hırçınım.

"Beraber büyüyeceğiz." diye söz vermiştik serçe parmaklarımızı birbirine dolayarak. Sen yoksun, e büyümüyorum bende. Sözümü tutuyorum sonuçta, daha ne olsun?

Sen gelmediğin sürece ölüm döşeğinde bile çocuk kalacağım, sana bunun sözünü de veriyorum. Bilirsin kimseye büyük sözler vermem. Tek istisnam da sensin.

Altı yıl oldu, işin acınası tarafı hala aynı umutla bekliyorum.
Hala ne zaman sarı saçlı, mavi gözlü bir erkek çocuğu görsem o içimi burkan acıyı hissediyorum. O kıvırcık çirkin saçlarını parmağıma dolayabilsem keşke yine.

Benden ilk giden sendin mesela. Senden sonra ipi kaçırdım zaten. Kim nereye gidiyor, niye gidiyor, kime gidiyor diye sormaya mecalim bile kalmadı.
Zaten çok da sorun etmiyorum artık. Gidenin ardından içilen sigara daha bir güzel oluyor.

Gerçi benden gitmeyenlerden de ben kaçıyorum zaten. Yanımda kalanları da ben bıraktım bir şekilde.
hep yarım yaşadık.
Hep yarım bıraktık birilerini.
Herkes bir şekilde defolup gitmeyi alışkanlık haline getiriyor. Kimse gittiği yerden memnun değil, kimse geldiği yerden memnun değil.
insanı doyuran o yolculuk anı sanırsam. Ulaşma hayali güzel geliyor. Ulaşınca büyüsü bitiyor zaten bir şekilde

Geçen yaz ne oldu biliyor musun, şuan bulunduğum şehirdeki evimizin karşısında bir park var. Orada bir çocuk gördüm. Sarışın aptal bir çocuk.
Aynı senin gibi oradan oraya heyecanla koşuyordu. Küçük dağları ben yarattım havası vardı üzerinde. Böyle kaldırmış fındık burnunu, bir salıncağa gidiyordu, bir kaydırağa..
Aynı senin gibi çirkindi.
Bir süre boş bakışlarla banka oturdum izledim onu öylece.

Bazı şeyler daha mantıklı geliyor artık. O çocuğa baktıkça senin hatırlattığın her şey daha mantıklı geliyordu.
Gök gürültüsündan korktuğumuzdan dolayı dolaba saklanmak bile mantıklı.
Oyunca ayıya yemek yedirip sonra üzerine döktü diye kıza kıza yıkamak bile mantıklı.

Biliyor musun, annelerimizden gizlice kaçarak gittiğimiz o parkta düşüp de dizimi kanattığımdan bu yana seviyordum seni. Hani şu Rüzgarın mor salıncağı kırdığı gün.
Canın çıksa da o yokuştan çıkmam için bana yardım ettiğin, acıma her zamanki gibi ortak olduğun o günden beri..

Daha sevginin ne olduğunu bilmezken bile seni seviyordum.
Seni seviyordum.
Seni seviyordum.
Seni seviyorum.
işe yaramaz gibi görünen küçücük bir sevgiydi bu. Ama vardın içimde işte ne diyeyim daha.
Bunun benim içim anlamı çok büyük.

Bu sırada Rüzga demişken söyleyeyim, iki senedir bir defa bile konuşmadık onunla da. Abinin ne durumda olduğunu bile bilmiyorum, özür dilerim.

Ulan (yine) gizlice kaçıp market arkalarında saklana saklana yediğimiz dondurmaların, meybuzların, keklerin, çikolataların tadını daha unutmadım. Ertesi günü boğazımız şişip, ateşimiz çıktığında bile pişman olmamıştık.

Sürekli kaçıyorduk seninle. Her seferinde panik olan annelerimize inat kaçıyorduk. Sanırsam biz çok kötü çocuklardık mavi.

Şimdi düşününce, belki de yaptıklarımızın cezasını çekiyoruz.

işin komiği, ben hala kaçmak istiyorum. Eskisinden daha derin bir istek bu. Geri dönmeyeceğimi bile bile gitmek istiyorum. Bu evden, bu kentten, bu ülkeden, mümkünse bu gezegenden...
Sıkıldım artık. Tadı kalmadı.

Yarın öğle vakti yola çıkıyorum. Kısa bir zamanımız olacak da yarın gün bitmeden yanında olacağım. Bir papatya ile (en sevdiğimiz) gidişini kutlayacağız.

inanır mısın izmirden çok seni özledim. Sırf senin için bir günlüğüne bile olsa gidiş geliş 640 km yolu gidebiliyor olmak komik geliyor.
Ben ki kimiz zaman kalkıp işemeye bile üşenen insanım.
Yine de iki günde sekiz saatlik yol tepecek olmak bana koymuyor.

Sana dinletmek istediğim bir şarkı var. Son ses açıp, gözlerimi kapattığımda seni bana 4 dakikalığına bile olsa getirebilen bir şarkı var.

Beni görmeyeceksin, beni duymayacaksın, sana geldiğimi bilemeyeceksin, varlığımdan haberin olmayacak belki ama seni hissetmek benim için ne denli önemli tahmin edemezsin.

Bil ki seni bekliyorum.
Öldün anasını satayım biliyorum. Ölenin geri dönmeyeceğini de biliyorum. Ama kabullenemiyorum işte ne yapayım?
Dedim ya ben hala bıraktığın çocuğum. Sümüklü bir çocuğun ölüm gibi şakası olmayan bir durumu kabullenmesini nasıl bekleyebilirsin?

Yüzüme vurmayın artık diye bas bas bağırmak istiyorum bazılarına. Ölüşünün her saniyesini gören benim. Yerde kanlar içinde yatışını siz değil, ben gördüm.
Öldü biliyorum kesin artık sesinizi.
Gelmeyecekse gelmesin.
Ne olursa olsun beklemeye devam edeceğim.