bugün

Ağzınızda bir silah varken ve silahın namlusu dişlerinizin arasındayken ancak sesli harflerle konuşabilirsiniz.

fight club.
Dedim ya yarın mesai var.
dünya savaşları yerine yıldız savaşlarına numara verelim ve artık çocuklar ölmesin.

sevilmeme korkusu sevginin önünü kesmiş, kesmesin.

başka hayatlardan, kendimize benzer olmayandan korkmak yerine anlamaya çalışarak bir arada yaşayabilmeyi özümseyip, medeni nezaketi düstur haline getirelim.

aşık olun, şiir okuyun, başucu kitaplarınız olsun.

üslup çok çok önemli.

en asil duyguları ' vicdan, merhamet, ahlak prensiplerimizi ' günün her anında kalbimizde bulunduralım.

acziyetinin bilincine varmalı insan devasa bürokratik çarkın içinde kendi üstündeki yöneticisine bağımlı ise bazı baş eğişlerinin tembellikten geldiğini kavrayıp, mücadeleyi bırakmadan yoluna devam etmeli.

yaşlıları, çocukları, doğayı pek çok sevmeli.

farkındayız veya değiliz hepimizin yapılacak ödevler listesi var, kurulmuş bir saat gibiyiz.

pasif birer tüketici durumundayız hepimiz, en son ne zaman saate bakmadan dakika hesabı yapmadan gün geçirdiniz? zaman akıp gidiyor, her şeye herkese yetişmeye çalışıyoruz, ruhsal, fiziksel ve mental olarak yoruluyoruz oysa ki evren rengarenk, ne yaşadığınızla ilgilenin, etrafınıza verdiğiniz izlenim ile değil, insana değil, insanlığa yararlı olabilmek adına çalışmak lazım, herkesin şarkısı ayrı, mavi olun, tadını çıkarın.

yol ve vardığın yer farklı, adımlar aynı, hiç dikkat ettin mi sen?

+ yine çaylak olmuşum, şimdi bu entry görünmeyecek mi?

gecenin acı gerçeği de bu olsun madem.
dünyada iki gerçek vardır: ölüm ve vergi

bunu bir amarikalı söylemiş
Hepimiz öleceğiz.
bize kalmayacak dünya icin,
bize kalacak gunahlar biriktiriyoruz.
her mükemmel hikayenin bir boktan sonu var.
Ne kadar çok öğrenirsen o kadar çok depresifleşirsin.
Kim geçecek Kılıçdaroğlu mu geçecek?
ilkokuldaki sınıf arkadaşımı ellemiştim bilgisayar odasında.
kaç yıl oldu.
kaç gül soldu.
kaç devran döndü.
kaç sigara söndü.

burdayım. unutamadım.
Aşık olduğum zat ciddi ciddi başkasına aşık.
Güneş hep böyle masum durmayacak yaşlandıkça kırmızı bir deve dönüşecek dünyayı sıcaklığıyla yakıp kavuracak dünyanın yüzey sıcaklığını yüz dereceye kadar çıkaracak.
Ölümün olduğu yerde daha önemli ne olabilir.
10 eylül 2017 odtü ormanı katliamına dair tek entry girilmeyen tek popüler sözlük bu.
kesinlikle beklediğime deymedi. boşa beklemiş, boşa yakarmışım.
bu kadina bayiliyorum. Dün gece harikaydin hayatim.
görsel
yetişkin insan diye bir şey yoktur.
instada bir şey bulamayınca buraya geldim.acı gerçek bu olsa gerek.
Gerçekten uykum yok sabah 8 de iş var.
Atatürk, Dinlenmek için Gittiği istanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;
— Arabayı Durdur, Der.
Arabadan iner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi Kendisine Doğru Geleni Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi Durdurur. Atatürk, Yanına Gelince,
— Kolay Gelsin Ağa, der.
— Sağolasın Bey! Hoşgeldin.
— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti. Öküzün Yanına Merkep Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar Denk Değil.
Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır. Bezgin Bir Ses Tonuyla,
— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon?
— Kime Söylemeliyim Ağa?
— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle.
— Vergi Memuruna mı?
— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu Ödeyemedim. Dört Gün Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar” Diyerek Alıp götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin Sofrasına Et, Sucuk Oldu Bey.
Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü,
— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi Sanıyon? Sana Ne Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara Sor istersen.
Atatürk,
— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa?
— Gittim Bey.
Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam Eder.
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi.
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor.
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya! Hem gitseydin bilirdin.
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey.
Atatürk,
— Başvekil ismet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar.
Köylü gülümseyerek,
— insanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der.
Atatürk, kızmıştır.
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye sorar.
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
— Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın, der.
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan ismet Paşa’ya şu telgrafı çeker.
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, istanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar.
— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada.
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk,
— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.
— Sağol bey! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom.
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.
Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. icra iflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez...
olmuyor, ne yapsam olmuyor.
Gerçek şu ki, yalnız öleceksin.
Rte hala yaşıyor.