bugün

cem yılmaz'ın ifadesi ile, hiç uğraşmadan direkt cinsel ilişkiye girilen filmler.
mümkün oldugu kadar dogal çekimler yapılmaya çalışılan filmlerdir. hemen her fransız filminde cinsellik teması işlenir. dogal * sevişme sahneleri vardır. bazılarının müzikleride oldukça etkileyicidir.

(bkz: meleklerin düş yaşamı)
ne zaman biteceği belli olmaz bu filmlerin. iki saniye mutfağa gidip gelirsin bakmışsın ki yazılar akmaya başlamış. "lan az önce konuşuyordu bunlar, ne zaman bitti bu film be" dersin.
filmin hiç beklemediğiniz bir anında bile sevişme sahnesi vardır.

-olm bence katil filmin başındaki adamdı
+yok, sanki kapıcı gibi geliyor bana
-dur bakalım kız kapıcının yanına gidiyor katil oysa onuda öldürmesi lazım

kız kapıcıyla sevişmeye başlar

-+ ha ziktir neoluyo lan
(bkz: Amelie)
(bkz: Betty Blue)
özellikle luc besson filmleri kısa ama eğlencelidir.

(bkz: taxi)*
(bkz: yamakasi)
monoton sekilde baslayıp biten filimlerin genel adıdır.
komedi filmleri türünde son yıllarda iyi örnekler çıkarmaya başlayan , Gerard Depardio , Jean Reno , Jean Paul Belmondo , Alain Delon gibi kaliteli dünya çapında tanınmış artistler çıkarabilen her değişkenden bağımsız bir sinema yapısı cinsi. (bkz: severek izliyoruz)
başarısız ve tatsız filmler.
karanlık görüntüler, non aksiyon, bol bağırmalı filmlerdir. pek azı sonuna kadar izlenir. insanı sıkım sıkım sıkar.
jeux d'enfants
amelie
angel-a * bu ucunu izledikten sonra tekrar degerlendirilmesi gereken filmlerdir.
romantizmin doruklarina cikarirken bi yandan da güldüren filmlerdir.

(bkz: jeux d enfants)
(bkz: jeux d enfants/@kopush)
genelde sapkınlık içeren filmlerdir.
pek kaliteli olmayan filmlerdir. hele ki jean christophe grangeın eserlerinin sinemaya uyarlanmış versiyonları iğrençtir. kızıl nehirler, kurtlar imparatorluğu kitaplarını okuyanlar ve ardından da filmlerini seyredenler ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklardır.

şimdi de beyaz perdede taş meclisi varmış. kitaba oranla onun da diğerlerinden farkı olmayacağına eminim. fransızlar bu meseleye fransız kalıyorlar sanırım...
ikiyüzlü bir gerçeklik anlayışsızlığını yansıtan filmlerdir...*
(bkz: le samourai)
(bkz: ispanyol pansiyonu)
bir vazoyu çeşitli açılardan yüz defa çekip onbeş dakika göstererek hayatın anlamını vazoda aramanıza sebebiyet veren filmlerdir... *
kült filmi trois couleurs: Bleu, Blanc, Rouge* dur.
toplumsal sınıflar rasındaki çatışmaları gerçekçi bir dille ortaya koyan, hollywood' a göre senaryo sıkıntısı çekmeyen, daniel auteil ve juliette binoche gibi usta isimleri izleyiciyle buluşturan kaliteli yapımlar. son dönemlerde en revaçta olanları yönetmenliğini françois ozon, antoine fuqua ve michael haneke' nin üstlendikleridir.
bir kere fransız sineması derken; son dönem filmleri mi kastediyoruz, yoksa yeni dalgayı, kalem kamera filmlerini filan mı?
eğer ikinciyi kastediyorsak bunlar gerçekten sinema tarihini ve ekollerini meydana getiren başlıca filmlerdir.
ama angel - a bile olsa, luc besson filmlerinin hollywood özentisi olduğu aşikardır.
avrupa'da her zaman cinsellik sahneleri ödül alır. bunun sebebini ben de bilmiyorum. nü sinema işte.
son dönemler de hollywood yapımlarına karşı büyük bir rekabete giriştiler. devletin bu konuda desteği oldukça fazla ve bunun sonucu 2005 te oscar da en iyi yabancı filmi ödülünü aldılar
(bkz: içimdeki deniz)
(bkz: havada aşk kokusu var)
(bkz: fransiz filmlerinde altyaziya yetisme cabasi) *
bana mı sürekli rast geldi bilmiyorum ama gelene karşıma çıkan fransız filimlerinin konusu temel hatları ile sürekli aynı olmuş durmuştur. iki adam bir kadına aşıktır, film boyunca kadını elde etmek için uğraşırlar, kadında her ikisine mavi boncuk dağıtır durur. filimin sonunda kimin hatunu götürceği merekla beklenirken, kadın alakasız başka bir adamla, diğer iki salağı ellerinde kamışları ile bırakır gider, film biter.
(bkz: georges mieles)

(bkz: sinemanın gerçek mucidi)