bugün

ayrılık pardon terk edilme tarihinizi asla unutmamanıza neden olacak durumdur.
işte böylelerine ibret olsun diye çok fena şeyler yapmalı insan.
doğum gününe gereğinden fazla anlam yüklemekten kaynaklanmaktadır. dünya üzerinde yaşayan ve yaşamış olan her canlının doğum günü olduğu akla gelince pek bir ehemmiyeti kalmayan önermedir. sadece terk edilmeye üzülmek yerli olur.
birlikte olupta doğum gününün hatırlanmaması vardır ki daha öte bir durumdur.
bence yeniden doğmaktır bir anlamda. çünkü; bir insanı doğum gününde terkeden biri gerçekten sevilen biriyse, o insanı içten içe öldürmüş demektir. ve o insan burada yeniden doğmuştur. aramıza hoşgeldin.
kimsenin başına gelmesini istemediğim durumdur.
bir de sevgilinin kendi doğum gününde terk etmesi vardır ki, çok acıtır. "kendine doğum günü hediyesi mi verdi şimdi bu?" diye düşündürür. ama öyle değildir işte. doğum gününde arkadaşının bir arkadaşı olan hatunu gözüne kestirmiş, "lafı" daha fazla uzatmak istememiştir. her iki türlü de giden zamanınıza yanarsınız, bir vicdansızlık mevcuttur çünkü.
her doğumgününde akla gelmeye sebeptir.
unutulması zordur, hatta imkansızdır.
Aman hiçbir şey olmuyor. Sadece biraz daha fazla içiyorsunuz. Yıllar sonra belki aklınıza geliyor o da ''tın''.
(bkz: sevgililer gününde terk edilmek).
üzerinden milyon yıl geçse de terkediliş tarihinin, terkedilen tarafından asla unutulmayacağını içinde barındıran eylemdir.
terkeden özellikle bugünü unutulmaz olmak için seçmiş midir bilinmez ama o ne vicdansızlıktır öyle.
iyi bir doğum günü hediyesinden mahrum kalmaktır...
çok kötü bir durumdur. belki de en mutlu olduğun günde, aşk acısı yaşamak...
(bkz: himym)
başrol ted mosby nin gerçekleştirdiği terketme türüdür. iki kez doğum gününde aynı kızı terketmiş sonunda kızdan dayağı yemiştir.
--spoiler--
hayatım kaydı ve birazdan hepinizin belasını sikeceğim.
--spoiler--
level atlamanıza sebep olmuş yada olacak olaydır.
herkesin başına gelmeyecek türden değişik bir tecrübedir doğum gününde terk edilmek.

bir keresinde benim başıma gelmişti, bir yaşıma daha girdim.

öyle göründüğü kadar zor değil ama anlatılamayacak kadar da zor bir durum. sevdiğiniz ya da sevdiğinize inandığınız adam ya da kadın tarafından, götünüze atılan en büyük parmaktır. hele ki o mutlu gününüzde. günler öncesinden planladığınız o güzellikler, beklentileriniz, hayalleriniz, umutlarınız bir anda içinizde patlayıverir. o andan itibaren her türlü kaza belaya gebe durumuna düşersiniz. bu gebelikten meydana gelen ürünlerin ise 23. kromozomlarında hep sorun vardır.

ben de geri zekalıca hayaller kurup, manyakça sürprizlerin peşine düşmüştüm. sanki doğumgünü benim değil, onundu amk. biraz daha abartsam kendi pastamın içinden dansöz olarak çıkacaktım. o derece vahimdi hayal levellerindeki durumum.
yaz aylarındaydı doğum günüm, mükemmel izmir' in cici ambiyansında hem bir yaş daha büyüyecek hem de hayallerime bir adım daha yaklaşacaktım. her boka inanan masum genç kız ruhumu sikeyim, tecavüze uğradı ruhum resmen. delik deşik oldu, delikleri betonla bile kapatamadım.

neyse hacılar ben kurdum hayalleri en pembesinden, hazırladım yiyecek içecek sıçacak ne varsa. başladım beklemeye. insan marifetli olunca hazırlıklar da ultra vakit almıyor. giz 4 dakika pastası, pastaneden alınan kuru pasta, elle sarılmış sigara böreği (dikkatinizi çekersem elle sarılmış, makineyle değil), birası votkası anası danası ne varsa hazır. hem de saat öğlen 12:00...

normalde elektro-şok cihazı ile bile uykudan uyandırılamayacak kadar camış olan ben, hazır kıta asker gibi dimdik ayaktaydım sabahın köründe. su uyumuştu ben uyumamıştım adeta. keşke uyusaydım, bu da büyük bbi kaybımdır. neyse...

ulan normalde şarıl şurul akan zamanü, konu benim doğum günüm olunca akmıyordu. akmaması hoş bir şeydi de, akmayan bu zamanın bomboş bir bekleme ile dolu olması pek keyifli sayılmazdı. yani 5 üzerinden puanlarsak; 5 çok memnunum, 1 hiç memnun değilim derecesinde olacaksa, o zamana 1 verirdim. bugün olsa yine veririm. zaten sözlük kızları veriyormuş, öyle diyen mallar çok. neyse...

bu benim sevgilim diye koluma takıp gezdirdiğim xy kromozomlu radyasyonlu kore karıncası, tuşlara dokunup listeden adımı bulup, üstünde yeşil ahize şekli olan ''ara'' tuşuna dokunmayı sonunda öğrenmiş olacak kiiii aradı.
ben seviniyorum tabi, hayallerimin ilk adımını atmak üzereyim diye. çok saftım...

- efendim canım.
+ nasılsın?
- iyiyim canım sen?
+ ben de iyiyim. şey sana bişiy söylicem. ben bugün bodrum' a gidiyorum. biliyosun devremülk bu hafta bizde. acilen yola çıkmam lazım. ehliyeti kaptırdığım için, gündüz gitmem gerek. çevirmeye falan yakalanmadan sıyrılıp gideyim..
doğumgününde seninle olmak isterdim ama maalesef koşullar... doğum günün kutlu olsun tatlım. senden çok hoşlanıyorum.
- zınnnnnnnn...zııııınnnn...zıııınnnnnn. (kulak uğuldaması + derinlik algısında sıçma + mide asitlerinin yükselmesi sonucu boğaz tahribat etkisi + sevgiliyi mumçaku mudur ne bokumdur, onunla dövme isteği < bazı kesimler mınçıka da diyor, bence e- hiçbiri>)

madem öyle dedim, başladım rutin alkol tüketimime. bu arada evim beni seven insan evlatları ile dolup taşıyan. şuh kahkahalar, eğleniyormuş gibi görünme çabaları, geyik oyunlar, havada uçuşan sikindirik hediyeler, alkol alkol alkol...

bir kaç tekila shot ve biranın ardından zaman ve alkol aynı akışkanlık seviyesine ulaşmıştı. kahkahalar artık sahte değildi ve giden sevgili de bodrum marinayı baştan başa götüne soksundu. ben ve arkadaşlarım ameleydik ama mutluyduk. alkol yağmuru hiç dinmedi. sabah saat 04:00 da alkolden ufak çaplı bir trafik kazası bile yapmış bir şahsiyet olarak, kafam da ultra kıyakken telefonuma gelen bir mesaj ile irkildim (hep böyledir ya gece bi bok olunca irkilinir, özenmiştim, sokakta kedi yere sıçsa irkilecektim, yağmur damlası toprağa düşse irkilecektim, kararlıydım)

mesajda ''sana bir mail attım.'' yazıyordu, mesaj Allah' tandı. oha nasıl olur lan allah bana mail nasıl atar, sıçtık diye düşünürkenee kafamın güzelliği ile kelimelerdeki harfleri seçme sorunu yaşadığımın farkına varıp odaklandım. zamanında çin yemek çubukları ile sinek yakalama üstünde ihtisas yaptığımdan olacak ki, odaklanabilmeyi becerdim kısa zaman zarfında. mesajı gönderen allah değil ayhan' dı. yani koreli haşere...

o uçuk kafam ile eve gidip maili okudum. tabi öyle bizde cepten nete bağlan muhabbetleri yoktu. en nihayetinde öğrenci kredisini alınca çakı bulmuş şopar gibi sevinen alelade bir öğrenci parçasıydım.

mail uzundu ve her bir satırı beni övüyordu. bu övme olayı ''sorun sende değil bende'' mantığının mektuplaştırılmış hali idi. vay gözlerimmiş, vay kalbimmiş, vay göğsünde uyutmak istediği yegane insanmışım ama sorunlar varmış. adamın bu yaptığı sineği sikmek ama kanadını incitmemekti. ama o kanatlarım sikiyor, beni incitmiyordu. olayı biraz yanlış anlamıştı, zaten anlayışı da oldukça kıt biri idi.

sabah 06:00 civarı çıktım evden. aşağıda ayyaş arkadaşlarım beni beklemekteydiler. onlara ''kakam var yaapıp gelicem'' demiştim. ''bir yıllık çıkardın herhalde muhauahuahuh'' gibi iğrenç espirilerine yaklaşık yarım saat boyunca katlanmak durumunda kaldım. işin köütüs de acayip kakamın olmasıydı. hayatta yapamazdım, tutmalıydım.

içimde bokların verdiği rahatsızlık, terk edilmenin verdiği burukluk, alkolün verdiği baş ağrısı, alsancak kordona doğru yola çıktık. elde bi jack bir malibu, daha içecek ve unutacaktım.

kordonda sabah güneşi parıl parıl parlarken, spor parkurlarında spor yapan emeklilerle taşak geçen evsizle arkadaş olduk. beraber güldük, anıra anıra. adam resmen bir kapak malibuyla cem yılmaz oluyordu. akabinde asker kaçağı bi tip geldi, onun da kafa trilyon; çıkardıkünyesini bana verdi. sanırım aramızda bi hoşlaşma olur ümidi ile duygusal anlar yaratmaya çalışsa da, ben karıncaların künyelerini bildiğimden bu künye büyüsü tutmadı. o da siktir oldu gitti. öğlene doğru elde avuçta ne varsa bitti alkol baabında.

lunaparka gidip 7900 defa binip alayında da heyecanlandığım ve bacaklarımın titrediği o sikimsonik aletlere de bindik. denizi üstte,gökyüzünü altta görünce aralıksız sövüp yerdeki minik insanlara baktıkça yusuflasam da, yere indiğimde titrek ama mutluydum.

doğum gününde terk edilmek, alkol, lunapark ve değerli ayyaş dostlar varken o kadar da zor değildi, yorucu değildi aslında. sonraki doğum günlerimde alışkanlık haline getirmekten korktum, ama allahtan öyle dallamalıklarım yoktur.

işte hikaye bu kadardır. sizi terk edenin pek de önemi yok. yeter ki siz hayatı ve neşenizi terk etmeyin.

bence eurovision'a can bonomo' nun katılması da çok önemsiz bir ayrıntı. sanki bi sikim oluyor eurovision' da birinci ya da sonuncu olunca. bana giren çıkan yok. ben raadım.

p.s: i love you
hıyarın tekiymiş.
ne güzel işte aynı güne denk gelmiş , ne zaman terk edildiğini unutmazsın.
en kötü doğum günü hediyeniz sorulursa, bu olayı örnek verebilirsiniz.
ALACAK HEDiYE BULUNMAYINCA YAPILAN EYLEM.
kötü bir doğum günü hediyesi almaktır.sevgiliden size son ve en acı hediyedir.
anne karnından terk.
bilirim, iyi koyar.