bugün

kirası çarşambaya kadar ödenmiş virane bir odada, bir gecede 2 şişe viski, 10 kutu bira, 3 şişe şarap ve 5 paket sigara içerken radyoda çalan brahms, underground yaşamın ve felsefenin doruklarına çıkacak olan bu adama ilham veriyor, o da bunu yanında yatan koca memeli kadını ile paylaşmak yerine, kağıda döküyor. iyiki de döküyor, çünkü ondan kalanlarla, görünmeyen karanlıklarını daha da aydınlatabildiğimiz bu hayatın, en aykırı ve de düşkün diplerinde bile, yaşamaya ve insanlık onuruna dair gandhi ayarında öğretiler yakalıyoruz.

girip çıkılan onlarca iş; mezbahacılık, postacılık, bulaşıkçılık, temizlikcilik, hamallık ve bunca hengamenin ardında sadece hayatta kalabilmek için intihar etmemek! içmek; ona göre; her gün tekrarlanabilecek bir intihar şekli zaten. bu yüzden hayatta kalabiliyor, bu yüzden onca alkole ve kötü beslenmeye rağmen bulanmayan midesi, insanların içindeki şeref ve haysiyet yoksunluğunu gördüğünde kusmaya başlıyor.

bukowski, bir vazgeçmişlik şövalyesi, gereksinimsizlik mucizesi, yaşam anarşisti, tembel filozof, düş dünyası imparatoru, alkol, kadın ve at yarışlarına minimalist anlamlar yüklemiş, maksimum kocakafalı gözlemci.

manidar nüktedar, ilelebet bahtiyar, duğuştan looser fakat bunu kim takar? bir hayatın nasıl olması değil de, nasıl olmaması gerektiğini anlatırken bile, içine dalınası sahneleri gözler önüne seren pis moruk.

modern çağın öğretileri ve hala içinde taşıdığı mağara adamı öğretileri çakıştığında, her daim kendi sesine kulak vermiş, hiç görmediğimiz bir renk skalasında bizi hayatın ışık oyunlarıyla dansettirmiş, aslında çevremizi saran bütün bu kaosun içinde de, denkleme ekleyebileceğimiz bi kaç espri, bi kaç alternatif edinim, bi kaç bireysel anlam cilası olduğunu, sırf siz öyle istiyorsunuz diye zamanı geldiğinde bütün dünyaya hayır! diyebileceğinizi kitaplarında nakışlamış, edebiyat dünyasınca yeri gelince yerden yere vurulmuş, ama o da aynı sertlikte bütün edebiyat dünyasını yerden yere vurmuş! ekol adam bukowski..

eve gelen karı koca misafirlerinden, kocayı sarhoş edip sızdırdıktan sonra, karısıyla yatacak kadar ahlakdan uzak görünüp, aslında fahişe ruhlu o kadını ayartmak için hiç bir eylemde bulunmayacak kadar da ahlaklıdır.

işten ayrılma ya da kovulma sebeplerinden büyük kısmı, patronlara yağ çekmemesi, eyvallah dememesi ve onurunu, dünya üzerinde yapılabilecek bütün mesleklerden üstün tutmasıdır, aç ve susuz sokakta kalma pahasına. döner kapılarının arkasında security bulunan, aynalı gökdelenlerde çalışan günümüz mental idealizasyonunda bunu hangi ( miz ) yapabilir ?

1994 yılında öldüğünde hatırı sayılır bir ünü, parası, hollywood filmi ve onlarca hikaye-şiir kitabı vardı. fakat hepsine 60 yaşından sonra kavuşmuştu. kendi otobiyografisinde, "on yıl hiç birşey yapmadım" diyecek kadar hiçlikten anlam yaratan başka bir yazar tanımadı dünya. huzur içinde yat dede, bunu saymıyorum yine gel..
''kapitalizm komünizmi yendi
şimdi de kendini yiyor.''

yeni dünya düzenini tek kelimeyle özetliyen sayfalaları kelimelere sığdıran yazar.
"Bir daha dünyaya gelirsem kedi olmak isterim. Günde yirmi saat uyuyup beslenmeyi beklerim. Oturup kiçimi yalarim."

bu dizeleriyle hepimizin içindeki " bezgin bekir'i " uyandıran , modern zamanların hayyamı ...
"içmek hergün tekrarlanabilen bir intihar biçimidir" diyerek kendimi çözmeme yardımcı filizoftur gözümde.
"eğer iki kişi arasında kalıyorsanız; ikinciyi seçin. çünkü birinciyi gerçekten sevseydiniz, ikincisi olmazdı".

charles bukowski
ekmek arası, sıcak su müziği, kasabanın en güzel kızı gibi eserlerin muharriri. kenar edebiyatının babası. marx için, 'kurumuş bok' der. bukowski'yi karakterize eden şu söz de yine kendisine aittir:

"kelebekler ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım."
"the difference between a democracy and a dictatorship is that in a democracy you vote first and take orders later; in a dictatorship you don't have to waste your time voting" diyerek insana amerikan tarzı demokrasi hakkında "haklısın" nidaları getirten yazardır / şairdir ve aslına bakılırsa düşünce adamıdır.

sıradan yazı örgüleriyle hayranlık uyandırır.
''kimseyle yarışmıyorum ve ölümsüzlüğe dair düşüncelerim yok...umurumda bile değil...hayatta iken devinmek önemli olan.gün ışığında kapılar açılır ve atlar ışığın içine ve jokeyler;parlak ipek giysilerin içinde küçük şeytanlar,zorlayarak,sapına kadar..ihtişam devinimde ve hodri meydan diyebilmektir.ölümün canı cehenneme.her şey bu gün,bu gün,bu gün...evet!''
alman asıllı amerikalı dahi yazar. barakalarda geçen hayatını yazmıştır.
(bkz: ham on rye)
Çikolata yerler. Her terkedildiklerinde. Eşofmanlarının içinde kaybolup, mutsuzluğa kadeh kaldırırlar. 36 beden pantolonlarına giremediklerinde iyileşme zamanı gelir. Popolarını ve burunlarını küçülttürürler. Her yaptıkları başkaları içindir. Onu beğenmeyen kocası, başkasına bakan sevgilisi, durmadan söylenen annesi. Mazoşist ruhlar. Kendi yüzleriyle asla barışamadıkları için dergi sayfalarını karıştırırlar.
" kadın hakları konusunda ne düşünüyorsun?

-kadınlar araba yıkayıcılığı yapmaya, saban sürmeye, dükkan soyan iki kişinin peşine düşmeye, kanalizasyon temizlemeye, savaşta memelerinden vurulmaya hazır olduklarında ben de evde kalıp bulaşık yıkamaya ve sıkıntıdan patlayıp halının üstündeki iplikleri toplamaya hazırım"

"sıcak su müziği" kitabından
görsel
Nice mutlu yıllar demeyeceğim, çünkü değişen bir şey yok. Günler aynı, insanlar aynı, yalanlar aynı, dekorlar ve sahneler aynı, kaldırılanlar aynı. Ve yine aynı olacak; sahte kahkahalar sıra dışı böğürmeler.. iyi kusmalar.

Charles bukowski
- otur stirkoff!
- sağolun efendim.
- ayaklarını uzatabilirsin.
- çk lütufkarsınız efendim.
- stirkoff, anladığım kadarı ile adalet ve eşitlik gibi konuları irdeleyen yazılar yazıyormuşsun; coşku ve kurtuluş hakkı üzerine de, doğru mu stirkoff?
- evet efendim.
-dünyada geniş anlamda bir adalet sağlanabilir mi sence?
- hiç sanmam efendim.
- öyleyse bu boktan yazıları neden yazıyorsun? kendini iyi hissetmiyor musun?
- son zamanlarda pek iyi değilim efendim. deliriyorum gibi geliyor bana.
- fazlaca mı içiyorsun stirkoff?
- tabii efendim.
- kendinle oynar mısın?
-sürekli efendim.
- nasıl?
- anlayamadım efendim?
- yani nasıl bir yöntem kullanıyorsun?
- dört-beş çiğ yumurta ve yarım kilo kıymayı dar ağızlı bir vazoya döküyorum. ---cam mı?
- hayır a...
- yahu vazoyu soruyorum cam mı?
- değil efendim.
- hiç evlendin mi?
- defalarca.
- ters giden şey neydi stirkoff?
- her şey efendim.
- hayatının en iyi sevişmesini anlat.
- dört-beş yumurta ve yarım kilo kıymayı dar ağız...
- tamam tamam!
- öyledir efendim.
- daha iyi ve adil bir dünya özleminin aslında, çürümeden ve başarısızlık duygusunda kaynaklandığının farkında mısın?
- evet efendim.
- baban kötü müydü?
- bilmiyorum efendim.
- bilmiyorum ne demek?
- yani kıyaslamak güç efendim. sadece bir babam oldu.
- benimle kafa mı buluyorsun stirkoff?
- hayır efendim: dediğiniz gibi adalet yoktur.
- baban seni döver miydi?
- sıra ile döverlerdi efendim.
- hani bir tek baban vardı?
- herkesin tek bir babası vardır efendim. annemi kastetmiştim. o da kendi payına düşeni alırdı.
- seni sever miydi?
- kendisinin bir uzantısı olarak evet.
- sevgi başka nedir ki?
- iyi bir şeye önem verecek kadar sağduyu sahibi olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu veya tereyağlı kızarmış ekmek de olabilir bu efendim.
- tereyağlı kızarmış ekmeğe aşık olabileceğini mi söylüyorsun stirkoff?
- her zaman değil efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken olabilir, aşk habersiz gelir gider.
- bir insanı sevmek mümkün mü?
- iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden izlemeyi severim.
- sen bir korkaksın stikoff.
- kesinlikle efendim.
- senin korkak tanımın nedir?
- bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden insan.
- peki cesur adam kimdir?
- aslanın ne olduğunu bilmeyen adam efendim.
- herkes aslanın ne olduğunu bilir.
- herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır.
- ahmak tanımın nedir?
- zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan insan.
- öyleyse bilge kişi kimdir?
- bilge kişi yoktur efendim.
- o takdirde ahmak da yoktur. gece yoksa gündüz olmaz. siyah yoksa beyaz olmaz.
- özür dilerim efendim, ben her şey ne ise odur diye düşünüyorum. başka şeylere bağımlı olmaksızın.
- sen dar ağızlı vazolara fazla girip cıkmışsın stirkofff. her şeyin doğru olduğunu anlamıyor musun? hiçbir şey yanlış olamaz.
- anlıyorum efendim. olan olmuştur.
- başını kestirtirsem ne dersin?
- tek kelime bile söylemem efendim.
- demek istediğim su: başını kestirtirsem ben irade sense bir hiç olursun.
- başka bir şey olurdum efendim.
- benim seçimim altında.
- ikimizin de efendim.
- sakin ol! sakin ol! uzat ayaklarını.
- çok lutüfkarsınız efendim.
- hayır ikimiz de lütüfkarız.
- elbette efendim.
- demek zaman zaman delilik hissediyorsun stirkoff! peki bu durumlarda ne yaparsın?
- şiir yazarım
- şiir delilik midir?
- şiir olmayan her şey deliliktir.
- peki nedir delilik?
- çirkinliktir efendim.
- çirkin nedir?
- kişiye göre değişir.
- delilik gerekli midir?
- vardır.
- gerekli midir?
- bilmiyorum efendim.
- çok şey biliyormuş havalarındasın. bilgi nedir?
- mümkün olduğu kadar az şey bilmektir.
- ne demek o?
- bilmiyorum efendim.
- bir köprü inşa edebilir misin?
- hayır.
- silah yapabilir misin?
- hayır.
- bunlar bilgi ürünleridir.
- köprü köprüdür, silah da silah.
- basını kestireceğim stirkoff.
- sağolun efendim.
- o niye?
- beni motive ettiğiniz için. sıkıntısını çekiyorum efendim.
- ben adaletim.
- belki.
- ben üstünüm. seni işkencelere yatıracağım, çığlıklar atacaksın, ölümünü dileneceksin.
- şüphesiz efendim.
- ben senin efendinim anlamıyor musun?
- beni yönetebilirsiniz. ama yapabileceğiniz şeyler ancak yapılabilir şeyler olacaktır.
- zekice konuşuyorsun ama işkence altında bu kadar zeki olamayacaksın.
- sanmıyorum efendim.
- bana baksana. darius milhaud, vaughn williams dinlemek ne oluyor? beatles duymadın mı?
- onları herkes bilir efendim.
- onları sevmez misin?
- onlardan nefret etmem.
- nefret ettiğin şarkıcı var mı?
- şarkıcılardan nefret edilmez.
- şarkı söylemeye çalışan herhangi birinden?
- frank sinatra
- neden?
- hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.
- gazete okur musun?
- tek bir gazete.
- hangisi?
- open city
- gardiyan! şu adamı işkence odasına götürün ve derhal işlemlere başlayın!
- efendim, son bir istekte bulunabilir miyim?
- evet.
- vazomu yanıma alabilir miyim?
- hayır, bana lazım!
- efendim?
- yani el koyuyorum. zapta geçecek. gardiyan bu serserimi derhal götür! ve bana biraz şey getir...
- ne efendim?
- yarım düzine çiğ yumurta ve bir kilo kıyma...
gardiyan ve mahkum dışarı çıkarlar. kral öne doğru eğilip düğmeye basar, teypte vaughn williams çalmaya baslar. bitli bir köpek, güneşin altında titreşen harikulade bir limon ağacına işerken dünya dönmeye devam eder...
35 yaş üstü dul profilinin vazgeçilmez adamı. az önce bir sözünü görünce aklıma bizim eleman ablanın her sabah paylaştığı harika görseller geldi..
gördüğüm paylaşım;

görsel

ve ablanın paylaşımları;

görsel

görsel

görsel
delilik mi dahilik mi ?...dusunduren sanatcı