bugün

karlar düşerken doğacağına
guguk kuşları öterken doğsaydın ya
veya yeşerirken üzümler
ya da kırlangıçlar göç etmek için havalandığında
uzun bir yolculuk bekler onları
yaz bitmeye yüz tuttuğunda

kuzular kırpılırken öleceğine
elmalar dökülürken ölseydin ya
çekirgenin hesap verme vakti geldiğinde
tarlalar olgun başaklarla süslendiğinde
ve iç çekerken rüzgarlar
lütufların yitimine.
Günler git gide kısalıyor,
Yağmurlar başlamak üzere.
Kapım ardına kadar açık bekledi seni.
Niye böyle geç kaldın?
can almamaktadırlar, kat'iyen.

niye böyle oldu ya?
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar...
Unutulmuş gibiyim ben.
Ve insan, bir bakıma unutulmuş gibidir.
Bilmem ki nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim
Belki de yalnızlıktan daha fazla bir şey bu
Unuttum ben kendimi de Stepan

(bkz: edip cansever)
bilindik bir şiir fakat çok çok güzel bir cümle barındırıyor içinde, geri kalan tüm kısımları gibi.
anlayarak okunması gerekir.

"haksızlık etmeden doğan güneşe, bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun."
özü sözü bir olup çok zaman kaybettirmeyip bir okuyuşta mesajı verendir.
''unutma lola. hiçbir acı baki değildir.
üflersin geçer.
bazılarına biraz daha çok üflemen gerekir, hepsi bu.''
-sabahattin ali
1.Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim

Emrazı Zühreviye Hastanesi'ne kapatıldı anamız
Adıyla çalışan ermiş Sirkeci kadınlarındandır

Şeker atar hâlâ mazgallardan Cankurtaran'da
Acı Bacı'nın acı bilmez uçurtma çocuklarına

Yıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?

2.Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim

Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği

Dudullu'dan tâ Salacak'a koşarak alkışlayalım
Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları

Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?

(bkz: ece ayhan)
Dışarda herkes gibi seslenmek sana,
Ve koynunda söylemek asıl adını..
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum
Tuttukça kalabalık oluyorum .
Sahi şimdi hangi kalpte gök kuşağı çizdin?
bir gün baksam ki gelmişsin..
bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yar
gözlerinde bir bitmez, bir tükenmez güzellik
saçlarında ilkbahar..

bir gün baksam ki gelmişsin
gülüşünde taze serin bir rüzgar
ellerin yine eskisi kadar güzel
çiçek açmış dokunduğun bütün kapılar..

bir gün baksam ki gelmişsin
hasretin içimde sonsuzluk kadar.
şaşırmış kalmışım birdenbire çaresiz.
dökülmüş yüreğime gökyüzünden yıldızlar..

bir gün baksam ki gelmişsin
ne yüzünde bir gölge,ne dilinde sitem var.
tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm
benim olmuş dünyalar ...
Bir kere sevdaya tutulmaya gör;
Ateşlere yandığının resmidir.
Aşık dediğin, Mecnun misali kör;
Ne bilsin alemde ne mevsimidir.
Cahit Sıtkı Tarancı.
Şimdi senin yüzün, denize inen sokaklar...
Benim kelime hazinem çok geniştir derdim. Senin bir kelimene yetemedim. ‘Git’ ne demekti sevgilim?
Nazım Hikmet
bi' şiir yazmak istedim bu gece sana nidâm ve ben, öyle gözlerime bakma saniyesi idam eder.
kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ,

ahmet haşim.
Benimle tamamlanabilecek birşeye benziyorsun çünkü. (bkz: küçük iskender - bi nedeni yok yalnızca öptüm) hafız.
her cumartesi istesen bir kart gönderebilirdin
ne var ki bunu hiçbir zaman yapmayacaksın

(bkz: attila ilhan)
Benim keIime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir keIimene yetemedim; git, ne demekti sevgiIim?

Nazım Hikmet Ran
o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer…
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer…
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp,göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer…

düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman
meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer…
rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer…
uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer…
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden de onlar payını almasaydı eğer…
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer…

sen gittikten sonra yalnız kalacağım
yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse?

evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer…

(bkz: can yücel)
"Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz.
Ve ikimizde ıslanıyoruz.
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare.
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım. "

Dilaver Cebeci
Ruhun mu ateş yoksa o gözler mi alevden,
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu.
(bkz: Hüseyin nihal Atsız)