bugün

dün gece, ağzından ağzıma fışkıran sözcükler
-bir ihanet nüvesi-
ve o gize bürünmüş yaşlı masal kahramanları
ve 'sen sus çocuk' gag'leriyle süslü tiratlar
ve perde kapandı! artık tiyatrolar hela olacak!

artık ayrıldık, aşkımız bir rüzgâr gibi geçti!
aşkımız bir günahtı, ve bir yaz günü bitti!
unut sana yazdıklarımı ve unut sevişmelerimizi
memelerini geri al ve geri ver penisimi

ulan istanbul! bu bana reva mıdır?
ulan o denli sevmişim, müstahak mıdır?
ktirip gidiyorum başınızın çaresine bakın
arabesk dinleyeceğim işte!
rakı içeceğim
intihar edeceğim
kıçınıza kına yakın!

küçük iskender / erotika
"insanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır" der dostoyevski...

veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer. birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler. bir ayrılık arifesinde helalleşilir ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleşilir.

"ölene kadar" diye söz verilmiştir ama "ölüm yolunda" başka tercihler belirmiştir.

kararsız prensesin vicdanı azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı "aklını başına al" diye fısıldar kulağına; haytası ise "kalbinin sesini dinle" diye çekiştirir eteğinden...

hep hayran bakan gözlere, hatalar takılmaya başlar.

"ama"yla biter alelade iltifat cümleleri:

"sen iyi bir insansın, ama arkadaşların kötü", "seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu değilim", "ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim" vs.. vs...

sonra gelsin uykusuz geceler... bir türlü karar verememeler... ruhen gidip gelmeler... "hele biraz daha zaman geçsin" diye nikah ertelemeler...

birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek başka denizler kollamalar...

"aslında bütün bunlar bizim iyiliğimiz için"e kendini inandırmalar...

sonrası hep aynı:

bekleyenin "hani sonbaharda buluşacaktık. hazan geldi geçti, sen gelmez oldun" sızlanmaları...

bekletenin "geliyorum az kaldı" oyalamaları...

bittiğini bile bile işi uzatmalar; söyleyemedikçe hepten batağa saplanmalar... terke makul bir gerekçe ararken hepten çarşafa dolanmalar... veda konuşmasında süslü iltifat cümlelerinin arasına, o cümleleri hiçleştiren mayınlar serpiştirmeler... üzgün görünmeler... bağış dilenmeler... "...ama kaçınılmazdı" demeler... "sözünden caydın" yakınmalarını "sen de eski sen değilsin, değişmişsin" diye göğüslemeler... asıl kendinin değiştiğini bilmezden gelmeler... ve son sahne:

terk edenin o mahcup "gönlüm başkasında" itirafına karşılık terk edilenin kırık çalımı:

"uğurlar olsun! ben yoluma devam ediyorum". ihanetler böyledir: ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az acı verir. ondan sonra dur durak yoktur: güvenilmez aşık, sevdikçe kıran, gezdikçe ardında bir kırık kalpler mezarlığı bırakan biçare dervişe döner. artık acılara hapsolmuştur: buluşmak istedikçe ayrılacak, birleşmeye çalıştıkça parçalanacak, sonunda terk ettiklerinin "ah"ı tutup terk edildiğinde mukadder yalnızlığına kapanacaktır. *
küçük iskender kişisine ait şiir. okunası, yalanıp hatta yutulası bir yazar olduğunu bir kez daha gözler önüne serer.

--spoiler--
ulan istanbul! bu bana reva mıdır?
ulan o denli sevmişim, müstahak mıdır?
siktirip gidiyorum başınızın çaresine bakın
arabesk dinleyeceğim işte!
rakı içeceğim
intihar edeceğim
kıçınıza kına yakın!
--spoiler--

kısmıyla insanı kendinden geçirip; o duvar senin bu duvar benim çarpıp sersemletir.
(bkz: grey s anatomy) *
parça parça ayırmak gerekirse;
sezen aksu-git
cem adrian-yalnız da ayağa kalkabilirim
özcan deniz-nasip değilmiş
nazan öncel-beni hatırla **
gökhan tepe-belki hüzün belki de aşk
demet akalın-unuttum

üç vakit sonra
nazan öncel-aşık değilim olabilirim
grup gündoğarken-aşık oluyorum eyvah
rafet el roman-seni seviyorum
berdan mardini-senden çocuğum olsun istiyorum
sezen aksu-git *
gitmek, meme, penis... aşk değil bunlar. bu yazdığı da şiir değil. şiiri geçtim, hiç bi sikim değil...
(bkz: bir ayriligin anatomisi)