bugün

Bergson'un bellek ve duyu algılayışıyla ilgili ileri sürdüğü kuram tipini, şimdiye kadar yaptığımızdan çok daha ciddi bir biçimde ele alırsak iyi olur. Önerme şudur; Beyin, sinir sistemi ve duyu organlarının işlevi aslında eleyicidir, üretici değil. Her insan, her an kendi başına gelenleri anımsamak ve evrenin heryerinde olan her şeyi algılamak yeteneğine sahiptir. Beyin ve sinir sisteminin işlevi büyük oranda yararsız ve ilgisiz bu bilgi kümesinin her yeri kaplamasından ve kafamızı karıştırmasından bizi korumaktı, bunu doğal olarak her an anımsayacağımız veya algılayacağımız şeylerin çoğunu ve uygulamada yararlı görünenlere özel bir seçimden sonra çok az da olsa yer açarak yapar." Bu kurama göre.; hepimiz potansiyel olarak mümkün olan büyük bilince sahibiz, ancak biyolojik üreyişin selameti için büyük bilinç, beyin ve sinir sisteminin filitrelemesiyle indirgenmiş bilince dönüştürülmektedir. Bu indirgenmiş bilincin içeriğini kavramak için insanoğlu dil gibi sembol sistemleri ve dolaylı felsefeler yaratarak geliştirmiştir. Her birey içine doğduğu dil geleneğiyle; diğer insan deneyimlerinin biriktirilmiş kayıtlarına girebilmesini sağladığı ölçüde yararlanıcı; dil onu indirgenmiş bilincin mümkün olan tek bilinç olduğuna ikna ettiği ve onun gerçeklik duygusunu bozduğu ölçüde kurbandır
freud'a göre farkına vardığımız bilgilerin yer aldığı kısım.
bir eşiği var bence ama varlığın kendi varlığını kavrayacak eşiğe gelmesini açıklayan tatmin edici bir açıklama ben görmedim. o birikiyor birikiyor ve taşıyor işte o taşmanın tam anınını merak ediyorum. bir nevi doygunluk gibi, süper zeka olduk da mı bu oldu acep?
Nerede ve ne olduğu tam olarak bulunamamış farkındalık yaratan hede.
Orta doğu felsefesi ve gününümüzde bilim camiasından birkaç güruhunda kabul ettiği epifiz bezinin olduğu söyleniyor ve şayet doğruysa bizi bir kabuktaymış gibi hapseden gerçeklikten daha doğrusu bizim ürettiğimiz, salt gerçeğin yorumlanıp bozulmasıyla oluşmuş tezahüründen kurtulmaya açılan bir kapı ve şu anda tanımlamaktan uzak olduğumuz salt gerçeğe giden bir yol u ifade eder.
Var olan en anlamlı "şey". Nedir bu şey? Bizi hali hazırda bizi sindirmekte olan bakterilerden farklı kılan bu "şey"in anlamı nedir? Varlığın bütün şifrelerini içinde mi taşır? Bize zamanın ve mekanın yapısıyla ilgili söyleyebilecekleri var mıdır? Varsa geçmişteki bizle bugün ki biz arasında olan farkları da tek bilinçle mi yoksa bir gelip bir kaybolan bilinçler kümesinin metaanalizi olarak mı iletişime geçerek aydınlatır bize söyleyecekleriyle?

Ruh der bazıları, varlığın temel taşı kabul edilir dualist yapıda. insanlığı en çok şaşkınlığa uğratandır. Ruhsuz bir dünyada ruha sahip olmak... Alabildiğine acımasız bir gezegende vicdan denen isyanın bayraktarı olmak...

insan derler sürekli hipnoz ve bilinçsizlik anları içinde çok küçük bilinç ve irade parıltılarıyla hayatta kalır. Hayatımızın büyük kısmı hipnoz altındadır sadece yeni bir olay karşısında yeni kararlar alırken, yeni şeyler öğrenirken bilinçli oluruz. Bu kadar kısa anlarda ortaya çıkan bu bilinç güzelliğiyle üstüne düşündürmeye yeter.

Jung önermişti anlık bilinçlilik anlarından sonra gelen bilincin kapandığı uzun hipnoz periyotlarını. Freud karşı çıkmıştı tartışırlarken. Bunun Freud için bile çılgınca bir fikir olduğunu bilmek Jung'u bir yandan üzse de( çünkü freud'un osurduğu fikre şükelası sıçar genelde) öbür yandan kendisinin çağdaşlarına oranla ne kadar ilerde ve ne kadar daha bilgili, zeki olduğunu fark etmişti. Bu temelle çıktığı yolda üç boyuttan oluşan(bilinç, kişisel bilinçdışı, kolektif bilinçdışı) psikoloji kuramına dördüncü bir boyutu ruhu yani yüksek özfarkındalığın yol açtığı aydınlanma ve irade boyutunu ekledi. Bugün hala "ruh" kavramı reddedilir psikoloji dünyasında, yıllar süren propagandası ve yine yıllar süren dünya psikoloji derneği başkanlığına rağmen.

Eintein'ın hiç bilinmeyen ruha, iradeye, nedenselliğe, varlığa dair yazıları vardır. Biri de kızına yazdığı mektup. Schödinger keza ruh ve bilinç konusunun kuantum mekaniği ile birleştirilerek çok farklı bir algıya kavuşulacağını ve varlığın, nedenselliğin, iradenin sırlarının çözülebileceğini düşünürdü.

Beyin... Bilişsel becerilerin kaynağı... Bizi özfarkındalığın ışığıyla aydınlatan sen misin? Yoksa sen sadece daha büyük bir parçanın bizdeki alıcısı, konsept tamamlayıcısı mısın?
farkında olduğumuz her şeyi içerir. Rasyonel olarak konuşmalarımız ve düşüncelerimiz bilinçtedir. Bilincimizin bir parçasını hatıralarımız oluşturur. Hatıralarımız her zaman bilinçte değildir, fakat istendiğinde bilince getirilebilir.
tüm aklı aysberg olarak ele alırsak, su üstünde görülen küçük bir dilimidir. Farkındalık düzeyinin altındaki kısım tüm anı, deneyim ve baskı altındaki düşüncelerimizin depolandığı büyük kısım ise bilinçaltıdır.
bilinç, ben'dir.
https://youtu.be/puleP6nxLAg
Kelime, Latince aynı bilgilere sahip olduklarından dolayı kişiler arasında duyulan dayanışma anlamındaki "conscientia" kelimesi aracılığıyla Fransızca’ya conscience ( pyscologique) olarak geçer. En genel anlamıyla bilinç , insanın çevresini ve kendisini anlamasını sağlayan anlıksal süreçlerin toplamıdır.

Psikiyatr, bir uyku araştırmacısı ve de Nöro-psikoloji laboratuvarı yönetici olan J.Allan Hobson bilinç hakkında şöyle der ; Dış dünyadan ve vücutlarımızdan bize gelen verilerin çoğu, asla bilince girmezler. Pek çok girdiyi otomatik olarak işliyoruz ve saklanan veya atılan sayısız veri hakkında hiçbir bilinçli fikrimiz yok. Ancak bilinç, otomatikliğin ötesindedir ve bu konumu sayesinde, otomatikliği aşmamıza, bazen de olsa izin veren zihinsel niteliktir.

Bilinçlilik, bizlere bilinçaltı olayları anlama özgürlüğünü tanır. Edelman ve Tononi’nin ifadelerini dile getirmek gerekirse, “ hareket ve kavramaya ait alışkanlıklar gibi zihinsel aktivitenin bilinçaltı yönleri ve sözüm ona bilinçaltı anımsamalar, niyetler ve de beklentiler, bilinçli tecrübemizi biçimlendirmekte ve yönetmekte çok önemli bir rol oynarlar”

tezimden alıntıdır.
bildiğinin ne olduğunu bilmek.
tanımını net olarak yapılamayan ve ilgimi fazlasıyla çeken fenomen.
Hırvat bi abimiz.
insanda var olandır. Evet.
insan'ın süper gücüdür bilinç.

istanbul'da bir akşam üstünü düşünün, mesai saati bitiminde yolların kalabalıklığını düşünün mesela. Trafik sıkışmıştır, metrobüs'ün içerisi insan kalabalığıdır. Her bir insan'ın varacağı hedef farklıdır. Yollara baktığınızda yoğun bir araba sürüsü görürsünüz. işte beynimizin içi de istanbul'un meseai saati çıkışı gibidir. Milyonlarca nöron bulunmaktadır ve bu nöronlarla iletişim kuran milyonlarca hücreler durmadan sinyal gönderir.

Beynimizin içi o kadar karışık ki, sadece küçücük bir noktasını incelersek karşımıza samanyolu galaksisinden fazla hücreler çıkabilir. Düşünüldüğünde ise bu kadar hücreden akıp giden sinyallerin her birini çözecek olsaydık nasıl bir insan olabilirdik? Beynimiz bunca sinyali elbette tam zamanlı olarak işleyemediği için büyük bir depo oluşturmuş ismi de bilinç altı...

Sevinçlerimizin, hüzünlerimizin, hayallerimizin ve tutkularımızın hatta benliğimizin bir grup sinir hücresinden meydana geldiğini düşünün. Evet bu size inançlarınızdan ötürü oldukça saçma gelebilir. Ancak hepsi bu sinir hücreleri ile bağlantılı moleküler birleşimlerdir. Bu durumu biraz daha açalım.
ilahi dinlere inanan bireyler şüphesiz insanın fiziksel bir bedeni olduğuna ve bu fiziksel bedenin içinde ise maddesel olmayan bir ruh olduğuna inanırlar. işte buna dualizm deniliyor. Dualizm bir çok dinde esas olarak alınmıştır. Bu akımın öncülerinden Rene descartes hayvanların birer makine olduklarını ancak insanların hayvanlardan ayrı olarak ikilik durumu yani dualite olduğunu söylemiştir. Günümüzde milyonlarca insan dualite'ye inanmaktadır. Bir çok insan hayvanlarda bizdeki gibi bir bilincin olmadığını sadece insanlığa yardım etmeleri için yaratıldıklarını savunurlar.

Ancak bilim şöyle diyor; "fiziksel bedeninden başka bir sen yoktur." Elbette bu durum saçma gibi gelebilir. isterseniz biraz bilincimizin fiziksel özellikleri hakkında konuşalım. Bizler meraklı yaratıklarız. Durmadan merak ederiz. Çocuklar nasıl konuşmayı öğreniyorlar? Birisi bize neden çekici ya da itici gelir? Gibi bir çok konuyu merak ederiz.

Beynimizdeki sinir hücreleri birbirlerine kimyasallar ile bağlantılıdır. Bir uyarıcı görevi üstelenirler. Mesela hüzünlendiğimizde farklı bir uyarılma, sevindiğimizde ise farklı bir uyarılma ile kimyasal tepkime oluşur. Bunun neticesinde duygular ortaya çıkar. Bu duyguların depolandığı yer ise bilinç altımızdır. Oraya erişim sınırlıdır. Hangi durumlarda bu büyük depolama alanına ulaşabiliyoruz? Uykuda...

Uykumuzu mutfak olarak düşünebiliriz. Bu mutfağa dışarıdan o kadar çok şey alıyoruz ki, etrafımızda olan biten herşeyi... işte bu mutfakta hayallerimiz bilinç altımızdan bilincimize doğru hareket eder. Bu yüzden uyandıktan sonra halen uykunun etkisi altında kalabiliyoruz. Hatta bazen saatlerce unutamıyoruz. Bunun sebebi gerçekten de gerçekçekçi olması. Bilinç altımızdan kopup gelen nesnelerin bilincimizde yani onları anlayarak yorumladığımızda bize o kadar gerçekçi gelir ki ve bir okadar da saçma. Saçma olduğunu bildiğimiz halde bu durumu yorumlamak isteriz. Çünkü rüyadakilerin bir anlamı olmalı değil mi? Ancak o anlamlar ansiklopedilerde değil, senin bilinç altında. O gördüklerini sadece bilincin çözebilir. Rüya tabirleri değil...
bazı materyalistlerin madde ile açıklayamadıkları için inkar ettiği insanı insan yapan birincil özellik. Allah'ın lütfu...
"sadece içine kirpik kaçan göz, şişmiş parmak veya çürük diş kendini duyumsar, bireysel varlığının bilincine varır. sağlıklı göz veya parmak ya da diş varmış gibi görünmez. yani gayet açık, değil mi? kendi kendinin bilincine varmak, hastalıktır."

(bkz: yevgeni ivanoviç zamyatin)
Hologram evren teorileri gittikçe değerleniyor. Bir çok fizikçi evrenimizin aslında bir yansıma olduğundan söz ediyor. Bu bilgilerle beraber,10 yıl içerisinde küresel olarak hayat felsefemiz değişebilir. 
 Ancak bence bilim her ne kadar açıklasada, hayatımızda yaşadığımız bazı fenomenlere bakarakta bu bilgiyi anlayıp deneyimliyoruz, bilmenin ötesine geçebiliyoruz. Mesela rüyalar hakkında düşünelim. Rüyalar bilinç altındaki bilginin dışa vuran hologramıdır ve bize büyük ipuçları verir. 

Düşüncelerimi kısaca anlattım bununla ilgili, göz atabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=D8JDb_Uvy0s
çok önemli bir soru. ya da şu taraftan soralım:

bilinç var mı? bir de bu taraftan soralım:

bilinç varsa bir tanemi bir kaç tane mi var. bir de o taraftan soralım:

bilinçler varsa yalnız insan bilinçleri mi var yoksa başka bilinçler de mevcut mu?

bunlar önemli.
Dönemin fikir iklimine göre cevabı hep değişkenlik göstermiş şey.
Kimi ruh kimi akıl kimi sezgi demiş kimi temelde bu kavramlara varan çeşitli karmaşık işlemlerle açıklamıştır.
Fakat düşünebiliyorsanız varsınızdır diyerek konuyu özetleyelim.
Yaşadığının farkında olma hali. Tüm anılar, yaşanmışlıklar, acılar, sevinçler... Her gün bilincimizi kaybediyoruz, uyuyoruz. Saatlerce süren uyku bize 1 saniye gibi geliyor. Uyurken de rüya dışında ne var? Hiçlik. 10 saat uyudum canım sıkıldı olayı yok çünkü hiçbir şey algılanmıyor.

işte, bir gün bir kez daha uyuyacağız ancak bu sefer hiç kalkmayacağız. Bu düşünce ise kimine ceza kimine nimet..
ellerinin altından kayıp giderken zaman,
biraz da olsa farkına varabilmektir bu dünyanın..
ve belki de bu rüyanın..
teorik bir nesnedir.
girmek istemediğim meselelerden bir taneciğidir..

alzheimer görünce pek giresiniz gelmiyor haliyle..
doğayı fark edişimize sebep olan şeye verdiğimiz ad. bir tek insanda olduğunu düşünüyoruz ama böyle olmayabilir. belki bitkilerde ve hayvanlarda da mevcuttur ancak yeterince gelişmiş seviyede olmadığı için onları bilinçsiz olarak adlandırıyoruzdur. mesela biz insanlarda frontal lob çok gelişmiş durumda. froontal lobun ise bilinçli eylemler oluşturmada çok büyük bir rolü var. böyle düşünürsek insanlar arasında da daha fazla veya daha az bilince sahip olanlar mevcut olmalı.
ilk psikologlar bilinci zihin ile eşitlemişler ve psikolojiyi "zihnin ve bilincin çalışılması" olarak tanımlamışlardır. evet.