bugün

sirpça'da belgrad.

offical move.
sırpça "beyazşehir" anlamına gelir. ( beo-beyaz, grad-şehir )
(bkz: ovo je balkan) da beograd beograd diye bağırırken bir anda sempatimi kazanan şehir. *
Geniş caddeler, gri sokaklar, heybetli ve eski binalar. Tam anlamıyla sonbahar şehri ve her yer gri. Komün düzen sonrası nasıl olur sorusunun cevabını yollarda görebilirsiniz: Tito döneminden kalma arabalar, yeni arabalardan daha fazla. Daha aracımızdan inip şehre ayak basmadan kendimizi yakın çağın kollarında buluyoruz. Belgrad için mimari anlamda Doğu Avrupa'nın en önemli şehri diyebiliriz. Merkezde NATO uçakları tarafından vurulan birkaç büyük bina var. Neredeyse yıkılmak üzereler. Şehrin araç park sistemi oldukça farklı. Kapalı otopark dışında her park yerinin SMS numarası var. Aracı park edip mesaj atıyorsunuz ve park ücreti telefon faturasına yansıtılıyor. Belgrad halkı oldukça kültürlü. Hemen her yerde kitap evi, sanat evi ya da kültürel etkinliklerin organize edildiği alanlar var. Parklar, kafeteryalar ellerinde kitap olan insanlarla dolu. Bosna Hersek içindeki Sırp Özerk Bölgesi'nde gördüğümüz suratsız, iletişime kapalı, gözünü nefret bürümüş insan fotoğrafını pek görmüyoruz. Başkonsolosluğumuz şehrin merkezinde, biz de kendilerini ziyaret ediyoruz. Konsolosluk görevlilerinden aldığımız bilgiye göre iki milyon nüfuslu bu şehirde yüz seksen Türk yaşıyormuş. Bir Türk dönercisi, dil kursu ve baklavacı var. Türklerin önemli kısmını Belgrad Üniversitesi'nde okuyan öğrenciler ve iş adamları oluşturuyormuş. Üç işletmeyi de ziyaret ediyoruz. Baklavacıda Türk'e rastlamadık. Dönerci Nihat Bey Bursa'dan beş yıl önce gelip buraya yerleşmiş. işletmesi konsolosluğumuza oldukça yakın. Burada yaşayan bütün Türkler birbirini tanır diyor ve bizi dil kursu öğretmeni Fatih Bey ile tanıştırıyor. Fatih Bey de iki yıl önce gelmiş. Türk Okulu açmak için girişimleri olan idealist bir öğretmen. Bizi Bayraklı Camii'ne götürüyor. Belgrad'da yıkılmamış tek Camii. Hemen arkasında da Şeyh Mustafa Türbesi var. Fatih Beye “Yıkılan eserlerimiz ne oldu, şimdi yerlerinde ne var, birinin yerini gösterir misiniz?” diye sorduğumuzda şu cevabı veriyor: “Bu şehirde yaşıyorum, yaşamak için sevmek zorundayım. Sorularınızın cevapları kalbimi acıtıyor, siz yarın gideceksiniz, ben burada o izlerle baş başa kalacağım. Sadece yıkılmış diyeyim, tekrar kalbimizi kanatmayalım.” Biz de yarayı deşmeden Fatih Bey ile vedalaşıp Sırpların Kalemegdan dediği Kale Meydanı'na gidiyoruz. Kale Meydanı, Belgrad Kalesi'nin üzerine yapılmış, içinde Damat Ali Paşa Türbesi de dâhil çeşitli heykel ve anıtları barındıran, Tuna ile Sava Nehri'nin birleştiği yere kurulmuş; festival, önemli gün ve gecelerin tertiplendiği, girişinde iki dünya savaşında da kullanılmış teçhizatların bulunduğu etkileyici bir yer. Stambol (istanbul) Kapısı'ndan içeri girerek iki nehrin birleştiği yere hâkim tepede, kalenin taş kemerine oturup, insanların garip bakışlarına aldırmadan Osman Paşa marşı olarak da bilinen “Tuna Nehri akmam diyor. Etrafımı yıkmam diyor. Şanı büyük Osman Paşa, Plevne'den çıkmam diyor.” marşını yüksek sesle söylüyoruz. Kimse duymasa da nehrin bize eşlik ettiğini düşünerek, nehirlerin birleştiği yerde hoş bir sadâ bırakıp meydandan ayrılıyoruz.
http://www.on5yirmi5.com/...llar-bize-memleket-4.html
Osmanli'nin bozamadigi mukemmel sehir. Yapilariyla, yardalariyla ve genis caddeleriyle guzellerin sehri.
belgrad'ın sırpça yazılışı.

görsel
sırbistan'ın belgrad şehrinin tabelalarda yazılışı.