bugün

Sevmek, gerekliliğimizdir. Olduğunda derince bir nefes almaktır. Yoksa nefesi bırakmak, onsuzken alamamaktır. Yaşatandır. Can yakandır. Ölmektir birazda

Haydi! Şimdi derin bir nefes al.

içinin çekildiğini hissedene kadar al

Bu doğumdur. Yaşamaktır.

Ardından ver soluğunu, boşalt içini, ölümdür bu ise

Aldığımız her nefes bizi ölümüme yaklaştırıyorken; işin doğrusu, doğumu ölümü, iyi ve kötüyü, güzeli çirkini, aynı anda yaşıyorsak, mükemmel sevgili düşümüz de boşlukta asılı kalır. Tıpkı ölen birine olan aşkı anımsamak gibidir bu Kendi matemimizden etraftaki şöleni fark edememektir.

Bazen de çevreye öyle dalarız, renklerden öyle gözlerimiz kamaşır ki; yanı başımızdaki gerçek hazineyi fark edemeyiz

Sevmek, onunla birlikte kalmak demektir. Sevmek, her hücreniz Kaç derken, kalmak demektir.

Sevmek, gerekliliğimizdir. Olduğunda derince bir nefes almaktır. Yoksa nefesi bırakmak, onsuzken alamamaktır. Yaşatandır. Can yakandır. Ölmektir birazda

Bir başkasını tinsel hazine olarak keşfetmektir ilk adım.

Ardından korkular gelir. Beraberinde umutlar Bir an gelir kaçıp, gizlenirken benliğinizde ve yaşamda, belki gece yarısı kendinize sokulmuş uyurken bir düş görüverirsiniz. Bir odadasınızdır. Yarı karanlık, yarı aydınlık. Kapı yoktur. Çıkış yoktur. Yapayalnız kalmışsınızdır. Korku yoktur. Umutta. Ölü değilsinizdir, yaşamıyorsunuzdur da aynı anda. Yaşamak düzenli atan nabız değildir, bilirsiniz. Sessizlikte, nabzınızı hissedersiniz. Sonra, O gelir Loşlukta görürsünüz, kapı ordadır. Aslında kapı hep vardır. Uyanır, ona gidersiniz. Tüm hücreleriniz Kaç derken

Ona gidersiniz Güven içindesinizdir. Belki size biraz şefkat bile yapar. Bir başkası varken de dinlenebilirsiniz. Ardından saatlerce bildiğiniz, yaşadığınız, düşlediğiniz, korktuğunuz her şeyi anlatırsınız. Tüm bildiklerinizi, bilemediklerinizi, öğrenmek istediklerinizi Geçmiş üzüntülerinizi, komplekslerinizi, hatalarınızı paylaşırsınız.

Kalbinizi, şarkılar bestelerken buluverirsiniz son adımda

Yarım kalmışlık duygusu yitip gidivermiştir hayatınızdan. Bütünlük sizinledir. Ruhunuz, mutludur artık

Ama burada bitmez hikayeler, mitler, yaşantılar. Hazineyi, hazine olarak değerlendirmek gerekir. Ne yapacağınızı bilmek gerekir. Özgür bir ruhun istediğini, onu olduğu gibi kabullenmeyi bilmek gerekir.

O, bizim gördüğümüzde gözlerimizi alamadığımızdır. Hazineyi korumak, gözetmek gereklidir. Harcamamak, özen göstermek

Kendimize benzetmemek ya da benzetmeye çalışmamak, zenginleştirmek ve onunla zenginleşmek, hayatla ölüm dengesini kurmak gerekir, ilişkide

Hazineye sahip olma isteğimiz ölür. Her gün görülen güzelliğe alışkanlık kazanılır. Sahip olma hırsı ölür. Zorlama heyecanlar alır yerini. Hazlar dünyasına, uçurumuna atar kendini bazıları

Oysa hormonal isteklerin ötesinde sevmek, başka görevleri getirir beraberinde Sevgiyi sadece olumlu biçimiyle yaşatma arzusu öldürür, sevgiyi

Oysa, cadıyı öpmek gerekir. Asla doğru yer ve zaman yoktur. Zaman ya da planlar yoktur sevgide Paranın, şöhretin, gücün ya da cinselliğin sevgisi değildir.

Sevmeyi kucaklamak görevdir. Gerçekten sevmek, kendi korkularını yenebilen kahraman ister.

Sadakat ve adanmayı istemek gerekir. Küçümsememek gerekir

Sevgi, eski yaralarımıza merhem sürmektir. Sevmek, bitiş varsa, başlangıçlarında olacağını bilmektir. Sevmek, kırılıp dağılmak değildir Sevmek, kırılıp açılmaktır.

Derinleşmektir, sevmek. Kadına ihtiyaç duyduğu, derin ve döngüleriyle bütün olan sevgiyi verebilmektir.

Ruhların, hayat ölüm döngüsünü kurabilmesidir sevmek.

Ve, bunlar için söylemektir seni seviyorum kelimelerini

Sorumluluklar, gereklilikler, vicdani borçlar, verilen emeklerin karşılığı değildir sevmek

Cezmi Ersöz'ün dediği gib Aşkta Yarın Yoktur Sevgili

Haydi! Şimdi derin bir nefes al.
Gidicem dedin önceki gün "gitme" dedim.
Kalmaya geldin dün "gitmen belki daha iyi olurdu" dedim.
"Anlamadım" dedin "ben de" deyiverdim.
Sonra yalvarırcasına gitme diyesim geldi.
Dedim de!
Gittin ama, izin isteyerek ve dönmek üzere!
Dönmeyeceksin biliyorum.
Anladım, en büyük saplantımsın benim.
Biliyorum boş bir hayaldi bizimkisi.
Hiç bir zaman "ben ve sen" olmayacaktık.
Sana teşekkür etmiştim.
Hayal kurmayı unutmuş bana.
Tatlı bir hayal sunduğun için.
Sarılıp ta uyumam için, hayalini hediye ettiğin için...
Hayalin bile güzel evina min...
sanırım ben aşık olmak istiyorum... evet sana, sen bilmesende aşık olayım ben... en sevdiğim aşk türü zaten platonik, boşver beni kafana göre takıl sen... fotoğrafın içimi ısıtıyor, hiç tanımadığım, bilmediğim bir insan beni heyecanlandırıyor... bu kadarıda yeter, belki birgün sende öğrenirsin... belki sende seversin... aman bahar geliyor yine kan akışım hızlanıyor sanırım... ama saç renginde hayalimdeki kadının saç rengi... tamam tamam sustum...
istersen hiç başlamasın
Bu hikaye eksik kalsın
Onca yaraların ardından
Yeni bir aşk yaratamazsın..

Örselenmiş bir çocukluk
işte benim bütün hikayem..
Kaç sevda geçse de yüreğimden
Bu yıkıntıları onaramazsın..

istersen hiç başlamasın
Geç kalmışız birbirimize...
Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl
Dönemeyiz artık ilk gençliğimize
istersen hiç başlamasın
Söz verelim kendimize...
seni seviyorum ve inanılmaz kötüyüm bu aralar..her şey yolunda gidiyor ama sen yoksun, saçlarının kokusu yok burnumda..o narin, ince, düzgün ellerin parmakların yok avuçlarımda...boynun, dudakların, burnun, gözlerin alnın yok dudaklarımın ucunda...off jack
bugün hiç olmadık bir zamanda yine seni düşünmeye başladım..****
ne garip ya sadece biz varız...sadece sen ve ben...
birbirimizden başka kimse yok.
birimizden birine birşey olsa diğerinin haberi olmayacak..
kavga ettiğimizde ikimizi de dinleyecebilecek biri yok..
dışarı çıktığımızda yanımıza çağırabileceğimiz bir 3.müz yok..
sadece sen ve ben...
biz nasıl bir araya geldik?
nasıl bir tesadüf bu?
bu kadar uzaktayken, bu kadar ... her neyse..
demem o ki ben seni çok seviyorum !
sana dokunmak tüm insanları affetmek gibi...
yanlış anlama şikayet etmiyorum.

ben sadece seni seviyorum. bana o kadar kötü davranmana rağmen sana her gün daha çok bağlandım. en başlarda gözüm dışarıdaydı belki. ama senin de öyleydi. sana aşık olduğum günü hatırlıyorum da; bana “ayrılalım” demiştin. buz kesilmiştim. o an anladım ki seni kaybetmemem gerekiyormuş. sonra her tartışmada ayrılık dedin. sevgilim, ayrılacak olsam seni sever miydim? sen sevdiğime inanmıyorsun o ayrı tabi.
aramızda az da olsa yaş farkı var. benim yaşamışlığım var. her şeyi en ince ayrıntısına kadar sorguluyorum ya, sende bana kızıyorsun hemen. bağırıyorsun. çünkü daha çocuksun. benim tek isteğim temiz bir beraberlik. hakkında konuşanlar, iftira atanlar veya adını kirletmeye çalışanlar benim umurumda bile değil. belki başkası için önemli olabilir ama benim için zerre kadar değeri yok. başkalarının dediklerine kulak asmam. nasıl olsa gözlerin söyler her şeyi. yalnız ben seni onlardan korumaya çalışırken, sen onları benden korumaya çalışıyorsun ya; işte bunu anlamıyorum.
benden bir şeyler sakladığını biliyorum. kızların daima bir sırrı vardır. yoksa sebepsiz yere neden küfredesin ki bana? iki cümle önce sevdiğini söylerken, iki cümle sonra neden bir yabancı gibi davranasın ki? tek hayalim seninle mutlu olmak. eğer seni sevmeseydim, bu ilişkiyi hala sürdürmezdim. gururumu bir kenara bırakıp, sana kalbimi sundum. bir de sevgimin karşılığını görebilsem.
seni seviyorum. o kadar çok seviyorum ki, beni yüz üstü bırakacağını bile bile; sana her gün daha çok bağlanıyorum. bu güne kadar ayrılmak isteyen birine mani olmadım. ama senden sebep istedim. seni kaybetmemek için uğraştım. ağır laflar işitmeme rağmen vazgeçmedim. senden asla vazgeçmem. tabi ki bu şekilde devam etmeyecek. benimde bir sınırım var. bir gün o sınırı aşarsan şunu bil ki, sana sarıldığım an tüm sorunlar ortadan kalkar.
benim ilkim olmayabilirsin. ama bu benim için bir sorun değil, güzel bir şey. şöyle bir bakıyorum da, ilkler her zaman nefretle anılıyor. kendimden biliyorum. ben ömür boyu yanımda ol istiyorum. bana o kadar dayanabilir misin? ben her şeye katlanırım.

benden sıkılmayacaksan eğer, benimle bir ömür boyu mutluluğa var mısın?

edit: bazı arkadaşlar kıskandı galiba eksi yağdı ama ben istediğim cevabı aldım sağ olun var olun. *
senin için yapamayacağım tek şey seni sevmekten vazgeçmektir. meleğime en derin sevgilerimle
uzun düşüncelerdeyim bu gece. nicelik anlatan bir sözcük oldu bu şimdi değil mi? uzun düşünmek...

bazen içim bomboş ve yankısız seslerle doluyor. kendini tekrarlayan sözcüklerle... işte öyle bir gecedeyim şimdi.

deliliğe beş kala, aklın en ücra yerinde kelimelerin sustuğu bir zaman dilimi var. sadece klavyenin tuşlarını dinlediğim, ve gözyaşlarımın tuzuna ruhumu bandığım...

özgürlüğüm bitmez sanırdım, çoktan kaybettim oysaki. durağan zaferlerin dünyasında yaşayan küçük bir kahramandım ben. herkes nasıl kendinin kahramanıysa öyle bir kahraman işte.

sözcüklerim çığlığım oldu, zaferlerimin adı ise paramparça cümlelerim... yenildim, dirildim; dirildim yenildim. bir kendimi yenemedim. yüreğimin götürdüğü yerden dönemedi sürgün yemiş düşüncelerim.

önce utandım gözyaşlarımdan, sonra hıçkırıklarımı bile umursamadım oysa. acıtıldım ve acının ne olduğunu sızım sızım sızladığında ciğerlerim daha iyi anladım. evet; herkesin kalbi sızlarken benim ciğerlerimden bıçak yırtığında akan kandı sızılarım...

bana bakanlar bende kendi mutluluklarını yakaladılar an be an. ben eridiğimi bilmeden mutluluk kanattım bıçak sırtında bilenen acılarımdan. acıları sevince boğmayı öğrendim inceden, inceden.

kah esen yelde dağıttım efkarımı, kah kimsenin bilmediği usul usul akan gözyaşlarımda. her hücremde yaradanı anımsadım, yine de bir ona sığındım gündelik telaşların en yorgun noktasında.

omuz aradım gözyaşlarımı silmek için, gölge aradım ızdırabımı dindirmek için, aynalar aradım kendi çirkin yüzümle yüzleşmek için...

toprağa el sürdüm en tozlusundan; ellerime bulaştırılan kanın tozlandığını gördüm. ama yine de umutsuzluk tükenmedi beynimin hücrelerinde, toz zerresi oldum savruldum, kıvılcım oldum. yangınlaştı yüreğim doğruldum; ışık oldum aydınlattım...

nedendir o zaman yine de yüreğimdeki bu hüznün karanlığı? neden onu bir ömür törpüledim de köreltemedim?

akşam oldu sırtıma koca koca yükler yüklenir oldu; sabah oldu günle başladı evcilik oyunum. oynadığım yerin adı dünyaydı, bir el gelmedi bazen omzuma ağır gelen tonlarca yükü hafifletmek için; ben yine yaradana sığındım...

gözyaşlarında arınırmış insan... işte şu an, bu saatte, ben arınmaktayım inceden inceye... denizin esintisindeki o esrarengiz gizem misali savrulmakta düşüncelerim. inciniyorum her geçen gün biraz daha...

dünya! sen benim için çok küçüksün içimde bunca büyük bir dünya barındırırken. anlasana artık!

yorgunum; rüzgarlar susmuş bu sahil kasabasında... yorgunum; sessizlik bataklık misali beynimin hücrelerinde... ve sizler görmüyorsunuz...

körler ülkesinde ayna satan biriyim ben artık...
seninle ilgili bir konuda gülümsediğimde dünyanın en mutlu insanı benmişim gibi hissediyor ve öyle gülüyorum...
herkesin itafen yazacağı bir sevdiği var. sevgilisi, unutamadığı eski sevgilisi, platonik aşkı, hoşlandığı kişi vs.. benim yazı yazacağım bir insan bile yok bu şekilde. bari aşk acısı çeksem de onu yazsam, kalbimde biri olsa. buna bile razıyım. seneler oldu kimseye böyle şeyler hissetmedim. insan mıyım ben acaba. bir kalbim var mı artık şüpheliyim. ben bu yazıyı kendime yazdım.
uykum kaçtı ve şuan seni düşünüyorum.ve ne kadar şapşal olduğunu..sen bilmem kaçıncı uykun da uyurken ben burada ahmakça seni düşünüyorum...
(bkz: belki de bana benim gibi bir ahmak lazım)
bu gün yine beni yanlız bıraktın...sana en çok ihtiyacım olduğu o çok kötü zamanlardan birisiydi.yine senden yardım istedim ve sen yine cevap vermedin bana inancım zayıflamıyor ama sana kızgınım .dört senedir zaman durdu herkes bir şekilde hayatına devam ediyor ben hariç.konuşmak istediğim kimse kalmadı konuşmak istediğim şeylerde yok zaten.bu gün yine öldüm ruhumun bir parçası öldü sanki.yine devam edeceğim ama yine eksildim.olduğumdan yüzyıl yaşlı hissediyorum.bundan dört sene önce intahar etseydim ne kaybederdim ki?hiç...aynı şey defalarca defalarca oldu olucak tekrar tekrar.mutsuzluk rutin bir hal oldu benim için.kayboldum.uyku rüyalar kısa bir kaçış benim için.gerçek olmayı diliyorum.kendim olmayı diliyorum.özgür olmayı diliyorum.derine batıyorum gittikçe en derine düşüncelerin.derinde düşünceler karanlıklaşıyor hastalıklı bir hal alıyor gittikçe.ilk önce insan sorgulamaya başlıyor her şeyi aklına gelen herşeyi sonra anlamaya çalışıyor daha sonra inancını yitiriyor ve kabulleniyor değiştiremeyeceğini anlıyor en kötüsüde bu savaşmaya devam edersen yorulursun gururunu bir yana bırak ve kabullen.sonra kayboluyor her şey anlamsız geliyor ve tekrar inanıcak bir şeyler arıyorsun ama hiç birşey eskisi gibi olmuyor.belkide bunların hepsi yanlızlıktan.düşünmek için çok fazla zamanın olmasından.istediğim zamanda istediğim yerde istediğim bedende istediğim insanların içinde istediğim yeteneklerle doğmayı diliyorum.cennet bu mu?
sana...
...çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin
bunca zaman içimi
nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
yokluğun, hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadiyen
bir boşluğa sabahları seni okşayarak başlamaları akşamları her işi bir
kenara koyup seninle başbaşa konuşmaları
özlüyorum...
*
bir umudum sensin anlıyormusun... özledim be abi yanımda dolaştırmayı gülmeyi eylenmeyi.
zor geldi bu defa senden ayrılmak geri döneceğim evet ama gönül bu işte söz geçiremiyorum. verdiğimiz sözler, aldığımız kararlar ayakta tutuyor beni hani o da nereye kadar ki gönlümün sızısı onuda yenerse diye korkuyorum. güzel günlerin hayali, zorunluluklarım, sorumluluklarım senden uzakta olmamı gerektiriyor diyorum bazen ama ne çare ki yine hüsran gönlüm yine yaşlı gözlerim yine pencere kenarındayım. sensiz şehirde seni arıyorum. acizim, mecburum seni yaşamak için katlanmalıyım, katlanmalıyız tek avuntum beni bekleyecek olman. bana sonsuz güvendiğini bilmem ve sana sonsuz güvenmem...
ve aşık oldum.
her halinle benimsin ufaklık. en son ne zaman birini sahiplendiğimi düşünüyorum da, hiç olmadı galiba. kendimi kaptırabilir miydim bu kadar kısa zamanda? ben güçlü değil miydim? kendime engel olamaz mıydım?
olurdum belki de. ama belli ki, seni istemişim sadece. siyah beyaz dünyama renk katmanı istiyordum. sabahları gülümseyerek uyanmak, geceleri sevgi sözcükleriyle uyumak istiyordum. bu yüzden seni seçtim. aslında ben nasıl olsa dökeceğim göz yaşlarımı, efkardan değil de mutluluktan dökmeyi seçtim.
*
henüz ölüm döşeğindeyken helvası kavrulan insan ...
· chp iktidara gelse hiçbişey yapamaz (2) ...
· en iyi vimeo videoları ...
· sevgilisinin yanında rahatça otuzbir çeken erkek (8) ...
· ben bu yazıyı sana yazdım (15) ...
· öldükten sonra bile paranın lazım olduğu gerçeği ...
· çekerim emaneti bozarım adaleti (3) ...
· 2 libya jeti maltaya kaçtı (6) ...
· 3 yaşındaki çocuğa bira içiren aile (22) ...
· geceyi başbaşa geçiren ama sevişmeyen iki erkek (14) ...
· yemişçi hasan paşa (3) ...
· sen de attan düştün biz bir şey dedik mi (11) ...
· 21 yy da hala atatürk diyen tatlı kemalistler (3) ...
· tecavüz edilen kadını tecavüzcüsüyle evlendirmek (5) ...
· kabul etmek lazım lugano ne kadar o çocuğuysa ...
· muammer kaddafi (19) ...
· hasan fehmi paşa ...
· kaddafi nin çöküşünü atatürk e çatmasına bağlamak ...
· 24 şubat 2011 dinamo kiev beşiktaş maçı (2) ...
· tiryaki hasan paşa ...
· ara geçiş fosilleri (3) ...
· cinsel olayların tam ortasında ezanın okunması ...
· bir ibnenin insan olma ihtimali ...
· a minör bwv 1065 ...
· gaz olmak ...
· hırs yapmak ...
· beşiktaş turu geçemesse babannemi balkondan atarım (17) ...
· tesisatçı (2) ...
· seceret ül kevn ...
· cezayirli gazi hasan paşa ...
· libyadaki katliamdan akp yi sorumlu tutan totoş (5) ...
· strese iyi gelen şeyler (27) ...
· bihter sözlük yazarı olsa kullanacağı nick (10) ...
· rusçuklu çelebizade şerif hasan paşa ...
· kılıçdaroğlu nun van denizi lafıyla dalga geçmek (3) ...
· ismini yazarken q w x harflerini kullanan türk (2) ...
· shakespeare in love ...
· moralı damat hasan paşa ...
· uçurulmamak adına yavşaklaşan sözlük yazarı ...
· gay düşmanı homofobik terbiyesiz ve laikçi olmak ...
· okan bayülgen ...
· bir insanı topluma kazandırmak (2) ...
· ikinci entry ye göre tanım giren yazar (5) ...
· libya isyanı (8) ...
· benden sana zarar gelmez ...
· kpss mağduru öğretmenlerden başbakan a açık mektup (5) ...
· yedi sekiz hasan paşa ...
· evin içinde fotoğraf çekilme yavşaklığı ...
· şeytanın tevbesi (4) ...

şunları görmez ulan yazarları gelir benim bilgi içerikli entrylerimi görür. size yazdım, okuyun, okumazsanız da http://www.zardanadam.com...ocks/mp3player_popup.html
bu kadar berbat olabilir miydi bir gün? yok, yok özel bir şey olmadı berbat olması için. sanırım ben anormalim. dün 12 saat ders ve bugün yine aynı tempoda bir 6 saat. üstüne de cila niyetine boktan bir kurs, beni delirtmeye yetti de arttı bile.

bana artık bildiğim masalları anlatmasınlar. çözümsüzlükten de söz etmesinler. ben çözümsüzlükleri dinleyen biri olmak istemiyorum artık. nefret ediyorum bu dayatmacı zihniyetten ve onun şakşakçılarından...

gidiyorsun net bağlı değil. ve net üzerinden verilecek eğitim bir bakıyorsun slaytlarla anlatılmaya başlanmış. öğretmenlerin yeterince donanım sahibi olmadığından başlayıp da öğrenci odaklı eğitime odaklanamadığımızın faturasının da bize çıkartıldığını hissettim bir an...

sınav sistemini zırt pırt değiştirerek adında bile iki yılda bir değişiklik yapan yöneticilerimiz, hangi zihiniyetle bizi bu cümleleri dinlemeye mahkum ediyor ki?

iğrenç, riyakar, bir o kadar da yalanlarla dolu bir ülkede yaşıyoruz. işin kötü yanı da yöneticiler hala duyarsız; devlet kendi üniversitesine güvenemeyip; alınan diplomayı hiçe sayıp yeni yeni sınavlar türetiyor; bayrak yarışına tabi tutuyor tüm öğretmenleri.

ondan sonra da bizden teknolojik donanımlı, geleceğin sorunlarını çözmeye hazır gençler yetiştirmemizi bekliyorlar üretim yapan fabrika misali...

bir sittirin gidin ya! bugün için tüm duygularım bundan ibaret. bir sittirin gidin. ya da bizim sittir olup gitmemiz için gereken izni verin; defolup gidelim arkamıza bakmadan.

ben ideallerim için yaşamak ve onları gerçekleştirmek için savaş vermekten yoruluyorum bazen artık...
ben de bu kadar şerefsiz olsam, ben de suratıma bakamayacak bir hale gelsem; ben de benim karşıma çıkamaz, geldiğimi duyunca köşe bucak kaçardım.
o yüzden sana kızmıyorum, haklısın.
beni bir sen anladın sandım, sonra anladım ki hep yanlış anlamışsın.
bazen hep sen yanılıyorsun sandım, sen gittin yanılanın ben olduğumu anladım.
hep ben bilirim sandım sen gittin gideli bir bu değişmedi yine ben biliyorum.
demiştim ya hani, hah işte o, hani tastiklemiştin beni ya o hala geçerli '' ben senin gibisini elli kere bulurum ama sen benim gibisini zor bulursun '' diye sözüme geldim, senden çok varmış evet haklıymışım yine.
ben gibisi ömürde bir kere gelirdi karşına, sen teptin o da senin eşekliğine denk geldi.
eee ne yapalım, ne diyelim? gel en iyisi biz buna '' eşek hoşaftan ne anlar '' diyelim...
oysa sevmiştim bu halini - yalın kalmalıydın - yönelme hali almadan - kimsede bulunmadan - benden ayrılmadan.
şu anda saat 01:30
ayrılalı henüz 3 saat oldu ve ben hala şaşkın bir şekilde etrafıma bakıyorum. ne olduğunu hala anlamış değilim. benimle bir ömür geçirmek istediğini söyledin ve 10 dakika sonra ayrıldın. en çokta “beni unut” deyişin oturdu içime de o ayrı. herkesten farklı olduğunu düşünmüştüm. sana çok çabuk bağlandım. benim için dünyada 6,5 milyar insan değil, sadece sen vardın. sevgilim olduğun günden beri kimseye göz ucuyla bile bakmadım.
seni hala çok seviyorum. “benim için değmez” dedin. değmeyeceğini düşünseydim seni sever miydim? ilk defa birinin sevgimi hak ettiğini düşündüm. hak etmediğini düşünseydim aşık olur muydum? tabi ki hayır. gözlerinde kendimi gördüğüm an, “işte bu o” dedim. “yıllardır aradığım aşkı sonunda buldum” dedim. benden bu kadar çabuk soğuyacağını tahmin edemedim.
belki uyuyamamışsındır benim gibi. çünkü çok kötü yağmur yağıyor. her gök gürlediğinde irkiliyorum. fakat beni etkilemiyor. çünkü hiçbir şey gözyaşlarıma engel olamaya yetmiyor. ne olurdu beni birazcık sevseydin. söylemek zorunda olduğun için değil, içinden geldiği için bana sevgilim deseydin.
kızıyorum kendime. “o seni hiç sevmemiş. arkasından ağlama” diyorum. ama kendimi tutamıyorum ki. "her şeyim" dediğim insanın, bir anda hiç tanımadığı biriymişim gibi davranması ne garip. beni öldüren şey de bu oldu. ve bir şey fark ettim, ilk defa bu gece sensiz geçecek…
çok sene geçti. çokuncu yıldayız. öğrettiklerin acıttıklarından daha fazla, övünmelisin.

borçluyum sana;

“kaybetmek” kelimesi çok da ürkütücü gelmiyor artık mesela. kayıp benim için ölümden ibaret. yani kaybetmek bir nevi “allah”a emanet.

minnettarım sana;

yalandan da olsa ben varım demelerin için, doğruluğuna inanmasan da hep varım tesellin için. üzerime doğrulttuğun yalanlarını geri çekmekte geç kalmadığın için.

mağlubum sana;

yenilgimin üzerine diktiğim taşlarları bir bir gururla sayabiliyorum, büyük asalet. ve asalet sadece sana mahsus değil-di. ve bu asalet asla gitmece oynayacak kadar kıymetli değil-di.

hayranım sana;

tek başına aldığın iki kişilik kararına artık baş kaldırmıyorum. sana mahsus olan “vaktim kıymetli benim” cümlesi üzerine değil kabullenişim. aksine, o kadar çok vaktim var ki emek emek dönüş yolunu kapatıyorum. yeni olayım diye, her şey, herkes en yeni, en baştan olsun diye.

acıyorum sana;

var olan özgüven eksiliğini bana geç kalmışlığınla gizleme çaban takdire şayandı. her samimiyetsizlikten olduğu gibi bu fikirden de hep nefret ettim.

korkmuyorum senden;

korkuyla başladım sevmek fikrine, çünkü “kaçmak” üzerine şirk koşmayacağın tek inancındı senin. ve inancın her şeyi, herkesi yok saymak pahasına kuvvetlidir, seni iyi bilirim.

üzülmüyorum;

kendime baktığımda bu “gitmece oyunu”nda sobelenemeyecek kadar hızlı koştuğumu görüyorum. belki ben de kaçıyorum, çünkü ben gittikçe sana benziyorum.

farkındayım;

pişmanlık yaşadıklarımdan veya yaptıklarımdan bulmaz beni, en sevdiğimdir hata yapmak hatırlıyor musun? ve yaşayamadıklarımızdan sen sorumlusun, neyse ki bu pişmanlığı kaldırabilecek kadar gururlusun.

biliyorum;

“kendini sevmiyorsun sen, bir başkasını nasıl sevesin ki?”. çok haklısın. birini kendinden fazla sevmek ve çok sevmek arasındaki farkı senden iyi biliyorum.

utanmıyorum;

suskunlaştığımda sevdiğin ve belki şu an sevgilinle dinlediğin şarkıları mırıldanmaktan,
sen, ben, biz düşüncesine hala “dost”un omzunda hıçkırarak ağlayabilmekten,
sesini, yüzünü hatırlamakta zorlanmama rağmen hala adını gülümseyerek zikretmekten,
sevgisizim diyenlere inat, yine yeniden en baştan, defalarca sevmeyi denemekten

utanmıyorum.

son olarak;

hiç özlemedim seni. hele o taksi aynasından seni son seyredişimi hiç hatırlamıyorum. çoklar genelde hiçlikle biter, ve biz çokuncu yıldayız.
sen bir armutsun. güzel bir armut. seni alan yaşadı(!)..