bugün

saçlarında gördüğüm her beyaz tel saç, ruhundan bir parça gibi yansıyor gözüme. her anında yanında olmak sözüm, her derdinde deva olmak ve her çarene bela olmak genelde. ne kadar huysuz, mutsuz, kaprisli olsam da sen böyleyken dinginlik geliyor yüreğime. kızgın parçayı sen alınca bana bir şey kalmıyor taşıyacak. ama sen böyle olma. sana yakışmıyor dertli olmak, hayattan sıkılmak, umutsuzluğa düşmek...

sen sorunları küçümseyensin, hayatla dalga değil tsunami geçensin *, yaşadığımız her sorunu, her hatayı futbol teoremleriyle açıklayansın, yüzümü güldürensin, gücümsün, dayanağımsın, benimsin, bensin...

her şey güzel olacak. varlığın bile her şeyi güzelleştirmeye yeter... seni çok seviyorum.
bir kapıdan geçerken kapı nezaketen tutulur, arkadakinin ağzı burnu dağılmasın diye, arkadan gelen arkadaş da kapıyı tutar, öndeki kapıyı bırakır. olay bu kadar basit. siz, ben kapıyı tutarken bundan faydalanıp, aradan geçmeye çalışan, kapıyı sanki siz geçin diye tutuyormuşum gibi davranan kişiler (özellikle kendini prenses sanan kadınlar) bir dahaki sefere aradan geçmeye çalışırsanız kapıyı öyle bir bırakacağım ki ağzınız, burnunuz kırılacak. haber vereyim dedim.
sen kanepede otursan, ben dizlerine başımı yaslasam
sobada kestane çıtırdasa.
ve deterjan koksa ellerim akşam yemeğinin yıkanan bulaşıklarından.
bir yerine iki tabak koysak artık masaya,
ve bir yastığa iki baş.
ben seni kapkara gecelerde bembeyaz sevdim. tezat uçurumlarının arasında köprüler kurdum sana ulaşabilmek için. *
neden insan emin oldugu nu bildiği halde kopamaz..neden inatla inanmak ister? nedir bunun adı aptallık mı? aşk boyle bir şey mi göz kapatmakmı..binde birlik bi ihtimalin peşinde nasıl koşar bir insan herşey apaçık ortadayken.nasıl kendine bu haksızlığı yapabilir?
aşk mıdır insanın kendinden vazgeçmesi,saplantımı,acıtasyonmu? aşk boyle bir şey olmasa gerek bunun adı talihsizlik bence..ancak her talihsizlik te inanç kaybına gebe maalesef..birinin gözlerinin içine dalmak ve aslında onu değilde kafandaki yansımasını,görmek istediğin insanı görmektir aşk o surette..sonrada bir gün gercekle yüzleşirsin kafandaki tanımla o benzer bile değildir artık birbirine ancak bunu beyin algılar kalpse kafandakini sevmeye istemeye mücadele etmeye devam eder hayaller kuran kalptir aklın değil
seni aldatan kalbindir karşındakide değil..binde birlik bir ihtimalin peşinden giden kalbindir.ona duydugun öfke onu gördüğün anda yitirir bütün benliğini.ne olduğunu bile anlamazsın sözü bırak ufacık bir tebessüme bile erir gidersin bütün öfken gider onun yanındayken.ancak onun yanındayken o yoksa kafanla mücadele edersin o zaman en büyük düşmanında kalbindir..kavgayı sen kendi kendine verirsin kalbin ve aklınla aşkta kazanan taraf kalp olur.sende sersemce onu gormek istersin onu o kadar çok görmek istersinki yanında diilse beynin sana oyunlar oynar seni kızdırır bilirsin beynin haklıdır ancak kalp yine galip çıkar...yanlışı görürsün bilirsin her ne kadar emin olsanda en büyük düşmanın kalbindir hep karşındaki değil..
böyle bi ikilem insanı yalnızlıga mahkum eder daha sonra güvensizlige..irade sahibiysen gormessin konusmazsın düşünmemeye çalısırsın,ancak ufacık bi tereddüt yine alevlendirir yine umutlandırır..bundan kurtulmanın en iyi yolu hissettirmemektir karşındakine acınıda öfkenide.vazgecmek zamana bırakmak ..irade sahibi isen uzun zaman alır yine kendine gelirsin ancak guvensizsindir aşka artık hovarda serseri biri olur can yakmaya başlarsın sadece...ben aşkın tarifini bulamayan artık umursamayan inanmayanların tarafındayım..
sessizce bekliyorum seni... hiç böyle çaresiz hissetmemiştim kendimi...
"Ne fark eder?" öyle mi?

Eder, çok şey fark eder. Peki bu senin için fark eder mi?

Etmezmiş, etmiyormuş.

Evet, bugüne kadar ne kadar sevdiğimi dile getirmemiş olabilirim. Aşkım, hayatım diye seslenmemiş olabilirim. Ama bunlar sevilmediğin anlamına gelmezdi ki...

Hep aynı şey. Zaten görüşmemek mi?

Yahu az insaf. Ta baştan haydi şuraya gel, buraya gel diye onlarca kez söyledim. Gelmedin ki... ne istediğini anlamaya çalıştım, neyi sevdiğini. zaten çoktan bitmişti belliydi de böyle umursamaz tavrın var ya hepten üzüyor beni. anlamaya çalış n'olur. koy bi kendini yerine.

aklım almıyor yaptıklarımı, yaptıklarını.

bi gel bekliyorum şimdi.
iyi ki varsın. çok teşekkür ederim.
Bu son yazım artık tamam diyorum kendi kendime. Sonra bir bakıyorum kalemimden yine sen dökülmüşsün. Engel olamayacağımı anlayınca yazmaya başlıyorum seni.

" Bende giderim belki, belli olmaz."
Uzun zaman sonra geçirdiğim en güzel günün finalinde söylenmesi gereken en son şeydi sanırım bu. Gitmen çok uzak bir düşünceydi. Üniversite okumaya gidecektin ama ondan önce bir yere gitmeni beklemiyordum. Kazanırsan gidecek misin diye sormuştum üniversite için. Yüzüme bakıp gülümsedin ve tabii ki gideceğim o kadar emek veriyorum dedin. Bende aynı şehri düşünüyorum deyince yine gülümsedin gel çok güzel olur dedin. Aramızdakiler senin açından ne ifade ediyordu bilmiyorum. Senin açından aramızda bir şey var mıydı onu bile bilmiyorum aslına bakarsan. Ama ben seni çok seviyorum. Aynı şeyleri düşünmeseydik, her konuda anlaşmamıza rağmen sık sık didişecek konu bulmakta güçlük çekmeseydik, sana zarar gelecek diye günlerce uykusuz kalmasaydım, ben hastayım diye o kadar üzmeseydin kendini ve tabii ufaklığım demeseydin bana ben seni bu kadar sever miydim bilmiyorum.

"Her gelen bir gün gideceği gerçeğini de beraberinde getirir."
Bu cümleyide okumak istemiyorum. Bununda bana söylenmesini istemiyorum.Gitmeni istemiyorum. En iyi arkadaşlarımdan birini kaybetmek istemiyorum. Bir insanın hayatına girip o hayatın en önemli insanlarından biri olup sonrada hadi eyvallah ben gidiyorum demek yok öyle.

" Aşk bize sıla, aşk bize gurbet. Çocuk gülüşün dünden bir yara..."
Vapurda gözlerini kısarak bu ezgiyi mırıldanmasaydın senden vazgeçmem daha kolay olurdu. Deniz bir başkadır benim için. Herkes çok sever deniz manzarasını. Bende öyle ama sanki daha özel bir şeyler de var benimkinde. Yapman gereken son şeydi en sevdiğim manzarada en sevdiğim ezgiyi mırıldanmak. Aşk bile sıla, aşk bize gurbet diyordun. Gözlerine baktım ufak bir damla birikmişti kirpiklerinde. Uzun kirpiklerini kırptın, damla hemen yanağından akarak denize karıştı. Şimdi nasıl sevmeyeyim ben o denizi? Senden bir parça taşıyordu artık. Denizle göz kırptık birbirimize. Daha sık görüşeceğimizi ikimizde biliyorduk.

ben bunları yazdıktan iki ay sonra gittin.belki bir daha hiç gelmeyeceksin. ama ben sana hep yazılar yazacağım. sürekli diyeceğim ki; yüreğimden sevda sevda türküler söylesem sana tel örgüler arkasından ulaşır m'ola ?
canım kapalı telefona mesaj attığın zaman mesajını, attığın kişi ancak o telefonu açtığında görür.

ben bu yazıyı telefonum kapalıyken malefiz hadi telefonunu aç. diye msj atan dostuma yazdım.
canım.
hani iftar vaktine yakın susar ya insan, yokluğun o denli yakıyor beni.
söyle, ne zaman okunur burda ezan, bir yudum su gibi özledim seni.
*
(bkz: merve yi sevmek)
anlatmak kadar yazmak da zor.. yazmak yaşamaktan da zor..
bıraktığın yerdeyim hala. bıraktığın gibi değil belki ama, bıraktığın yerde. sen, beni seni beklerken bıraktın, hala bekliyorum. yoğun bakım odasının kapısında, seni bekleyen herkesten farklı, kırmızı beyaz sandalyelerin ortasında; ölümle yaşam arasında, bekletilmekten yorulmuş başım ellerimin arasında, dilimde binbir türlü dua...
çıksan ya nihayet şu kapıdan, sen içeri girdiğinden beri ihmal ettiğim soluğu koyversem, derin bi oh çeksem, sarılsam boynuna; kokunu hapsetsem ciğerlerime, sarılsam sarılsam...
beklemek kolay değil gelmeyecek olanı. yeryüzüne inmedi daha cenneti terk edenler. ve ben cenneti indiremem yeryüzüne, sitemim boşuna göklere.
sende, akla kara karışmaz birbirine ama bak karanlıktasın işte, pamuklara sarılası bedenin kir pas içinde.
ya gözlerin... acının binbir türlüsünü görmüş, genç yüzünde 'yaşlı' gözlerin.
bir gün görürsen dokunulmamış bir ten, yaşlanmamış gözler, bembeyaz eller. bil ki cennettesin.
beklemek kolay değil gelmeyecek olanı.
ve sen bekleniyorsun cennetin çocuğu.
zor, çok zor...
(bkz: ben bu yazıyı sana yazdım/#5525304)
ben hariç herkesi seversin sen neden mi? Çünkü ben seni sevdim.
sabahın bu boktan saatin nereden geldin aklıma bsg de uyayım artık..
gittiğimden bu yana pek bişey değişmedi aslında.; sadece yelkovanı akrep soktu. artık işlemiyor zaman."
her gün okula giderim. her perşembe sabahı da okula giderım. her perşembe o yolda pazar olur. perşembe pazarı.
7de okulda olduğumdan erken kalktığımdan, sabahın köründe pazarın kuruluşunu görürüm. bıde o güzel kulaklığımla müzik dinlerken film setinde gibi hissederim kendimi.
kamyona "gel gel" yapanlar, domatesleri yerleştiren yaşlı teyze. corba karıştıran bi adam. tabure koyan çıragı. askı asıp magza yaratmaya calışan adam. mankenlere corap, sütyen giydiren adam. havanın morcivert hali altında gune hazırlanırlar. bır saate kalmaz pazar panayır yerı olur. itis kakışlar, beğendiğinin bedenini arayan kadınla kapışan başka bir kadın. boru gibi sesiyle bedava verıyomus gibi bağıran satıcı. zorla sahte parfum denettirmeye calışan adamlar. agzına agzına sıkar adamın parfümu. almazsan zehirlen geber dıye... boyle bi kinci milletiz ıste. ama olsun bu dünya boyle guzel sakalarıyla, yarşmalaryla, kavgalarıyla vikilıksıyle.
bombok gecsede gunler her an abartılarak yaşansada, üzüntüsüde, mutluluguda.. her persembe ben bu pazardan gecıp kalabalığa karışacağım. ve her persembe deniz diye diye uyanacağım.. o varms gibi davranacağım çünkü ben ona her gün dahada yaklaşacağım.
senin mına koyim. evladının babası sen olamayasın.
milyonda bi' ikramiye kazanacağıma dair söz vermişti hayat,
sonra unut dedi,
yetmedi, sevemezsin dedi,
sen vazgeçmediğin sürece üç öğünlük aş, bir boğumluk işkence olucak dedi,
lanet olsun ki, yine bana yetmedi...
yokluğundan olsa gerek, şizofreniye oynuyorum.
adım adım, her biri tuzak saat tıkırtısı,
uykusuz yorgunu duman altı bakışlar
sonra müzik,
hani kapatsan, kaptırmasan kendini hiç bişey yokmuş gibi,
sordu tabi kendine,
saplantı mı, yoksa aşk mı?
cevap vermek zordu,
bu arada zaman ilaç olmaya çalışıyor kendince,
güldüm tabi, yardım isteyen mi var?
zor zoraki kısılan göz bebeklerim,
tenimde kıskanacağın bi' cennet kokusu,
yüzüme dönmüş görebileceğim son görüntün,
buram buram işlenmiş ruhunun son ezgisi,
kanatlarını kim kırmış?
gitsen, sevsen benden uzakta,
benim için ağlarken, aşık olsan yanındakine.
sonra umutla beklesek yarını, ve o zaman hiç geçmese.
çıksan gelsen bir diğer umudun yok olacağına bile bile,
kısa baksan, ağlasan biraz ama biraz.
sarılsan diyorum! bıraktıkların, yine de sevdim onu be diye hayıflanırken,
arada bana bakıp, onu görüceğin satır araları.
istemeden bi hikaye yazarken sen,
kimdeydin söylesene...?
neredeydin?
sonra çok küçük olduğum ezgisi kulağımda,
ağlak bi ruhu ayakta tutan yorgun bedenim.
neredesin sevgilim?
unutmamam için, uykumun sonuna eklenen en güzel görüntünle uyuyorum,
akşamki sarhoşluğumu, sabah aynada beğendiğimin ilk günü biliyor musun?
içten içten yalan dolan masallarınla zehirlensemde,
korkmuyorum unutmaktan!
biliyorum gidecektin ve gittin.
benden çaldığın sadece hayallerimdi,
bak, ruhum hala benimle sen gibi.
sus! bırak!
en azından ruhumu dokunma,
dokunma ki, yarının bende olduğunu biliyim,
dokunma ki, bi' umut deyip beklerim...
dokunma ki...
hiç kimsenin iyi gelmediği yerden sarıyorsun yaralarımı, hiç kimsenin dokunamadığı yerden kanatıyorsun sonra...
bi haller var sen de ama du bakalım hayırlısı.
ben seni öldürmeden sen ölsen ya.
bitanem demiştin ya...
bir tek ben mi?
kendimi kaybettim ben,
artık beni değil bizi düşünmekten...

kendimi kaybettim ben,
artık kendimi değil seni düşünmekten...

kendimi kaybettim ben, gömüldüğüm derin sessizlikte. bakma sen sesime cok cıksa bile, kendi sesimi arıyorum ben.
bakma sen hareketlerime, kendimi arıyorum ben.

iç cekişlerimin dışa vuruşusun sen.
hüzünlerimin mutluluğa dönüştüğü yerdesin sen.

ya ben?

ben kendimi kaybettim işte.