bugün

sözlük başkaları bir şeyleri arasın bulsun okusun diye değil mi ey kendim. peki sen neden her entryinde kendini anlatıp duruyorsun. seni bulmalarını mı istiyorsun yoksa. belli ki kimse istemiyor. rahat bırak artık insanları. gerçi rahat bırakmana da gerek yok.zaten seni takan yok ki ey zavallı kendim. asıl sen kendini rahat bırak artık. içinde bilemediğin fırtınalar var ve sen her üzüldüğünde bu fırtınaları körüklüyorsun. belki bu kadar kendi üzerine düşmesen her şey daha sağlıklı olacak. artık beni rahat bırak kendim. bırak da huzur bulayım. kafandaki içindeki her ne halt varsa dökme sözlüğe. günlük tutmak istiyorsan madem word filan kullan. nedir bu böyle. kızdım sana bilesin. bakalım nasıl kendimi affetireceksin.
(bkz: karaduvar/#4669910)
başka bir şey benim istediğim. başka bir şey benim düşündüğüm. bir o kadar uzak bir o kadar yakın. gökyüzü parmaklarımın ucunda, uzansam değeceğim...
değişim hareketin başlangıcıdır ya nerden değişime başlanacağını bilememek neyin başlangıcıdır o halde? değişimi zaman içinde yaşayıp değiştiğini anlamak değişmemek isterken değişmek, değişmek isterken değişememek insanın yapısıdır belkide. sen üzülme diyorum kendime değişim dünyanın temel noktası herkes gibi sende yenik düşersin zamana diyorum ama beynime bunu anlatabilmek zor oluyor işte.
sen üzülme zaman öyle su gibi geçip gider ki sen de anlamazsın ne olduğunu..
ağzıma sıcayım benim..
(bkz: bu şarkıyı zevk için yaptık)
sabah kaltığım da başladı bu içine tükürdüğümüm huzursuzluğu ve peşisıra gelen müzikler. sonra bir kaç kişi ile yapmış olduğu luzumsuz konuşma ve kafasına taktığın boktan şeyler iyicene morelinin bozulmasına neden. bugün bokun önde gideniydi ve sifon çelilmesini istiyor gerçek anlamda yapacak birisini bekliyor.

bir amacın yok olum neden üzüyorsun kendini başkası için siktir et gitsin o onu yapmak istemiş yapmış sana ne oluyor. yapma diyemezdin çünkü kararını kendi vermiyodu yanın da sürüklendiği biri daha vardı. olmuş bitmiş. istenmemiş-istememişsin salaksın malsın.

'ama ben yaptım tavrımı koydum zamanında' diyemezsin o sensin o senin mallığın o senin verdiğin değer demek ki o değerini o sana vermemiş yanılmışsın işte şimdi allah belanı versin benim ki anla anlada birdaha böyle birşey için üzme kendini. düzelecekmisin 'hayır' birkaç zaman böyle gideksin çünkü ben senin ciğerini biliyorum hıyar...
#4523211
daha çok sigara iç. daha fazla kahveye yüklen. en ufak bir anlaşmalıkta sinir haplarına sarıl. seni salak! acizliğini görmezden gelmeye devam et. gün gelecek aynadaki de tükürecek yüzüne bırakıp gidecek seni!
Bir türlü aşamıyorum kendimi

Zaman; Çarkı bozulmuş saatli kulenin ibresine takılmış sanki... aslında akıyor da resim hep aynı, saat hala 02.17'di. seni ancak çeyrek geçiyordu zaman...

Ben; her biri kendilerine bile yabancı suratların arasında kaybolmuştum, istiklal'de yürürken ki "ben"i ne kadar tanıdığım meçhuldü ... aynada gördüğümle içime döndüğüm bir değildi...

Özlüyorum artık, yalnızlığıma ağladığım günleri bile. HER GEÇEN GÜN bir öncekinin ne kadar güzel olduğunu zikrediyor dudaklarım. zamanla, GEÇEN GÜNleride "güzeldi" diye anıyor... yani anlıyacağın bir bataklıktayım batıyorum, bir başka değişle "büyüyorum".

Sense hala güneşe inat uyuyorsun susmak için. GEÇEN GÜNlerin geçip gittiğinin farkına varmadan, geçerken alıp gittiklerine aldırmadan!

Dün önlüğünü giyip okula giden ben değil miydim ? ne zaman aşık oldum... ve ne kadar çabuk yoruldum. geç kaldın gözlerinin içinde kaybolan çocuğa... senin gördüğün ben değilim, benim bile tanıyamadığım bedenim, ama sana bakarken burnumu kazaklarıma sildiğim zamanlar geliyor aklıma, yakamı ilikleyemediğim zamanlar, dizimdeki yaralar, annem kokan zamanlar geliyor aklıma.

işte bu yüzden seviyorum sana bakmayı.
bakarken beni hatırlamayı, gözlerinde seni konuşmayı; ama sen hala uyuyorsun. neye inat... ne için? uyurken geçip gittiğimi görmeden... giderken kaybettiklerimizi bilmeden
Ani çıkışlar yapmaktı delilik... aşkta öle... ani bi çıkış yaptım sana.. ağır dönüşlerdeyim şimdi!
sevgili sen;

şu yorgun ve çileli yaşamın boyunca kendini çok kandırdır, başardım, yaptım, kazandım dedin soyut bir yaşamı anlamsız yere somutlaştırdın, en falza 100 yıl kullanabileceğin nesnelere benim dedin, kalp atışlarını bile kontrol edemezken bu şirketi ben yönetiyorum deme aptallığında bile bulundun. sen ancak bir kapı eşiğisin bunu asla unutma !
Aşk işgal etmektir, ve benim matematiğim hala çok zayıf. insanı insanla çarpıyorum.
artık ağlamam lazım.
az puşt değilsin haaa...
bu aralar götün kalktı, bilmem farkında mısın..
biliyorum, bu sefer başaracaksın. mutlak son bu sefer sevinç olacak keder yerine. son çile çekişlerin bunlar; sende farkındasın. korkaklar gibi geride durmayıp mücadele etmeye karar verdin; bu bile bir başarıdır. belki şimdi biraz yorulacaksın ama zaten farkındasın hayat yorulmadan sana hiçbir şey sunmadı bugüne kadar. ötenazi hakkını kullandın ve eski seni öldürdün. şimdi yeni sen ile hayata tutunuyorsun. yine destek olmayanlar çıkacak karşına. vazgeçirmek için herşeylerini kullanacaklar ama yılmamalısın. kendine verdiğin sözü tutman lazım. bir gün sen de güleceksin, farkındasın. çünkü sen gülmeyi hakkediyorsun.
şöyle afilli bi kaza geçirsen ya da nebilim onun gibi bişey, ölümün kıyısından dönsen hani negüzel olur varya, aklın başına gelir belki biraz. salağın tekisin çünkü, olmaz bu böyle yani nereye kadar!
ne çok sensizlik---sende
ne çok sensizsin sen
ne çok sensiz sen
şimdi işte--olanak: sen ol sen..

(bkz: oruc aruoba)
kimsenin okumadığı, kiril alfabesinin yıllar önce unutulmuş bir versiyonu olduğumu farkettiğimde, ana dilimde sadece kendime gelen mektuplar yolladım, simurg un kızıl kanatlarında.
ihanet...

Sadece yasaklanmış iki tenin birbirine teması değildi.

ihanet, belki de ömrünün en mutlu anında, hani bulutların üzerindeyken ismini sayıklamaktı hiç unutulmayan yasak birinin. Ve yasak bir ismin duyulmasının kalpte açacağı derin yara bulutların üzerinden çakılıvermek gibiydi yere.

Belki de en çok yaralayandı, kalbini yedi kat zindanlardan çıkarmış bir bedeni. Ki o beden nice savaşlardan yara almadan çıkmıştı alnı açık. Ki belki de bu ilk savaşıydı böylesine.

Kurallarını hiç bilmediği bir savaşta ilk kez ne yapacağını şaşırmıştı. ki en derin yaraları da son savaşında aldı.

Geçmişteki yorgun bir kalpten gelecekteki sevdiceğe yazılmış birkaç zavallı kelimeyi bir anda öldürebilecek kadar kuvvetliydi zehiri. Panzehiriyse yoktu. Hani acılar zamanla unutulacaktı? Hani öyle demişlerdi. Bazılarının acıları zamanla daha da derinleşebilir miydi?

Kırıldı o kalp. Bir dost meclisinden uçtu, bir diğerine kondu. Ondan da uçtu bir diğerine. Kim bilir nerede durulacak, hangi mezarda son bulacaktı.

Ölünce bir metrekarelik yere sığacak o kalp yaşarken hiçbir yere sığamadı...
sıkıntılarını anlatmak isteyip düştüğü bir yanılgıydı. gece iyice çökmüştü. karanlığın içindeki siyaha çalan grilikler dolanıyordu sokaklarda ve yine o gri hayatına dönmüştü bizim adam.

yaşamak onun için güzeldi. okul bahçesinde sallanan bayrak, bütün görkemiyle salınan ağaç dalları ve saçma sapan seçim afişleri... hepsi yönü biliyordu ve rüzgara ağız, dil olmuştu.

bizim adam bir kez daha geri bakmıştı. sevdiği yaşam onun için hangi yöndeydi? acaba serin bir yaz esintisiyle mi; yoksa bir kasırgayla mı sürükleniyordu?
sokağın başında duran kendine şöyle bir baktı uzaktan. " bu adam ne düşünüyor, ne yapmak istiyor?"
aslında cevabı kendi de biliyordu; ama gidip söylemek, içgüdülerini köreltmek istemiyordu.

roman gibi hayatı seviyordu ve kaybolmak da istiyordu bir süre. belki de sorunu buydu. aşılmaz ironiler içinde yaşamak...

içini ürperten soğukla kendine geldi. soğuğu hiç bu kadar sert hissetmemişti. titrememişti; montuna sarılmak, önünü kapatmak bile istememişti. ama soğuk hiç bu kadar da keskin gelmemişti.

bu adamın sorunu aşk değildi, yalnızlık değildi, fakirlik veya bir mağlubiyet değildi. anlaşılmamak ve kendini anlamamak ikileminde gidip geliyordu.

artık eskisi gibi huzurlu yaşamalıydı; sorunları kucaklamamalı ve onları kendi haline bırakmalıydı.
'kendi kendime konuşursam deli sanacaklar' diyip yazmaya başlayan, fakat bir gören olur da şaşırırsa ihtimaline karşı, yazının sonuna düştüğü nottur.
(bkz: #4815674)
-grotesk tasvirlemelerin ötesine geçtiğin gün adam olacaksın. ucubik davranışların son bulduğunda sevgiye layık olacaksın. peki ya hastalıklı ruhun?

+işte ona girmeyelim derim ben.

-romantik bir hayalciden de farklı olmalısın, bir realiste taş çıkarırcasına gerçekleri yüzüne vurmalısın. gerçek misin sen?

+yaşadıklarım hakkında ileri geri konuşma hakkını sana vermiyorum haysiyetsiz adam!

-ben senin haysiyetsizliğinden, karakter oturtamamışlığından besleniyorum biliyorsun bunu. o halde sana itiraz etme hakkını kim veriyor?

+soruya soruyla karşılık vermek? ilginçmiş.

-peki ya konuyu saptırmak?

+işte o senin problemin.

-düşün dedim sana lanet olası. ne bir yağmur damlasının umrundasın ne de kar tanesi senin gözlerinden akan yaşların ismini biliyor. içine bodoslama daldığın bu rüyadan uyandığını anda seni kurtaracak tek şeyi düşün.

+bu gerçek kimin gerçeği ki? sevgilimin tenine değen rüzgarların selamıyla yaşamaya razıyım ben. farkındayım dünyanın ve benim de umrumda değil bir başkası.

-iyi düşün! ben, defalarca söylemekten yorulmadan önce çıkar ağzındaki baklayı. yanılmış olmaktan hala korkuyor musun?

+üzgünüm! senin için yapabileceğim hiçbir şey yok. kandırılmışlığın acısını çekiyorsun. geçmişin hesabını başkasına soramazsın. bundan mı başının ağrısı? bu sebepten mi omuzlarındaki yükün ağırlığına sitemin? bu yüzden mi suçu bana atıyorsun aşağılık zihnim?

-ben senin kadar üzgün değilim. mazoşist sevdalarından caydığında haberim olsun isterim ancak. uyandığında başında dikilen yine ben olacağım. ilk tokadı atan da... ben demiştim demeye o gün bayılacağım.

+sen ve ben... mutsuzsun. aramızı açan biri var farkındasın ve bu sana acı veriyor. ıstırapların en büyüğünü çekiyorsun yakamdan ellerini çeken birisine rastladığın için çırpınıyorsun. uzak dur benden! ben her şeye rağmen onu istiyorum.
kafa karışıklığıyla yaşamaya alışman lazım. kendi kendinle ne yapacağına karar verememişken daha sen, insanların sana nasıl davrandığıyla ilgilenmekten vazgeç artık.
üzülme insanları kırınca, üzülme bir şeyleri yanlış yapınca, yıpranma hayatında olan olaylar yüzünden. unutma daha önünde bir ömür var ve sen daha yeni başlıyorsun bazı şeyleri öğrenmeye. zamanla öğrenecek, tecrübe edecek ve bunları analiz etme yeteneğine sahip olacaksın. işte o zaman sen, sen olmaya başlayacaksın...