bugün

biliyorsun herşey zamanla geçicek,olanları unutacaksın canını sıkmaya hiç gerek yok.
not saatim var, bilmeyenlere anlatıyım. bir çalar saatim var. bir işi ne zaman yapıcağımı genellikle unuturum ve saati o işe kururum (o kadarda ciddi anlamayın hemen, büyük işler için.) üstünede küçük bir not kağıdı yapıştırırım ve ne yapıcağımı yazarım. örnek;

saat 16:54 tersaneye git!
"life starts now" diyerek, gecenin bu saatinde hayatıma yenilikler katarak, şimdi başlıyorum asıl olması gerekenlerin yaşanmaya başlandığı hayatıma. yenilikler, aslında geçmişimden beynimi kurcalayanları, beni yavaşlatanları silmem, yakmam ya da suda boğmamla tezahür edenler.

şimdi nasılsın izz *?

şu sıralar haddinden fazla kendi kendine konuşuyorsun, farkında mısın? gerçi sebebi belli. nasıl olduğunu anlayamadığın bir yalnızlık içerisindesin. hala inanabilmiş değilsin biliyorum. birer ikişer arkadaşların gitti yurttan, kim kaldı? sen ve sen. yeni odanda hala bir gece bile yatmış değilsin. hala -1. katta, pencereleri duvara bakan misafir öğrenci yatakhanesinde kalmakta ısrarcısın! lan herkes gitti işte, hani arkdaşların gidene kadar kalacaktın, sonra çıkacaktın odana?? hani haftaya pazartesi yapılacak vizeden sonra geçecektin? yok "alışkanlığımı bozarsam ders çalışamam" bilmemne dedin, yok "yeni insanlarla tanışasım yok" dedin "sınav üstü" dedin. o vize geçti, diğeri geliyor sen hala ordasın. "çok üst kat, şimdi çıkamam" dedin. hani kendini iyi hissedince gidecektin? lan bahaneden başka bir şey üretmiyorsun ki! anlamıyorum hoşuna mı gidiyor okuldan yorgun gelip, az güneş gören, 15 yatak barındırdığı halde bu yataklardan 5'i dolu gibi görünen lakin senden başka sadece 2 kişinin kaldığı, dolapları koridorda olan, içindeki iki prizin de bozuk olduğu için telefon/ kattle vb aletlerini koridorda çalıştırman gereken, giden arkadaşlarının boş yataklarını görüp içlendiğin, kocaman aynaya dayalı duran bitişik iki masada, kendine baka baka yemek yediğin, ders çalıştığın, normal odalarda kalan öğrencilerin, yanından geçerken kapısından kafalarını uzatıp "ayyy burda da kalan var mııuuo?" derken bir yandan suratlarını buruşturdukları, haftada bir kez temizlik için hademelerin uğradığı, içerideki havasızlığı sadece uzun süre dışarda olup sonra odaya girdiğinde farkettiğin, camları açtığında yukarıdaki mazgallardan simsiyah gece akan, hüzün sızan, geceleyin sırtına ayazı dokunan, internetin de çekmediği o odada kalmakta ısrar etmek?! evet hoşuna mı gidiyor? güya "bu gece çıkacağım" demiştin. hatta bazı kitaplarını ve bir iki eşyanı odandaki dolaba taşımıştın. 10 dakika durdun sonra daral geldi çıktın odadan. manyak mısın, ne sorunun var senin?! asilin çıkmadan önce misafirhanede kalırken "ah şu üst kattaki deniz manzaralı odalardan birine çıksaaam.." diye hayaller kurduğun odalardan birine düştün işte! şimdi derdin ne? dolabın içeride, prizler var, gece ayrı gündüz ayrı çok güzel bir manzaraya sahip, balkonu var, katındaki banyolar daha geniş ve daha temiz, internet de çekiyor. şimdi ne istiyorsun?

imza: izz-2 *

izz*'den cevap:

ne mi istiyorum? neden mi hala oradayım? bunları gerçekten merak ediyorsan, al açıklıyorum!

evet misafirhane aynen bahsettiğin özelliklerde bir yer. ama benim hakimiyetimde. kimsenin bana karıştığı yok. eşyalarımı istediğim yere koyuyorum, istediğim zaman, istediğimi, istediğim köşesinde, istediğim masasında yiyorum. etüt salonları sıkıcı ve sıkıcı, ders stresini milletden çıkarmaya meraklı, bön bön bakan, hapşırsan "sessiz olun" diyen, hem masa parselleyip hem de senin masana da oturabilen tip tip suratsız öğrencilerle kaynıyor diye oraya gitmediğim zaman, odamda kalıp rahat rahat ders yaparken kulaklıksız da müzik dinleyebildiğim, okuduğumu sesli telaffuz edebildiğim, rahatça ses çıkarabildiğim, sandalyemi öne doğru çekerken "aman ses olacak da yine birileriyle papaz olacağım" diyerek kasılmadığım bir odadayım. gece istediğim saatte, "uyuyanlar rahatsız olur mu?" diye kaygılanmama gerek olmuyor. zaten benden gayrı sadece 2 kişi var ve sorunsuz insanlar. sabaha karşı da gidebiliyorum. hatta gece 3'e, sabah 6'ya kadar ışık açık oturabiliyorum. masaların hepsi bana ait hale geldi. artık kimse kirletemiyor. temizlediğim ve topladığım gibi kalıyor. kimse bulaşık bırakmıyor. "şu eşyanı şurdan kaldır" diyen yok. oda da geniş zaten. en yakınımda yatıp, sabah akşam telefonla sevgilisiyle konuşan insan gittikten sonra, yattığımda ses yapıp uyumamı engelleyen kimse de kalmadı. istediğim gibi şarkı da çığırabiliyorum. gündüzleri depresif olduğumda ışığı söndürüp alacakaranlık bir ortam oluşturabiliyorum pencerelerin duvara bakması hasebiyle. ayrıca pencerelerin dışarı taraftaki pervazları geniş olduğu için soğuk kalmasını istediğim yiyecek/ içecekleri orada muhafaza edebiliyorum.

gelelim asıl odama.. evet manzara güzel, kat daha temiz, dolaplar içeride ve.. ve işte sen ne saydıysan evet öyle. lakin gel bi de şu taraftan bak izz-2; odaya en son gelen olduğum için bana yaşam alanı kalmamış. masaların üzerleri dolu. köşede ve kapağının dibinde üzerinde bir sürü mont, ceket vs taşıyan bir askı olan, kapağında cekmecemsi o şeyin olmadığı, açınca açık kalmayıp geri geri gelen kapağa sahip bir dolabım var. odada 8 yatak var, 4 ü normal yatak lakin 2 tane ranza var ve tabiki o ranzalardan birinin üst katı bana kalmış! komidin vb bir şeyim yok. ha alıp getirsem koyacak yerim yok, her yeri doldurmuşlar. yetmezmiş gibi odadaki 2 kişi hariç diğerleri suratsız, ilgisiz, içeri girip selam verdiğinde 1 saniye yüzüne mal mal bakıp hiçbir şey demeden kafasını geri çeviren, her odaya girdiğinde, ya yokmuşsun gibi davranan ya da "nerden geldi bu be" der gibi bakan sevimsiz, uyuz ve kafa yapısı, düşünce tarzı farklı, bazı koyu ve katı fikirlere sahip olup bunu "rahatsız olan var mıdır" diye düşünmeden yansıtan insanlar. ha ayrıca içeride sigara içip balkonun kapısını açınca havanın temiz olacağını düşünenler de mevcut. pardon bunlar "düşünemeyenler" kısmına giriyorlar.

evet, yeter mi bu kadar? yeter mi?
dar sokaklardan geldim, çınlamış diyarlardan... yürek dertlerimden yüreğime sığmayanları taşımışım sırtımda... be hey! karanlık olmuşum... çarçamurla kaplamışlar arz-ı semamı... içimden akıp giden onca sağanak atlatmışım... gözlerimden akıp gidemeyen onca gözyaşı esir etmişim... sonsuza bırakmışım kendimi, işte o yaprak nasıl bırakmışsa rüzgara kendini...

çok uzaklardan gelmişim... yanmış, yakmışım gönül seslerimin sarıldığı kağıtları... ben düpedüz kirlenmişim, düpedüz üşümüşüm işte, en karasal iklimlerin en kesif günlerinde... bata çıka yürümüşüm... çıka çıka bitmemiş dağlar, ben bittikçe... dalmış, sarılmışım "bir beyaz boşluğa"... sarhoş renkler, ölü bebekler keşfetmişim aslında, mavilikten hep uzak gri gecelerde... karanlık bir odada sessiz ve kimsesiz ağlamışım... hey! tutsak olmuşum! kulak kabartmışım donmuş göllere... kül ve kan tükürmüşüm ara sıra, uzun günler görememişim gökyüzünü kara bulutlardan... ayaklarım ıslanmış, yüzüm buz tutmuş... aşık olmuşum be hey! "esir düşmüşüm!"... şiirler yazmış, içine en yoksul yağmurluklar, en körpe küfürleri saklamışım... sokağımdan girmişim sonunda... kapının önünde, daha fırından yeni çıkmış gibi taze duygular büyütmüşüm... eve girmişim...

hoşgelmemişim...
dünya kararmış halde uyandığın bi gün gibisin kıyamete ramak kala cennetti elinden kaçıran mümin gibi yıllarca yaptıkların bir sinek kadarlık hatayla yok olsun sen ne hakdesin oturup kapıdaki zebaniye yalvarır durumda..bazende diyorum kafayı kır ver kendini şizofreniye...
kalk yat artık sabah erken kalkacaksın .
hastır yasım gözümde, bir pastır tutmuş gidiyor yürekte.. * *.
yaştır yaşım doğum günümde, kurumayan bir kapalı havza oluşmuşken gözlerimde, ıslanmaz hiç yatağım, yorganım.. *
damlamaz kirpiklerimden damlaya damlaya erimiş yüreğim ki göl olsun.. içinde kurbağalar vıraklasın..yok.. kurbağa olasın içimdeki gölde. * ~baştan
hastır yasım gözümde
bir pastır tutmuş gidiyor yürekte
yaştır yaşım doğum günümde..
tastır yaşlarımı biriktirdiğim tutulmuş elimde
lan bi hassstır ordan olmuyor iştee! olmuyorr..
çok salaksın, çok.nasıl bu kadar salak olabilmeyi başarıyorsun anlamıyorum.grup ödevinde bile 440 sayfalık sunu sana kalıyor ve sen de ''tamam müfredatı ben hazırlarım.'' diyorsan mal değil de nesin ki?müstehak sana, uyuma!uyku neyine senin!
Bu aralar kendimden nefret eder oldum dediklerim ile yaptıklarım arasında bir tutarsızlık aldı başını gidiyor düzgün düşünemez oldum ne yapsam daha da kötüye götürdü durumumu bazı şeyler var kabul edip yoluma gitmem gereken ama bir türlü başaramıyorum ama neden o şeye olan sevgim mi bağlılığım mı yoksa onunda dediği gibi saplantım mı bilmiyorum hangisi beni bu durama getirdi herkes kendi yaptıklarını kendisi açısından doğru bulur bazen bende sanırsam bu durumdayım belkide hiç düşünmeden yaptıklarımın doğru olduğuna inanıp yapmaya devam ediyorum ama artık şu kalın kafama istesemde istemesemde sokmalıyım bunu bitti işte oğlum bitti senin o aklında kalbide yaşattığın insan değil artık o alış buna aş bunları bir şeyler yap artık kendin için yoksa çok geç olucak.
tek kişi gireceksin tabuta, nedir bu gereksiz çevre edinişler?
az önce star tv'nin yeni logosuna bakmak için eline alacağın sırada koltuğun altına düşürdüğün kumandayı almanın vakti sence de gelmedi mi?
--spoiler--
sevgili kendim;
bence olayları akışına bırakmalısın. çünkü sen ne kadar kendini kassan da olaylar kendi akışı içerisinde ilerliyor. yağmurun ne zaman yağacağını, kimleri seveceğini ve kimler tarafından sevileceğini sen belirleyemezsin.
Verdiğim akla bakma, senden daha renkli bir hayat yaşamıyorum.
kimi sevsem ve ne zaman gülsem sanki toprağa biraz daha yaklaşıyorum.
seni çok özledim ama görmek istemiyorum.

daima senden olan,
kendin.
--spoiler--
nette başı boş dolanırken karşıma unutulmaz çizgi filmler çıktı. atom karınca, vikingler, alice harikalar diyarında, jetgiller, ağaçkakan woody.. sabahları bunları izlemek için erken kalkardık. babanın iş dönüşünden sonra power rangers yayınlanırdı ve bilinirdiki baba izletmezdi o çizgi filmi ve sırf onu izleyemediğin için ağlardın. ve şimdi o günleri, o çocuk saflığını, bir çizgi filmi izleyemediğin için ağladığın günleri düşünüp üzülüyorsun. çocukluğunun kıymetini bilmediğin için üzülüyorsun. o zamanlar artık yaşanmayacak diye üzülüyorsun. büyümek için acele ediyordun. peki şimdi mutlu musun?
Değerlendiremiyoruz gerçekten anımızı, hayatımızı. Ulaşmak istediğimiz hayatı edindiğimizde fazlasını istiyor, doyumsuzluğun içinde bocalıyoruz. Merak ettiklerimize kavuşmak istiyoruz.

Kavuştuğumuzda hayatımıza yenilik ya da değişiklik girmesini bekliyoruz. Nereye gidersek gidelim, ne amaçla hayal etsek edelim, neticeye vardığımızda aslında kendimizi merak ettiğimizi, kendimizi tanıyabileceğimiz seviyeye ulaşmak istediğimizi, gerçek huzuru bulmuş kendimize kavuşmaya çabaladığımızı anlıyoruz.

Acıyan parmak ile nereye dokunsak orası acırmış gibi gelir. Acıyan gerçekte parmaktır. Hayatımızdaki değişiklikleri çevre koşullarına koşullandırmışız. Kendimiz adına değişimin gerçek değişim olduğunu anlamak için hayal ettiğimiz şeylere ulaştığımızda nasıl hissettiğimizi gözlemlemek yeterlidir. istediğimiz huzur ise, önceliklerimizi ona yönlendirmeli, elde edemediğimiz anlarda hayata değil kendimize kızmalıyız. Başarısızlıkta kendimize, ruhsal bunalımlarda kendimize kızmalıyız.

Hayat, tembellere güzellikler dağıtan değildir. Bizler, hayattaki güzellikleri aramalı ve doğru olanı bulmaya çalışmalıyız. Doğru olanı analiz etmek. Doğru analiz etmek. Ruhsal çöküntüler, nereye gitsek gidelim peşimizden geliyorsa, kendimize geri dönüp, kilometrelerce mesafeler kat etmek yerine, ruhani dünyamızda mesafeler kat etmeliyiz.
yeter lan her şeyi ince ince düşünmekten vazgeç. sen mi kurtarcan dünyayı salla gitsin. beynini kemiren olayları da salla. yanında olanlar zaten yanında olmayanları da boşver. nerede diye düşünme de artık merakta etme her koyun kendi bacağından anla bunu artık kendini de onuda özgür bırak rahatla.
bu kadar alıngan olmak zorunda mısın?
bu kadar merak iyi değil her şeyi bilmek zorunda değilsin,dedikoduyu azalt,acıya alış elin kesilince falan tepinme,mini etek giyince bacak bacak üstüne atma,arkadaşlarını kıskanma,işine gelmeyen bi şeyde cadalozluk yapma hemen hiç yapma demiyorum hobi olarak yine yap ama arada bir yapma ya.
lafı uzatmayacağım senden çok şikayetçiyim sana sorularım var. bu kadar saf olmasan ve başkaları yerine birazcık kendini düşünsen ne olur? hayır çok mu zor geliyor sana neden başaramıyorsun? hep bir şeylerden kaçıyorsun kendini bilmeden , güvenmeden hep kendine sığınıyorsun , başkalarıyla değil hep kendinle konuşuyorsun peki neden? neden bu kadar korkuyorsun? aslında güçlüsün biliyorsun yada öyle olduğunu sanıyorsun. sen kaçmaya devam et kaçtıkların bir gün önüne dikelince ne yapmayı planlıyorsun? sen var ya sen sen uslanmazsın , akıllanmazsın çünkü itiraf edemesende kendinden nefret ediyorsun.
(bkz: akıllı ol)
gerizekalının biri okulu bıraktı diye sen niye bırakma hayalleri kuruyorsun ey salakçım?? yapma şunu, geleceğini riske atma.. aşık olduysan dünyada yalnızca sen olmadın ya. bütün gün bunalım takılıp kendini yemeğe, uyumaya verme. yakında o zayıf halini geride bırakıp göt ve göbekten ibaret olacaksın. derslerine odaklan. yaz okuluna kalacaksın bu gidişle. kısacası silkelen, kendine gel, adam ol!! ha bi de edindiğin çevreye dikkat et..
bekledim...telefon etmesini bekledim, bir mail bekledim ama gelmedi. yine hatalı bir bekleyişti. bu benim hatam aramayanın değil...bu aramayanın her zamanki huyu. buna alışmış olmam ve kabullenmiş olmam gerekirdi. onun gözünde kim olduğumu bilmem, ne zamanlar arandığımı anlamam gerekirdi. ben boş zamalar içine sıkıştırılan biriyim, beni görmek ya da beni aramak için zaman yaratmayacağını bilmem gerekirdi.
günlerdir bi ps3'ü satamadın. Pu sana.
derde giriftar eyledin.
sevgili kendim,
uzun zamandır celişkiler yaşıyoruz. kimi zaman mantığın kimi zaman duyguların atak yapıyor ve bu iki tarafın savaşmalarında enik düşüyorsun. aklını başına al. kontrolünü kaybetme. cevrende coğu insan gülümsemenle hayat bulabildiğini söylerken, sen bu gülücüklerin sahteliğine inanıyor, mutsuzluk ve yalnızlıktan yakınıyorsun. melek yüzlü seytan olduğun ortada cok iyi bir polliyanasın. cok kalp kırıyor ve aynı zamanda cokta kalp kazanıyorsun. ama bu iyi bir sey değil. barış sloganları atarken bu vahsetin niye. önce kendi savasını bitirsene.

kısaca; yalnız mutsuz tripkolik bir ruh hali aynı zamanda seker kız kendy...
karaciğer hastası zavallı bi insansın. hala neden haftanın 3-4 gecesi içki içersin? niçin niçin niçin? sen salaksın. bak bu gece de içtin ama artık sarhoş bile olmuyorsun. içki içmeyince arkadaş muhabbetinin tadını dahi çıkaramıyorsun, eksik oluyor her şey. alkolik falan değilsin genç kadın. tamam yapında içkiye karşı bi sempati olabilir, canın da istiyor olabilir ama olmazsa olmazın değil alkol. bunu sen de biliyorsun. gerizekalı gibi davranmayı kes ve ölmek istemiyorsan alkolu azalt. (kime konuşuyorum lan ben, hala azalt diyorum. bırak diyeceksin bırak!)
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar