bugün

"aşkın dili, millliyeti, dini, imanı yoktur" diyenler için hiçbir şey ifade etmeyecek sözcük öbeği.
türk sinemasının altın çağına ulaşıp ulaşamadığını ya da daha ne kadar zamana ihtiyacımızın olduğunu öğreneceğimiz bu sezonda en çok merak ettiğim filmdir.

18 aralık'ta vizyon yapacak filmin fragmanı çok başarılı ve filmin içindeki gizemin habercisi.

konusu= işitme engelli haliyle de konuşma engelli bir adam ile hayatını duymak ve konuşmak yoluyla kazanan bir kadının yaşadığı aşk. yani tam bir ters orantıyı aşka çıkarmaya çalışan bir film. fragmana bayıldığımı ve oyunculukları müthiş bulduğumu söylemeden geçemiyorum. eminim filme gidenler çıkışta acaba bende yapabilir miydim? sorusunu düşünecektir.

http://www.facebook.com/BaskaDildeAsk
konusu ve oyuncuları itibariyle güzel olabileceği düşünülen film.
fragmanı için seçilen şarkı mükemmeldir, zaten fragmanı da çok etkileyici.
(bkz: ( ayıp olmaz mı)
(bkz: love) * *
fragman da çalan ayıp olmaz mı ile bir anlamazdın anlamazdın modeli yakalamaya çalışmışlar. dillere pelesenk olmasını sabırsızlıkla bekliyoruz...
bugün afişini gördüm filmin metroda bu kadar olmaz dedim herifler ps: ı love you filminin afişinin aynısını yapmış..özgün olalım artık ya.
Türkiye' de Türkçe alt yazılı olarak gösterime girecek bir filmdir. Böylece işitme engellilerin filmi anlamlandırabilmeleri hedeflenmiştir. Ayrıca, film engellilik tansı almış kimseler haricindekilerinde engelli yanlarını göstermektedir. iletişimde dikkat ve özenin ne kadar önemli olduğunu yansıtmaktadır. Her türlü ötekileştirmeye sanatsal bir biçimde karşı çıkmaktadırlar.
sezonun en iyi türk filmlerinden. izlenmeye değer.
film oyuncuları, an itibari ile disco kralı programına konuk olmuşlardır.
mor ve ötesi'nin seslendirdiği süper bir şarkıya sahip film. fragmanı da oldukça etkileyici.
antalya altın portakal film festivali nde, kent konseyi seyirci ödülü nü almış yapım.
--spoiler--
ceketimi burada unutmuş olabilir miyim?
--spoiler--
çağan ırmak filmlerinden farklı olarak acıtasyon yapılmadan ilerleyen film. hıçkırarak ağlamıyorsunuz çıkışta ama bir şeyler oturuyor yine de tabi.

filmden çıkarımlar:

- mert fırat süper bir oyuncudur.
- soundtrack bir film için çok önemlidir.
- konuşmayan erkek hayatınızın erkeğidir.

beklediğimize değdi mi, valla da değdi.
yüreğe dokunan, insana yazı yazdıran film.

Nedir iyi film? Benim gibi oyunculuk konusunda hassas, ayrıntılar konusunda takıntılı film müptelaları için değil genelgeçer anlamda bir soruysa eğer nedir? Sinemasal dili, çekim kalitesi, türk filmlerinde genelde sorun yaratan ses kalitesi, cast seçimi, senaryonun akıcılığı vs... gibi kriterlerin dışında nedir? Sanıyorum herkes buna katılacaktır ben sağlamasını birkaç sevdiğim film için denedim size de tavsiye ederim ve cevabı şöyle buldum; Salondan çıktığınızda size daha önce aklınıza gelmemiş ya da sormaya korktuğunuz -ya da belki sürekli sorup durduğunuz da olabilir- bir soru sorduran kendinizi sorgulatan, 'ben olsaydım' dedirten içselleştirebildiğinizdir.
Samimi bulmadığınızı içselleştiremezsinizde ancak yüreğinize dokunan bir film başarabilir bunu.

istanbul'da kar bekleniyor ama hayret lodos var hava erken kararmasa hani güzel bir sahil yürüyüşü bile yapılır. Macera yaratmadık havanın güvenilmezliğine bakarak günlerden Pazar o halde sinema günü yapalım dedik, benim yeni keşfetmeye başladığım -çok heyecanlı oluyor- Anadolu yakasında buluştuk arkadaşla sanki başka şehirde gezer gibi hissetmenin hazzı bir yandan diğer yandan lodos bir hava film seçmeye çalışıyoruz. Popüler kültürün 'git mutlaka gör'dediği Avatar filmi, donuk bakışlı güzel kadınlarla süslü iki farklı türk filmi ve seansları uymayan başka filmler ve fragmanını izleyip 'gitmeli' dediğim o film. Eğlence olsa kolay sürüklenebilirim itirazsız ama iş oyun seçimi ya da film seçimine gelince maalesef biraz cadılık yapıp kendi isteğime çekebiliyorum arkadaşlarımı. Neyseki hayalkırıklığı olmuyor iki kere seviniyorum filmden çıktığımızda arkadaşımın beğenisiyle...

Başka dilde aşk; öncelikle kolaya kaçmak varken zoru seçmesiyle fark yaratan bir film.
Bizlerki hep idealize edilmiş aşk hikayeleriyle büyütüldük, doğum yaparken bile sahneye çıkar gibi makyajlıydı esas kızlarımız ve esas oğlanlarımız çok afilliydi. Öteyandan kavuşma sahneleri yanak yanağa biterdi belleğimizde. Biz büyüdük ve kirlendi dünya bu sefer sex satar ilkesiyle yapıldı filmler ya da festival filmlerinin sıkıntılı sevişme sahnelerinde gördük yatak odasını. Gel gör ki bu sahneleri kim sahiplenir kim içselleştirebilirdi?!

Artık sinemamızda modern ve unutulmaz çiftler-öyle gözüküyor gibi- izleyebiliyoruz. Henüz 'Selvi Boylum Al Yazmalım' gibi ezberlemiyoruz replikleri ya da milyonuncu gösterimi olmasına rağmen 'Sultan'la karşılaştığımızda ağzımız açık izlediğimiz gibi izlemeyeceğiz her gördüğümüzde bu filmleri ama şimdiden doğan çocuklarına 'Ada' ismini veren insanlar var etrafımızda Ada ve onun Issız Adam'ı var ve şimdi sessiz Onur ve onun cesur Zeynep'i var beyazperdede.

Herkesin kendini bir şekilde eksik hissettiği hissettirildiği bir çağda esas oğlan ve esas kızımızın ütopik değil gerçek varlıkları vuruyor bizi...

--spoiler--

Esas oğlanımız diliyle konuşamıyor herkesin konuştuğu dilden seslenemiyor esas kızımıza ve esas kızımız yorulmuş zaten gürültüden gereksiz lakırtıdan, öyle naz niyaz yapmıyor atıyor kendini cesurca aşkın kollarına -halbuki ne ayıp şey değil mi başlıklarda irdelenen ilk günden sevişen terbiyesiz kız olmak- ve önyargılar... Bir kez bile bakmadan eksik olarak yargıladıkları adamın gözlerine esas kızımıza karşı gelenler kendi normal buldukları ilişkilerindeki anormal saçmalıkların acısıyla saldırıyorlar bu ilişkiye. Anne babalar hayatımızın yönetmen koltuğu onların, doğaçlamaya izin vermezler kendi yazdıklarının dışına çıkmamızı istemezler. Canımız yanmasın diye canımızı yakıp korktukları için koruma kisvesiyle hapsetmeye kalkarlar. Aileler ya da arkadaşlar için bir sınavdır bu onların insanlığını ölçmek için bir sınav onların senin gözünün içine ne kadar baktığını ölçmek için bir sınav öyle ya baksalar o korumaya çalıştıkları güzel kızın gözlerine aşkı görecekler ve kim kimi aşktan koruyabilir! Kaldı ki ne gerek var!

Bir eksikliğin yerini başka artılarla tamamlarsın ya; o sessiz dünyanın artılarıyla gülümsüyoruz, gereksiz sözlere ve yalanlara yer olmayan bir ilişki düşünün, her zaman gözgöze olmak zorundasınız ilişkinizin devamı için şiir, yazı, dokunuş oluyor diliniz...

iletişim hatalarının sonucudur ya kavgalar pek tabii bu ilişkidede oluyor ama asıl eksiklik sinirine hakim olamamaktır -kendimdende maalesef iyi bilirim-, asıl eksiklik seni istemeyen birine ısrarcı davranmaktır yani anlayışsızlık, bencilliktir, asıl eksiklik kaybettiğin bir sevgilinin ardından pişmanlığa yenik düşmektir, asıl eksiklik anneliğin vesveselerine yenilmektir, asıl eksiklik şuh kahkahalar ve lüzumsuz gevezeliklerle doldurduğun hayatında vizyonunu genişletip farklı bakamamak, kendini eleştirememek, kendini bilememektir...

Filmde öyle çok eksik karakter varken -ki oyunculuklarla tam anlatılmış eksiklikler- Onur'un sesinin çıkmıyor oluşu batmıyor bize o öyle güzel bakarken sevdiği kadının gözünün içine...

Türk filmlerinde çok sık rastlanılan bir sıkıntı vardır ki pekçok konu anlatmaya çalışmak ve sonucunda asıl konuyu es geçmek ya da boğmak seyirciyi, bu filmde de pek çok yan konu çıkıyor karşımıza ama hepsi filmin naifliğinde bağırmadan anlatıyor derdini. Çok kısa bir sürede olsa o çileli çağrı merkezi iş ortamını görmüş biri olarak sorunlara karşı örgütlenilmesi, diğer taraftan kürek takımı ve işitme engellilerin toplumsal ve pratik hayattaki sorunları çok güzel parantezlerle verilmiş. Türk filmlerinin olmazsa olmazı mantık hatalarıda vardı ama genel anlatımın güzelliğinin yanında çok takılı kalmadık o hatalarda.

Film bittiğinde yutkunuyoruz; en büyük eksiklik yürekte olandır o tamamlanamaz ama diğer eksiklikler sevgiyle tamamlanabilir diye hissediyoruz ve soruyoruz o soruyu eğer içimiz soğuk değilse vicdanımıza değil mantığımıza kalbimize soruyoruz umarım içi buz tutanlarda vicdanına soracaktır...

Aynı dili konuştuğumuzu sanıp anlaşmayı başaramadığım sevdanın acısını tatmış biri olarak benim cevabım belli ve bir kez daha anlattı bu film bana 'eğer birini istiyorsan hayatında onunla yürümek istiyorsan bahane yoktur, kalbindeki sevgi tam olduğunda tüm eksiklikler tamamlanır'.Tabii Aragonun mısraları da bir gerçek ...sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları / ölmek daha kolaydır sevmekten / bundandır işte benim yaşamaya katlanmam sevgilim...

Filmden çıktığımızda buz kesmişti hava ama içimizde esiyordu bu sefer lodos, Mor ve Ötesi çalıyordu zihnimizde...
--spoiler--
(bkz: liebe)*
kesinlikle ve kesinlikle, en iyi filmler listesine girmesi gereken filmdir.

bir kere konu açısından zaten 1-0 önde başlıyor. her gün sokakta, okulda, ne bileyim sosyal hayatımızda işte onlarca engelli vatandaşla karşılaşıyoruz. hangimizin aklına geliyor acaba onların aşkı nasıl yaşadıkları? biz sadece onların hayatlarını devam ettirebilmelerine şaşırıyoruz, helal olsun diyoruz. ama bu zorlukların üstesinden gelmeleri bir yana, içlerinde yaşadıkları veya yaşamaları muhtemel olayları düşünmüyoruz bile. birincisi 'sağlam' insanların bir özeleştiri yapabilmesi için biçilmiş kaftan bu film. her şeyden önce filmde alt yazıyı gördüğünüz anda zaten 'neden bunu diğer filmlerde de yapmıyorlar ki' diye düşünüyorsunuz ve biraz da içiniz sızlıyor. şahsen benim öyle oldu.

filmle ilgili, konusu ve işlenişi dışında önemli bir diğer nokta mert fırat'tır. açıkçası filmi ilk duyduğumda, daha fragmanını bile izlemeden, ya bu mert fırat kalkabilmiş midir acaba bu rolün altından diye düşünmeden edemedim. sonra filmin fragmanını izledim. ve o bile yetti. adam döktürmüş. ne desem az. sessiz bir dünyada yaşayan ve konuşamayan bir insan, bir de onun bu sessizlik içinde, kendi içinde yaşadığı öfke... bunu 'sağlam' bir oyuncu ne kadar gerçekçi yansıtabilirdi? işte bu kadar gerçekçi. yaşamış resmen. fevkaladenin fevkinde yani. güzelliği anlatabileceğim başka kelime bulamadım. o derece.

saadet ışıl aksoy'u böyle bir rolde görmek de memnun etti bizleri. o da pek güzel oynamış. biraz yırtık (bak azcık, çok değil) bu zeynep ama saadet ışıl aksoy kızımıza yakışmış. pek iyi pek ala.

uzun lafın kısası, gidin efendim bu filme. bu filme gitmek için zaman yaratın. mutlaka izleyin. son zamanlarda çevrilen abidik aşk filmlerinden sonra bu çok iyi geldi. aşk filmlerinden ziyadesiyle hoşlaşmayan ben bile "oh be güzel bir aşk filmi seyrettim sonunda" dedim.

ha bir de unutmadan, o nasıl bir soundtrack ya? cuk oturmuş cuk. ulan ağlatacaksınız adamı... ayıp olmaz mı?
uzun lafa gerek yok, izlediğim en iyi türk filmi.
Oyuncu kadrosu Saadet ışıl Aksoy*, Mert Fırat*, Emre Karayel ve Lale Mansur dan oluşan filmin senaryosu filmde onur rolünü oynayan Mert Fırat a ve ilksen Başarır a aittir. Filmin yönetmeni ilksen Başarır ın, ilk filmi olmasına rağmen gayet başarılıdır.
(bkz: http://www.baskadildeask.com/)

Onur'un hayatı kürek takımından arkadaşı Vedat'ın doğumgünü partisinde Zeynep'le tanışmasıyla değişir. Kalabalık ve gürültülü bir barda hiç konuşmadan geçen gecenin sonunda Zeynep, Onur'un işitme engelli olduğunu öğrenir. Ama bu durum Zeynep'i Onur'dan uzaklaştırmaz. işiyle, ailesiyle sorunlar yaşayan Zeynep, yaşadığı çevreyi sorgularken birazda bilmediği bir dünyanın meraklıyla unuttuğu ceketini bahane ederek Onur'u görmeye gider...insanların düşüncelerini umursamayan onur ve zeynep in zorlu aşkını izlerken keyif alacaksınız...

--spoiler--

*Filmin ilk 15 dakikasından sonra** , niye türkçe bir filmde alt yazı var diye şaşırarak kendime sorarken; konusuyla paralel olarak , işitsel engelli insanlarında izleyebilmesi amacıyla yapıldığını anladım.
*Filmde engelli insanların yaşadığı zorlukların yanısıra, çağrı merkezinde* çalışan insanların işlerinin hiçte kolay olmadığını tekrar görmüş olduk.
*Filmde soundtrack olarak kullanılan mor ve ötesi grubunun şarkısı ayıp olmaz mı yı duymak gerçekten hoştu.
*zeynep ve onur un finale doğru evde ağladıkları sahne* , kamuran için yaptıkları hediye ve kamuran ın hikayesi, zeynep in onur la uyurken sabah olduğunda deprem oldu diyerek kalkışı* , zeynep in işaret dili öğrenmeye çalışması, onur ve arkadaşlarının kürek antremanları filmin hatırladığım başarılı sahnelerindendi.

'sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim'
Louis Aragon

-hiç konuşmadan anlaşabilir miyiz acaba?
(bkz: işaret dili)

-ceketimi sende unutmuş olabilir miyim?

-yüzüme bakarak konuş...

-bugün satış için ne yaptın?*
--spoiler--
aşkı kendi dilinde yaşayamayıp suçu kendinde arayan ancak bunun farkına varmanın bile onun suşlu olmadığını açıkca sergilediğinden habersiz masum insanların aradığı ; hiçbir fark bulunduğunda hayal kırıklığına uğratacak üç kelime ...
--spoiler--

-olley be! hayatımın aşkını buldum, hiç konuşmuyoo! *
--spoiler--
mert ünal' a hem oyunculuğuyla hem de yazdığı senaryo ile iki kez hayran kalacağınız bir film. gerçek aşkı hissediyorsunuz filmi izlerken. kendinizi zeynep'in yerine koyup ''ben olsam ne yapardım acaba? '' diyorsunuz. onur'un aşkı öyle hoş ki cevap kendiliğinden gelip yerleşiyor içinize...
Tereddütsüz son yıllarda yapılmış en iyi Türk filmlerinden.Biletimizi alıp yerimize oturduğumuzda sıkılıcaz iyi mi yaptık diye düşündük 10dk kadar,salondan çıktığımızda ise biz dahil tüm salonun yüzünde aynı etkilenmiş ifade vardı.Konuşmadan da anlatılır mı?daha güzel anlatılırmış..Filmedeki Onur karakteri engelliyse biz neyiz diye de soruyor insan kendine.Mutlaka izlenmeli:aşksa aşk, hayata dair ders almaksa ders almak herşey var bu filmde..Mert Fırat da bir kez daha kendisine hayran bırakmıştır,sessiz ama çok sesli bir oyunculuk sergilemiş.
Çok başarılı, izleyin izletin.
son zamanların en başarılı en orijinal türk filmi. bitene kadar hafif bi sucluluk duygusu,bitmesin isteği sarıyor insanı.