bugün

hele birde hudut karakolunda ise çok güzel günler sizi bekliyordur

25 kişilik aile
bol bol karnıbahar pırasa yemekleri
nöbette mışıl mışıl uyuma
telsizle nöbet yerınden nöbet yerıne sohbet
sıracılık varsa ilk 6 ay hizmetçilik

karakolundan diskosuna kadar her yeri gezdim inanın bana hayatınızın en maceralı 15 ayı sizi bekliyor gençler.
katı bir ast-üst ilişkisi çerçevesinde, "ulan binlerce adamı vatan millet diye buraya topladık ama savaş mavaş da yok. ne yapsak acaba ?" mantığıyla geçilirilen ve hayatınızın en verimsiz aylarına tekabül eden süreç.
Kizlarin yapmasi ve erkeklerin yasadigina ne kadar dayanabileceklerini gormesi gerektigi bir turkiye gercegi. ne olursunuz gonderin su kizlari.....
işbu entry nisan ayında sike sike yapacaklar adına girilmiştir. yanlız bırakmayın lan beni, her yerden adam vardır burda.
vatan borcudur. sikko slogan değildir. korkabilirsin, göt yemiryordur ama bari karalama, çamur atma.
asker olma hali; savaş sanatını ve tekniğini bilme mesleği. Askerlik, insanların toplu halde yaşama ve kendilerini toplu halde savunma gereğini duymalarıyla başlamış sayılır. Bu işin meslek haline gelişiyse çok sonradır. Askerliği meslekleştiren ve ilk düzenli orduyu kuran ulusların başında Türkler gelir.

Kaynak: http://www.yeniansikloped...m/askerlik/#ixzz2OPO9638c
hayatın sıkıntılı bir dönemindeyken başvurulması çok daha kolay olan zorunlu hizmettir. henüz başvuru sürecinde iken bilinçaltı askerlikle ilgili fikirler edinmeye başlar, ama asker adayımız bunu yalnızca bir başvuru sürecinden ibaret sanır. evet bekleyecektir ve sıraya girmek zorundadır. bunu okuyan potansiyel asker adaylarımızın aklına sıramatik, numaratör gibi teknolojik kelimeler gelmemelidir. zira askeriyede bu gibi düzenleme kolaylıklarına yer yoktur. orada sıralama daha basittir. kolları uzatır, kol mesafesi aralığı açılırsın, nerden geldiğin, kim olduğun, ne iş yaptığın ve kredi kartının önemi yoktur.

binbir eziyetle başvurursun gönüllüymüş gibi. binbir eziyetle sınav sırası bekler, sınavına girersin.* acemi birliğine teslim olmak için nizamiye önünde sıra beklersin. kıyafetin verilecektir sıra beklersin. koğuşun belirlenecektir sıra beklersin. ilk yemeğini yemeğe götürülürsün sıra beklersin. tıraş olacaksın sıra beklersin. telefon kullanacaksın sıra beklersin.* içtima olur sıraya girersin. sıra bozulmadan eğitim yapılır. aşı olmaya, evrak işlerini yaptırmaya sırayla gidersin.

acemi birliğini bitirip izin kağıdını alıp evine gitmek için bile sıraya girersin. havalanını kullanıyorsan uçağa binmek için bir dizi sıraya daha girersin.*
böylelikle acemi birliğinden askerliğin birinci şartının sıraya girmek olduğunu görebiliyoruz. Hiza ve istikamet önemlidir. Lütfen kolları uzatınız, ensede kaybolunuz ve en sağdaki arkadaşınızı görmeyiniz. aksi halde sırada bekleme süreci uzayacaktır.

askerliğin ikinci şartı bilmiyor olmak ve sorgulamama kabiliyetinin gelişmiş olmasıdır.

TSK'ya teslim olunduğu andan itibaren onların malısın, seni istedikleri gibi kullanabilirler. -askere gitmeden önce "the prisoner" dizisinin izlenmesi ve iron maiden'ın aynı isimli şarkısının dinlenmesi tarafımca tavsiye edilmektedir.- içeri girdiğin andan itibaren her şey garip gelecek ve ne yapacağını bilmiyor olduğundan otomatik olarak kendini TSK'nın kucağına bırakacaksın.*

üçüncü şart rutine dayanıklılıktır.

her gün aynı saatte kalktığına ve tıraşına yüzünün aynı yerinden başladığına aynı yerinde bitirdiğine tanık olacaksın. kendine şaşırma, kendine kızma, üzülme. bu olay TSK'nın kendinle barışıklık kendini kabullenme eğitiminin bir parçası.

dördüncü şart sayabilme yeteneğidir. dur hemen stres yapma. birer birer sayabiliyorsan sıkıntı yok.

şafak diye bir şey var. genelde nöbet kulübesinde yüzleşiyorsun. dışarıda güneşin batışıyla romantizm yaşıyan çiftlerin tam aksine nöbet kulübesinde yalnız ya da nöbetçi arkadaşınla birlikte güneşin doğuşunu bir sonraki şafağın özlemiyle yanıp tutuşarak kutlayacaksın. herkesin şafağı kendine, kimi tezkere için sayar kimi çarşı için.

emir alma konusunda obsesif olmak askerliğin beşinci şartıdır.

komutan tamam mı, anlaşıldı mı gibi tuzak sorular soracak, ancak cevap hep aynı. EMREDERSiNiZ KOMUTANIM.

şart # 6: selam alma verme yetkinliği

ne kadar komutan, o kadar selam. çok zor bir şey değil. koskoca albay bile selam vermeyi bilmiyor.

kendini defalarca tanıtmanın dayanılmaz hafifliği 7. harikamızı oluşturuyor.

tekmil verilecek. adam zaten beni tanıyor, daha sabah selam verdim diyemiyoruz. telefonu açarken bile "nizamiye piyade er abbas" diyoruz. bir rivayete göre karşınızdaki komutanın adını söyleyerek tekmil verince çift çarşı ödülü veriliyormuş.

ikili ilişkilerde üçüncü şarttaki kendinle barışık olma deyimi çok önemlidir. zira herkes birbirine şaka yapıyor olma ve takılma kisvesi altında yaptığın her şeyi eleştirecektir. kendi yaptığının bir mantığı olduğunu unutmayıp etrafındakileri sallamamalısın.

8. şartımız da şu an olduğu gibi çarşı izninin son saatinde olunduğu unutulup internet kafede vakit kaybedilmemesi yani ZAMAN YÖNETiMidir.
Vatan borcu adı altında, sana ait olan hayatın hasretiyle ve hatta hiç sahip olmamışçasına hayaliyle geçen zaman zarfında; itaat, sabır, yokluk, hakkını aramama gibi kavramların dibine vurulup, sorgulama yetisinin yitirildiği; çile tadında geçen günlerin bitmesinin umudu ve sisteme adapte olma çabalarını bünyesinde barındıran, tamamen psikolojik harekattan ibaret olan olgular bütününe askerlik denir.
An itibariyle Kıbrıs'taki Mekanize Taburlarından birinde, Muharebe Destek Bölüğü çatısı altında dahil olduğum bu kurumda yapılan vazifenin bendeki karşılığı bu tanımdır efendim.
(bkz: siz kaçın ben onları oyalarım)

Nöbette yazdığım bir yazıyla bitiriyorum sözlerimi:
Zaman öyle bir şey ki burada; beklersin, azdır artmak bilmez. Geçsin dersin çoktur sonu gelmez. Hele birde ondan ayrı geçen zaman var ki, anlatmaya kelimeler yetmez!..
(bkz: Duygusalım bu aralar alttan alın)
köleliktir. hem teslim olup hem eleştirmek ise acizliktir.
tüm zekilerin ve akıllı insanların törpülenip aynı hizaya ve aynı mantığa sokulduğu ortam.
ülkemizde dar gelirli, makam, mevki sahibi olmayan ailelelerin çocuklarının vatan borcu olarak beynine işlenen görevdir. bu vatana borcu olan sadece halkın bir bölümü mü hep? milletvekili, general, savcı, hakim, iş adamı, profesör gibi unvanlara sahip kaç tane adamın oğlu, yeğeni askerde şehit ya da gazi olmuş? başbakan, cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanının oğlu değil yedi göbekten sülalesi için bile bunu soramayız. bu a.ına kodumun terörü madem bitecek masaya oturup konuşmayla, 30 yıldır ülkeyi yönetenlerin daha önce hiç mi aklına gelmedi yahu kardeşim sizin derdiniz nedir diye sormak?

biri gider pop star diye 28 gün yapar, biri başbakan oğlu diye bilmem neresinden kanser oldu diye çürük alır, bilmem kimin oğlu avrupa' da, amerika' da kaç yıl okumuş diye 1 ay askerlik yapar, yaptıkları yerler de şemdinli, nusaybin, sarıkamış değil elbette.

iyimser yaklaşayım diyorum yine olmuyor arkadaş. bu vatanı emperyalistlerin elinden adamlar aç aç cephede kurşun sıkarak kurtardılar. kanlarıyla toprakları suladılar. bu düzen için mi? paşazade ibnelerin tatlı evlatlarının canına zeval gelmesin, ülkede at koşturanların, bir yağda bir eli balda olan ibnetorların rahatı için, dün emir verip üstlerine bizi kurşun sıkarak gönderenlerin, bugün kurşun attığımız adamlarla tokalaşmaları için 20 yaşımızda bok yoluna ölelim. tabuta sar bayrağımızı, şehit ilan edip bir dinden vur, bir atalarımızdan girip milliyetçilikten vur, kutsal değerlerle avut aileleri. vatan böyle sağ olacak demek. kurtuluş savaşındaki şehitlik mertebesinden uzağız. şehit vermiyoruz amk, katledilmek için boku bokuna canımızı veriyoruz. yok terörist diye ilan edilen adamlar haklıysa biz niye onlarla savaştık? götlük bizi yönetenlerdeyse biz düşmanı yanlış yerde aramışız. piyonluk vatana hizmetse sokayım öyle hizmete. ne düşman belli ne safımız.

düzenini s.keyim sevgili ülkem.
albay dayım sayesinde yata yata bitirdiğim, karamanlı ve urfalı 2 elemana da hergün sıçmadan ve sıçtıktan sonra girdiğim tuvaleti temizletip 1 saat boyunca parlattırdığım, hayatımın en rahat günlerini geçirdiğim yerdir. *
Az once cok samimi bi arkadasimi ugurladim. Insan bi kotu oluyor be sozluk.
insanın en verimli çağında devlet eliyle cebren hayatından 6-15 ay çalınmasıdır.

hiç kimse vatan millet muhabbetine girmesin zira devlet 6-15 ay boyunca zorunlu hizmet kapsamında en sikko devlet işinde bile o kadar genci istihdam etse vatana çok daha katkı sağlanmış olurdu.

kısacası meslek olarak yapılmıyorsa iş cebren oluyorsa gereksizdir.

zorunlu askerlikten gönüllü askerliğe geçmenin vaktidir.

ayrıca bu dediklerime savaş halleri dahil değildir.
hamallıktan başka bir şey değil. sıfırlama atışında yoncayı oluşturan (ayrıca kağıdı bulamaz çoğu değil ki iç köşe teşkili becersin) kendini lord sanıyor olay bu. çim yol bok temizle. hep aynı.
en rahat denilen yerde ızdırap çekebilmektir. son dakikada çıkan bir olayın içinizde patlamasıdır askerlik. ne güzel nato askeri olarak belçikada yapacaktım niye iptal ettiniz? hadi iptal ettiniz 2 dönem sonra niye tekrar çıkartıyosunuz? hadi oda olmadı niye bölüğümü değiştiriyosunuz? dimi ama?
usta birliği dağıtımlarından sonra haftanın bugünü kullanacağı çarşı izninde, tim gibi 3-5 kişi toplu halde gezen yanık tenli; pırasa, mercimek yemekten beti benzi atmış er bireylerin yaptığı vatani görevdir.
ihtiyaçlar hiyerarşisinin en alt basamağında geçen süre zarfıdır. Bir nevi mahrum kalmaktır hayattan.
Duyulan kaygı, verilen taviz, öğrenilen hiçliktir.
Vatan sevgisi, dinin öğütleri, sevdiklerinin hatırı ve tarihe sahip çıkıp yarınları garanti altına almak adına katlanılandır.
Canı yakan candır. Cananın yüzüne hasret bırakandır.
Babadan oğula geçen, kafi derecede ödemek sûretiyle sonraki kuşağa devreden borçtur.
Tabiatında barındırdığı şehit kanı kadar sıvı, her an muharebeye hazır olan askerin mühimmatı kadar katı, ölüm korkusuyla alınan her nefeste ciğerlere dolan oksijen kadar gaz olandır.
Sadece maddenin değil, maneviyatında her halidir.
Özgürlüğün istendiği her yerde hava kadar elzem olandır.
Kimine göre çekilen eziyet, kimine göre vatan için bir nimettir. Her hâlûkârda yarınlar için ödenen diyettir.
(bkz: şafak 23)
her vatandaşın yapmakla yükümlü olduğu görev.
Girer girmez kimliğine el konuluyor

Sivil hayattaki bütün variyetin, statün nizamiye girişinde bırakılıyor ve sana üstlerin tarafından biçilen kimliğe bürünüyorsun.

Bir kaç hafta öncesine kadar dünyanın çevren etrafında döndüğünü düşünürken bir anda ''Bay Hiç Kimse'' oluyorsun.

Asıl komik olan ise büründüğün kimlik; elektrik elektronik mühendisi er gazinosundaki televizyondan sorumlu, kurumsal bir şirketin pazarlama direktörü kantinden sorumlu, halkla ilişkiler müdürü kürsü denen giriş kısmında kimlik alıp üst taraması yapıp bulunduğu bölgeye müştereken paspas atmakla mükellef.

Yaratıcılığın ve sorgulama güdün tamamen köreliyor, kara düzene uyum sağlıyorsun.

Büsbütün sürü psikolojisine giriyorsun, girmek zorunda bırakılıyorsun, tek bir kişinin yaptığı hatadan herkes mesul çünkü.

Sıradan bir Yüzbaşının nasıl kendini yarı tanrı olarak ilan ettiğine şahit oluyorsun.

Psikolojin o kadar bozuluyor ki, dışarıdan bir saldırı gelse içeri mi sıkarım dışarı mı diye düşünmeye başlıyorsun artık..

Hayatındaki en pozitif şey kan grubu oluyor bir anda, ince belli çay bardağının çevrenizdeki en seksi varlık olmasına tanıklık ediyorsunuz.

Hiçbir şeyi orta düzeyde bile sunmayan TSK nın, ironik bir biçimde askerden her şeyi mükemmel bir biçimde beklemesine şahit oluyorsun.

Sonuç olarak yeryüzündeki en gereksiz kurumun askerlk kurumu olduğuna kesin bir biçimde kanaat getirip, devletten ve TSK denen kurumdan tiksiniyorsun....
yeni duygularla yeni durumlarla tanıstıracak olan mecburi hizmet. ben de nasıl bir etkisi olacak bilmiyorum ama tahminim iyi olmayacağı yönünde...
şafağı 6 olan bir asker olarak konuşuyorum: tam bir baş belası, vatandan soğuma sebebi.
tek tip olarak zorunlu olarak hiç olmaması gerekendir.

hiç kimse vatan millet muhabbetine girmesin zira devlet 6-15 ay boyunca zorunlu hizmet kapsamında en sikko devlet işinde bile o kadar genci istihdam etse vatana çok daha katkı sağlanmış olurdu.

kısacası meslek olarak yapılmıyorsa iş cebren oluyorsa gereksizdir. zira askerlik gibi ağır bir işi meslek olarak yapmak ancak profesyonelliğe götürür.
herkese vatan borcu diye yutturulan asker ocağı peygamber ocağı diye gaz verilip davul zurna ile yollanıp, komutanın rakı sofrasına gece saat 4 e kadar meze hazırlamakla görevli askerin sabah 6 da uyandırılıp mıntıka içtima vs hazırlıkla yeni güne hazırlandığı ücra ilçe karakollarında her gün yakası açılmamış küfürler eşliğinde ifa edilen vatan(!) borcudur.
4 yıl oku bitir kısa dönem git, 5 ay boyunca çöp döktürsünler. ben 5 ayda 10 bin tl yi bu bok için mi kaybediyorum sistemini siktiklerim?