bugün

büyük sapık. öyle böyle değil.
ama bizde de olsa bu sapıktan, bağrıma taş basar tutacak bir yer bulurum.
arkadaş bizdekiler sadece sapık anasını satayım. yetenek metenek yok.
Sembolist şiirler yazmış, şiirlerinde sert bir biçimde III. Napoleon'a, burjuva sınıfına ve katolik kilisesine saldırılarda bulunmuştur. Bu davranışının tek amacı, Paris'e gidip sanat çevrelerinin içine girmek ve şiirlerini yayımlatmaktır. 1871'de bu amacı gerçekleşmiş ve şiirlerini çok beğenen Paul Verlaine, sanatçıyı Paris'e davet etmiştir. Bir sûre Verlaine'le gezgin bir hayat yaşamışlardır. Sanatçı, bu süre boyunca daha sonra "Tanrısal Esinler" kitabında yayımlanacak şiirlerini yazmıştır. Verlaine'le bir tartışma sırasında yaralanmış ve bu olaydan sonra, yaşamı boyunca yaptığı taşkınlıkları dile getirdiği, "Cehennemde Bir Mevsim" adlı yapıtını yayımlamıştır. Bu tarihten sonra henüz on dokuz yaşındayken şiiri bırakmış ve başıboş bir yaşam sürmüştür.

Eserleri: Cehennemde Bir Mevsim, Tanrısal Esinler: Şiir..
sarhoş gemi

ölü sularından iniyordum nehirlerin
baktım yedekçilerim iplerimi bırakmış;
cırlak kızılderililer, nişan atmak için
hepsini soyup alaca direklere çakmış.

bana ne tayfalardan; umurumda değildi
pamuklar, buğdaylar, Felemenk ve ingiltere;
bordamda gürültüler, patırtılar kesildi;
sular aldı gitti beni can attığım yere.

med zamanları, çılgın çalkantılar üstünde,
koştum, bir çocuk beyni gibi sağır, geçen kış
adaların karalardan çözüldüğü günde.
yeryüzü böylesine allak bullak olmamış.

denize bir kasırgayla açıldı gözlerim;
ölüm kervanı dalgaları kattım önüme;
bir mantardan hafif, tam on gece, hora teptim:
bakmadım fenerlerin budala gözlerine.

çocukların bayıldığı mayhoş elmalardan
tatlıydı çam tekneme işleyen yeşil sular;
ne şarap lekesi kaldı, ne kusmuk, yıkanan
güvertemde; demir, dümen ne varsa tarumar.

o zaman gömüldüm artık denizin şi'rine,
içim dışım süt beyaz köpükten, yıldızlardan;
yardığım yeşil maviliğin derinlerine
bazen bir ölü süzülürdü, dalgın ve hayran.

sonra birden mavilikleri kaplar meneviş
ışık çağıltısında, çılgın ve perde perde,
içkilerden sert, bütün musikilerden geniş
arzu, buruk ve kızıl, kabarır denizlerde.

gördüm şimşekle çatlayıp yarılan gökleri,
girdapları, hortumu; benden sorun akşamı,
bir güvercin sürüsü gibi savrulan fecri.
insana sır olanı, gördüğüm demler oldu.

güneşi gördüm, alçakta, kanlı bir âyinde;
sermiş parıltısını uzun, mor pıhtılara.
eski bir dram oynuyor gibiydi, enginde,
ürperip uzaklaşan dalgalar, sıra sıra.

yeşil geceyi gördüm, ışıl ışıl karları;
beyaz öpüşler çıkar denizin gözlerine;
uyanır çın çın öter fosforlar, mavi, sarı;
görülmedik usareler geçer döne döne.

azgın boğalar gibi kayalara saldıran
dalgalar aylarca sürükledi durdu beni;
beklemedim Meryem'in nurlu topuklarından
kudurmuş denizlerin imana gelmesini.

ülkeler gördüm görülmedik, çiçeklerine
gözler karışmış, insan yüzlü panter gözleri
büyük ebemkuşakları gerilmiş engine,
morarmış sürüleri çeken dizginler gibi.

bataklıklar gördüm, geniş, fıkır fıkır kaynar;
sazlar içinde çürür koskoca bir ejderha,
durgun havada birdenbire yarılır sular,
enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara.

gümüş güneşler, sedef dalgalar, mercan gökler;
iğrenç leş yığınları boz, bulanık koylarda;
böceklerin kemirdiği dev yılanlar düşer,
eğrilmiş ağaçlardan simsiyah kokularla.

çıldırırdı çocuklar görseler mavi suda
o altın, o gümüş, cıvıl cıvıl balıkları.
yürüdüm, beyaz köpükler üstünde, uykuda;
zaman zaman kanadımda bir cennet rüzgârı.

bazen doyardım artık kutbuna, kıtasına;
deniz şıpır şıpır kuşatır sallardı beni;
garip sarı çiçekler sererdi dört yanıma;
duraklar kalırdım diz çökmüş bir kadın gibi.

sallanan bir ada, üstünde vahşi kuşların
bal rengi gözleri, çığlıkları, pislikleri;
akşamları, çürük iplerimden akın akın
ölüler inerdi uykuya gerisin geri.

işte ben, o yosunlu koylarda yatan gemi
bir kasırgayla atıldım kuş uçmaz engine;
sızmışken kıyıda, sularla sarhoş; gövdemi
hanza kadırgaları takamazken peşine.

büründüm mor dumanlara, başıboş, derbeder,
delip geçtim karşımdaki kızıl semaları;
güvertemde cins şaire mahsus yiyecekler:
güneş yosunları, mavilik meduzaları.

koştum, benek benek ışıkla sarılı teknem,
çılgın teknem, ardımda yağız deniz atları;
temmuz güneşinde sapır sapır dökülürken
kızgın hunilere koyu mavi gök katları.

titrerdim uzaklardan geldikçe iniltisi
azgın Behemotların, korkunç Maelstromların.
ama ben, o mavi dünyaların serserisi
özledim eski hisarlarını Avrupa'nın.

yıldız yıldız adalar, kıtalar gördüm; coşkun
göklerinde gez gezebildiğin kadar, serbest.
o sonsuz gecelerde mi saklanmış uyursun
milyonlarla altın kuş, sen ey Gelecek Kudret.

yeter, yeter ağladıklarım; artık doymuşum
fecre, aya, güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz,
aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum;
yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz.

gönlüm Avrupa'nın bir suyunda, siyah, soğuk,
bir çukurda birikmiş, kokulu akşam vakti;
başında çömelmiş yüzdürür mahzun bir çocuk.
mayıs kelebeği gibi kağıt gemisini.

ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum, dalgalar,
pamuk yüklü gemilerin ardında gezemem;
doyurmaz artık beni bayraklar, bandıralar;
mahkûm gemilerinin sularında yüzemem

çeviri: sabahattin eyüboğlu
okura not: şiirin arif dino çevirisi eyüboğlu'nu hayran bırakmıştır. lakin arif dino çevirisi hiç bi' zaman gün yüzüne çıkmadığından daha doğrusu arif dino yazmayı, yayınlamayı sevmediğinden sabahattin eyüboğlu'na adapte olduğu rivayet edilir.
"Ben bir başkasıdır. Kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık! Hiç bilmedikleri konularda tartışan bilinçsiz insanları küçümsüyorum!" demiştir. hayran olunası şairdir.
jim jarmusch'un son filmi the limits of control da Sarhoş Gemi'nin ilk iki dizesiyle başlar.
-Comme je descendais des Fleuves impassibles, Je ne me sentis plus guidé par les haleurs...
-Acı duymaz nehirlere inmemle birlikte feribotçu adamın rehberliğine ihtiyacım kalmadı.
1854 doğumlu, sembolizm'in en büyük temsilcilerinden biri olarak gösterilen aykırı şairdir kendileri.
K dergisinde keşfettiğim şair...
bazen uzanıyorum yatağıma laptopu yanıma koyuyorum film izleyeyim diyorum filan.. amma ve lakin laptop çok ısınıyor kendi kendine kapanıyor altına bişeyler koymam gerekiyor bende kitap filan koyuyorum. işte arthur rimbaud o laptopun altına koyma işlevinde kullanılamayacak kadar değerli şiirler yazmıştır kanımca.
bohem bir fransız şairdir. on yedi yaşından yirmi bir yaşına kadar şiir yazmıştır. ama bu bile bir çok şairi etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir. şairlerin dehası da denilebilir.

'bir akşam dizlerime oturttum güzelliği ve acı buldum onu ve sövdüm ona'
rembo diye okunur.
çok kısa ve yirmili yaşların başında şiir yazmış olmasına rağmen fransız şiirine büyük katkıda bulunduğu söylenir. büyük adamdır.
19 yaşında şiir dünyasını terketmiş usta şair. herkesin yeni yeni bir şeyler yapmaya ya da olmaya meylettiği bir zamanda ununu elemiş, eleğini de duvara asmıştır. düşününce karamsarlaşıyor insan.
(bkz: total eclipse)
sarhoş geminin dümencisi. sürekli macera arayan, tabuları yıkmaktan keyif alan, değişik ve gizemli bir edebiyat ustası.
"ben bir başkasıdır" sözünü lacan şöyle yorumlardı; “narsisizm, özdeşim yoluyla diğer insanlar üzerinden öğrenilen kendini sevmedir yani birleştirici ego imgesi, kökensel organik düzensizliği bütünleştirir!”
(bkz: 19 uncu yüzyıl fransız edebiyatı)
18 yaşında sanatının zirvesine ulaşıp 21 yaşında şiiri bırakan büyük şair.
Bir sifilis kurbanıydı. Sağ bacağı kesildi, felç geçirdi ve yavaş yavaş komaya girdi. zor bir ölüm olmuş.
yol uzun
mevsim yaz
sakinken gençken ve hala güzelken
tercihen yalnızken
bazen de sevişirken
biraz yatmadan önce, sabah kalkınca en çok
taze diri sonsuz ve zehirsizken
rüzgar eser, kokan denizdir
tuz tadı fazla uzaklaşmamışken
uslu durup da irinleri görme modunu kapatmışken
yol uzun
mevsim hala yaz
sakinken gençken ve hala güzelken
okuyup okuyup okuyup da usulca gülümserken...
demiştir ki:

"sonunda usumun düzensizliğini kutsal buldum"
sembolizm temsilcisi fransız şair. düzyazı şiirde gelinebilecek en son noktadır. okuduklarımdan anladığım kadarıyla kendisi rahip olduktan sonra eşcinselliğe yönelmiştir.
benim gözümde yiğit bir şairdir. tek meselesi gerçeklik olan, hakikatin ağırlığını keşfedip mücadeleden de vazgememiş olan fransız şairdir.olanları olmamış kabul etmez edemez. yiğitliğide buradan gelir benim gözümdeki. (cinsel tercihleri ne olursa olsun evet böyle diyorum) aykırılıkları ise dehasından gelir.
ben necip fazıl a çok benzetirim, etkilenmiş zaten şiirlerinden.sarhoş gemininin bizdeki aksi (bkz: takvimdeki deniz)
öfkenin ve hayalkırıklığının edebiyatını yapmış depresif fransız şair. maceralı hayatı, ablasının gözyaşları arasında son bulmuş, geriye buram buram depresyon, öfke ve hayalkırıklığı kokan şiirleri kalmıştır.
Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.

Dayandım nasıl da
Unutamam bir daha artık,
O korkular, kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belalı susuzluk
Kabartıyor damarlarımı.
katıldığı bir deneme yarışmasında sınavın yarı süresi geçmesine rağmen önündeki kağıda hiç bir şey yazmadığı bilinir. sınav görevlisi arthur'a yaklaşır ve neden yazmıyorsun der. arthur'da açım amk nasıl yazayım der. hemen kendisine ekmek arası bir şeyler hazırlanır ve kalan sürede en iyi kağıdı arthur verir.
121 yıl önce 10 kasım 1891'de ölmüştür, cenazesine sadece annesi ve kızkardeşi onlarda istemeye istemeye katılmışlardır. her ne kadar boşa olsada dünya bugün en fazla ölümüyle onu anacaktır, fransızlardan nefret ederdi , diğer efsanevi şairler gibi o da vatansızdır.elveda dediği cehennemde bir mevsim'de yer alan şiirini 1873 ağustos'unda yazmıştır.üstad 1854 ekim doğumlu olduğuna göre şiiri bilinenin aksine 21 yaşında değil,18 yaş 9 aylıkken bırakmıştır.baudelaire'yi kıskanan necip fazıl kısakürek'e göre yaşamış şairlerin en kudretlisidir.baudelaire ile olan düşünsel bağlarını 1873 yılında yazdığı bir mektupta '' baudelaire biçime fazla bağlı kalarak büyük hata etmiş'' diyerek koparmıştır, en iyi olmasa da yaşamış en iyi 3 şairden birisidir kuşkusuz.

örneğin gülmesi gereken yerde ağlayarak duygularıyla düşüncelerinin düzenini bozmuş, dünyayı başaşağı görmeyi seçmiştir. her an rimbaud omzuma tıklatıpta '' herşey yalan dünyada değiliz'' dizesini fısıldayacak gibi gelir ve ürperirim. o bu dizeyle nafile yere bir ömür kış uykusuna yatmış yaratıkları uyandırmaya çalışmıştı.