bugün

Düşünen Siyaset Dergisi’nin “Bizim Doğu: Ortadoğu” başlıklı 23. sayısında Mustafa AKYOL’un, Arapların Osmanlı’yı arkadan vurduğu tezini tahlil eden güzel bir makalesi yayınlandı… işte o makale:

ARAPLAR OSMANLI’YI ARKADAN VURDU MU?
Her Türk genci “Araplar’ın I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı imparatorluğu’nu arkadan vurduğunu” öğrenerek büyür. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” söyleminin Araplar’a bakan yüzüdür bu… Bu söylemde Batılıların hepsi emperyalist, doğuluların hepsi “kalleş”tir. Bu karanlık dünya karşısında yapılması gereken tek şey de “kutsal devletimiz çok yaşa” diyerek, demokrasi, özgürlük, çoğulculuk taleplerine yüz çevirmektir. Yüz çevirmeyenler, “ya sev, ya terk et” doktrini uyarınca kapı önüne konur; mesela Sayın Süleyman Demirel’in adres gösterdiği gibi kendilerine “Arabistan’a gitmek” salık verilir.

Oysa bu söylemin dayandığı bir realite yoktur. Batı’yı tanımlayan tek “veche” emperyalizm olmadığı gibi, Araplar’ı tanımlayan tek tarihsel realite de “Osmanlı’yı arkadan vurma” değildir. Hatta “Osmanlı’yı arkadan vurma” söylemi, son derece sınırlı bir gerçekliği tarif eder.
Gerçek şudur: Osmanlı’nın çöküş döneminde Türk olmayan Müslüman unsurlar arasında gerçekten isyanlar başgöstermişse de, bu unsurların bir bütün olarak “ihanet ettikleri” kesinlikle söylenemez. Hatta Araplar sözkonusu olduğunda, Osmanlı’ya isyan edenlerin küçük bir azınlık olduğu, buna karşılık Arap kabilelerinin çoğunun Osmanlılık ve Müslümanlık bağıyla istanbul’a sadakat gösterdikleri ortaya çıkmaktadır.

“Arkadan vurma” hikayesinin merkezinde Mekke Şerifi Hüseyin’in 1916′da başlattığı isyan vardır. Hep atlanan nokta ise Şerif Hüseyin’in “Araplar”ın tümünü temsil etmediği, aksine bir istisna olduğudur. Ortadoğu uzmanı tecrübeli gazeteci Cengiz Çandar, bu noktaya şöyle işaret ediyor:

“Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in Hicaz’da bazı Arap bedevi kabilelerini ayaklandırarak 1916′da ingilizlerle işbirliği yaptığı doğrudur. Ancak, Birinci Dünya Savaşı konusunda genel bir bilgisi ve fikri olan herkes, bunun ‘askeri açıdan’ tayin edici bir değer taşımadığını bilir. ingilizlerin daha sonra yerine getirmediği ‘bağımsızlık vaadi’ ile işbirliğine çektikleri Şerif Hüseyin’in ve oğullarının komuta ettiği bedevi kabileleri, Mekke-Maan hattında, yani ‘asıl cephenin gerisi’nde ingiliz kuvvetlerine yardımcı olmuştur.

‘Asıl cephe’, önce Süveyş Kanalı ve Kanal Harbi’nde Türk-Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Filistin’de kurulmuştur. Filistin’de tek bir Arap ayaklanmamıştır. Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da Türk kuvvetlerini ‘arkadan vuran’ herhangi bir olay olmamıştır. Arapların ezici çoğunluğu, istanbul’a yani Türkiye’ye sadık kalmıştır… Arabistan Yarımadası’nın Hicaz bölümünden Akabe’ye kadar olan ‘cephe gerisi’ dışında, Arapların Türkleri arkadan vurduğuna dair tarihte herhangi bir kayıt yoktur.”[1]
Aynı gerçek, American-Israeli Cooperative Enterprise (Amerikan-israil işbirliği Girişimi) adlı düşünce kuruluşunun başkanı, Ortadoğu analisti Mitchell G. Bard tarafından da şöyle vurgulanıyor:
“O dönemin romantik kurgusunun aksine, Arapların çoğu I. Dünya Savaşı’nda Türklere karşı müttefiklerin yanında savaşmadılar. ingiliz Başbakanı David Lloyd George’un belirttiği gibi, Arapların çoğu, Türk yöneticileri için savaştı. [Osmanlı imparatorluğu'na isyan eden] Faysal’ın Arabistan’daki taraftarları, bir istisnaydı.”[2]
Arapların topluca ihanet etmesi bir yana, bazıları Osmanlı ordularını fiilen desteklemiştir de. Konu hakkındaki uzmanlardan biri olan Dr. Zekeriya Kurşun’un ifadesiyle, “I. Dünya Savaşı’nda Türk ordusu ile beraber çeşitli cephelerde Türklerle omuz omuza çarpışan Arapların büyük yararlıklar gösterdikleri bir hakikattir.”[3]

ARAP MiLLiYETÇiLiĞiNiN KÖKENi
Bu hakikati teslim etmekle birlikte, Arap milliyetçiliğinin Osmanlı’da Türk milliyetçiliğinden daha önce geliştiğini belirtmek gerekir. Arap milliyetçiliği, 1860′larda, Suriyeli Arap entellektüeller arasında doğmuştu.[4] Osmanlı imparatorluğu’na ve yönetimindeki “Türklere” karşı ciddi bir antipati besleyen bu entellektüellerin dikkat çekici bir yönü ise, çoğunun Hıristiyan oluşuydu. ingiliz tarihçi Peter Mansfield, “Türklerden nefret” duygusuna dayalı bir Arap milliyetçiliğinin 1880′lerden itibaren geliştiğini belirttikten sonra şunu ekler:

“Ama bu gerçekten de çok yavaş gelişen bir hareketti. Türk olmayan Müslümanlar, ki bunların çoğu Araplardı; daha henüz istanbul’daki Halife-Padişahın boyunduruğundan kurtulmak için belirli bir tasarı hazırlamış değillerdi. Doğmakta olan politik nitelikteki bu Arap hareketinin liderlerinin çoğu Hıristiyandı… Çoğu için Araplık, Hıristiyanlıktan önce gelmekteydi.”[5]
Butros El-Bustani, Faris Şadyak, Nakkaş, Corci Zeydan gibi Hıristiyan Arapların öncülüğünde başlayan bu harekete katılan Müslüman Araplar ise, çoğunlukla Batılı fikirleri benimsemiş seküler aydınlardı. Arap milliyetçiliğini geliştirirken “Arapların islam öncesi tarihlerine” ilgi duymaları, bundan kaynaklanıyordu.[6]

OSMANLI’YA SADAKAT
Buna karşılık muhafazakar Müslüman Arapların çoğu, Osmanlı’ya sadakat duyguları içindeydiler. Hatta sadece Sünni Araplar değil, Irak ve Suriye’deki Şii Araplar arasında bile Osmanlı’ya ve Hilafet’e bağlılık duygusu vardı.[7]

Prof. Kemal Karpat da, Osmanlı imparatorluğu’ndaki Arap milliyetçiliğinin, Hıristiyan Araplarınki hariç, aslında en son noktaya kadar “ayrılıkçı” olmadığına dikkat çekerek şöyle demektedir:
“Görülüyor ki Arapların ‘milli’ hareketi esasında ayrılıkçı bir hareket değildi. Arapların birçoğu Osmanlı hükümdarlarını yabancı bir sömürgeci güç olarak değil, sadece Arap kökeninden olmayan, iktidarda bir hanedan olarak görüyorlardı ve Osmanlı Devleti ve hanedanı Müslüman kaldıkça ve Arapların hayat tarzına saygılı oldukça, özlemlerini yerine getirmeye söz verdikçe ve onları Avrupa işgaline karşı korudukça, itaat etmekten geri kalmıyorlardı. Geçmişte şan ve şereflerini ilk hatırlayan veya hayal edenler ve tarihlerinin modern bir versiyonunu yaratmaya çalışanlar Müslüman değil Hıristiyan Araplardı.[8]

Peter Mansfield’e göre, Osmanlı’daki Arap milliyetçiliğinin sınırlı kalmasının iki nedeni vardı: “Birincisi, bu Avrupa kökenli milliyetçilik fikirlerinin bu yerlere (henüz) işlememiş olması; ikincisi de, Abdülhamid’in imparatorluğun elinde kalanını bir arada tutmak için uyguladığı başarılı ve kurnazca yöntemlerdi.” [9]

Tarihçi Zekeriya Kurşun da “Abdülhamid’in saltanatı boyunca Arap milliyetçiliğinin… önceki hızını kaybettiğine” dikkat çeker ve “Abdülhamid, Arap milliyetçiliğinin harekete geçmesini geciktirmiştir” yorumunu yapar.[10]

Sultan Abdülhamid’in politikasının temeli, 19. yüzyılda hâlâ devam eden dini bağlılık ve geleneksel siyasi sadakat faktörünü canlandırarak Osmanlı devletini ve ülke bütünlüğünü kurtarmaktı. Ünlü Hamidiye Alayları bu büyük siyasetin uygulamalarından biriydi. Sultan, alaylar yoluyla “Kürtlerin babası” olduğu gibi, Arapların da hamisi oldu. “Abdülhamid… uyruğundaki Arapların kalbini kazanmak için Arap ülkelerindeki dinsel kuruluşlara, tarihi camilerin onarım ve süsleme işlerine önemli bir fon ayırmış… çevresindeki danışmanları arasında Arap düşünürlerine her zaman iyi davranmış, değer vermişti.”[11] Bedevi Şeyhlerinin çocuklarını eğitmek için özel okullar açmış, bu yolla onlara Osmanlılık bilinci aşılamıştı.[12] Bu politikanın siyasi meyvelerini de almıştı. Örneğin Peter Mansfield’a göre:

“1904′te Osmanlı Padişahı Sina üzerinde hak iddia ettiğinde, Mısırlı milliyetçi lider Mustafa Kamil, islamcılık ruhu içinde, onun yanında ve Mısır’ın çıkarlarını savunan Lord Cromer’in karşısında yer almıştır.”[13]

TARiHSEL REALiTE
Aslında tüm olaylarda ortaya çıkan tarihsel realite, ayrılıkçı Arap (ve sonra da Kürt) milliyetçiliğinin Osmanlı imparatorluğu’nun dağılmasının bir sebebi değil, sonucu olduğudur. imparatorluk, Türk olmayan Müslüman unsurlar tarafından “arkadan vurulduğu” için yıkılmamıştır. Yıkılış sırasında Anadolu’da “Türk isyanları” çıktığı gibi, önce Araplar sonra da Kürtler arasında isyanlar başgöstermiş, ama her iki unsurun da ezici çoğunluğu Devlet-i Aliye’ye sadakatini korumuştur.
“Arap düşmanı” olmayı bir “ulusal ideoloji” haline getirmiş olanlara duyurulur…
[1] Cengiz Çandar, “Sharon’cu Vicdansızlar-Filistin Yalanları”, Yeni Şafak, 5 Nisan 2002
[2] Mitchell G. Bard, Facts Online: Israel’s Roots, Jewish Virtual Library, A Division of the American-Israeli Cooperative Enterprise, http://www.us-israel.org/jsource/myths/ mf1.html
[3] Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap ilişkileri, irfan Yayınevi, istanbul. 1992, s. 153
[4] Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap ilişkileri, s. 27
[5] Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, istanbul, 1975, s. 30
[6] Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap ilişkileri, s. 28
[7] Kemal Karpat, islam’ın Siyasallaşması, istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004, s. 379
[8] Kemal Karpat, islam’ın Siyasallaşması, s. 594
[9] Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, s. 30
[10] Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap ilişkileri, s. 30
[11] Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, s. 313
[12] Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap ilişkileri, s. 36
[13] Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, s. 29; Peter Mansfield, The British in Egypt, Londra, 1971, s. 164-165

alıntı
- Haber Lotus -
aslinda hicbir zaman net olarak bilemeyecegiz. keske dedemizin dedesiyle oturup bu konuyu konusabilseydik. kitaplar cok celisiyor. yine de agir basan cogunlugunun vurmadigidir. hicaz civarindaki emir huseyin ve ona bagli arap asiretleri disinda turkleri satan arap olmadigini gosteriyor.
(bkz: yemen türküsü)
araplar 1.dünya savaşında kandırılmıştır, ingilizlerin vaatlerine kanmış ve osmanlıdan vazgeçmiştir, arkadan vurmuştur.
şerif hüseyin denen hain ingiliz piyonu olarak örgütlenmiştir. başka ayaklanma falan olduğu görülmemiştir. ha, arapların çoğu bayraklarının tasarımı da ingiliz tasarımı, orası da ayrı tabi.

(bkz: mark sykes)
güzel bir yazı. lakin neden bizlere bu şekilde öğretildiğini yazmadığı için eksik kalmıştır.
Evet bizi arkadan vurdular. Bunun kayıtları da var. Ama yok diyosunuz ki türkün türkten başka dostu yoktur sözünü için, araplardan nefret edelim diye yapıldı.

Görüyo musun bak yine pis föşik türkler. Türk dediğin orta asya nın çingeneleridir zaten.
araplar tarihte bir tek osmanlıyı arkadan vurmadı.Göktanrıcı türkleri kesip biçtiler de kadın,yaşlı,çocuk demeden.bu araplar böyle pis bir millettir ve bundan sonra da öyle kalacaklardır.her milletten olur,araptan türk e dost olmaz ve araptan türk e hayır gelmez.
evet ama osmanlıyı aynı zamanda şu halklar da arkasından vurdu: sırplar, bulgarlar, rumlar, arnavutlar, ermeniler, gürcüler, kürtler, yahudiler...

arapların söylenip bunların söylenmemesi eksikliktir.
vurmuştur mc mahon anlaşması da bunun belgesidir.
özel hayat olduğu için kurcalanmamasi gereken konu.
kim kime arkadan vurmuş, kim oral takılmış, doggydi misyonerdi vs. bunlar hep mahrem şeyler.
- mekkede şerif hüseyin isyan etti mi ? etti
- yemende osmanlı aleyhine arap ayaklanması oldu mu ? oldu
- hicazdaki arap aşiretler şerif hüseyin'in ordusuna katıldı mı ? katıldı
- türk askerleri dışında kendisine mukavemet eden oldu mu ? olmadı
- arap isyancılar ürdün ve şam topraklarına girdiğinde yerli halk onlara katıldı mı? katıldı
- bunları yaparken açık açık ingilizlerle ortak hareket edildi mi ? edildi
- savaş sonrası kurulan devletler ingiliz egemenliğinde kaldı mı ? kaldı
- ingiliz ajan lawrance araplar tarafından sevilip kaldığı ev müzeye dönüştü mü ? dönüştü
- arap isyanı bayrağı bugün çoğu arap ülkesinin bayrağını oluşturuyor mu ? oluşturuyor
- osmanlı döneminde türk, rum, çerkes, ermeni, arnavut kökenli paşa varken arap paşa olmuş mu ? olmamış

konu bitmiştir. araplar türklere ihanet edip ingiliz egemenliğinde kalmışlardır. herşey apaçık şekilde ortadadır. arap isyanını bütün araplar benimsiyor. bizim siyasi islamcılardan başka bütün dünya arapların osmanlıyı arkadan vurduğunu kabul ediyor.
vurmuştur. hem de öyle böyle değil bayağı vurmuştur.
(bkz: yemen türküsü) boşuna yazılmadı bu topraklarda.
araplar ihanet ettiler. arap isyanını tüm araplar benimsedi mi? benimsedi
fahrettin paşa'nın çekirge yiyerek koruduğu
cemal ve mustafa kemal paşalar'ın binlerce vatan evladını şehit verdikleri o topraklar
elbet yine bizim olacaktır.
Vurmak ne kelime tam vazelini sürüp şey edecekti ki osmanlı uyandı.
osmanlı da arkadan vurdurmasaydı.
Hiç sanmıyorum. Üşenmişlerdir.
Vurdu ya da vurmadi. Şimdikileri ilgilendirmez.

Kimse anne babasının yaptığından sorumlu değildir.

Bir insan veya kitleyi yargilarken rasyonel olmak, onun mevcut fiillerini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Cevabı evet olan soru.

Bu araplar var ya bu Arap'lar... Allah hepimizi korusun.
vurmuşlardır lakin araplar dünya tarihinin en randımanlı ırkıdır. türklerin dostudur. osmanlı zamanın da bir çok hata yapmıştır. ingilizler ile birlik olmaları o zamanki şartlara göre yapılan tercihdir. tayyip erdoğan'a göre birleşik arap emirlikleriyle aramızda hiçbir sorun yoktur.
1.asırda bizi savaşta yenip kendi yoz kültürlerini bize de kakaladıkları için, evet vurmuşlardır. önden, arkadan her yerden...
bu araplar da kim bu araplar ? ihanet edenlerin hepsi ingilizlerin desteklediği işbirliği yaptığı, arap toplumunun içinde ki en sevilmeyen aşiretlerin yönetime getirtildiği kral yapıldığı araplar onlar.

suud da kraliyete yakın toplasan toplasan 3 küsür bin aile ferdi ve onlarla ticari ekonomik ilişkisi olan kişilerdir saltanat sürenler. geri kalan halk öyle pek de lüks içinde yaşamamaktadır. nufusunun yarıdan fazlası sefalet çekmektedir arapların.

ayrıca osmanlıya ihanet ettiklerini ürdün kral hüseyin kendi hatıratında beyan etmektedir. bu arap kardeşlerimizi sevmemize engel teşkil etmez. niye etsin ki ? osmanlının içinde de hainler vardı. cumhuriyetten sonra da ihanet edenler oldu. ihanet bakidir her zaman olur. ittihat ve terakkinin içinde bile hainler vardı.

ayrıca osmanlıyı sevmeyenlerin niye bu ihanetleri bu kadar kaale aldıkları da tartışma konusudur.

idarecileri zalim ve hain olduğu için koca bir halka topyekün hain diyemezsiniz. müslümanlar ancak kardeştirler...
Hepsi olmasada büyük bir kısmı vurdu.