bugün
- gecenin şarkısı8
- üstteki yazarın yaşını tahmin etmek13
- taktik verin10
- maca sekiz10
- muharrem ince'nin diyanet kapatılsın mı anketi10
- tc'yi atatürk değil ingiliz ve yahudiler kurmuştur26
- türklerin ingilizce konuşamama nedenleri32
- her türk vatandaşına türkiye gezisi12
- mühendis erkeklerin genel özellikleri16
- en obez özelliğiniz19
- türklerin çok kolay devlet kurması17
- avrupanın zenginliğini hırsızlığa borçlu olması15
- sizi cuma saflarında göremedim sözlük10
- akp chp yakınlaşması15
- çocuğunuzu özel okulda okutur musunuz18
- risale i nur21
- burda senin paran gecmez diyen delikanli kiz11
- en çok yaşamak istenilen şehir10
- beni özlediniz mi10
- selahattin demirtaş13
- temiz oje sürmek8
- icardi190518
- arda güler11
- iki adım atınca kan ter içinde kalmak10
- allaha küfür etmek10
- türklerden adam çıkmaması17
- bir müslüman olarak filistin benim meselem değil36
- bir gün önce tanışılan kızın yazlığa davet etmesi14
- ruh varsa neden görünmüyor13
- anın görüntüsü10
- sevdiğiniz sözlük yazarları17
- uludağsözlük'ün ölmesi ve gömmeyi unutmaları10
- selahattin demirtaş'ın 42 yıl hapis cezası alması12
- okula bikiniyle gelen kız9
- sözlükteki erkek nüfusu9
- filistin'in türklere ihanetleri sıralı tam liste24
- üstteki yazarla nereye gitmek isterdin8
- mesajın altlarda kalmış kusura bakma diyen kadın10
- arkadaşlar bu alınır mı8
- buluşunca sürekli derslerden konuşan erkek8
- bu başlıkta konya'yı övüyoruz16
- yemek yemeyi sevmeyen insan8
- ileride evleneceğiniz kişi şuan ne yapıyor9
- nişanlı kalmanın saçma olması12
- tayyip erdoğan'ın israil anadolu'ya girecek demesi21
- 15 mayıs 2024 türkiye japonya voleybol maçı13
- karşı cinse giyim önerileri16
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım15
- mauro icardi'nin karısı8
- larisalisa'nın parayla şukulatması8
sevdiği entry'ler
umursanmamak.
pazar günü tüm eski sevgililerimin sosyal medya hesaplarına girdim. hiç boşum yok. hepsi evlenmiş. resmen kısmet açıyorum.
ben. sap.
yaş otuz oldu hala burnum boktan ayrılmıyor.haklılar aslında ben bile bazen kendimi çekemiyorum.
ben. sap.
yaş otuz oldu hala burnum boktan ayrılmıyor.haklılar aslında ben bile bazen kendimi çekemiyorum.
hangi kadın piraye'nin yerinde olmak istemez ki.
Saat dört yoksun
Saat beş, yok
Altı, yedi, ertesi gün
Daha ertesi
Ve belki kimbilir...
(...)
Kitap okurum
içinde sen varsın
Şarkı dinlerim
içinde sen
Oturdum ekmeğimi yerim
Karşımda sen oturursun
Çalışırım,
Karşımda sen
(...)
En güzel deniz,
Henüz gidilmemiş olandır
En güzel çocuk
Henüz büyümedi
En güzel günlerimiz
Henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim
En güzel söz
Henüz söylememiş olduğum sözdür
O şimdi ne yapıyor?
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Evde mi, sokakta mı?
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
O şimdi ne yapıyor
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
(...)
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
Her kara günümde onu bana
Tıpış tıpış getiren sevgili
Canımın içi ayaklar
Ve ne düşünüyor, beni mi?
Yoksa ne bileyim
Fasulyenin neden
Bir türlü pişmediğini mi?
Yahut insanların çoğunun neden böyle
Bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor
Şu anda şimdi, şimdi
(...)
Saat dört yoksun
Saat beş, yok
Altı, yedi, ertesi gün
Daha ertesi
Ve belki kimbilir...
Nazım Hikmet
Saat dört yoksun
Saat beş, yok
Altı, yedi, ertesi gün
Daha ertesi
Ve belki kimbilir...
(...)
Kitap okurum
içinde sen varsın
Şarkı dinlerim
içinde sen
Oturdum ekmeğimi yerim
Karşımda sen oturursun
Çalışırım,
Karşımda sen
(...)
En güzel deniz,
Henüz gidilmemiş olandır
En güzel çocuk
Henüz büyümedi
En güzel günlerimiz
Henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim
En güzel söz
Henüz söylememiş olduğum sözdür
O şimdi ne yapıyor?
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Evde mi, sokakta mı?
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
O şimdi ne yapıyor
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
(...)
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
Her kara günümde onu bana
Tıpış tıpış getiren sevgili
Canımın içi ayaklar
Ve ne düşünüyor, beni mi?
Yoksa ne bileyim
Fasulyenin neden
Bir türlü pişmediğini mi?
Yahut insanların çoğunun neden böyle
Bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor
Şu anda şimdi, şimdi
(...)
Saat dört yoksun
Saat beş, yok
Altı, yedi, ertesi gün
Daha ertesi
Ve belki kimbilir...
Nazım Hikmet
"beni sevmedi.
bu mühim değil, kimseye kendini sevdiremezdin. insanlar şanslı olanlar ve şanssız olanlar diye ayrılır. kendini şanssızlardan sayar, yaşamaya devam edersin.
beni sevmedi.
bu önemli değil, zaten beni kimler sevmedi saymaya vaktim yok. insanlar mutlu olanlar ve mutsuz olanlar diye ayrılır. kendini mutsuzların içine katar devam edersin.
beni sevmedi.
bu tuhaf değil, acısı derin, sorgusu uzun ama kabullenilir. insanlar aşık olanlar ve aşık olunanlar diye ayrılır. kendini aşık olanların en aptalı ilan eder devam edersin. beni sevmedi,
beni seviyormuş gibi yaptı.
bu mühim,
bu önemli,
bu tuhaf,
bu kabullenilemez ve katlanılamaz.
bunun ağrısı dinmez, bunun kırgınlığı unutulmaz.
sevilmiyor olmanın çaresizliğinden sağ çıkar da herkes, sevildim sanmamın düşüşünden kurtulamaz."
nursen yıldırım
bu mühim değil, kimseye kendini sevdiremezdin. insanlar şanslı olanlar ve şanssız olanlar diye ayrılır. kendini şanssızlardan sayar, yaşamaya devam edersin.
beni sevmedi.
bu önemli değil, zaten beni kimler sevmedi saymaya vaktim yok. insanlar mutlu olanlar ve mutsuz olanlar diye ayrılır. kendini mutsuzların içine katar devam edersin.
beni sevmedi.
bu tuhaf değil, acısı derin, sorgusu uzun ama kabullenilir. insanlar aşık olanlar ve aşık olunanlar diye ayrılır. kendini aşık olanların en aptalı ilan eder devam edersin. beni sevmedi,
beni seviyormuş gibi yaptı.
bu mühim,
bu önemli,
bu tuhaf,
bu kabullenilemez ve katlanılamaz.
bunun ağrısı dinmez, bunun kırgınlığı unutulmaz.
sevilmiyor olmanın çaresizliğinden sağ çıkar da herkes, sevildim sanmamın düşüşünden kurtulamaz."
nursen yıldırım
konuşurken birden dıt dıt diye 2 kere çalan bir ses duyarsın ve telefon kapanır.
allah allah niye kapattı lan şimdi ne güzel konuşuyorduk diye düşünürken sen, o tekrar arar.
Bir bakarsın ki aslında o kapatmamıştır. 1 saat dolduğu için otomatik kapanmıştır ve yüzünde ki o şapşik gülümseme ile birlikte bir 1
saate daha mutlu mutlu yatağında uzanırken gidiverirsiniz.
günlerce bu böyle tekrar eder ve bir gün konuşurken o saatlerin nasıl geçtiğini
anlayamadığın sevgilinin sesini, 1 saniye de olsa duymak için delirisin ama artık o yoktur..
ta tavvv - mutsuz son-
allah allah niye kapattı lan şimdi ne güzel konuşuyorduk diye düşünürken sen, o tekrar arar.
Bir bakarsın ki aslında o kapatmamıştır. 1 saat dolduğu için otomatik kapanmıştır ve yüzünde ki o şapşik gülümseme ile birlikte bir 1
saate daha mutlu mutlu yatağında uzanırken gidiverirsiniz.
günlerce bu böyle tekrar eder ve bir gün konuşurken o saatlerin nasıl geçtiğini
anlayamadığın sevgilinin sesini, 1 saniye de olsa duymak için delirisin ama artık o yoktur..
ta tavvv - mutsuz son-
(bkz: cahit zarifoğlu)nun tam ismidir.
"ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim"
Diyen insan.
"ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim"
Diyen insan.
haberi aldığımdan bu yana benden mutlusu yoktu.. işe istemeye istemeye gidip, koşa koşa eve geliyordum.. nasıl koşmayayım.. ben koşmasam ayaklarım durmuyordu. bi an önce eve gitmek istiyorlar, eve gidip hatunuma kavuşmak..
bugünde yine aynı hisler içindeydim.. akşam 18.00i zor ettim.. son rötuşları da yapıp kapattım bilgisayarımı. masamı topladım.. kişisel eşyalarımı çantama doldurdum.. dilimde bir şarkı kendim bile zor duyuyorum.. çantamı topladım, galiba hazırdım.. son bir kez masamın üstünü kontrol ettim unuttuğum bir şey var mı diye.. yok.. ceketimi aldım sandalyemin sırtından, kendi sırtıma geçirdim.. yakasını düzelttim.. mesaiye kalan arkadaşımla kolay gelsin dileyip çıktım ofisten.. asansöre yürüdüm, çağır tuşuna bastım.. o da ne az önce geçmiş benim olduğum kattan.. saatime baktım 16.05 amaan dedim kim bekleyecek şimdi.. merdivene yöneldim.. bir saniye bile geç kalmak istemiyordum hatunuma.. hızlı adımlarla indim merdivenlerden.. çıktım iş merkezinden.. mükemmel bir hava kucakladı beni.. son zamanlarda her şey güzel görünüyordu zaten gözüme.. gözlerimi kıstım çıkar çıkmaz.. güneş gözümü alıyordu çünkü.. ne kadar akşam saati de olsa havanın tam olarak kararmasına bir iki saat vardı.. yaz ayları böyle olurdu muğla'da.. gerçi türkiye geneli böyledir yaz aylarında otoparka yöneldim sonra. atladım arabama, çantamı yan koltuğa koydum.. kontağı çevirdim.. çevirmemle radyoda açıldı.. o da ne incir çalıyor radyoda.. yüzüme bir gülümseme yerleşti bütün gün yüzümde asılı durana nazaran, biraz daha büyük.. radyoya eşlik ediyordum.. parmaklarım direksiyonda ritim tutuyordu.. sonra daha hareketli parçalar.. ah diyorum bu gün her şey benim yanımda yol tenha, zaten oldum olası kalabalık olmamıştır buranın trafiği.. yolda bizim çiçekçiyi görüp yanaşıverdim önüne.. güzel bir demet yaptırdım.. çiçekleri toprakta severim bilirdi kadınım, hem dünyanın en güzel çiçeğine, çiçek götürmek anlamsızdı öyle derdim.. ama bir kereye mahsus sildim bu düşünceyi kafamdan.. ona layık olmasa da aldım.. devam ettim zaman kaybetmeden.. 15 dk sürmüyordu evin otoparkına girmem.. saat 16.30 aracı parkedip girdim apartmana.. çiçeği araçta unuttuğumu farkettim.. ah şaşkın kafam.. geri dönüp çiçeği aldım.. tekrar girdim apartmana hızlı hızlı çıktım merdivenleri.. 2.kattaki dairemin kapısındayım.. yavaşça açtım kapıyı uyuyor olabilirdi çünkü.. uyandırmak istemiyordum.. yavaşça çantamı bıraktım.. ayakkabılarımı çıkardım.. kapıyı kapattığımda farketti beni..
+tatlımmm.
-ben geldiiiim...
yanına gittim.. oturma odasında oturuyordu.. elinde şiş yelek örüyordu.. yaklaşıp yanığına bir öpücük bıraktım.. bir elim arkada.. sonra ona uzattım.. çok mutlu oldu. oda beni öpüyordu.. yerinden kalkmak istedi izin vermedim..
-sen otur ben vazoya koyarım..
+olmaz ya ben yaparım, dese de izin vermedim buna..
hemen gidip vitrinde duran boş vazoya biraz su doldurdum.. çiçekleri paketinden açıp vazoya yerleştirip salonun ortasındaki sehpanın üzerine koydum. güzel kokuları yayılsın diye odaya.. gelip uzandım dizine.. o an farkettim huzur bu işte.. mutluluk... sevgi.. evinde olmak.. elindekileri bıraktı hatunum tehlike yaratmayacak bir yere.. gözlerinin içi gülüyordu.. içim huzurla doluyordu.. gözlerinin içi gülüyordu, içim mutlulukla doluyordu..
+nasıl geçti günün..
-iyiydi.. anlattım kısaca.. sizin nasıldı, dedim.. karnına bir öpücük koyarak.. çok yordu mu ufaklık bugün seni?.
+sorma, bugün çok hareketliydi..
-bizimle tanışma zamanı yaklaşıyor ya ondan heyecanlıdır..
+bilmiyorum artık.. bugün çok tekmeledi anneyi dimi oğlum(eli karnında küçük bir yuvarlak çizdi)
-yapmaz öyle şey benim oğlum.. değil mi oğlum?
tekrar öptüm oğlumu.. sırt üstü döndüm.. parmakları saçlarımda geziyorken hatunumun öylece uyuyakalmışım.. huzur içinde..
evet oğlum, bir gün o hatunu bulduğumda ya da o beni bulduğunda seni böyle bekleyeceğiz.. heyecanla, merakla, sevgiyle, aşkla.. seni çok özledim..
baban...
bugünde yine aynı hisler içindeydim.. akşam 18.00i zor ettim.. son rötuşları da yapıp kapattım bilgisayarımı. masamı topladım.. kişisel eşyalarımı çantama doldurdum.. dilimde bir şarkı kendim bile zor duyuyorum.. çantamı topladım, galiba hazırdım.. son bir kez masamın üstünü kontrol ettim unuttuğum bir şey var mı diye.. yok.. ceketimi aldım sandalyemin sırtından, kendi sırtıma geçirdim.. yakasını düzelttim.. mesaiye kalan arkadaşımla kolay gelsin dileyip çıktım ofisten.. asansöre yürüdüm, çağır tuşuna bastım.. o da ne az önce geçmiş benim olduğum kattan.. saatime baktım 16.05 amaan dedim kim bekleyecek şimdi.. merdivene yöneldim.. bir saniye bile geç kalmak istemiyordum hatunuma.. hızlı adımlarla indim merdivenlerden.. çıktım iş merkezinden.. mükemmel bir hava kucakladı beni.. son zamanlarda her şey güzel görünüyordu zaten gözüme.. gözlerimi kıstım çıkar çıkmaz.. güneş gözümü alıyordu çünkü.. ne kadar akşam saati de olsa havanın tam olarak kararmasına bir iki saat vardı.. yaz ayları böyle olurdu muğla'da.. gerçi türkiye geneli böyledir yaz aylarında otoparka yöneldim sonra. atladım arabama, çantamı yan koltuğa koydum.. kontağı çevirdim.. çevirmemle radyoda açıldı.. o da ne incir çalıyor radyoda.. yüzüme bir gülümseme yerleşti bütün gün yüzümde asılı durana nazaran, biraz daha büyük.. radyoya eşlik ediyordum.. parmaklarım direksiyonda ritim tutuyordu.. sonra daha hareketli parçalar.. ah diyorum bu gün her şey benim yanımda yol tenha, zaten oldum olası kalabalık olmamıştır buranın trafiği.. yolda bizim çiçekçiyi görüp yanaşıverdim önüne.. güzel bir demet yaptırdım.. çiçekleri toprakta severim bilirdi kadınım, hem dünyanın en güzel çiçeğine, çiçek götürmek anlamsızdı öyle derdim.. ama bir kereye mahsus sildim bu düşünceyi kafamdan.. ona layık olmasa da aldım.. devam ettim zaman kaybetmeden.. 15 dk sürmüyordu evin otoparkına girmem.. saat 16.30 aracı parkedip girdim apartmana.. çiçeği araçta unuttuğumu farkettim.. ah şaşkın kafam.. geri dönüp çiçeği aldım.. tekrar girdim apartmana hızlı hızlı çıktım merdivenleri.. 2.kattaki dairemin kapısındayım.. yavaşça açtım kapıyı uyuyor olabilirdi çünkü.. uyandırmak istemiyordum.. yavaşça çantamı bıraktım.. ayakkabılarımı çıkardım.. kapıyı kapattığımda farketti beni..
+tatlımmm.
-ben geldiiiim...
yanına gittim.. oturma odasında oturuyordu.. elinde şiş yelek örüyordu.. yaklaşıp yanığına bir öpücük bıraktım.. bir elim arkada.. sonra ona uzattım.. çok mutlu oldu. oda beni öpüyordu.. yerinden kalkmak istedi izin vermedim..
-sen otur ben vazoya koyarım..
+olmaz ya ben yaparım, dese de izin vermedim buna..
hemen gidip vitrinde duran boş vazoya biraz su doldurdum.. çiçekleri paketinden açıp vazoya yerleştirip salonun ortasındaki sehpanın üzerine koydum. güzel kokuları yayılsın diye odaya.. gelip uzandım dizine.. o an farkettim huzur bu işte.. mutluluk... sevgi.. evinde olmak.. elindekileri bıraktı hatunum tehlike yaratmayacak bir yere.. gözlerinin içi gülüyordu.. içim huzurla doluyordu.. gözlerinin içi gülüyordu, içim mutlulukla doluyordu..
+nasıl geçti günün..
-iyiydi.. anlattım kısaca.. sizin nasıldı, dedim.. karnına bir öpücük koyarak.. çok yordu mu ufaklık bugün seni?.
+sorma, bugün çok hareketliydi..
-bizimle tanışma zamanı yaklaşıyor ya ondan heyecanlıdır..
+bilmiyorum artık.. bugün çok tekmeledi anneyi dimi oğlum(eli karnında küçük bir yuvarlak çizdi)
-yapmaz öyle şey benim oğlum.. değil mi oğlum?
tekrar öptüm oğlumu.. sırt üstü döndüm.. parmakları saçlarımda geziyorken hatunumun öylece uyuyakalmışım.. huzur içinde..
evet oğlum, bir gün o hatunu bulduğumda ya da o beni bulduğunda seni böyle bekleyeceğiz.. heyecanla, merakla, sevgiyle, aşkla.. seni çok özledim..
baban...
insanlara çabuk bağlanıyorum sözlük.
çayı, her zaman çay getiren çaycımız getirmediğinde mesela içemiyorum. aynı durakta her sabah benimle birlikte otobüs bekleyen amca gelmediğinde endişeleniyorum. Kısacası alışkanlıklarımdan kolay vazgeçemiyorum. alıştıklarımı kaybetmekten korkuyorum.
“Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.” diyor Salinger Çavdar tarlasında çocuklar kitabında. Sanırım anlattıklarım ve alıştıklarım yüzünden içimdeki bu kocaman boşluk, ve sanırım gerçekten bazılarını hala özlüyorum.
Tüm bunlara karşılık, gitmek isteyeni yolundan döndürme gibi bir çaba içerisinde olmuyorum. Konuyu uzatmadan, üzerine milyon tane anlam yüklemeden ve gereksiz kelimeler seçmeden açıkça gitmek istediğini söyleyenlerin yani ne istediğini bilenlerin hayata ve insanlara karşı net duruşunu seviyorum.
ve gideceksem susarak gidiyorum. Konuyu uzatmıyorum. geri dönüşüm de olmuyor.
Bazen çok uyumlu, çok kültürlü, çok eğlenceli, çok iyi niyetli biriyle tanışıyorum... Aklınıza gelen her güzel şeyden çok çok olan. Hani bazı videolar vardır, sakin bir müzik, çayır çimenler, tam gevşeyip teslim olacakken müziğe, ekrana korkunçlu bir şey çıkar da ödünüz patlar ya. Ben de iyi insanlarla takılırken bir türlü kendimi olaya veremiyorum. En güzel yerinde korkunçlu kadın/adam olacaklar diye ödüm patlıyor. Genelde de oluyorlar, hiç sektirmiyorlar. Bu nedenle hayattan öğrendiğim şeyi şöyle özet geçebilirim. Bir insanda aklımıza gelen her güzel şeyden çok çok olamaz.
ilginçtir, son zamanlarda yakın olduğumu sandığım birçok insanın aslında beni uzak gördüğünü fark ediyorum. seviyorsunuz sanıyorum beni bazen, aldanıyorum, sonra çok kızıyorum içten içe size söyleyemiyorum.
yeni tanıştığım birinin yanlışlarını da bir türlü göremiyorum. kalbimi kırdığında, çoğu zaman kendi kendime onun aslında öyle yapmak istemediğini telkin ederek konuyu kapatıyorum. hal böyle olunca, insanlar daha çok kırmaya, bense daha çok üzülmeye başlıyorum.
eğer birine kızdığımda esip gürlersem az, susarsam çok kızmış oluyorum, ama karşımdaki bu farkı anlayamıyor.
şu zamana kadar mutluluğun sadece ve sadece başkalarının mutluluğunda gizli olduğunu düşünürdüm. ta ki çevremdeki herkes mutluyken mutsuz olduğumu anlayana kadar. o yüzden birkaç zamandır, benden yüksek beklentiler içerisinde olan ve benim her daim mutlu etmeye çalıştığım insanları mutlu etme çabasında değilim. beni sevenlerin mutluluğumla mutlu olacaklarına inanıyorum ve herkesten önce kendi mutluluğum için çalışıyorum.
dertleşmeyi hiç beceremiyorum. üzgün olduğum zaman, sadece birinin yanında susmak istiyorum. iyi niyetle olduğunu bildiğim halde, birinin bana ısrarla ne oldu demesine gıcık oluyorum. sıkıntılarımı ancak ve ancak o haleti ruhiyeden kurtulduğum zaman anlatabiliyorum. Yine de bazen hiç tanımadığım ve sonrasında da hiç görüşmeyeceğim birine kendimi uzun uzun anlatmak istiyorum.
biriyle gelecek düşündüğümde, flash tv’nin yaşlandırma tekniğini kendisine uyguluyorum. ama karşımdakine bunu söylemiyorum. eğer aksi, huysuz bir ihtiyar olacağını düşünüyorsam asla devam etmiyorum. hadi gençken çekerim de yaşlandığımda uğraşamam öylesiyle diye düşünüyorum.
sahip olunan tüm kredileri, büyük ihtimalle hiç hak etmeyen ve hiçbir zaman kıymetini bilmeyecek birinde tükettiğimi fark edeli çok olmadı. Ve hak edene yeteri kadar kalmadığımı anlayalı. Neden hak eden insanla karşılaşana kadar tüm sevgi sözcüklerinin tüketiyoruz da bizim kadar masum olmayanların eline teslim ediyoruz sevgimizi bilmiyorum. Neden hor kullanıyorlar onlar da, çaba sarf etmeden elde ettiklerinin kıymetini bilemiyorlar.
Fiziksel bir kullanılmışlık değil kastım, ruhumuzu eskitiyorlar, gülen gözlerimizi, heyecanlı sesimizi tüketiyorlar, umutla seven kalbimizi anlamıyorum.
Sözlük üzerinde tanışıp, konuşup, durup dururken bozuştuğum kimseye sözlükte yazdığım yazılarla mesaj göndermiyorum. O ergenlik seviyesini geçeli çok oluyor. O nedenle bana sonrasında mesaj atıp bunu bana mı yazdın, burada beni mi kastettin diyen arkadaşlara gülüyorum. insanın kendisini bu kadar önemsemesine ne yazık ki anlam veremiyorum.
Bu yazdıklarım bir sabah trajedisi aslında. Mutlu uyanılan bir sabahtan sonra, unutmaya çalıştıklarımızı hatırlayınca büründüğüm enteresan ruh halim.
Ve son olarak şair’in dediği gibi...
bana bitmeyen bir tek şey söyle, söyle sonsuza inanayım!
https://www.youtube.com/watch?v=vxp8zUzc1IM
çayı, her zaman çay getiren çaycımız getirmediğinde mesela içemiyorum. aynı durakta her sabah benimle birlikte otobüs bekleyen amca gelmediğinde endişeleniyorum. Kısacası alışkanlıklarımdan kolay vazgeçemiyorum. alıştıklarımı kaybetmekten korkuyorum.
“Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.” diyor Salinger Çavdar tarlasında çocuklar kitabında. Sanırım anlattıklarım ve alıştıklarım yüzünden içimdeki bu kocaman boşluk, ve sanırım gerçekten bazılarını hala özlüyorum.
Tüm bunlara karşılık, gitmek isteyeni yolundan döndürme gibi bir çaba içerisinde olmuyorum. Konuyu uzatmadan, üzerine milyon tane anlam yüklemeden ve gereksiz kelimeler seçmeden açıkça gitmek istediğini söyleyenlerin yani ne istediğini bilenlerin hayata ve insanlara karşı net duruşunu seviyorum.
ve gideceksem susarak gidiyorum. Konuyu uzatmıyorum. geri dönüşüm de olmuyor.
Bazen çok uyumlu, çok kültürlü, çok eğlenceli, çok iyi niyetli biriyle tanışıyorum... Aklınıza gelen her güzel şeyden çok çok olan. Hani bazı videolar vardır, sakin bir müzik, çayır çimenler, tam gevşeyip teslim olacakken müziğe, ekrana korkunçlu bir şey çıkar da ödünüz patlar ya. Ben de iyi insanlarla takılırken bir türlü kendimi olaya veremiyorum. En güzel yerinde korkunçlu kadın/adam olacaklar diye ödüm patlıyor. Genelde de oluyorlar, hiç sektirmiyorlar. Bu nedenle hayattan öğrendiğim şeyi şöyle özet geçebilirim. Bir insanda aklımıza gelen her güzel şeyden çok çok olamaz.
ilginçtir, son zamanlarda yakın olduğumu sandığım birçok insanın aslında beni uzak gördüğünü fark ediyorum. seviyorsunuz sanıyorum beni bazen, aldanıyorum, sonra çok kızıyorum içten içe size söyleyemiyorum.
yeni tanıştığım birinin yanlışlarını da bir türlü göremiyorum. kalbimi kırdığında, çoğu zaman kendi kendime onun aslında öyle yapmak istemediğini telkin ederek konuyu kapatıyorum. hal böyle olunca, insanlar daha çok kırmaya, bense daha çok üzülmeye başlıyorum.
eğer birine kızdığımda esip gürlersem az, susarsam çok kızmış oluyorum, ama karşımdaki bu farkı anlayamıyor.
şu zamana kadar mutluluğun sadece ve sadece başkalarının mutluluğunda gizli olduğunu düşünürdüm. ta ki çevremdeki herkes mutluyken mutsuz olduğumu anlayana kadar. o yüzden birkaç zamandır, benden yüksek beklentiler içerisinde olan ve benim her daim mutlu etmeye çalıştığım insanları mutlu etme çabasında değilim. beni sevenlerin mutluluğumla mutlu olacaklarına inanıyorum ve herkesten önce kendi mutluluğum için çalışıyorum.
dertleşmeyi hiç beceremiyorum. üzgün olduğum zaman, sadece birinin yanında susmak istiyorum. iyi niyetle olduğunu bildiğim halde, birinin bana ısrarla ne oldu demesine gıcık oluyorum. sıkıntılarımı ancak ve ancak o haleti ruhiyeden kurtulduğum zaman anlatabiliyorum. Yine de bazen hiç tanımadığım ve sonrasında da hiç görüşmeyeceğim birine kendimi uzun uzun anlatmak istiyorum.
biriyle gelecek düşündüğümde, flash tv’nin yaşlandırma tekniğini kendisine uyguluyorum. ama karşımdakine bunu söylemiyorum. eğer aksi, huysuz bir ihtiyar olacağını düşünüyorsam asla devam etmiyorum. hadi gençken çekerim de yaşlandığımda uğraşamam öylesiyle diye düşünüyorum.
sahip olunan tüm kredileri, büyük ihtimalle hiç hak etmeyen ve hiçbir zaman kıymetini bilmeyecek birinde tükettiğimi fark edeli çok olmadı. Ve hak edene yeteri kadar kalmadığımı anlayalı. Neden hak eden insanla karşılaşana kadar tüm sevgi sözcüklerinin tüketiyoruz da bizim kadar masum olmayanların eline teslim ediyoruz sevgimizi bilmiyorum. Neden hor kullanıyorlar onlar da, çaba sarf etmeden elde ettiklerinin kıymetini bilemiyorlar.
Fiziksel bir kullanılmışlık değil kastım, ruhumuzu eskitiyorlar, gülen gözlerimizi, heyecanlı sesimizi tüketiyorlar, umutla seven kalbimizi anlamıyorum.
Sözlük üzerinde tanışıp, konuşup, durup dururken bozuştuğum kimseye sözlükte yazdığım yazılarla mesaj göndermiyorum. O ergenlik seviyesini geçeli çok oluyor. O nedenle bana sonrasında mesaj atıp bunu bana mı yazdın, burada beni mi kastettin diyen arkadaşlara gülüyorum. insanın kendisini bu kadar önemsemesine ne yazık ki anlam veremiyorum.
Bu yazdıklarım bir sabah trajedisi aslında. Mutlu uyanılan bir sabahtan sonra, unutmaya çalıştıklarımızı hatırlayınca büründüğüm enteresan ruh halim.
Ve son olarak şair’in dediği gibi...
bana bitmeyen bir tek şey söyle, söyle sonsuza inanayım!
https://www.youtube.com/watch?v=vxp8zUzc1IM
Mutluluk, mutsuzluk var olduğu için vardır.
aynı durumdayız; ölüyoruz aşkımızdan, karşıdakinin umrunda değil. inşallah leyla, inşallah birgün seninkinin umrunda olur, inşallah...
Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam...
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam...
Murathan Mungan - Şairin Romanı
"Ne tuhaf! insanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. insan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu."
"Ne tuhaf! insanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. insan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu."
"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim dedi: Genede az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda..." Oğuz Atay