bugün

entry'ler (30)

sinema sektörü

sinemasal bir tabir. amerikan, fransız, hint vs. sinemalarının toplamı sinema sektörünü meydana getirir.

made of stone

sözleri de şöyledir.

your knuckles whiten on the wheel
the last thing that your hands will feel
your final flight can't be delayed

no land just sky it's so serene
your pink fat lips let go a scream
you fry and melt i love the scene

sometimes i
fantasize
when the streets are cold and lonely
and the cars they burn below me
don't these times
fill your eyes
when the streets are cold and lonely
and the cars they burn below me
are you all alone
is anybody home

i'm standing warm against the cold
now that the flames have taken hold
at least you left your life in style

and for as far as i can see
tin twisted grills grin back at me
bad money dies
i love the scene

sometimes i
fantasize
when the streets are cold and lonely
and the cars they burn below me
don't these times
fill your eyes
when the streets are cold and lonely
and the cars they burn below me
are you all alone
is anybody home

sometimes i
fantasize
when the streets are cold and lonely
and the cars they burn below me
don't these times
fill your eyes
when the streets are cold and lonely
and the cars they burn below me
are you all alone
are you made of stone

not: alın teri değil, copy-paste

rnd

ingilizce rastgele, random kelimesinin kısaltması olan bir dosya uzantısı. çeşitli programlar c: sürücüsü içinde bu uzantıya sahip güvenlik kodları üretebilir. misal: putty.rnd

hareket sensörüne kendini göstermeye çalışmak

toy story adlı pixar filminde vardı böyle bir şey.
http://i36.tinypic.com/255hn3n.gif

ice tea

(bkz: limonlu ice tea)

conan o brien

tbs'teki yeni programı the conan o'brien show'un ilk bölümü 8 kasımda yayınlanacak olan turuncu şov adamı.

limonlu ice tea

lipton firmasının çıkardığı hafif gazlı, limonlu çayımsı içecek.
çayla pek alakası yok.

limonlu ice tea ile ilgili kötü bir anım var, tanım da yaptığıma göre onu paylaşmak isterim aziz dostlar.

hiç unutmam, geçtiğimiz yaz sezonunda uzanmışım ser-yata, sahilde gelen geçeni kesiyorum. yaşım gereği. yaz erkekleri 19-20li yaşlarda bunu yapmalı. neyse uzatmayalım.
ben de yaşım gereğince upuzun bac...
yani upuzun sahil şeridini tarıyordum gözlerimle.
o an o'nu gördüm. bronz ten üzerine en çok hangi renk bikini yakışır hedonist diye sorsanız "yeşil" derim. sormasanız da yeşil derim o ayrı.
yeşil bikini ve bronz tenin mükemmel buluşması olan kusursuz vücut bana doğru yaklaşmaktaydı. haftalardır uzaktan kesip de yanına yaklaşmaya çekindiğim kız üstüme üstüme geliyordu. sonrasını adım adım anlatacağım.
* limonlu ice tea içiyordum.
* nazik adımlarla ilerliyordu.
* bir yudum aldım. vücudumda dolaşan gazı hissettim.
* kız bana iyice yaklaştı.
* götümün sol lobu titremeye başladı ki, beni bilen bilir. bu iyiye işaret değildir.
* iyice yaklaştı ve yanıma doğru eğildi.
* ice tea'mden son yudumu aldım.
* aramızdaki mesafe 20 cm falandı.
* mükemmel kırmızı dudaklarını açıp "bir şey sora..." dediği sırada
* geğirdim.

bir daha görüşmedik.

işte tüm bunlara kadir olan içecektir limonlu ice tea. itina ile içiniz.

anti inci

(bkz: inci sözlük/#8525246)
şu entryde de belirttiğim gibi amaçsız, işsiz güçsüz bir takım serserinin buluşma noktasıdır. bu hareket de inci felsefesi dedikleri şeye karşı çıkan bir oluşumdur.

robert downey jr

hayat verdiği tüm karakterlere ayrı ayrı hayran kaldığım aktör. iron man'de olsun zodiac'ta olsun good night and good luck'ta olsun. karizması yeter!

tumblr

wordpress ve blogger'a oranla çok daha pratik, kullanımı çok daha kolay mini-blog sitesi.

şurada da kendi hedonist manifesto'mu yazdığım, sıklıkla müzik ve resim paylaştığım blogum var.
http://benhedonistim.tumblr.com/

trakya üniversitesi

2010-2011 dönemi itibariyle bilgisayar mühendisliği eğitimine başlayacağım yüksek öğretim kurumu.

rosalinda

- rosalinda bana bir bardak su getirir misin
+ peki josé, (hoze) sana bir bardak su getiririm
(gider, gelir)
- bana bir bardak su getirdiğin için sağ ol rosalinda
+ sana bir bardak su getirmemin hiç önemi yok josé

olaylar gelişir.

moon

clint mansell imzalı muhteşem bir soundtrack albümüne sahip filmdir.

01. welcome to lunar industries (7:11)
02. two weeks & counting... (2:00)
03. i'm sam bell (3:45)
04. i'm sam bell, too... (5:05)
05. memories (someone we'll never know) (4:53)
06. are you receiving? (3:18)
07. can't get there from here (3:17)
08. "we're not programs, gerty, we're people" (5:10)
09. the nursery (3:46)
10. sacrifice (3:03)
11. we're going home (3:42)
12. welcome to lunar industries (three year stretch....) (10:03)

başlamasıyla bitmesi bir olan şarkılar

genel olarak ramones şarkılarıdır. ya da beatles grubunun ilk dönem şarkılarıdır.

jim morrison

kertenkelelerin kralı, asilerin lideri ve bir anti kahraman, james douglas morrison.

ölmekten korkmazdı, ölüm anının tadını çıkaramamaktan korkardı morrison. bir gece yatağında sessizce ölmeyi değil, bir uçak kazasında ölmeyi yeğlerdi.
ancak olmadı.
27 yaşında, hayatının henüz baharında dünyanın tüm zevklerini tatmış, tüm çukurlara batıp tüm zirvelere tırmanmış bir şekilde küvetinde sonsuzluğa dalıp gitti.

ancak ölümsüzlüğün sırrını çözmüştü kertenkele kral.
o kertenkeleydi, deri değiştirip, şekil değiştirip tekrar gelirdi dünyaya bu sefer daha güçlü.
kertenkeleler dinozor çağından beri dünyada değil miydi, ölüme böylesine meydan okuyan bir türdendi işte morrison.

sözleriyle aramızda. şiirleriyle. ve o eşsiz sesiyle.

sözlük yazarlarının itirafları

4 yıl öncesine kadar deliler gibi sevdiğim kızın şimdi neye benzediğini bile hatırlamıyorum.
sanki, suratı benliğimden aniden silinmiş gibi.
sebebi ihanet mi!? yaşadığım acıyı gölgelemek için zihnimin oynadığı bir oyun mu bilmiyorum.
tek ihtiyacım sendin dediğim, sıcak arabanda mahsur kalmış bir köpeğim * * dediğim kızı aniden nasıl unutuveririm. hayatımda bu kadar yer kaplayan birini?
zihnimin bu oyunu aslında bana edilen ihanete bir ihanet daha eklemek değil mi. unutmak sanki hiç olmamış gibi.

itiraf ediyorum sözlük. görüntüsünü kafamdan atsam da kim olduğunu, neden delicesine aşık olduğumu, ona dair hiçbir şeyi atamadım, silemedim kafamdan.

life on mars

güzide bir david bowie şarkısı.

sözlerini de yazayım tam olsun mu, bence olsun.

it's a god-awful small affair
to the girl with the mousy hair
but her mummy is yelling no
and her daddy has told her to go
but her friend is nowhere to be seen
now she walks through her sunken dream
to the seat with the clearest view
and she's hooked to the silver screen
but the film is a saddening bore
for she's lived it ten times or more
she could spit in the eyes of fools
as they ask her to focus on

sailors fighting in the dance hall
oh man! look at those cavemen go
it's the freakiest show
take a look at the lawman
beating up the wrong guy
oh man! wonder if he'll ever know
he's in the best selling show
is there life on mars?

it's on amerikas tortured brow
that mickey mouse has grown up a cow
now the workers have struck for fame
cause lennon's on sale again
see the mice in their million hordes
from ibeza to the norfolk broads
rule britannia is out of bounds
to my mother, my dog, and clowns
but the film is a saddening bore
cause i wrote it ten times or more
it's about to be writ again
as i ask you to focus on

sailors fighting in the dance hall
oh man! look at those cavemen go
it's the freakiest show
take a look at the lawman
beating up the wrong guy
oh man! wonder if he'll ever know
he's in the best selling show
is there life on mars?

bilim

bilim, insanın evreni anlama kapasitesini artırmak amacıyla, önümüze çıkan sorunları parçalara ayırıp inceleyen bir yöntemdir. sadece ama sadece bir yöntemdir.
ancak evreni anlama çabamızda son derece çiğ bir araçtır.

araçta bir takım kusurlar olması, aracı kullananın hatasını gizlemez.

şöyle ki;
son 200 yıl içerisinde -tarihsel kayıt anlayışımızın geliştiği bir aralıktan bahsediyorum- bilimin insanlığa yadsınamaz faydaları olduğu rahatlıkla söylenebilir. kuduz aşısı, renkli diş macunu, uzayın fethi, uydu ve bilgisayar teknolojileri...

bu ilerleme muazzam ölçüde gerçekleşti. ancak getirilerinin yanında, götürülerini hiç düşünmedik.

1800'lerin başında dünya nüfusu 1 milyarken, gelişen imkanlar ve teknolojinin getirdiği rahatlıkla "200 yılda 5 milyar çoğaldık"
yine bilimin getirileri (!) sayesinde doğa hiç olmadığı kadar kirli. hiç olmadığı hızda yok oluyor. hepimizin bir ağaçtan düşme maceramız yok muydu? hepimiz erik ağaçlarında büyümedik mi, ilk kız arkadaşımızla incir ağacının tepesinden dünyaya bakmadık mı?

biliyor musunuz, şimdiki nesil ağaç nedir bilmiyor. bildikleri şey resim. ya da okul gezisiyle gördükleri belgrad.

daha da vahim olanı tüm dünya ülkeleri silahlanıyor. birbirimizi öldürmek için, evreni anlama amacımızı kullanıyoruz.

değil bir başkasını, kendimizi tanımayı bile reddediyoruz. kendi pisliğimizde boğulmaya mahkumuz. 2050de dünya nüfusu 9 milyar olacak ve kaynaklar tükenecek, savaşlar -en kötüsü de sıcak savaş olmayacak, nükleer savaş gerçekleşecek- artacak ve kendi pisliğimizde boğulacağız.

ne için? evreni anlamak için. sıçarım öyle anlayışa. ben ilkel olmak istiyorum. bunlar gibi; http://www.haberaktuel.com/amazon-ormanlarinda-tas-devrinden-kalma-ilkel-kabile-haberi-132675.html
hangimiz daha medeniyiz?!

i love you phillip morris

2009'da vizyona girmeden direkt olarak dvd olarak satışa sunulan komedi-dram türünde amerikan yapımı film.

baş rolü jim carrey ve ewan mcgregor paylaşıyor.

doğuştan dolandırıcı steven russell,* hapishanede tanıştığı phillip morris * adlı mahkuma aşık oluyor. bu ikilinin imkansız aşkını anlatan film 102 dakika, ancak bu kısacık süreye, pek çok önemli mesaj sığdırmış.

"hiç izlemediğiniz türden, çok farklı bir aşk hikayesi."

jim carrey, zaten bildiğimiz gibi. filmdeki gay rolüyle, her türlü rolün altından kalkabileceğini bir kez daha kanıtlıyor üstad.
rolünün üstesinden çok iyi gelmiş. oynadığı karakter steve russel, liar liar, a series of unfortunate events, dick ve jane iş başında filmlerindeki karakterleri anımsatıyor. dolandırıcı, şirin ve son derece komik.

ewan mcgregor ise şahane. oyunculuğunun değeri gözümüzde bir kat daha artıyor. hatırlarsanız star wars serisinde obi wan kenobi gibi fazlasıyla erkeksi, savaşçı bir rolde oynadı. şimdi, onun tam tersini düşünün. işte öyle büyük oyuncu.

filmde pek çok küçük ve güzel ayrıntı var. detaylar çok zekice kurgulanmış, espriler usta düzeyinde. tabi bunlar jim carrey'nin oyunculuk yeteneğiyle birleşince, ortaya harika bir şey çıkmış. kısacası gidin, bulun, alın, izleyin.

gelelim filmin kritik noktasına.

filmin toplumun büyük çoğunluğu tarafından çekinceli görülebilecek kısmı ise, eşcinsel sevişme sahneleri içeriyor olması. ancak beyaz perdede heteroseksüel sevişme sahnesi varsa, ve o ne kadar normal görülüyorsa, bence homoseksüel sevişme sahnesi de olmalıdır. gayet de doğaldır. hatta geç bile kalınmıştır bu konuda. tabi bu türde pek çok hollywood yapımı yok da değil.
ancak toplumun gözünde bir tabunun daha gümbür gümbür yıkılmasına yardım etse keşke bu film.

sinemanın amacı da bu değil mi, kanıları değiştirmek, yeni hayat deneyimleri, farklı fikirleri göstermek değil mi?

kemal kılıçdaroğlu nun karikatürünün çizilememesi

eğri oturup doğru konuşalım.

kılıçdaroğlu'nun lider sıfatından yoksun olmasından kaynaklanan durumdur. adamda bildiğin "memur tipi" var.

not: he şu anlaşılmasın, karikatürü çokça çizilen kişide liderlik sıfatı ya da duruşu vardır demiyorum.
misal rte. liderlik özelliklerini bir kenara bırakın, mahallenin ihtiyar heyetine seçmezdim ben o adamı.
rte rastgele seçildi. örnekler çoğaltılabilir.