bugün
- biberonuna tiner koyularak öldürülen bebek19
- zafer partisi15
- tulumba tatlısı14
- apo yu hapisten çıkartmaya çalışmak14
- 16 kasım 2024 jake paul vs mike tyson boks maçı11
- mike tyson11
- güvenmemeyi nasıl öğrendin14
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri14
- portakallı kek10
- sözlük kızlarının meme şekilleri16
- izmirde 5 çocuğun öldüğü yangın15
- anın görüntüsü18
- bir cumhurbaşkanı nasıl olmalı12
- tanışmak istediğiniz yazar18
- reis deyince akla ilk gelen24
- bugünün bir türlü bitmemesi8
- göbek deliği estetiği11
- kadın aldatması erkek aldatmasıyla aynı mıdır10
- şehirler arası otobüs yolculuğunda bastıran çiş8
- true ve koala arasındaki cinsel gerilim9
- yazarların gurur duydukları özellikleri21
- atatürk resmine basan piçe uçan yumruk17
- queen ravenna'nın ölmesi13
- bayburtta picasso'ya ait ünlü tablo yakalandı22
- zeynep bastık'ın beyaz külodu23
- 13 yaşındaki çocuğun aids ten ölmesi10
- peter parker'ın mutsuz olması16
- atatürk'e düşman olanlar14
- gecenin şarkısı8
- izmir 3 koşuda hangi at gelir8
- birlikte diyete başlayalım mı9
- menzil cemaatinin 17 milyar serveti olması23
- yazarların romantiklik seviyesi25
- realite manipülasyonu14
- profesörün sokak köpeği saldırısına uğradığı ülke26
- yazarların kendilerini tanımlama şekli13
- kanka olmak istediğiniz yazarlar13
- kadınların katlandığı eziyetler14
- gül gibi kokan sözlüğün ağır abisi21
- belediye konserleri yasaklansın9
- mesai saatlerinde entry girenleri cimere bildirmek8
- israfa son vermek için yapılması zaruri olan 3 şey26
- judas'ın ölmesi8
- 17 yaşında bmw vs 3 yaşında egea9
- kedimi kim yedi1'in ölmesi13
- özlem zengin21
- gece yatarken kurulan hayaller16
- bazlama açmayı bilmeyen kız10
- bir erkeğin bağımlılık yapabilecek özellikleri8
- ölsem helvamı hangi yazar yapar22
entry'ler (738)
Kara cahil diye bok atmadan önce önünü arkasını araştırıp okusanız keşke!
Zaten adamların kucağına koştura koştura zıplayan da benim (!) Ünlü davanın savcısıyım diye savunan da (!)
Öncelikle genel kurmay başkanına değil de kuvvet komutanlarına bir bakın! Yani Karar alınmış ama...
Buyurun: (özellikle Ömer dinçer'in itiraflarına dikkat!)
"Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök'ün Meclis 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonunda anlattıkları, 2004 tarihli MGK kararını yeniden gündeme getirdi.
Özkök’ün anlatımları hem, “TSK gerekli uyarıyı yapmış, ama iktidar duymazdan gelmiş” diye değerlendirildi, hem de “FETÖ'cülük suçunun” başlama tarihinin Erdoğan'ın belirlediği gibi, 17/25 Aralık 2013 değil, 2004 olması gerektiği şeklinde yorumlandı.
Bilindiği gibi, iktidar ve cemaatin arasının bozulmasından sonra Taraf Gazetesi 2004 MGK kararlarını yayınlamış, dönemin Hükümet Sözcüsü Yalçın Akdoğan da, “O karar yok hükmündedir” demişti.
Özkök'ün Meclis'teki açıklamalarından sonra Yalçın Akdoğan bugün Star Gazetesi'ndeki köşesinde bir kez daha 2004 MGK kararını yazıp, “O dönemde irtica yaygarasıyla hükümetin etkisizleştirilmeye çalışıldığını ve FETÖ'nün burada sadece irtica bağlamında bir başlık” olduğunu savunurken, yine askeri suçladı.
Akdoğan, o döneme yönelik değerlendirmelerin “zamanı ve bağlamıyla birlikte ele alınmasını” (Cumhuriyet tarihini, 'zamanı ve bağlamıyla' ele almayıp, bugünün anlayış ve şartlarıyla bakarak, her Allah'ın günü yerden yere vuranların 2004 MGK'sı için bunu söylemesi ilginç) da istedi.
Yalçın Akdoğan'ın siyasete girişi 2011. O yüzden biz en iyisi 2004'ü bizzat yaşayan bir başka AKP'linin tanıklığına başvurup, ne olup bittiğini anlayalım.
Bu kişi uzun yıllar Başbakanlık Müsteşarlığı yapan, 2004'te de bu görevde ve aynı zamanda irticayla mücadeleyi takiple sorumlu Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK)'nun başkanı olan Ömer Dinçer.
Dinçer geçen Aralık'ta çıkan “Türkiye'de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?” isimli kitabında o günleri de enine boyuna anlatıyor. Özetleyelim:
- BUTKK 28 Kasım 1997'de Mesut Yılmaz hükümeti tarafından kurulur. Kurulun görevi MGK'nın 28 Şubat'ta aldığı kararların uygulanmasının takibini ve koordinasyonunu yapmaktır.
- Kurul, faaliyetlerini daha sistematik olarak yürütmek üzere bir stratejik plan hazırlar. Bu planın, 28 Nisan 2000 tarihinde yapılan MGK toplantısında hükümete tavsiye edilmesi kararlaştırılır.
- 18 Mayıs 2000'de de “irticai (Siyasal islam) Faaliyetlere Karşı Yürütülecek Mücadele Stratejisi” Ecevit hükümeti tarafından Bakanlar Kurulu kararı haline getirilir.
- 28 Şubat'taki karara ek olarak belirlenen “Rejim Aleyhtarı irticai Faaliyetlere Karşı Alınması Gereken Tedbirler” 18 başlıkta toplanmıştır. Bunlar arasında, “Radikal dinci kesimin kamu kuruluşlarına sızmalarının önlenmesi” şeklinde bir başlık da vardır.
- 27 Haziran 2000'de dönemin Başbakanlık Müsteşarı tarafından bir genelge yayınlanır ve strateji gereğince alınacak tedbirler liste halinde kurumlara gönderilip, tedbirlere göre yapılan uygulamanın her ay sonunda BUTKK'a rapor edilmesi talimatı verilir.
- 18 ana başlık altında toplanan bu tedbirlerin uygulanabilmesi için daha sonraki süreçte 18 yasal değişiklik veya düzenleme yapılır. Ayrıca 1 tüzük, 12 yönetmelik, 7 genelge ve 1 tebliğ çıkarılır. Ancak bütün mevzuat Aralık 2010'da yürürlükten kaldırılır ve BUTKK'un görevine de son verilir.
DiNÇER iÇiN BUTKK NEYDi?
Ekim 2003'te BUTKK'na başkanlık yapmaya başlayan Dinçer'e göre, “Bu stratejiyle, dini inanç ve ibadetlerinde hassas davranın ve başını örten tüm kamu görevlileri, dindar insanların veya grup ve cemaatlerin kurduğu vakıf, dernek ve şirketler, imam hatip okulları ve Kur'an kursları sıkı bir takip ve denetime tabi tutuluyor, en küçük bir fırsatta bu kişi ve kurumlara en ağır yaptırımlar uygulanması isteniyor”du.
Dinçer, “Askeri vesayetin somut ve görünür bir cisme büründüğü BUTKK toplantıları, benim için tarif edilemez bir sıkıntı ve gerginlik demekti. Toplantı yapılmadan bir gün önce içine düştüğüm gerginlik hali, toplantı gününde de devam ediyor ve etkisinden ancak bir iki gün sonra kurtulabiliyordum” diyor.
Devamında ise yaklaşık 2 yıl askerlerin getirdiği bilgilerle ilgili nasıl “oyun” oynadıklarını anlatıp, şunu söylüyor:
“Ama hiçbir zaman konuya muhatap olan kişilere veya kurumlara yönelik yaptırım yapılmasına izin vermedik. Yutkunduk, derdimizi kimseyle paylaşmadan içimize attık, baskıları sabırla göğüsledik.”
Dinçer, askerden korudukları vakıf, dernek ve toplantıları örneklendirirken, şimdilerde “suçlu” ilan edilen “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın adını verip, “Bu Vakfın Washington'da düzenlediği Abant platformu için tedbir alınması taleplerini nasıl geri çevirdiğini” de anlatıyor.
ERBAKAN’IN HATASINA DÜŞMEYiP, DOSYAYA KALDIRMIŞLAR
2004 MGK kararına gelince; işte Ömer Dinçer'in kaleminden o olay:
“MGK, 28 Şubat kararları ve buna bağlı stratejilerin uygulanmasını titizlikle takip ediyordu. Bu çabaları pekiştirmek ve daha da derinleştirmek için Ağustos ayında yeni bir hamle daha yaptı. AK Parti iktidarını reform çabalarından uzaklaştırmak ve köşeye sıkıştırmak amacıyla Fethullah Gülen Cemaatine yönelik yeni bir mücadele planını devreye sokmak istedi. MGK 24 Ağustos 2004 tarihinde yaptığı toplantıda, '24 Haziran 2004 tarihli MGK toplantısının ana gündem maddelerinden biri olan 'Türkiye'deki Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen' konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyelerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konudaki tavsiye kararının Hükümete bildirilmesi...' şeklinde bir karar verdi.”
Demek ki, o plan tüm cemaatlere değil, sadece Gülen Cemaatine yönelikmiş!..
Peki sonrasında ne olmuş? Dinçer şöyle devam ediyor:
“Tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı 'dosyasına' kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı. MGK'nın 1997 yılında irticayla mücadele kararında yapılan hata burada tekrarlanmamıştı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterildi. Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ise ben üstlenmiştim. Darbe söylentileriyle büyük bir baskı altında olsak da bize güvenen insanları sıkıntıya sokacak bir adım atmamıştık. Nitekim ülkede bütün vatandaşlarımız rahatça ve huzur içinde günlük hayatlarına devam etme imkanı buldu. Hükümet kapalı kapılar ardında kendisine yöneltilen baskılara dağ gibi göğüs germişti. Bu tavrın bir bedeli vardı. Bu bedel, Ergenekon çetesinin tuzakları ve merkez medyanın karalama çabalarıyla ödendi.”
Cemaat “dost kuvvet” sayılırken, mücadele isteyen askerlerin “düşman kuvvet” görüldüğü nasıl da ortada!..
Netice; “Rahatça ve huzur içinde tüm kılcal damarlara” girip, devleti alaşağı ettiler!.."
(bkz:
http://odatv.com/yalcin-a...diyecek-2210161200_m.html)
Zaten adamların kucağına koştura koştura zıplayan da benim (!) Ünlü davanın savcısıyım diye savunan da (!)
Öncelikle genel kurmay başkanına değil de kuvvet komutanlarına bir bakın! Yani Karar alınmış ama...
Buyurun: (özellikle Ömer dinçer'in itiraflarına dikkat!)
"Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök'ün Meclis 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonunda anlattıkları, 2004 tarihli MGK kararını yeniden gündeme getirdi.
Özkök’ün anlatımları hem, “TSK gerekli uyarıyı yapmış, ama iktidar duymazdan gelmiş” diye değerlendirildi, hem de “FETÖ'cülük suçunun” başlama tarihinin Erdoğan'ın belirlediği gibi, 17/25 Aralık 2013 değil, 2004 olması gerektiği şeklinde yorumlandı.
Bilindiği gibi, iktidar ve cemaatin arasının bozulmasından sonra Taraf Gazetesi 2004 MGK kararlarını yayınlamış, dönemin Hükümet Sözcüsü Yalçın Akdoğan da, “O karar yok hükmündedir” demişti.
Özkök'ün Meclis'teki açıklamalarından sonra Yalçın Akdoğan bugün Star Gazetesi'ndeki köşesinde bir kez daha 2004 MGK kararını yazıp, “O dönemde irtica yaygarasıyla hükümetin etkisizleştirilmeye çalışıldığını ve FETÖ'nün burada sadece irtica bağlamında bir başlık” olduğunu savunurken, yine askeri suçladı.
Akdoğan, o döneme yönelik değerlendirmelerin “zamanı ve bağlamıyla birlikte ele alınmasını” (Cumhuriyet tarihini, 'zamanı ve bağlamıyla' ele almayıp, bugünün anlayış ve şartlarıyla bakarak, her Allah'ın günü yerden yere vuranların 2004 MGK'sı için bunu söylemesi ilginç) da istedi.
Yalçın Akdoğan'ın siyasete girişi 2011. O yüzden biz en iyisi 2004'ü bizzat yaşayan bir başka AKP'linin tanıklığına başvurup, ne olup bittiğini anlayalım.
Bu kişi uzun yıllar Başbakanlık Müsteşarlığı yapan, 2004'te de bu görevde ve aynı zamanda irticayla mücadeleyi takiple sorumlu Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK)'nun başkanı olan Ömer Dinçer.
Dinçer geçen Aralık'ta çıkan “Türkiye'de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?” isimli kitabında o günleri de enine boyuna anlatıyor. Özetleyelim:
- BUTKK 28 Kasım 1997'de Mesut Yılmaz hükümeti tarafından kurulur. Kurulun görevi MGK'nın 28 Şubat'ta aldığı kararların uygulanmasının takibini ve koordinasyonunu yapmaktır.
- Kurul, faaliyetlerini daha sistematik olarak yürütmek üzere bir stratejik plan hazırlar. Bu planın, 28 Nisan 2000 tarihinde yapılan MGK toplantısında hükümete tavsiye edilmesi kararlaştırılır.
- 18 Mayıs 2000'de de “irticai (Siyasal islam) Faaliyetlere Karşı Yürütülecek Mücadele Stratejisi” Ecevit hükümeti tarafından Bakanlar Kurulu kararı haline getirilir.
- 28 Şubat'taki karara ek olarak belirlenen “Rejim Aleyhtarı irticai Faaliyetlere Karşı Alınması Gereken Tedbirler” 18 başlıkta toplanmıştır. Bunlar arasında, “Radikal dinci kesimin kamu kuruluşlarına sızmalarının önlenmesi” şeklinde bir başlık da vardır.
- 27 Haziran 2000'de dönemin Başbakanlık Müsteşarı tarafından bir genelge yayınlanır ve strateji gereğince alınacak tedbirler liste halinde kurumlara gönderilip, tedbirlere göre yapılan uygulamanın her ay sonunda BUTKK'a rapor edilmesi talimatı verilir.
- 18 ana başlık altında toplanan bu tedbirlerin uygulanabilmesi için daha sonraki süreçte 18 yasal değişiklik veya düzenleme yapılır. Ayrıca 1 tüzük, 12 yönetmelik, 7 genelge ve 1 tebliğ çıkarılır. Ancak bütün mevzuat Aralık 2010'da yürürlükten kaldırılır ve BUTKK'un görevine de son verilir.
DiNÇER iÇiN BUTKK NEYDi?
Ekim 2003'te BUTKK'na başkanlık yapmaya başlayan Dinçer'e göre, “Bu stratejiyle, dini inanç ve ibadetlerinde hassas davranın ve başını örten tüm kamu görevlileri, dindar insanların veya grup ve cemaatlerin kurduğu vakıf, dernek ve şirketler, imam hatip okulları ve Kur'an kursları sıkı bir takip ve denetime tabi tutuluyor, en küçük bir fırsatta bu kişi ve kurumlara en ağır yaptırımlar uygulanması isteniyor”du.
Dinçer, “Askeri vesayetin somut ve görünür bir cisme büründüğü BUTKK toplantıları, benim için tarif edilemez bir sıkıntı ve gerginlik demekti. Toplantı yapılmadan bir gün önce içine düştüğüm gerginlik hali, toplantı gününde de devam ediyor ve etkisinden ancak bir iki gün sonra kurtulabiliyordum” diyor.
Devamında ise yaklaşık 2 yıl askerlerin getirdiği bilgilerle ilgili nasıl “oyun” oynadıklarını anlatıp, şunu söylüyor:
“Ama hiçbir zaman konuya muhatap olan kişilere veya kurumlara yönelik yaptırım yapılmasına izin vermedik. Yutkunduk, derdimizi kimseyle paylaşmadan içimize attık, baskıları sabırla göğüsledik.”
Dinçer, askerden korudukları vakıf, dernek ve toplantıları örneklendirirken, şimdilerde “suçlu” ilan edilen “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın adını verip, “Bu Vakfın Washington'da düzenlediği Abant platformu için tedbir alınması taleplerini nasıl geri çevirdiğini” de anlatıyor.
ERBAKAN’IN HATASINA DÜŞMEYiP, DOSYAYA KALDIRMIŞLAR
2004 MGK kararına gelince; işte Ömer Dinçer'in kaleminden o olay:
“MGK, 28 Şubat kararları ve buna bağlı stratejilerin uygulanmasını titizlikle takip ediyordu. Bu çabaları pekiştirmek ve daha da derinleştirmek için Ağustos ayında yeni bir hamle daha yaptı. AK Parti iktidarını reform çabalarından uzaklaştırmak ve köşeye sıkıştırmak amacıyla Fethullah Gülen Cemaatine yönelik yeni bir mücadele planını devreye sokmak istedi. MGK 24 Ağustos 2004 tarihinde yaptığı toplantıda, '24 Haziran 2004 tarihli MGK toplantısının ana gündem maddelerinden biri olan 'Türkiye'deki Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen' konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyelerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konudaki tavsiye kararının Hükümete bildirilmesi...' şeklinde bir karar verdi.”
Demek ki, o plan tüm cemaatlere değil, sadece Gülen Cemaatine yönelikmiş!..
Peki sonrasında ne olmuş? Dinçer şöyle devam ediyor:
“Tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı 'dosyasına' kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı. MGK'nın 1997 yılında irticayla mücadele kararında yapılan hata burada tekrarlanmamıştı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterildi. Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ise ben üstlenmiştim. Darbe söylentileriyle büyük bir baskı altında olsak da bize güvenen insanları sıkıntıya sokacak bir adım atmamıştık. Nitekim ülkede bütün vatandaşlarımız rahatça ve huzur içinde günlük hayatlarına devam etme imkanı buldu. Hükümet kapalı kapılar ardında kendisine yöneltilen baskılara dağ gibi göğüs germişti. Bu tavrın bir bedeli vardı. Bu bedel, Ergenekon çetesinin tuzakları ve merkez medyanın karalama çabalarıyla ödendi.”
Cemaat “dost kuvvet” sayılırken, mücadele isteyen askerlerin “düşman kuvvet” görüldüğü nasıl da ortada!..
Netice; “Rahatça ve huzur içinde tüm kılcal damarlara” girip, devleti alaşağı ettiler!.."
(bkz:
http://odatv.com/yalcin-a...diyecek-2210161200_m.html)
Anlayabilmekte zorlanıyor insan.
Özünde insan olmaktır önemli olan. Fakat bu durumun değişik versiyonları söz konusu.
Alevilerin sünnilere, sünnilerin alevilere kız vermemesi ya da almaması vb.
Hatta bu konunun birkaç basamak üzeri olaylarla da karşılaşabiliyor insan.
Akrabalarım arasında romanlarla evlenilemeyeceğini kız alınıp verilmeyeceğini iddia edenler de gördüm. Niye diye sorduğum sorunun cevabı ise:
"Çingeneler yerin 7 kat altından çıkıp gelmişler!Cavurlar onlardan daha yakın bizlere!"
Tarzında beni benden alan, beyin yakan bir cevaptı.
Özünde insanız. Gerçekten seven insanlara mani olmamaya çalışmalıyız.
Doğarken; ben şu, ben bu, ben o, ben bu, ben şunlardan, ben bunlardan, ben onlardan olayım diyerek; cinsiyet, ırk, soy, sop, mezhep seçe(bile)n 1 tane insan gösterin! Ondan sonra istediğiniz kadar bu konularda ayrımcılık yapın! Gözünün üstünde kaşın var diyerek kız vermeyin, almayın. Ne halt isterseniz onu yapın!
Özünde insan olmaktır önemli olan. Fakat bu durumun değişik versiyonları söz konusu.
Alevilerin sünnilere, sünnilerin alevilere kız vermemesi ya da almaması vb.
Hatta bu konunun birkaç basamak üzeri olaylarla da karşılaşabiliyor insan.
Akrabalarım arasında romanlarla evlenilemeyeceğini kız alınıp verilmeyeceğini iddia edenler de gördüm. Niye diye sorduğum sorunun cevabı ise:
"Çingeneler yerin 7 kat altından çıkıp gelmişler!Cavurlar onlardan daha yakın bizlere!"
Tarzında beni benden alan, beyin yakan bir cevaptı.
Özünde insanız. Gerçekten seven insanlara mani olmamaya çalışmalıyız.
Doğarken; ben şu, ben bu, ben o, ben bu, ben şunlardan, ben bunlardan, ben onlardan olayım diyerek; cinsiyet, ırk, soy, sop, mezhep seçe(bile)n 1 tane insan gösterin! Ondan sonra istediğiniz kadar bu konularda ayrımcılık yapın! Gözünün üstünde kaşın var diyerek kız vermeyin, almayın. Ne halt isterseniz onu yapın!
Çomar değil de, "çobanlık yapmayı bilmeyen insanları yönetemez!" tarzı ilgili kişi tarafından yapılan resmi(!) açıklamadan sonra daha çok davar sözü uyumlu gibi geliyor!
Davarlar, çoban ve davarları çobanın direktifleri doğrultusunda yönlendiren Çomar!
Bilin bakalım o zaman gerçek Çomar kim oluyor?
Davarlar, çoban ve davarları çobanın direktifleri doğrultusunda yönlendiren Çomar!
Bilin bakalım o zaman gerçek Çomar kim oluyor?
An itibarı ile Ege Tv de yayınlanan, Radyo Ege stüdyolarından ortak yayınla ekranda olan program.
70 80 ve 90 lı yıllara ait kaliteli şarkılar klipler eşliğinde yayınlanıyor.
Uydudan yayın yapan yerel kanallarda kaliteli programlara rastlamak güzel şey.
70 80 ve 90 lı yıllara ait kaliteli şarkılar klipler eşliğinde yayınlanıyor.
Uydudan yayın yapan yerel kanallarda kaliteli programlara rastlamak güzel şey.
Geçenlerde (geçen hafta filan olsa gerek) yine Zuhal Topal'a çıkıp kusura bakmayın filan demişti. Sonra yine kaybolmuş galiba.
Yaptıklarım gereksizdi filan dedi.
https://youtu.be/PmO131uAWrQ
Millet eleştirince de yorgunluk ve baş ağrısının arkasına sığınmak zorunda kalmış anlaşılan
Yaptıklarım gereksizdi filan dedi.
https://youtu.be/PmO131uAWrQ
Millet eleştirince de yorgunluk ve baş ağrısının arkasına sığınmak zorunda kalmış anlaşılan
Felaket olurdu. Dünya diye bir yer bile kalmazdı.
Eğitim, öğretim gibi şeyler olmazdı. Olsa da en ilkel şeyler olurdu öğretilenler malum 24 saat.
Ha uçak araba bisiklet ulaşım filan geçtim onlar bile üretilemezdi.
24 saat olduğunu bildiğimiz için de o 24 saatte dünyanın ve insanların ... sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar ederdik. Haliyle kalmazdı dünya filan. Buna hangi dünya dayansın
Eğitim, öğretim gibi şeyler olmazdı. Olsa da en ilkel şeyler olurdu öğretilenler malum 24 saat.
Ha uçak araba bisiklet ulaşım filan geçtim onlar bile üretilemezdi.
24 saat olduğunu bildiğimiz için de o 24 saatte dünyanın ve insanların ... sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar ederdik. Haliyle kalmazdı dünya filan. Buna hangi dünya dayansın
Ptüüüiii. inci sözlükçüler basmış bu başlığı.
Pornoları azaltın! insanları insan olarak görmeye çalışın!
Kadınlar yürüyen vajinalar değil bunu da iyice öğrenene kadar tekrarlayın, sindirin!
Ondan sonra da cevap verin. Yürüyen vajina olarak gördüğünüz eli bırak göz bile değmemiş karınızla evlendiniz. Ve bir süre sonra ayrıldınız! Bu sefer Şans bu ya kendiniz gibi evlenip ayrılmış birisi ile yeniden evlenmek zorunda kaldınız!
Noldu? Yine inlemiş kadınla evlenmediniz mi darraaamm!
O yüzden önce insan olabilmek...
Pornoları azaltın! insanları insan olarak görmeye çalışın!
Kadınlar yürüyen vajinalar değil bunu da iyice öğrenene kadar tekrarlayın, sindirin!
Ondan sonra da cevap verin. Yürüyen vajina olarak gördüğünüz eli bırak göz bile değmemiş karınızla evlendiniz. Ve bir süre sonra ayrıldınız! Bu sefer Şans bu ya kendiniz gibi evlenip ayrılmış birisi ile yeniden evlenmek zorunda kaldınız!
Noldu? Yine inlemiş kadınla evlenmediniz mi darraaamm!
O yüzden önce insan olabilmek...
Sosyal medya hızı ve ilkokul mezunlarının bile rahatlıkla yapması nedeniyle (!) Bir de gazetecilik ekleyelim şuraya.
(bkz: gazetecilik)
iletişim fakülteleri kapatılsın. Başkaları yanmasın!
(bkz: gazetecilik)
iletişim fakülteleri kapatılsın. Başkaları yanmasın!
Çok iyi bir şeydir orası kesin. Fakat yerel uydu kanallarında Türkçe'yi katlederek konuşup, bir de kendisini spiker, sunucu sanan kişiler var ki aman yarabbim!
O nedenle Akıcı ve düzgün konuşan şeklinde değiştirsek daha iyi galiba.
O nedenle Akıcı ve düzgün konuşan şeklinde değiştirsek daha iyi galiba.
Göster oğlum teyzelere pipini hey maşallah tomtomları bile 5 okka hey yavrum hey diyerek yetiştirilen erkekler ve ört kız bacaklarını kırarım kafanı diye yetiştirilen kadınlar Eee haliyle sonuçta böyle bir toplum meydana geliyor ve böyle sorular ortaya çıkıyor!
Sonra da kadınlar neden Kezban,erkekler neden abaza?
Düşün bakalım bir neden acaba (!)
Ha bir de bu olay hormonlar, genler gibi birçok faktöre bağlıdır. O nedenle kişisine göre değişir!
Fakat yukarıda anlattığım şeylerden ötürü, erkeklerin her zaman hazır asker olarak bekledikleri, kadınlarınsa cinselliği tü kaka olarak gördükleri düşünülür.
Sonra da kadınlar neden Kezban,erkekler neden abaza?
Düşün bakalım bir neden acaba (!)
Ha bir de bu olay hormonlar, genler gibi birçok faktöre bağlıdır. O nedenle kişisine göre değişir!
Fakat yukarıda anlattığım şeylerden ötürü, erkeklerin her zaman hazır asker olarak bekledikleri, kadınlarınsa cinselliği tü kaka olarak gördükleri düşünülür.
"Sana kaçlık lazımdı?" gibi sorular akla getirenler!
Ne 18 i be evlilik yaşı 21 olmalı 21. Çünkü 18 de bile bildiğin atarlı giderli Ergen oluyor insan.
21 den sonra ancak dank etmeye başlıyor bazı şeyler!
inanmayan 18-21 yaş arasındaki günlerini hatalarını filan düşünsün bir zahmet!
Eee 21 olamayacağına göre bari en azından +18 olsun da çocuklara, ergenlere yazık olmasın! ileride pişmanlıklar yaşanmasın. Şimdiki aklım ya da cezaiehliyetim olsaydı denilmesin!
21 den sonra ancak dank etmeye başlıyor bazı şeyler!
inanmayan 18-21 yaş arasındaki günlerini hatalarını filan düşünsün bir zahmet!
Eee 21 olamayacağına göre bari en azından +18 olsun da çocuklara, ergenlere yazık olmasın! ileride pişmanlıklar yaşanmasın. Şimdiki aklım ya da cezaiehliyetim olsaydı denilmesin!
Adı Cumhurbaşkanlığı,içi bildiğin başkanlık!
Tabi kamuoyu yoklamalarında ve anketlerde yüzde 41 i geçemeyince başkanlık sistemi,el mecbur oldu size cumhurbaşkanlığı sistemi!
Tabi kamuoyu yoklamalarında ve anketlerde yüzde 41 i geçemeyince başkanlık sistemi,el mecbur oldu size cumhurbaşkanlığı sistemi!
eskiden zıçtı şakirt bez getir! diyorduk.
Ne ara düşman oldular da zıçtı döt kılı tez yıka! demeye başladık :s
Böyle böyle nabız yoklamalar, trollük yapmalar. Zana mecliste yemin etme adabının içine etti. Sonra bakanlıklar yapmış bir adam şahin! gibi yetişti imdadına biz de karşıyız tarzında.
Bu nasıl danışıklı dövüştür, at izleri it izlerine hangi ara bu kadar çok karıştı?
Ve 7 Haziran'da ki milli iradeyi yok sayan milli iradeciler ile sözüm ona muhalefet(!) (ki herkes koltuğundan da mevkisinden de, seçim sonuçlarından da gayet memnun! Bakmayın liderlik, genel başkanlık konularında yaşanan kayıkçı kavgalarına.)
el ele hep birlikte özerklikle ilgili koydukları şerhleri kaldırıp, özerkliğin önünü açacaklar yerinden yönetim, yerelde güçlü yönetim diyerek! kaç kişinin haberi var?
Özerklikten sonra sırayla neler geliyor? Kaç kişi biliyor?
Sonra neymiş? Atatürk'e saygı duyma zorunluluğu var mı, yok mu? Biz de yedik trollüklerinizi! Nabız yoklamalarınızı!
Atatürk'ü koruma kanunu çıkaran devamıyız diye övündüğünüz AP (Adalet Partisi) denilince kaldırsalarmış demeyi biliyorsunuz!
Atatürk bu ülkenin temel taşlarından birisi! Ve bir temel taşını kurulmuş binanın altından çekince neler olduğunu tahmin edersiniz!
Haa yok ben bilmiyorum. Ya da ibineliğine, yavşaklığına o taşı çekmek istiyorum diyorsanız buyurun bakalım hodri meydan! O taş çekilince yıkılan binanın altından yara almadan, etkilenmeden çıkabilecek olan var mı? (Tabi sağ salim çıkılabilirse!)
Ne ara düşman oldular da zıçtı döt kılı tez yıka! demeye başladık :s
Böyle böyle nabız yoklamalar, trollük yapmalar. Zana mecliste yemin etme adabının içine etti. Sonra bakanlıklar yapmış bir adam şahin! gibi yetişti imdadına biz de karşıyız tarzında.
Bu nasıl danışıklı dövüştür, at izleri it izlerine hangi ara bu kadar çok karıştı?
Ve 7 Haziran'da ki milli iradeyi yok sayan milli iradeciler ile sözüm ona muhalefet(!) (ki herkes koltuğundan da mevkisinden de, seçim sonuçlarından da gayet memnun! Bakmayın liderlik, genel başkanlık konularında yaşanan kayıkçı kavgalarına.)
el ele hep birlikte özerklikle ilgili koydukları şerhleri kaldırıp, özerkliğin önünü açacaklar yerinden yönetim, yerelde güçlü yönetim diyerek! kaç kişinin haberi var?
Özerklikten sonra sırayla neler geliyor? Kaç kişi biliyor?
Sonra neymiş? Atatürk'e saygı duyma zorunluluğu var mı, yok mu? Biz de yedik trollüklerinizi! Nabız yoklamalarınızı!
Atatürk'ü koruma kanunu çıkaran devamıyız diye övündüğünüz AP (Adalet Partisi) denilince kaldırsalarmış demeyi biliyorsunuz!
Atatürk bu ülkenin temel taşlarından birisi! Ve bir temel taşını kurulmuş binanın altından çekince neler olduğunu tahmin edersiniz!
Haa yok ben bilmiyorum. Ya da ibineliğine, yavşaklığına o taşı çekmek istiyorum diyorsanız buyurun bakalım hodri meydan! O taş çekilince yıkılan binanın altından yara almadan, etkilenmeden çıkabilecek olan var mı? (Tabi sağ salim çıkılabilirse!)
tüh yapma beee! çok üzülmüştür(!) ama şimdi atam.
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil.
Önemli olan;
saygı da kusur et me men!
hakaret et me men!
resmi tarih yalandır diyerek; ne idüğü belirsiz, her dönem iktidarda olanların çanaklarından yalamaya çalışan aydın(!)lara körü körüne inanmak yerine, belgeye dayalı gerçekleri öğ ren men! a raş tır man! o ku man!
tarih dediğin belgeler üzerinden okunur, belgeler üzerinden yürür! kıçlarından uydurdukları yorumlarla hani bunun belgesi deyince kem küm eden atatürk ve cumhuriyet düşmanlarına i nan ma man!
Bunları başarabilirsen eğer, zaten saygı duyarsın kendiliğinden. Eee o saygıyı duyduktan sonra, sen sev me arkadaşım. senin onu sevmen ya da sev me men, onun bu milletin kalbindeki yerini, sevgisini, saygısını değiştir(e)mez!
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil.
Önemli olan;
saygı da kusur et me men!
hakaret et me men!
resmi tarih yalandır diyerek; ne idüğü belirsiz, her dönem iktidarda olanların çanaklarından yalamaya çalışan aydın(!)lara körü körüne inanmak yerine, belgeye dayalı gerçekleri öğ ren men! a raş tır man! o ku man!
tarih dediğin belgeler üzerinden okunur, belgeler üzerinden yürür! kıçlarından uydurdukları yorumlarla hani bunun belgesi deyince kem küm eden atatürk ve cumhuriyet düşmanlarına i nan ma man!
Bunları başarabilirsen eğer, zaten saygı duyarsın kendiliğinden. Eee o saygıyı duyduktan sonra, sen sev me arkadaşım. senin onu sevmen ya da sev me men, onun bu milletin kalbindeki yerini, sevgisini, saygısını değiştir(e)mez!
(kazan - kazan) mantığı ile sözde kavgalı (bildiğin kayıkçı kavgası!) seçimlere giden akp, hdp ikilisinin oy devşirme çalışmaları gibi görünen ilginç durum!
Aylarca güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayıp, yapılan her türlü terör olayını görmezden gelip, seçimler yaklaşınca bu neyin operasyonu(!) diye sormazlar mı adama?
öteki tarafta da seçimde alacağı oyun ne olacağı belli olmayan ve o nedenle (barajı aşmak uğruna her yol mubahtır diyebilecek) barajı aşma derdinde olan hdp var. Onlar da oy vermek istemeyenlere gözdağı vermek istiyor olabilirler. ya da buna benzer durumlar ve art niyetler söz konusu olabilir!
akp-hdp ikilisinin, türkiye'ye ve 7 haziran seçimlerine yönelik kışkırtmaları (provakasyonu) gibi duruyor.
Allah Türkiye'nin yardımcısı olsun!
Aylarca güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayıp, yapılan her türlü terör olayını görmezden gelip, seçimler yaklaşınca bu neyin operasyonu(!) diye sormazlar mı adama?
öteki tarafta da seçimde alacağı oyun ne olacağı belli olmayan ve o nedenle (barajı aşmak uğruna her yol mubahtır diyebilecek) barajı aşma derdinde olan hdp var. Onlar da oy vermek istemeyenlere gözdağı vermek istiyor olabilirler. ya da buna benzer durumlar ve art niyetler söz konusu olabilir!
akp-hdp ikilisinin, türkiye'ye ve 7 haziran seçimlerine yönelik kışkırtmaları (provakasyonu) gibi duruyor.
Allah Türkiye'nin yardımcısı olsun!
TRT Haber kanalında dün başlayan ve hafta içi her gün 00.30-01.00 arasında yayınlanan Gazeteci ilkay Buharalı'nın sunduğu programdır.
belirlenen bir konu ve 2 konukla gerçekleşen programın bugünkü konusu "evlilik" ti!
Yormadan sorulan sorular ve uzmanlarından cevaplar.
Biraz daha erken saatte olsa daha iyi olacak gibi.
belirlenen bir konu ve 2 konukla gerçekleşen programın bugünkü konusu "evlilik" ti!
Yormadan sorulan sorular ve uzmanlarından cevaplar.
Biraz daha erken saatte olsa daha iyi olacak gibi.
eskiden olsa sadece;
"zıçtı şakirt bez getir(!)" derdik. Ama;
artık döt kılı olduklarını canlı yayınlarda beyan edenlerle şakirtler, güç kavgası sonucu ayrılıp kendi aralarında da kavgaya girdiler.
O nedenle;
"zıçtı şakirt bez getir! boka bulandı döt kılı tez yıka!"
Gerçek kur'an öğrencisi olan kardeşlerimize saygımız sonsuz. Bizim şakirtler kendisini bilir(!)
"zıçtı şakirt bez getir(!)" derdik. Ama;
artık döt kılı olduklarını canlı yayınlarda beyan edenlerle şakirtler, güç kavgası sonucu ayrılıp kendi aralarında da kavgaya girdiler.
O nedenle;
"zıçtı şakirt bez getir! boka bulandı döt kılı tez yıka!"
Gerçek kur'an öğrencisi olan kardeşlerimize saygımız sonsuz. Bizim şakirtler kendisini bilir(!)
3. entryden başlayarak 160 entryde kemalizmin sonu geldi, geliyor, eli kulağında, biz yaparız biz diyen gariban bir pıtırcık tek başına kemalizmin sonu gelmez diyenlere kafa tutmaya çalışmış yazık laa!
Sevgili pıtırcık önce okumak, araştırmak gerekiyor. Kulaktan dolma bilgilerle padişahım çok yaşa(!) deyince kimse kaale almıyor. Cevap bile vermiyor farkındasın!
Sevgili pıtırcık önce okumak, araştırmak gerekiyor. Kulaktan dolma bilgilerle padişahım çok yaşa(!) deyince kimse kaale almıyor. Cevap bile vermiyor farkındasın!