bugün
- at yarışından işe göre daha çok kazanmak12
- apo yu hapisten çıkartmaya çalışmak19
- kitap isimlerini pompa ile değiştir35
- fatih sultan mehmet'i ai ile taklit etmek11
- kuaför fiyatlarının kimseyi çıldırtmıyor oluşu10
- muazzez ilmiye çığ21
- sadece kendi ai modelinizle yapabileceğiniz şeyler11
- sözlükte sağlam bir kürt yazar eksikliği17
- torununa köfte alamayan emekli teyzenin ağlaması34
- ebru eroğlu11
- anın görüntüsü27
- sözlük kızlarının meme şekilleri14
- sezeryan müptelası kadınlar24
- atatürk'e düşman olanlar16
- ışıktan madde elde etmek13
- sizin laiklik anlayışınız islam düşmanlığı21
- bu saatte kahve içilir mi sorunsalı19
- gece atıştırmalık önerileri13
- gecenin şarkısı16
- sözlükte bilim konuşacak kişi bulamamak9
- sözlükten hatun kaldırmak12
- true'nun artık evlenmesi gerektiği9
- kim ulan bu muşlettin amca9
- first date12
- sarılıp uyumak istediğiniz yazarlar21
- güvenmemeyi nasıl öğrendin20
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri12
- aşk çorabı12
- boşanmak10
- atatürk'ü sevmek mi lazım14
- yazarların en seksi bulduğu renk11
- karşı cinsten birinin sizde en çok beğendiği yer10
- biberonuna tiner koyularak öldürülen bebek16
- ankara yı özlemek11
- zafer partisi14
- 16 kasım 2024 jake paul vs mike tyson boks maçı43
- bir sözlük kızının kekini yemek24
- bir akrep kadını ile sevgili olmak12
- kerem aktürkoğlu9
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri9
- kedimi kim yedi1'in ölmesi10
- ssilvermist14
- hindu tanrılarını baltayla parçalamak15
- adam gibi giyinmeyi öğretecek sözlük kızı10
- erkeğin ne giyeceğine karışan kadınlar10
- insan olmaya çeyrek kalanın kız gibi bileği olması15
- taksi müşterisine klasik müzik dinletmek9
- judas'ı silmesi için zall'a para teklif etmek9
- tulumba tatlısı13
- kadın aldatması erkek aldatmasıyla aynı mıdır8
entry'ler (627)
aslında bir zamanlar sözlük olarak anılan ancak günümüzde çöpçatan sitesi, cinsel yaşam forumu, fotoğraf paylaşım platformu ve daha bir sürü şeye dönüşen uludağ limonata'ya, son yıllardaki tahammül hudutlarını çılgınca aşan seviyedeki kalitesizliği sebebiyle bir veda yazısını bile çok görüyordum; fakat yıllar boyunca bir görünüp bir kaybolarak karabatak imajı çizdiğim için hâlâ döneceğimi düşünen okuyucularımın varlığını geçtiğimiz günlerde fark ettim. bu sebeple altı buçuk sene sonra şahsımı bekleyenleri bilgilendirmek adına etuuu karakterinden çıkarak klavyemi son bir kez yok oluşun eşiğindeki bu siber mekan için eskitiyorum.
yönetimdeki, bilinen formattaki ve kitledeki kökten değişim sebebiyle bir zamanlar her gün hayırlar dilediğim ve arkadaş olarak hitap ettiğim kimselerle hasret gidermek ve de yeni okuyucularla belki bir iki öyküde kucaklaşmak adına son üç yıldır buraya oldukça nadir uğramaya başladığım için kuvvetle muhtemel bu zaman dilimi içerisinde üye olanlardan şahsımı tanımayanların sayısı oldukça çoktur. elbette ki edebî geçmişi boyunca ticarî kaygı gütmediği için anonimliği bir numaralı ilkesi haline getirmiş biri olarak giderken bile kendimi ifşa etmeyeceğim. fakat aldığım onca teklife rağmen edebi faaliyetlerimi yıllardır kendi tercihim doğrultusunda bağımsız şekilde sürdürdüğüm sektördeki bazı kimseler tarafından 21. yüzyıl türk edebiyatının kıymeti bilinmemiş öykücülerinden biri olarak tanınırım. bu yüzden burada da kısa sürede parlamak ve her dönüşümde daha fazla okuyucu kazanmak benim için pek zor olmadı. gerçi bugün yazmaya başlamış olsam, hatta hiç mübalağa etmeden söylüyorum ki dünya edebiyatının önde gelen isimleri kimliklerini gizleyerek şu sözlüge üye olsa; vücudunun muhtelif yerlerini paylaşarak ilgi çekmeye çalışmaktan başka işlevi olmayan düşük mertebeli ve pek de güzel olduğu söylenemeyecek bir hanımefendinin serçe parmağı kadar konuşulmaz. konuşulmamaları bir yana dursun, son zamanlarda bana yapıldığı gibi sırf uzun yazmış diye ağır hakaretlere uğrarlar. okuyucuları bile bu anlamsız nefretten nasibini alıp "bunu okuyanın anasını avradını vs." gibi son derece galiz yorumlara maruz kalır. gerçekten, edebî teknik ve üslûbun tenâsül uzuvları kadar değeri kalmadı. peki ne oldu da bu noktaya gelindi? sanırım son yıllarda en sık sorulan soru bu.
bu sorunun cevabını ismail alpen'in pek yakında çıkacak olan ''türkiye'nin en büyük ikinci sözlüğünü nasıl batırdım'' adlı eserinde bulabilirsiniz; ancak ben sizler için kendi açımdan değerlendireyim. hack olayı ve benzeri bazı skandalları gündeme getirip işin magazinsel yönüne de bulaşmayı hiç istemiyorum. meseleye muhtasaran değinecek olursak: interaktif sözlüklerin bir anda popüler hâle gelmesiyle beraber yıllardır kemik kadrosuna iyili kötülü takviyeler yaparak varlığını sürdürmüş uludağ kayak merkezi'ne üye olmanın çok kolay olması hasebiyle sözlük kültüründen bihaber büyük bir kitle geldi ve vandal-moğol-hun-suriyeli akınları gibi büyük bir etkiye sebep olup zaman içinde bugünlerde şâhit olabileceğiniz çöküşü başlattılar. tabii böyle olunca nicelik niteliğin önüne geçti ve sözlük sahibi girişimci arkadaş şirketleşme çatısı altında sözlük kültürüne yabancı istilâcılara ancak sözlük kültüründen ve o döneme kadar bir şekilde korunmuş formata tamamıyla uzak bir yönetimle hakim olabileceğini düşünerek hiçbir şekilde anlam veremediğim bir adım attı. başta her şey güzeldi tabii, yılların 600-700 arasında oynayan aktif kullanıcı sayısı 1000'lere ulaşmıştı; reklamlar ve tıklanmalar da hâliyle arttı ama işte balık da baştan koktu... sözlüğü o döneme dek ayakta tutmuş öz evlatlarını tasfiye etmek ve bu kalitesizliğin baş müsebbiblerini kayırmak gibi anlamsız politikalar güden evlere şenlik bir moderasyonu gören bu kitle, zaten onlardan önce ufaktan başlamış olan fotoğraf akımını müdahale edilemeyecek boyutlara taşıdı. anonimlik perdesi ortadan kalktı ve insanlar yazılarıyla değil görünüşleriyle konuşulmaya başlandı. bunun domino etkisi yaratıp yazarlığı bitireceği hakkında birçok kez uyarıda bulundum amma velâkin aykırı yazı stilim sebebiyle bu konuda da ironi yaptığım sanıldı ve maalesef ki kullanıcılar ve yöneticiler tarafından ciddiye alınmadım.
bu geçiş sonucunda birikimleriyle, espri anlayışlarıyla ve sağlam edebî kalemleriyle bu sözlüğü muadilleri arasında sağlam bir konumda tutan herkes yavaş yavaş gitmeye başladı; kusura bakılmasın ama zamanla da geriye sadece eski sözlüğün çürük elmalarıyla, yeni gelen kitlenin en vasıfsızları kaldı. bugün aktif kullanıcı sayısına baktığımızda 300 küsuru geçmiyor, büyük kısmı da gizemli yazar. ben nicki görünen ve gizemli yazarlar arasında bu denli yakın bir oranı daha önce görmedim. demek ki insanlar artık burada görünmekten bile utanır oldu. daha çok şey ekleyecektim ama mümkün olduğunca kısa tutmaktan yanayım. yazdıkça üzülüyorum çünkü. keşke 2016'da gelişmeler kısmına 'arkadaşlar güzeldi' yazılıp kapatılsaydı da bugünleri görmeseydik.
eski ekşi sözlük antik temasının yerine dayatılan son derece kullanışsız ve rezil temadan da bahsetmezsem olmaz. eskiden 5000-10000 karakter arası bir yazı yazarken bembeyaz tertemiz bir a4 kâğıdına yazıyormuşçasına rahatken, bu temanın zorunlu hale gelmesiyle beraber kendimi tırtıklı mukavvaya yazıyormuş gibi hissetmeye başladım. hem gözümü yoruyor hem ilhamımı korkutup kaçırıyor hem de diyalog kısımlarını düzenlerken yukarıdan gizli bakınız almak bile işkenceye dönüşebiliyor. bunun dışında başlıkların durduk yere soldan kaybolması gibi çok sayıda bug söz konusu; ama moderasyona bugüne kadar ne bildirdiysem çözemediler... tabii bunun büyük bir sorun teşkil etmediğini düşünüyorum çünkü çok az sayıda kişi bir satırdan uzun yazıyor, yazabiliyor.
şimdi ne zaman bir bakıp çıkayım desem bir başka rezilliğe şahit oluyorum. erkek arkadaşım sımsıcak salep gibi içime boşaldı hamile kalır mıyım tarzı binlerce başlık ve entry, buruşmaya yüz tutmuş uzuvlarını cüretkarca paylaşan anti-aging müptelası teyzelerin peşinde 'çabuuuuuk menopoza girmeden acillll' nidalarıyla dolaşan gençler, sanırım köpüğü kaçmadığı için takdir görerek dünün en beğenilen entry'si olan bir fincan kahve fotoğrafı, evli barklı insanların macera dolu kaçamaklarına dair son dakika haberleri, hangi amaca yönelik atıldığı meçhul yüzlerce kimliği belirsiz el ve ayak fotoğrafı, 'hepinizin .mına korum' yazıp ibret vesikası görünüşünü sergileyen krotchy doll'lar ya da kaslarını az daha sıksa altına kaçıracakmış gibi görünen mr. olympia'lar; talep olursa anadan üryan fotoğrafımı paylaşırım diyen, meme uçlarını sansürleyip paylaşmakta beis görmeyen, ahlaka mugayir fotoğraflarının müşteriler şüpheye düşmesin diye kendine ait olduğunu ispatlamaya çalışan komisyoncusuz emekçiler ve daha nicesi...
ve yıllar sonra hakkımdaki bir eleştiriye hak veriyorum. evet... benim dönemim bitti, etuuu bitti... çünkü genel kitle ve moderasyon hikâye, deneme, makâle değil; insan uzuvları, erotik görseller, çirkin hakaretler, kadın erkek ilişkileri üstüne mânâsız ve seviyesiz tartışmalar görmek istiyor. anlayış gösteriyor ve bu sisteme uyum sağlayabilecek bir mizaca sahip olmadığım için bir daha hiçbir koşulda dönmemek üzere gidiyorum. oysa 2019'da sözlüğe son kez dönmekteki hedefim, karakteri şanına yaraşır bir hikaye serisiyle sonlandırmaktı ama daha fazla tahammül edemedim. her ne kadar artık uludağ ve sözlük kelimelerini bir araya getirmekten hicap etsem de ilk kez bir hikaye serimde yardımcı karakterimin (salih) başrolümden daha çok sevilmesi, toplu taşımada tanımadığım insanların da etuuu okuduklarını görüp kendimi alter egolu bir süper kahraman gibi hissetmem, birçok farklı insandan hikayelerim hakkında "hayatımda okuduğum en iyi hikaye" şeklinde dönüşler almak gibi eşsiz tecrübeler yaşadım. bu yüzden bugüne dek yazdıklarımı okumaya vakit ayıran, özel mesaj kutumu parlatıp beni muhabbetine lâyık gören ve okumasa bile hayat verdiğim karakter etuuu'yu ve kedisi salih'i sevip sayan herkese en kalbî samimiyetimle teşekkür ederim.
hayırlı vedalar arkadaşlar...
yönetimdeki, bilinen formattaki ve kitledeki kökten değişim sebebiyle bir zamanlar her gün hayırlar dilediğim ve arkadaş olarak hitap ettiğim kimselerle hasret gidermek ve de yeni okuyucularla belki bir iki öyküde kucaklaşmak adına son üç yıldır buraya oldukça nadir uğramaya başladığım için kuvvetle muhtemel bu zaman dilimi içerisinde üye olanlardan şahsımı tanımayanların sayısı oldukça çoktur. elbette ki edebî geçmişi boyunca ticarî kaygı gütmediği için anonimliği bir numaralı ilkesi haline getirmiş biri olarak giderken bile kendimi ifşa etmeyeceğim. fakat aldığım onca teklife rağmen edebi faaliyetlerimi yıllardır kendi tercihim doğrultusunda bağımsız şekilde sürdürdüğüm sektördeki bazı kimseler tarafından 21. yüzyıl türk edebiyatının kıymeti bilinmemiş öykücülerinden biri olarak tanınırım. bu yüzden burada da kısa sürede parlamak ve her dönüşümde daha fazla okuyucu kazanmak benim için pek zor olmadı. gerçi bugün yazmaya başlamış olsam, hatta hiç mübalağa etmeden söylüyorum ki dünya edebiyatının önde gelen isimleri kimliklerini gizleyerek şu sözlüge üye olsa; vücudunun muhtelif yerlerini paylaşarak ilgi çekmeye çalışmaktan başka işlevi olmayan düşük mertebeli ve pek de güzel olduğu söylenemeyecek bir hanımefendinin serçe parmağı kadar konuşulmaz. konuşulmamaları bir yana dursun, son zamanlarda bana yapıldığı gibi sırf uzun yazmış diye ağır hakaretlere uğrarlar. okuyucuları bile bu anlamsız nefretten nasibini alıp "bunu okuyanın anasını avradını vs." gibi son derece galiz yorumlara maruz kalır. gerçekten, edebî teknik ve üslûbun tenâsül uzuvları kadar değeri kalmadı. peki ne oldu da bu noktaya gelindi? sanırım son yıllarda en sık sorulan soru bu.
bu sorunun cevabını ismail alpen'in pek yakında çıkacak olan ''türkiye'nin en büyük ikinci sözlüğünü nasıl batırdım'' adlı eserinde bulabilirsiniz; ancak ben sizler için kendi açımdan değerlendireyim. hack olayı ve benzeri bazı skandalları gündeme getirip işin magazinsel yönüne de bulaşmayı hiç istemiyorum. meseleye muhtasaran değinecek olursak: interaktif sözlüklerin bir anda popüler hâle gelmesiyle beraber yıllardır kemik kadrosuna iyili kötülü takviyeler yaparak varlığını sürdürmüş uludağ kayak merkezi'ne üye olmanın çok kolay olması hasebiyle sözlük kültüründen bihaber büyük bir kitle geldi ve vandal-moğol-hun-suriyeli akınları gibi büyük bir etkiye sebep olup zaman içinde bugünlerde şâhit olabileceğiniz çöküşü başlattılar. tabii böyle olunca nicelik niteliğin önüne geçti ve sözlük sahibi girişimci arkadaş şirketleşme çatısı altında sözlük kültürüne yabancı istilâcılara ancak sözlük kültüründen ve o döneme kadar bir şekilde korunmuş formata tamamıyla uzak bir yönetimle hakim olabileceğini düşünerek hiçbir şekilde anlam veremediğim bir adım attı. başta her şey güzeldi tabii, yılların 600-700 arasında oynayan aktif kullanıcı sayısı 1000'lere ulaşmıştı; reklamlar ve tıklanmalar da hâliyle arttı ama işte balık da baştan koktu... sözlüğü o döneme dek ayakta tutmuş öz evlatlarını tasfiye etmek ve bu kalitesizliğin baş müsebbiblerini kayırmak gibi anlamsız politikalar güden evlere şenlik bir moderasyonu gören bu kitle, zaten onlardan önce ufaktan başlamış olan fotoğraf akımını müdahale edilemeyecek boyutlara taşıdı. anonimlik perdesi ortadan kalktı ve insanlar yazılarıyla değil görünüşleriyle konuşulmaya başlandı. bunun domino etkisi yaratıp yazarlığı bitireceği hakkında birçok kez uyarıda bulundum amma velâkin aykırı yazı stilim sebebiyle bu konuda da ironi yaptığım sanıldı ve maalesef ki kullanıcılar ve yöneticiler tarafından ciddiye alınmadım.
bu geçiş sonucunda birikimleriyle, espri anlayışlarıyla ve sağlam edebî kalemleriyle bu sözlüğü muadilleri arasında sağlam bir konumda tutan herkes yavaş yavaş gitmeye başladı; kusura bakılmasın ama zamanla da geriye sadece eski sözlüğün çürük elmalarıyla, yeni gelen kitlenin en vasıfsızları kaldı. bugün aktif kullanıcı sayısına baktığımızda 300 küsuru geçmiyor, büyük kısmı da gizemli yazar. ben nicki görünen ve gizemli yazarlar arasında bu denli yakın bir oranı daha önce görmedim. demek ki insanlar artık burada görünmekten bile utanır oldu. daha çok şey ekleyecektim ama mümkün olduğunca kısa tutmaktan yanayım. yazdıkça üzülüyorum çünkü. keşke 2016'da gelişmeler kısmına 'arkadaşlar güzeldi' yazılıp kapatılsaydı da bugünleri görmeseydik.
eski ekşi sözlük antik temasının yerine dayatılan son derece kullanışsız ve rezil temadan da bahsetmezsem olmaz. eskiden 5000-10000 karakter arası bir yazı yazarken bembeyaz tertemiz bir a4 kâğıdına yazıyormuşçasına rahatken, bu temanın zorunlu hale gelmesiyle beraber kendimi tırtıklı mukavvaya yazıyormuş gibi hissetmeye başladım. hem gözümü yoruyor hem ilhamımı korkutup kaçırıyor hem de diyalog kısımlarını düzenlerken yukarıdan gizli bakınız almak bile işkenceye dönüşebiliyor. bunun dışında başlıkların durduk yere soldan kaybolması gibi çok sayıda bug söz konusu; ama moderasyona bugüne kadar ne bildirdiysem çözemediler... tabii bunun büyük bir sorun teşkil etmediğini düşünüyorum çünkü çok az sayıda kişi bir satırdan uzun yazıyor, yazabiliyor.
şimdi ne zaman bir bakıp çıkayım desem bir başka rezilliğe şahit oluyorum. erkek arkadaşım sımsıcak salep gibi içime boşaldı hamile kalır mıyım tarzı binlerce başlık ve entry, buruşmaya yüz tutmuş uzuvlarını cüretkarca paylaşan anti-aging müptelası teyzelerin peşinde 'çabuuuuuk menopoza girmeden acillll' nidalarıyla dolaşan gençler, sanırım köpüğü kaçmadığı için takdir görerek dünün en beğenilen entry'si olan bir fincan kahve fotoğrafı, evli barklı insanların macera dolu kaçamaklarına dair son dakika haberleri, hangi amaca yönelik atıldığı meçhul yüzlerce kimliği belirsiz el ve ayak fotoğrafı, 'hepinizin .mına korum' yazıp ibret vesikası görünüşünü sergileyen krotchy doll'lar ya da kaslarını az daha sıksa altına kaçıracakmış gibi görünen mr. olympia'lar; talep olursa anadan üryan fotoğrafımı paylaşırım diyen, meme uçlarını sansürleyip paylaşmakta beis görmeyen, ahlaka mugayir fotoğraflarının müşteriler şüpheye düşmesin diye kendine ait olduğunu ispatlamaya çalışan komisyoncusuz emekçiler ve daha nicesi...
ve yıllar sonra hakkımdaki bir eleştiriye hak veriyorum. evet... benim dönemim bitti, etuuu bitti... çünkü genel kitle ve moderasyon hikâye, deneme, makâle değil; insan uzuvları, erotik görseller, çirkin hakaretler, kadın erkek ilişkileri üstüne mânâsız ve seviyesiz tartışmalar görmek istiyor. anlayış gösteriyor ve bu sisteme uyum sağlayabilecek bir mizaca sahip olmadığım için bir daha hiçbir koşulda dönmemek üzere gidiyorum. oysa 2019'da sözlüğe son kez dönmekteki hedefim, karakteri şanına yaraşır bir hikaye serisiyle sonlandırmaktı ama daha fazla tahammül edemedim. her ne kadar artık uludağ ve sözlük kelimelerini bir araya getirmekten hicap etsem de ilk kez bir hikaye serimde yardımcı karakterimin (salih) başrolümden daha çok sevilmesi, toplu taşımada tanımadığım insanların da etuuu okuduklarını görüp kendimi alter egolu bir süper kahraman gibi hissetmem, birçok farklı insandan hikayelerim hakkında "hayatımda okuduğum en iyi hikaye" şeklinde dönüşler almak gibi eşsiz tecrübeler yaşadım. bu yüzden bugüne dek yazdıklarımı okumaya vakit ayıran, özel mesaj kutumu parlatıp beni muhabbetine lâyık gören ve okumasa bile hayat verdiğim karakter etuuu'yu ve kedisi salih'i sevip sayan herkese en kalbî samimiyetimle teşekkür ederim.
hayırlı vedalar arkadaşlar...
hayırlı pipiler arkadaşlar...
son günlerde gündemi epey meşgul eden ve calib-i dikkat bir mevzu olması hasebiyle sözlüğün akil adamı ve muhabbet ortamlarının vazgeçilmez yıldo abisi olarak el atmak durumunda kaldığım ve eğer meseleye ilişkin bir iki kelam etmezsem siz kıymetli dostlarıma ayıp olacağını düşündüğüm; yıllar yılı kendilerini türlü bahanelerle avutmuş ve halen avutmakta olan hayalperest türk erkeklerini hayatın gerçekleriyle yüz yüze getirecek, hakikatin tanımını yeniden yaptıracak ve benim gibi ülkemizdeki ortalamayı yükselten bir avuç azınlık kesimin hakkını da teslim edecek bir dizi araştırma-inceleme serisinin "balık yemi" gibi belirgin ve gayet öz bir benzetme vasıtasıyle hayranlık uyandırıcı bir tespit hüviyetine kavuşturulması ve de en önemlisi, alternatif istihdam modeli olarak tasarladığım "kurutulmuş balık yemi" projemin tüm kamuoyuna duyurulmasıdır.
evet aziz dostlar, az evvel sözlerime başlarken calib-i dikkat diyerek işaret ettiğim husus, malumunuz üzere "vajinada 8 cm gerçeği" başlığı altında "duyarlı bölge 8 cm'dir dolayısıyle penis ufak da olsa iş görür" gibi fevkalade cahilce bir söylemin ve bunu destekleyenlerin, insanların kafasını karıştırması ve sözlük gündemini lüzumsuz yere meşgul etmesiydi... bendeniz esas olan, yani başlığımızın esas konusuna müteallik sözlerime geçmeden evvel, yüksek müsaadelerinizle gündemi lüzumsuz yere meşgul eden "küçük penis de iş görür" hurafesini tamamen bertaraf etmek istiyorum. malum başlık altında görür görmez hemen yüzümü buruşturarak bir entry girmiştim. maksadım insanlar belki okurlar da boşuna kendilerini bir avuntu akıntısına bırakıp boğulmazlar düşüncesiydi; lakin gördüm ki, pek çok boynu bükük erkek sarılacak ufacık bir bahane ve hayata tutunmaya küçücük bir umut arıyor... ancak ve ancak her ne olursa olsun, zararsız bir avuntu gibi gözükse de esasında kocaman bir yalan ve hurafeden ibaret olan bu bilginin doğrusu halka arz edilmelidir ve buna buradan başlanmalıdır kanaatini taşıyorum. şimdi ben ne yazmıştım önce onu tekrar bir görelim: (bkz: #41341112)
--spoiler--
tamamen hikayedir. net söylüyorum, boşuna kendinizi avutmayın.
kadınlar sağlam ve sansasyonel penislere hayranlık duyarlar. bir kadın ne kadar kibirli ve kaprisli olursa olsun, doyurucu ve tatmin edici bir penisi pantolun ön fermuarından gerdirerek çıkardığınızda bütün o egosu, bütün o kibri söner yok olur.
şimdi rakam telaffuz et diyecek olursanız şöyle diyim yani en az 16 cm ve kalın olmalı penis ki bu türlere halk ağzında dalga adı verilir. bu boyutların altı zaten dalga kategorisine girmez; pipi, çük, kamış, pipet, ibiş falan denir. ciddiyim yani alay etmek maksatlı söylemiyorum, bunların her biri birer realite, hayatın gerçekleri.
şunu da özellikle söylemek icap eder: seks esnasında bütün kontrol sağlam penis sahibi bir erkeğin ellerindedir. kadını avucunun içinde istediği pozisyona sokar. ister arkadan saçlarından tuttuğu gibi ayağa kaldırır 15 dk standing behind yapar aralıksız, isterse kucağa alır terminatör gibi zıplatır, dilediği istediği şekle sokar, kadının aklını başından alır ve o kadın daha sonra o adama asla saygısızlık terbiyesizlik yapamaz; çünkü maddi manevi tatmin olmuştur, erkeğinin emrine amade bir ruh haline bürünmüştür. bu böyle inkar etmesin kimse...
tersini iddia eden varsa hayal etsin bakalım kendini. evde dır dır eden ateşli bir kadın, yatak harici başka hangi mecrada terbiye edilebilir? zaten bunu yapamayanlar dayağa başvurur, çünkü kadına yetemez. minik kurbağa pipisiyle kadın karşısında ezilir büzülür ve o kadın o erkeğe asssssla saygı duymaz.
boşa kendinizi avutmayın 8 cm bilmem ne diye. kadına 17 cm kökle bakiyim pişmaniye gibi dağılsın kucakta. ondan sonra ahkam kesin.
--spoiler--
gördüğünüz üzere entry'mde de belirttiğim gibi, kadınlar her daim spektaküler, şeytan dolduran ve dış yüzeyi parlak bomberman penislerden hoşlanırlar. bunu hayatınızda pek çok detayda görebilir, rahatlıkla idrak edebilirsiniz... bir defa kadınlar yaratılışları itibarıyle aç gözlüdür; her şeyin fazlası ve büyüğü onları memnun eder. elimizde hiçbir veri olmasa, sadece bu realite bile bu konuyu aydınlatmaya yeter. mesela evde anne babası sürekli kavga ve huzursuzluk halinde olan kimseler, babaları banyodayken gizlice gözetlesinler; hiç şüphesiz o babanın emanet ufaktır, yani pipettir ve karısına söz geçiremez. yıllarca kahraman babam diyerek hayalinizde abarttığınız adam aslında küçük bir meyve suyu pipetinden başka bir şey değildir... hayır yani bir düşünün, kadın nasıl saygı duysun, nasıl duyabilir? erkek en ufak bir konuda söz geçirmek isteyecek olsa kadın demez mi "bırak bu işleri senin de kaç cm'lik adam olduğun ortada" falan diyerek kudurtucu laflar yememek için erkek hep susar. "ulan der şimdi bu karının ağzını açtırmiyim tutar bi laf eder kanser olurum dertten" diyerek hep alttan alır ve yürüyen bir düdüklü makarnaya dönüşür... işte toplumda huzursuzluğun aileden başlaması budur. özgüvensiz erkekler ve hiçbir anlamda tatmin edilememiş, fazla enerjileri boşaltılmamış, ateşleri söndürülmemiş kadınlar... akabinde ise dayaklar, tacizler ve hep bir sürtüşme, hep bir kaos ortamı...
neyse konumuza devam edelim. ben naçizane her daim kadınların terbiye ve eğitim alanlarının yatak olduğu kanaatini taşıyan bir kardeşinizim. bunun maddi yani fiziki tarafları bir kenara, psikolojik kısmı daha ağır basıyor. erkeğe prestij yükleyen ve kadına karşı üstün konuma taşıyan işte tam da bu faktör... dalga ne kadar sağlam olursa, kadın erkeğini sahipleniyor ve saçını süpürge ediyor. her şeyini erkeğine teslim ediyor; çünkü biliyor ki o erkek, kadınını her ortamda taşır, gözü gibi korur. çünkü biliyor ki dalgası büyük olanın yüreği de büyük olur, karısını hem hırpalar, hem de sever. çünkü biliyor ki erkeği onu hep kıskandırır ve bu da yatak odası mahremiyetinde bol seks macerası olarak geri döner. evet bu böyledir; kadınlar kıskandırılmaktan aşırı sadistik bir zevk duyarlar ve tahrik olurlar; eğer kadın tahrik olur ise geriye lazım olan tek bir şey kalır: sağlam ve kaplan terbiyecisi bir penis... yan yattığı yerden uyandırılıp pantolonun yavaşça indirilen fermuarından itinayla çıkarıldığında yatak odasına güneş gibi doğan, sersem serseri ve hedefi şaşırmayan makine gibi bir emanet; ata yadigarı gibi, historical myth gibi, mars'ın kılıcı gibi denizin buz gibi sularından gelen yıkıcı felaket, yatak odalarını darmaduman eden bir doğal afet...
evet aziz dostlar, hız kesmeden devam edelim; geçen gün malum başlık altında "bilimsel bir ablamız" tarafından yazılmış şu entry'de de işin uzmanından büyük bir itiraf geldi. bu entry'yi özellikle bu başlıkta paylaşmamın sebebi, ne demek istediğimi daha da iyi kavrayabilmeniz içindir. bu vesileyle bilimsel ablamıza da sevgi ve muhabbetlerimi arz ediyorum: (bkz: #41344359)
--spoiler--
şimdi bilimsel bir ablanız olarak yorum yapmadan geçemeyeceğim. maksat gençler bilgilensin;
bi kere vajina derinliği doğum yapmışlarda (p) ve doğum yapmamışlarda (np) değişir.
np’lerde derinlik normalde 8 cm’dir. çap 2 cm. ilişki esnasında yani uyarılınca 9.5-10.5 cm’e çıkar. giriş çapı 2.5 cm olur ama derinlerde çap 5.5 cm ‘e çıkar.
aynı zamanda vajinanın ilk 1/3’lük kısmı uyarılabilir cinsel yönden. sonrası sadece basıncı hisseder. ( ki kanımca önemlidir )
p’ler için ise 1 cm ekleyin hepsine.
ama sayısal verilerle orgazm olmaz. aşık olun, sevin,sevişin. kondom unutmayın!
benden bu kadar.
“ yine de hayat yaşamaya değer, yaşamak hayata değdirir.”
--spoiler--
bakınız işte bilimsel bir ablamızın da lutfedip buyurduğu üzere bana söylenecek laf düşmüyor. istirham ediyorum bu entry'deki iki teferruata dikkat kesilin:
1) uyarılan kısım harici sadece basıncı hisseder ve bu kendisine göre önemli.
2) sayısal verilerle orgazm olmaz.
şimdi ben affınıza sığınarak bu sözleri biraz açmak istiyorum ki zat-ı şahaneleri nezaketlerinden ötürü açık söyleyememiş... kendisinin basınç diye ifade ettiği ve önemli olduğunu vurguladığı şey köklemektir. dalgayı köklediğiniz zaman basınç oluşur ve kadın antep baklavası gibi çıtır çıtır kucakta dağılıp inlemeye başlar. ikinci zikrettiği husus ise küçük penisli yani işlevsiz erkekleri teselli için yazılmış. yani diyor ki: "üzülmeyin sevişin bol bol, vajinal tatmin yapamıyorsanız, sevişerek açığı kapatın..." tamam eyvallah olabilir, kendisi umut tacirliğine soyunabilir ama ben buna karşıyım işte... sevgili bilimsel abla, neden hakikati haykırmıyorsunuz da, 1. maddede söylediğiniz şeyin aksini 2. maddede yumuşatarak popülist açıklamalar yapıyorsunuz?
umut nasıl verilir, ümide nasıl yolculuğa çıkarılır size göstereyim. bilimsel olduğunu iddia edenler, evvela samimi olmalı ve bilimsel konuşmalılar. işte tam da bu bilimsellik üzerinde, başlığımızın da esas konusuna taalluk eden sözlerime geçiyorum ve devasa istihdam projemi açıklıyorum: küçük penis sahibi kardeşlerimiz bence bu sahip oldukları eksikliği, hiç şüphesiz insanlığa faydalı olmak adına kullanabilirler.
nasıl mı? şöyle:
bildiğiniz üzere üç tarafı sularla çevrili memleketimizde alçaklar bize balık yedirmiyorlar. oltacılık öldü, balıkçılar iyice soyguncu oldu, hamsiyi bile 15 liradan aşağı yiyen şanslı... işte ben şu sloganik öneriyle bu işe katkıda bulunmak istiyorum: madem bu kardeşlerimizin penisleri bir işe yaramıyor, ne kendilerini ne de kadınlarını tatmin ediyor ve psikolojik açıdan da ev içi huzursuzluğun baş aktörü oluyor; o halde kan bağışı veya organ bağışı gibi, öldükten sonra balıkçılık federasyonu'na penis bağışı yapılsın ve bu kardeşlerimizin pipileri kurutulup balık yemi yapılsın... düşünsenize bir... hemen "yiööö olur mu lan öle şey" demeyin itiraz etmeyin, sadece hayal edin; türkiye'de milyonlarca türk erkeği var ve bunların çoğu istatistiksel verilere göre 10 cm veya aşağısı. yani kısacası milyonlarca erkek bilimsel verilere göre önlerinde cinsel organ değil, fiyonk makarna taşıyor. ve bu geniş kitlenin öldükten sonra neden birtakım şeyleri geri dönüşüm kapsamında kullanılmasın? elalem yapsa vay be dersiniz, biz söyleyince neden kötü fikir olsun?
mesela bakın, öngörülerime göre bu proje neticesinde elde edilecek ve avcılıkta kullanılacak olta yemleri şu şekilde olur:
görsel
peki akvaryumlarda beslediğimiz minik dostlarımızı unuttum mu? elbette ki hayır. cm ortalaması daha düşük olan izmir, istanbul, antalya, bursa vs. gibi şehirlerin geri dönüşümünden de akvaryum balığı yemleri üretilir:
görsel
böylelikle balıkçılık ve oltacılık gelişir, yem masrafları çok ucuzlar, memleketimiz daha çok balık yer ve omega 3, kıymetli vitaminler vs. alırız. hiç olmazsa bunlar öldükten sonra "kadınlarını doyuramadılar ama memleketi balığa doyurdular" denir.
bir elde olta, diğer elde balık dolu kova; kapıyı açan mutlu bir eş, balık yiyip enerji dolan bünyeler, sıcak ve aksiyon dolu yatak odaları, geri dönüşüm fikriyle beraber kurutulmuş balık yemi fabrikaları, istihdam ve tabii ki ekonomiye katkısı... ismini bile düşündüm: "pipetto olta ve akvaryum yemleri - balıkçıların 1 numaralı tercihi ve minik dostlarınızın ağzına layık lezzet patlaması"
devasa proje. işte kalkınma böyle sağlanır. doğadaki en lüzumsuz şeyi bile değerlendireceksin. bugüne bugün kerevizin bile icabında sapı atılmıyor da, kaynatılıp içiliyor... ey gidi 8 cm'lik fiyonk makarnalar sizi...
son günlerde gündemi epey meşgul eden ve calib-i dikkat bir mevzu olması hasebiyle sözlüğün akil adamı ve muhabbet ortamlarının vazgeçilmez yıldo abisi olarak el atmak durumunda kaldığım ve eğer meseleye ilişkin bir iki kelam etmezsem siz kıymetli dostlarıma ayıp olacağını düşündüğüm; yıllar yılı kendilerini türlü bahanelerle avutmuş ve halen avutmakta olan hayalperest türk erkeklerini hayatın gerçekleriyle yüz yüze getirecek, hakikatin tanımını yeniden yaptıracak ve benim gibi ülkemizdeki ortalamayı yükselten bir avuç azınlık kesimin hakkını da teslim edecek bir dizi araştırma-inceleme serisinin "balık yemi" gibi belirgin ve gayet öz bir benzetme vasıtasıyle hayranlık uyandırıcı bir tespit hüviyetine kavuşturulması ve de en önemlisi, alternatif istihdam modeli olarak tasarladığım "kurutulmuş balık yemi" projemin tüm kamuoyuna duyurulmasıdır.
evet aziz dostlar, az evvel sözlerime başlarken calib-i dikkat diyerek işaret ettiğim husus, malumunuz üzere "vajinada 8 cm gerçeği" başlığı altında "duyarlı bölge 8 cm'dir dolayısıyle penis ufak da olsa iş görür" gibi fevkalade cahilce bir söylemin ve bunu destekleyenlerin, insanların kafasını karıştırması ve sözlük gündemini lüzumsuz yere meşgul etmesiydi... bendeniz esas olan, yani başlığımızın esas konusuna müteallik sözlerime geçmeden evvel, yüksek müsaadelerinizle gündemi lüzumsuz yere meşgul eden "küçük penis de iş görür" hurafesini tamamen bertaraf etmek istiyorum. malum başlık altında görür görmez hemen yüzümü buruşturarak bir entry girmiştim. maksadım insanlar belki okurlar da boşuna kendilerini bir avuntu akıntısına bırakıp boğulmazlar düşüncesiydi; lakin gördüm ki, pek çok boynu bükük erkek sarılacak ufacık bir bahane ve hayata tutunmaya küçücük bir umut arıyor... ancak ve ancak her ne olursa olsun, zararsız bir avuntu gibi gözükse de esasında kocaman bir yalan ve hurafeden ibaret olan bu bilginin doğrusu halka arz edilmelidir ve buna buradan başlanmalıdır kanaatini taşıyorum. şimdi ben ne yazmıştım önce onu tekrar bir görelim: (bkz: #41341112)
--spoiler--
tamamen hikayedir. net söylüyorum, boşuna kendinizi avutmayın.
kadınlar sağlam ve sansasyonel penislere hayranlık duyarlar. bir kadın ne kadar kibirli ve kaprisli olursa olsun, doyurucu ve tatmin edici bir penisi pantolun ön fermuarından gerdirerek çıkardığınızda bütün o egosu, bütün o kibri söner yok olur.
şimdi rakam telaffuz et diyecek olursanız şöyle diyim yani en az 16 cm ve kalın olmalı penis ki bu türlere halk ağzında dalga adı verilir. bu boyutların altı zaten dalga kategorisine girmez; pipi, çük, kamış, pipet, ibiş falan denir. ciddiyim yani alay etmek maksatlı söylemiyorum, bunların her biri birer realite, hayatın gerçekleri.
şunu da özellikle söylemek icap eder: seks esnasında bütün kontrol sağlam penis sahibi bir erkeğin ellerindedir. kadını avucunun içinde istediği pozisyona sokar. ister arkadan saçlarından tuttuğu gibi ayağa kaldırır 15 dk standing behind yapar aralıksız, isterse kucağa alır terminatör gibi zıplatır, dilediği istediği şekle sokar, kadının aklını başından alır ve o kadın daha sonra o adama asla saygısızlık terbiyesizlik yapamaz; çünkü maddi manevi tatmin olmuştur, erkeğinin emrine amade bir ruh haline bürünmüştür. bu böyle inkar etmesin kimse...
tersini iddia eden varsa hayal etsin bakalım kendini. evde dır dır eden ateşli bir kadın, yatak harici başka hangi mecrada terbiye edilebilir? zaten bunu yapamayanlar dayağa başvurur, çünkü kadına yetemez. minik kurbağa pipisiyle kadın karşısında ezilir büzülür ve o kadın o erkeğe asssssla saygı duymaz.
boşa kendinizi avutmayın 8 cm bilmem ne diye. kadına 17 cm kökle bakiyim pişmaniye gibi dağılsın kucakta. ondan sonra ahkam kesin.
--spoiler--
gördüğünüz üzere entry'mde de belirttiğim gibi, kadınlar her daim spektaküler, şeytan dolduran ve dış yüzeyi parlak bomberman penislerden hoşlanırlar. bunu hayatınızda pek çok detayda görebilir, rahatlıkla idrak edebilirsiniz... bir defa kadınlar yaratılışları itibarıyle aç gözlüdür; her şeyin fazlası ve büyüğü onları memnun eder. elimizde hiçbir veri olmasa, sadece bu realite bile bu konuyu aydınlatmaya yeter. mesela evde anne babası sürekli kavga ve huzursuzluk halinde olan kimseler, babaları banyodayken gizlice gözetlesinler; hiç şüphesiz o babanın emanet ufaktır, yani pipettir ve karısına söz geçiremez. yıllarca kahraman babam diyerek hayalinizde abarttığınız adam aslında küçük bir meyve suyu pipetinden başka bir şey değildir... hayır yani bir düşünün, kadın nasıl saygı duysun, nasıl duyabilir? erkek en ufak bir konuda söz geçirmek isteyecek olsa kadın demez mi "bırak bu işleri senin de kaç cm'lik adam olduğun ortada" falan diyerek kudurtucu laflar yememek için erkek hep susar. "ulan der şimdi bu karının ağzını açtırmiyim tutar bi laf eder kanser olurum dertten" diyerek hep alttan alır ve yürüyen bir düdüklü makarnaya dönüşür... işte toplumda huzursuzluğun aileden başlaması budur. özgüvensiz erkekler ve hiçbir anlamda tatmin edilememiş, fazla enerjileri boşaltılmamış, ateşleri söndürülmemiş kadınlar... akabinde ise dayaklar, tacizler ve hep bir sürtüşme, hep bir kaos ortamı...
neyse konumuza devam edelim. ben naçizane her daim kadınların terbiye ve eğitim alanlarının yatak olduğu kanaatini taşıyan bir kardeşinizim. bunun maddi yani fiziki tarafları bir kenara, psikolojik kısmı daha ağır basıyor. erkeğe prestij yükleyen ve kadına karşı üstün konuma taşıyan işte tam da bu faktör... dalga ne kadar sağlam olursa, kadın erkeğini sahipleniyor ve saçını süpürge ediyor. her şeyini erkeğine teslim ediyor; çünkü biliyor ki o erkek, kadınını her ortamda taşır, gözü gibi korur. çünkü biliyor ki dalgası büyük olanın yüreği de büyük olur, karısını hem hırpalar, hem de sever. çünkü biliyor ki erkeği onu hep kıskandırır ve bu da yatak odası mahremiyetinde bol seks macerası olarak geri döner. evet bu böyledir; kadınlar kıskandırılmaktan aşırı sadistik bir zevk duyarlar ve tahrik olurlar; eğer kadın tahrik olur ise geriye lazım olan tek bir şey kalır: sağlam ve kaplan terbiyecisi bir penis... yan yattığı yerden uyandırılıp pantolonun yavaşça indirilen fermuarından itinayla çıkarıldığında yatak odasına güneş gibi doğan, sersem serseri ve hedefi şaşırmayan makine gibi bir emanet; ata yadigarı gibi, historical myth gibi, mars'ın kılıcı gibi denizin buz gibi sularından gelen yıkıcı felaket, yatak odalarını darmaduman eden bir doğal afet...
evet aziz dostlar, hız kesmeden devam edelim; geçen gün malum başlık altında "bilimsel bir ablamız" tarafından yazılmış şu entry'de de işin uzmanından büyük bir itiraf geldi. bu entry'yi özellikle bu başlıkta paylaşmamın sebebi, ne demek istediğimi daha da iyi kavrayabilmeniz içindir. bu vesileyle bilimsel ablamıza da sevgi ve muhabbetlerimi arz ediyorum: (bkz: #41344359)
--spoiler--
şimdi bilimsel bir ablanız olarak yorum yapmadan geçemeyeceğim. maksat gençler bilgilensin;
bi kere vajina derinliği doğum yapmışlarda (p) ve doğum yapmamışlarda (np) değişir.
np’lerde derinlik normalde 8 cm’dir. çap 2 cm. ilişki esnasında yani uyarılınca 9.5-10.5 cm’e çıkar. giriş çapı 2.5 cm olur ama derinlerde çap 5.5 cm ‘e çıkar.
aynı zamanda vajinanın ilk 1/3’lük kısmı uyarılabilir cinsel yönden. sonrası sadece basıncı hisseder. ( ki kanımca önemlidir )
p’ler için ise 1 cm ekleyin hepsine.
ama sayısal verilerle orgazm olmaz. aşık olun, sevin,sevişin. kondom unutmayın!
benden bu kadar.
“ yine de hayat yaşamaya değer, yaşamak hayata değdirir.”
--spoiler--
bakınız işte bilimsel bir ablamızın da lutfedip buyurduğu üzere bana söylenecek laf düşmüyor. istirham ediyorum bu entry'deki iki teferruata dikkat kesilin:
1) uyarılan kısım harici sadece basıncı hisseder ve bu kendisine göre önemli.
2) sayısal verilerle orgazm olmaz.
şimdi ben affınıza sığınarak bu sözleri biraz açmak istiyorum ki zat-ı şahaneleri nezaketlerinden ötürü açık söyleyememiş... kendisinin basınç diye ifade ettiği ve önemli olduğunu vurguladığı şey köklemektir. dalgayı köklediğiniz zaman basınç oluşur ve kadın antep baklavası gibi çıtır çıtır kucakta dağılıp inlemeye başlar. ikinci zikrettiği husus ise küçük penisli yani işlevsiz erkekleri teselli için yazılmış. yani diyor ki: "üzülmeyin sevişin bol bol, vajinal tatmin yapamıyorsanız, sevişerek açığı kapatın..." tamam eyvallah olabilir, kendisi umut tacirliğine soyunabilir ama ben buna karşıyım işte... sevgili bilimsel abla, neden hakikati haykırmıyorsunuz da, 1. maddede söylediğiniz şeyin aksini 2. maddede yumuşatarak popülist açıklamalar yapıyorsunuz?
umut nasıl verilir, ümide nasıl yolculuğa çıkarılır size göstereyim. bilimsel olduğunu iddia edenler, evvela samimi olmalı ve bilimsel konuşmalılar. işte tam da bu bilimsellik üzerinde, başlığımızın da esas konusuna taalluk eden sözlerime geçiyorum ve devasa istihdam projemi açıklıyorum: küçük penis sahibi kardeşlerimiz bence bu sahip oldukları eksikliği, hiç şüphesiz insanlığa faydalı olmak adına kullanabilirler.
nasıl mı? şöyle:
bildiğiniz üzere üç tarafı sularla çevrili memleketimizde alçaklar bize balık yedirmiyorlar. oltacılık öldü, balıkçılar iyice soyguncu oldu, hamsiyi bile 15 liradan aşağı yiyen şanslı... işte ben şu sloganik öneriyle bu işe katkıda bulunmak istiyorum: madem bu kardeşlerimizin penisleri bir işe yaramıyor, ne kendilerini ne de kadınlarını tatmin ediyor ve psikolojik açıdan da ev içi huzursuzluğun baş aktörü oluyor; o halde kan bağışı veya organ bağışı gibi, öldükten sonra balıkçılık federasyonu'na penis bağışı yapılsın ve bu kardeşlerimizin pipileri kurutulup balık yemi yapılsın... düşünsenize bir... hemen "yiööö olur mu lan öle şey" demeyin itiraz etmeyin, sadece hayal edin; türkiye'de milyonlarca türk erkeği var ve bunların çoğu istatistiksel verilere göre 10 cm veya aşağısı. yani kısacası milyonlarca erkek bilimsel verilere göre önlerinde cinsel organ değil, fiyonk makarna taşıyor. ve bu geniş kitlenin öldükten sonra neden birtakım şeyleri geri dönüşüm kapsamında kullanılmasın? elalem yapsa vay be dersiniz, biz söyleyince neden kötü fikir olsun?
mesela bakın, öngörülerime göre bu proje neticesinde elde edilecek ve avcılıkta kullanılacak olta yemleri şu şekilde olur:
görsel
peki akvaryumlarda beslediğimiz minik dostlarımızı unuttum mu? elbette ki hayır. cm ortalaması daha düşük olan izmir, istanbul, antalya, bursa vs. gibi şehirlerin geri dönüşümünden de akvaryum balığı yemleri üretilir:
görsel
böylelikle balıkçılık ve oltacılık gelişir, yem masrafları çok ucuzlar, memleketimiz daha çok balık yer ve omega 3, kıymetli vitaminler vs. alırız. hiç olmazsa bunlar öldükten sonra "kadınlarını doyuramadılar ama memleketi balığa doyurdular" denir.
bir elde olta, diğer elde balık dolu kova; kapıyı açan mutlu bir eş, balık yiyip enerji dolan bünyeler, sıcak ve aksiyon dolu yatak odaları, geri dönüşüm fikriyle beraber kurutulmuş balık yemi fabrikaları, istihdam ve tabii ki ekonomiye katkısı... ismini bile düşündüm: "pipetto olta ve akvaryum yemleri - balıkçıların 1 numaralı tercihi ve minik dostlarınızın ağzına layık lezzet patlaması"
devasa proje. işte kalkınma böyle sağlanır. doğadaki en lüzumsuz şeyi bile değerlendireceksin. bugüne bugün kerevizin bile icabında sapı atılmıyor da, kaynatılıp içiliyor... ey gidi 8 cm'lik fiyonk makarnalar sizi...
tamamen hikayedir. net söylüyorum, boşuna kendinizi avutmayın.
kadınlar sağlam ve sansasyonel penislere hayranlık duyarlar. bir kadın ne kadar kibirli ve kaprisli olursa olsun, doyurucu ve tatmin edici bir penisi pantolun ön fermuarından gerdirerek çıkardığınızda bütün o egosu, bütün o kibri söner yok olur.
şimdi rakam telaffuz et diyecek olursanız şöyle diyim yani en az 16 cm ve kalın olmalı penis ki bu türlere halk ağzında dalga adı verilir. bu boyutların altı zaten dalga kategorisine girmez; pipi, çük, kamış, pipet, ibiş falan denir. ciddiyim yani alay etmek maksatlı söylemiyorum, bunların her biri birer realite, hayatın gerçekleri.
şunu da özellikle söylemek icap eder: seks esnasında bütün kontrol sağlam penis sahibi bir erkeğin ellerindedir. kadını avucunun içinde istediği pozisyona sokar. ister arkadan saçlarından tuttuğu gibi ayağa kaldırır 15 dk standing behind yapar aralıksız, isterse kucağa alır terminatör gibi zıplatır, dilediği istediği şekle sokar, kadının aklını başından alır ve o kadın daha sonra o adama asla saygısızlık terbiyesizlik yapamaz; çünkü maddi manevi tatmin olmuştur, erkeğinin emrine amade bir ruh haline bürünmüştür. bu böyle inkar etmesin kimse...
tersini iddia eden varsa hayal etsin bakalım kendini. evde dır dır eden ateşli bir kadın, yatak harici başka hangi mecrada terbiye edilebilir? zaten bunu yapamayanlar dayağa başvurur, çünkü kadına yetemez. minik kurbağa pipisiyle kadın karşısında ezilir büzülür ve o kadın o erkeğe asssssla saygı duymaz.
boşa kendinizi avutmayın 8 cm bilmem ne diye. kadına 17 cm kökle bakiyim pişmaniye gibi dağılsın kucakta. ondan sonra ahkam kesin.
kadınlar sağlam ve sansasyonel penislere hayranlık duyarlar. bir kadın ne kadar kibirli ve kaprisli olursa olsun, doyurucu ve tatmin edici bir penisi pantolun ön fermuarından gerdirerek çıkardığınızda bütün o egosu, bütün o kibri söner yok olur.
şimdi rakam telaffuz et diyecek olursanız şöyle diyim yani en az 16 cm ve kalın olmalı penis ki bu türlere halk ağzında dalga adı verilir. bu boyutların altı zaten dalga kategorisine girmez; pipi, çük, kamış, pipet, ibiş falan denir. ciddiyim yani alay etmek maksatlı söylemiyorum, bunların her biri birer realite, hayatın gerçekleri.
şunu da özellikle söylemek icap eder: seks esnasında bütün kontrol sağlam penis sahibi bir erkeğin ellerindedir. kadını avucunun içinde istediği pozisyona sokar. ister arkadan saçlarından tuttuğu gibi ayağa kaldırır 15 dk standing behind yapar aralıksız, isterse kucağa alır terminatör gibi zıplatır, dilediği istediği şekle sokar, kadının aklını başından alır ve o kadın daha sonra o adama asla saygısızlık terbiyesizlik yapamaz; çünkü maddi manevi tatmin olmuştur, erkeğinin emrine amade bir ruh haline bürünmüştür. bu böyle inkar etmesin kimse...
tersini iddia eden varsa hayal etsin bakalım kendini. evde dır dır eden ateşli bir kadın, yatak harici başka hangi mecrada terbiye edilebilir? zaten bunu yapamayanlar dayağa başvurur, çünkü kadına yetemez. minik kurbağa pipisiyle kadın karşısında ezilir büzülür ve o kadın o erkeğe asssssla saygı duymaz.
boşa kendinizi avutmayın 8 cm bilmem ne diye. kadına 17 cm kökle bakiyim pişmaniye gibi dağılsın kucakta. ondan sonra ahkam kesin.
Sokakta görseniz sultangazi suriyelisi sanıp yüzüne bakmazsınız ama işte ayıplı filmlerde oynayınca çoğu ergen türk gencinin hayallerindeki seks figürü haline gelmiş.
Sahne isminde halife olması da fetö destekli batılı porno şirketlerinin müslüman alemine ve osmanlı imparatorluğuna çirkin bir göndermesi olabilir.
Sahne isminde halife olması da fetö destekli batılı porno şirketlerinin müslüman alemine ve osmanlı imparatorluğuna çirkin bir göndermesi olabilir.
hayırlı fotolar arkadaşlar...
yıllar yılı nice büyük badireler atlattıktan sonra maalesef ki içinde bulunduğu vaziyet itibarıyle pek de olumlu bir gidişat göstermeyen ve her geçen gün rüşdünü ispat edememiş bedbahtların ojeli pençelerinde can çekişen güzide sözlüğümüzde, son dönemlerde çokça rağbet gören birtakım şaibeli başlıklarda paylaşılan; ne idüğü belirsiz, ürkütücü, mülevves, gözleri kanatan ve libido katili korkunçlu bayan yazar fotoğraflarıdır.
sözlüğün yıldosu olarak bir süredir şahit olduğum bu nümayiş ortamına derhal müdahale edip problemi ilanihaye ortadan kaldırmak üzere, siz kıymetli korkunçlu foto mağduru kardeşlerimin sesi olmaya geldim. evet aziz dostlar, cidden eğer dikkat ettiyseniz ve meseleyle yakından alakadarsanız, şu kabilden başlıkların iyice arttığını ve bir şeylerin artık sorgulanır olduğunu anlamışsınızdır:
(bkz: sözlükte güzel kız olmaması)
(bkz: çirkin sözlük kızları)
(bkz: güzel sanılan kadın yazarın çok çirkin çıkması)
(bkz: sözlükte güzel bir kadının olmaması)
(bkz: sözlükte güzel bacaklı kızın olmaması)
(bkz: allah varsa bu sözlük kızları neden çirkin)
(bkz: sözlükte şişko kız istemiyoruz)
vs. tarzı yüzlerce serzeniş, yüzlerce isyan...
elbette bu haklı isyanların ötesinde bir de "sansür" meselesi çokça tartışılıyor. son dönemlerde "neden göz önünde olan bayan yazarlar hep sansürlü yarım yamalak foto paylaşıyor?" gibisinden merakları celbeden bir mesele atılmış ortaya; lakin sevgili dostlar, bu sansürlü fotoğraf paylaşılması hadisesi o kadar da merak uyandırmamalı, zira bunun sebebi gayet açıktır: sözlükte ciddi anlamda beklentileri boşa çıkarmayacak ve görenleri hayal kırıklığına uğratmayacak derecede güzelliğe sahip bir kız olmadığı için, fotolarını hep sansürlü atıyorlar. ya sadece göz, ya sadece dudak ya da ne bileyim tombik el fotolarını falan atıyorlar. hayır işin tuhaf yanı bu tipleri ben de anlamıyorum yani bir insan neden elinin fotosunu çekip sözlüğe koyar ki? bunun üzerine nasıl fikir yürütülebilir, yorum yapılabilir? "aa negzel elleri var" falan mı diyeceğiz. bence esas merak uyandırıcı kısım burası olmalı... yok içtikleri kahve fincanını çekerler, yok salak kedilerinin resimlerini çekip atarlar zaten, yarım yamalak ojeli tırnaklarını çekip atarlar bilmem ne. parmakları da yamuk çoğunun zaten bunu da buradan ilk kez söylüyorum. gelişimini tamamlayamamış ergen parmakları... ve öylesine özenti ve ilgi budalası tipler ki, çakma entelektüel kareleri yakalamaktan da geri durmuyorlar; acayip acayip kitap fotoları, hani güya "yha pfss bu aralar çok kitap okuyorum hps" tripleri... ancak ne hikmetse kendileri yok piyasada. hep bir şeylerin fotosunu çekip koyma, pasta börek yapar onu koyar falan bilmem ne...
ama aziz kardeşlerim şunu da zikretmeden geçemeyeceğim: korkunçlu ve sansürlüler bir yana dursun, yani ben yürekten inanıyorum ki bu sözlükte harbiden bembeyaz czech tenli, macar profilli, iskandinav sırma saçlı bayanlar da var. onlar öyle ürkek, öylesine hayattan bıkmışlar ki; nahif ve utangaç bir istiridye misali okyanusun derinliklerinde kendilerini bulup çıkartacak ve incilerini feda edebilecekleri yakışıklı bir dalgıcın hayalini kuruyorlar... abi güvenin biraz kendinize. bakın bu ikaz bir milat olsun. hatta şöyle yapalım; siz şimdi sözlükte foto paylaşma fikrine ilk başta sıcak bakmayabilirsiniz. "ya beğenmezlerse ya dalga geçerlerse ya bilmem ne olursa" gibisinden ikilemde kalabilirsiniz, doğaldır olabilir. bu yüzden sözlüğe koymadan önce ilk bi bana yollayın pm'den, ben koyun ya da koymayın derim ona göre paylaşırsınız. bu geçiş sürecinde desteğim sizlerle.
ve son olarak sözlerimi tamamlarken, gerçekten mağdur bir erkek olarak tarihe not düşülmesini istediğim bu haykırışı da duymanızı istiyorum: biz artık hali hazırdaki tosuncuk bayanların tombik ellerinin ojeli tırnaklarına değil; keşfedilmemiş istiridyelerden inciler toplamaya talibiz... bizler artık anın gürültüsü veya sözlük çirkinlerinin fotoğrafları gibi başlıklarda gelişimini tamamlayamamış hobbit'lerin, pıtırcık melislerin, tombik şeymaların fotoğraflarına değil; natural tits özlemlerin, innocent high aylinlerin, teen fidelity bernaların haritaları çizilmemiş hazinelerine talibiz... hani define haritalarında x işareti olur ya, işte orasıdır hedef, işte orasıdır...
bu arada sevgili istiridyeler; bir pm kadar uzağınızdayım demiş miydim?
yıllar yılı nice büyük badireler atlattıktan sonra maalesef ki içinde bulunduğu vaziyet itibarıyle pek de olumlu bir gidişat göstermeyen ve her geçen gün rüşdünü ispat edememiş bedbahtların ojeli pençelerinde can çekişen güzide sözlüğümüzde, son dönemlerde çokça rağbet gören birtakım şaibeli başlıklarda paylaşılan; ne idüğü belirsiz, ürkütücü, mülevves, gözleri kanatan ve libido katili korkunçlu bayan yazar fotoğraflarıdır.
sözlüğün yıldosu olarak bir süredir şahit olduğum bu nümayiş ortamına derhal müdahale edip problemi ilanihaye ortadan kaldırmak üzere, siz kıymetli korkunçlu foto mağduru kardeşlerimin sesi olmaya geldim. evet aziz dostlar, cidden eğer dikkat ettiyseniz ve meseleyle yakından alakadarsanız, şu kabilden başlıkların iyice arttığını ve bir şeylerin artık sorgulanır olduğunu anlamışsınızdır:
(bkz: sözlükte güzel kız olmaması)
(bkz: çirkin sözlük kızları)
(bkz: güzel sanılan kadın yazarın çok çirkin çıkması)
(bkz: sözlükte güzel bir kadının olmaması)
(bkz: sözlükte güzel bacaklı kızın olmaması)
(bkz: allah varsa bu sözlük kızları neden çirkin)
(bkz: sözlükte şişko kız istemiyoruz)
vs. tarzı yüzlerce serzeniş, yüzlerce isyan...
elbette bu haklı isyanların ötesinde bir de "sansür" meselesi çokça tartışılıyor. son dönemlerde "neden göz önünde olan bayan yazarlar hep sansürlü yarım yamalak foto paylaşıyor?" gibisinden merakları celbeden bir mesele atılmış ortaya; lakin sevgili dostlar, bu sansürlü fotoğraf paylaşılması hadisesi o kadar da merak uyandırmamalı, zira bunun sebebi gayet açıktır: sözlükte ciddi anlamda beklentileri boşa çıkarmayacak ve görenleri hayal kırıklığına uğratmayacak derecede güzelliğe sahip bir kız olmadığı için, fotolarını hep sansürlü atıyorlar. ya sadece göz, ya sadece dudak ya da ne bileyim tombik el fotolarını falan atıyorlar. hayır işin tuhaf yanı bu tipleri ben de anlamıyorum yani bir insan neden elinin fotosunu çekip sözlüğe koyar ki? bunun üzerine nasıl fikir yürütülebilir, yorum yapılabilir? "aa negzel elleri var" falan mı diyeceğiz. bence esas merak uyandırıcı kısım burası olmalı... yok içtikleri kahve fincanını çekerler, yok salak kedilerinin resimlerini çekip atarlar zaten, yarım yamalak ojeli tırnaklarını çekip atarlar bilmem ne. parmakları da yamuk çoğunun zaten bunu da buradan ilk kez söylüyorum. gelişimini tamamlayamamış ergen parmakları... ve öylesine özenti ve ilgi budalası tipler ki, çakma entelektüel kareleri yakalamaktan da geri durmuyorlar; acayip acayip kitap fotoları, hani güya "yha pfss bu aralar çok kitap okuyorum hps" tripleri... ancak ne hikmetse kendileri yok piyasada. hep bir şeylerin fotosunu çekip koyma, pasta börek yapar onu koyar falan bilmem ne...
ama aziz kardeşlerim şunu da zikretmeden geçemeyeceğim: korkunçlu ve sansürlüler bir yana dursun, yani ben yürekten inanıyorum ki bu sözlükte harbiden bembeyaz czech tenli, macar profilli, iskandinav sırma saçlı bayanlar da var. onlar öyle ürkek, öylesine hayattan bıkmışlar ki; nahif ve utangaç bir istiridye misali okyanusun derinliklerinde kendilerini bulup çıkartacak ve incilerini feda edebilecekleri yakışıklı bir dalgıcın hayalini kuruyorlar... abi güvenin biraz kendinize. bakın bu ikaz bir milat olsun. hatta şöyle yapalım; siz şimdi sözlükte foto paylaşma fikrine ilk başta sıcak bakmayabilirsiniz. "ya beğenmezlerse ya dalga geçerlerse ya bilmem ne olursa" gibisinden ikilemde kalabilirsiniz, doğaldır olabilir. bu yüzden sözlüğe koymadan önce ilk bi bana yollayın pm'den, ben koyun ya da koymayın derim ona göre paylaşırsınız. bu geçiş sürecinde desteğim sizlerle.
ve son olarak sözlerimi tamamlarken, gerçekten mağdur bir erkek olarak tarihe not düşülmesini istediğim bu haykırışı da duymanızı istiyorum: biz artık hali hazırdaki tosuncuk bayanların tombik ellerinin ojeli tırnaklarına değil; keşfedilmemiş istiridyelerden inciler toplamaya talibiz... bizler artık anın gürültüsü veya sözlük çirkinlerinin fotoğrafları gibi başlıklarda gelişimini tamamlayamamış hobbit'lerin, pıtırcık melislerin, tombik şeymaların fotoğraflarına değil; natural tits özlemlerin, innocent high aylinlerin, teen fidelity bernaların haritaları çizilmemiş hazinelerine talibiz... hani define haritalarında x işareti olur ya, işte orasıdır hedef, işte orasıdır...
bu arada sevgili istiridyeler; bir pm kadar uzağınızdayım demiş miydim?
isim vermiyim, biri beni fena halde kandırdı. "etu dön bak sözlük artık eskisi gibi değil. full çıtır hatun pure18 gibi ortam var. bi de anın görüntüsü başlığında her gece ginger redhead hatunlar yarı çıplak foto paylaşıyor" kabilinden şeyler söyledi. ee döndük foto moto paylaşmıyor kimse hep kitap çiçek böcek resimleri.
anın görüntüsü değil anın gürültüsü olmuş bu sadece.
hani çıtır? hani freak blonde babeler, şiirsel memeler, inleyen nağmeler? hani?
anın görüntüsü değil anın gürültüsü olmuş bu sadece.
hani çıtır? hani freak blonde babeler, şiirsel memeler, inleyen nağmeler? hani?
hayırlı doğumlar arkadaşlar...
uzun süren ölüm sessizliğinin ardından böyle bir tespitle aranıza nüzul etmiş olmanın bahtiyarlığı, siz değerli ilim aşığı kardeşlerimden uzak kaldığım her dakikanın sancısına en kalbî samimiyetimle söylüyorum ki değdi. elbette ki bu tespit, olası bir infialin yol açabileceği artçı ve parça tesirleri hafifletmek adına epey bir sadeleştirildi; zira bu satırların hemen akabinde esrarengiz ve karanlık bir alemin kapılarını aralayacağız... siz kıymetli dostlarımı temin ederim ki, gözlerin göremeyeceği, kulakların duyamayacağı, dillerin susup kalacağı ve nefislerin bekabillah mertebesine erişip hakikate ulaşacağı pür aydınlığın ortaya çıkması için gerekli olan en karanlık noktayı arayıp bulacağız birlikte. hem ayrıca karanlık dedim de; unutulmamalı ki, karanlık ne kadar derin ve zifıri olursa, ondan doğacak aydınlık da o denli ilahi ve kalıcı olur. işte bu yüzdendir ki türk kadını figürü, tarafımdan her daim derin ve zifıri karanlıkla tasvir edilmiştir... eski muhabbetşinas dostlar hatırlar, bir zamanlar hep aranızdaydım; sizinle yiyip içiyor, dolaşıyor, bazen gülüyor bazen hüzünleniyordum. bu itibarla "türk kadını" konulu tespitlerimde umuma arz ettiğim tasvirlerimin mahiyetini muhakkak ki en iyi onlar bilecektir. bir medhal vücuda getirmek gayesiyle yazdığım bu satırlarımı nihayete erdirip hülasa geçiyorum. biricik gayemiz: türk kadını gibi, mevcudatın kadın cinsi klasmanında gördüğü en mülevves, en rezil ve gayya kuyusunun dibinde fiskos çevirip birbirlerine hamur işi tarifleri paylaşan bir kepaze noktadan, nasıl olur da cemiyetimizin nezdinde kanatlanıp birer masum melek olarak arş-ı ala'ya yükselebildiklerini sorgulamaktır... mesela her anne melek midir gerçekten? bu çevrelerine kibirötesi zararlı ışınlar yayarak biz masum zavallı erkekleri kanserojen tehdidine boğan mahluklar, bu yüz binlerce yıldır ocağımıza incir ağacı diken hazır yiyiciler, bu ilik kemirici, bu hortumcu emperyal zihniyetli beynelmilel yahudi kılıklılar gerçekten de çocuk doğurduktan sonra her yeri aydınlattıklarını mı düşünüyorlar? işte eğer bir şey için nüzul olunacaksa ve kıyametin gayriresmi geri sayımı başlatılacaksa, tam da bunların cevabını aramak için olmalıydı...
evet aziz dostlar, ben de son yıllarda sözlüğümüzde can yakıcı bir biçimde şişman-çirkin sarışın, kumral, ginger, redhead, kumrallı redhead, çakma redhead (hele ki çakma redhead rezaleti yakın tarihimizin bir fiyaskosudur) vs. gibi anne olmuş bayan yazar popülasyonunun arttığına şahitlik etmekteyim. hani oyun oynarken options'tan değişmeyen sabit ayarlar vardır ya insanı delirten, "ulan nalet olsun throwing tuşu değişmiyor amk" dersiniz ya hani, heh işte adeta cenab-ı rabbim bunları yaratırken default ayar olarak çirkinliği ve ileriki level'larda şişmanlama passive skill'ini koymuş. (inşaallah teknoloji ilerler de ayarlardan değiştirilebilen modelleri üretilir) ammavelakin çirkinlik hususunda bile bir tolerans söz konusu olabiliyorken ki zaten bu toleranslarımızla evlilik müesseseleri kuruluyor; bu çapsızların doğum sonrası çılgınca kendilerini salması ve kocalarına resmen satış yapması, önümüze iki ihtimal sunuyor: ya pc'den oyunu sileceksiniz ve bu kadınları hayatlarınızdan ilanihaye çıkartacaksınız ya da daha güzel oyunları oynamak için bazen arada sırada kaçamak yapıp internet kafeye gideceksiniz...
neyse kardeşlerim... inanın kafam çok rahattı yakın döneme kadar. ne zaman ki aklıma bir kurt düştü, kocaman bir soru işareti belirdi, hemen topladım tası tarağı, uhrevi alemdeki işimden birikmiş yıllık izinlerimi kullanarak aranıza nüzul ettim. şam'a mecburi iniş yaptım tabii önce... gerçekten de düşündüm, bu türk kadınları neden erkekleri enayi salatası yerine koyuyor! neden bizleri kandırıp önce iyi niyetlerimizi münasebetsizce su-i istimal ettikten sonra olanca acelecilikleriyle tüm özkaynaklarımızı sömürmek için bizlerle evlenip sonra da edepsizce ve pervasızca hemen çocuk peydahlayıp ondan sonra da utanmadan michelin maskotu gibi ortalıkta dolanıp, bir ellerinde çocuk bir ellerinde telefon, netten lohusa anne dombili kıyafetleri bakıyorlar civilim'den felan xxl tombik düz renk tişört bilmem ne siparişleri veriyorlar ha? neden bizler kendimize yapacağımız yatırımı bunlara gömüp iflas ediyoruz, her gün dışarıdan mcdonalds pizza vs. sipariş etmek varken, sağlam gaming pc yaptırıp evde yan gel yat pubg keyfi varken, rahat rahat sınırsızca ve fütursuzca kimseye hesap vermeden yayıla yayıla asılma keyfi varken, neden gidip daha önceden tanımadığımız etmediğimiz amcamızın oğlu bile olmayan elalemin yabancı ne idüğü belirsiz kızlarıyla evlenip de paraları bunlara gömüyoruz? neden ha?
şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve gözlerinizi birkaç dakikalığına kapatıp kendinizi dış dünyadan soyutlayın. hayal edin sadece... hasbelkader punduna getirilmiş; karınız olan kişi flört dönemlerinde sizi ekstra makyaj, cezbedici parfümler, bilumum açık kıyafetler ve şuh hareketleriyle kandırmış, hatta yetmediği yerde de ne olur ne olmaz takviye güç olsun diye (ki ben genel olarak böyle yaptıkları kanaatindeyim naçizane) gidip sizden arakladığı tırnak, saç, sperm, doku örnekleri vs. malzemeleri büyücülere götürüp bağlama büyüleri, 40 düğün ebabil köpeği büyüleri yaptırıp kendine bağlamış ve neyse artık yapıcak bir şey yok deyip evlenmişsinizdir. eşin dostun çeşitli telkinleriyle mantıklı düşünmeye davet edilmiş ve bir aile düzeni, sıcak pişen tencere, ütülü gömlekler, temiz hijyen ve tüm bunların da ötesinde kullanım hakkı tamamen size ait olan bir kadının evde el altında her an hazır bulunması fikri size günden güne cazip gelmeye başlamıştır. tam "ohh be aslında evlilik iyiymiş yea" diye bu yalancı bahar ortamına aldanıp çiçek açarsınız ama bir sabah tam kahvaltıda çayınızı yudumlarken karınızın "aşkm ben hamileyim ihihih" sözleriyle çayı püskürtür, akabinde de ani bir beyin kanaması geçirip yere yığılırsınız ama ölmeyip felç kalırs...yok bu başka hikayedeydi, neyse dediğim gibi çayınızı püskürtür ve birkaç saniye sonra ne hikmetse hayatınızın bu noktadan sonra artık eski tıkırında gitmeyeceği hissine kapılırsınız ve açan çiçekleriniz yalancı baharda kar fırtınası yemiş fındık tomurcuğu gibi ölür; ama siz yine sevinçten havalara uçmuş gibi yaparsınız. ne de olsa neslinizi devam ettirecek bir oğlan çocuğu doğabilir, 3 büyüklerden birinin altyapısına verip 10 sene sabrettikten sonra milyon euro servetlere konabilirsiniz ama 10 sene sabretme fikri doğumdan sonra suya düşecektir; zira çocuğunuz maalesef kız şeklinde dünyaya gelmiştir. doğum olup hastaneden taburcu olduktan sonra evde baş başa kaldığınız manzara şudur: bir adet bebek, bir adet michelin maskotu ve bol miktarda yıkılan hayaller... kısa bir zaman sonra nöbetleşe çocuk uyutma geceleri başlar ama bu arada siz de sonuçta bir erkeksinizdir ve birtakım ihtiyaçlarınız vardır; ancak karınız sizi satmıştır ve asla size yanaşmaz çünkü geleceğinin bir numaralı garantisi olan çocuğu peydahlamıştır artık. zaten yanaşılacak bir tarafı da kalmamıştır; zira karınız kendisine adeta +50 soulstone basıp başkalaşım geçirerek michelin maskotuna dönüşmüştür. geceleri kabuslarınızda karınızı bir elinde ekmek bıçağı bir eliyle rabia işareti yaparak "rabbim 3 çocuk dedi kocacım" diye üzerinize gelirken falan görürsünüz. ayrıca nedense rüyada karınızın ayakları da terstir, yani hem gerçek dünyada maddi manevi çarpılmışsınızdır hem de rüyalarda bile rahat yoktur artık...
işte sevgili dostlarım, bu durumlara düşüp rezil kepaze olmamak ve temiz, sorunsuz, müreffeh bir istikbale kavuşmak için türk kızlarıyla evlilik ve hatta çoluğa çocuğa karışma fikrini bir değil kırk bin kere düşünmeniz lazım. sizlere hiç kimsenin yapmayacağı bir iyilik yaptığımın farkına belki şimdi olmasa da ileride varırsınız. çünkü bilenler bilir, ben her zaman her ortamda, karşımda kim olursa olsun delilli ispatlı iş yaparım. siz benim hiç yalan söylediğimi gördünüz mü? sözlüğün bunca senelik vesikalı eskortuyum, bembeyaz tenleriniz üzerine yemin edebilir misiniz yalan söylediğime dair he? heee? hele bayanlar siz! michelin maskotu bedenlerimiz asla iflah olmasın ki sen şüphesiz yalancılardansın diye yemin vererek bana ithamda bulunmayı göze alabilir misiniz? üst üste binmiş nevraska eyaleti büyüklüğünde etlerinizin arasında kaybolmuş simsiyah uçlu pespaye ve mülevves göğüslerinizin pişik olmuş altında güneş batmayan imparatorluk kurmuş bakteriler adedince omuzlarınıza vebal almaya cesaretiniz var mı? hah yok değil mi susup kaldınız alçaklar... ben de öyle düşünmüştüm. o halde susmaya devam edin ve eğer biraz vicdanınız varsa içinde yaşadığınız karanlığı delip bir aydınlatın etrafı ve layık olun bizlere. çocuk doğurduğunuzda ışık falan saçmadığınızı, omuzlarınızda iki kanat belirmediğini, yahut da ne bileyim, ayaklarınızın altında cennet mennet olmadığını anlayın artık. anlamamakta ısrar edecekseniz de, aşağıya bıraktığım altın değerinde üç muazzam ve karşı konulamaz delilimin tokadıyla kendinize gelin.
ben bıçağı buraya bırakıp gidiyorum; ister tespitlerimin güzelliği karşısında ellerinizi doğrayın, isterseniz de bir an evvel kendinize gelip bıraktığım bıçağın yardımıyla zifıri karanlık kozanızı yırtın ve gerçek birer kutsal kelebeğe dönüşün sevgili kadınlar. seçim sizin...
evet müstakbel kelebekler, hemen alttaki resimde dikkat edecek olursanız, michelin şirketi'nin biz erkeklere, yani sizin sömürü oyuncağınız olan ve zerre kadar kıymet vermediğiniz çilekeş kocalarınıza bir nevi subliminal göndermesi var. adeta "hey baylar, araca binince 2 ton çöken karılarınızı ancak bizim lastikler çeker. zaten sizin kadınların bizim maskottan farkları yok hehe..." mesajı bu. ve ayrıca yine kendilerinin şirket reklamcılık politikalarını tebrik ediyorum ki şöyle bir anafikir yakalamışlar kendileri; maskotun elinde tuttuğu dünya ile siz kadınlara: "dünyaları sömüre sömüre doyamıyorsunuz, bir de çocuk peydahladınızmı aynı bizim maskota dönüşüyorsunuz." göndermesi var... yani resme neresinden bakacak olursanız olun ince bir teferruat yakalarsınız:
görsel
mesela 1937 yılında beyoğlu'nda çekilmiş olan bu siyah beyaz fotoğrafta da, yeni doğum yapmış iki annenin vahim hallerini görüyoruz. bir de aptal aptal gözlükler takmışlar akıl alır gibi değil. yani hani aslında görme sorunu olmayan ama sırf artistliğine gözlük takan mankafa kadınlar olur ya office_secretary_odevdosyasi.mp4 gibi göstersin diye. ulan yer miyiz biz:
görsel
ve son olarak şu fotoğrafa dikkat kesilmenizi istirham ediyorum sevgili dostlar... Allah aşkınıza baksanıza yaa, çocuğu lahmacun gibi sarmış elinde tutuyor. resmen fazia!! fati hoça'tan alla razi olsun diye bağırasım geliyor. o koca nasıl melek bir koca ki, bu raddede bile maneviyattan kopmamış ve ailesinin yanında duruyor, en azından fotoğrafta yanlarında. ama kadın için aynı masumiyetin, aynı hassasiyetin değerlerinden bahsedebilir miyiz? minik lahmacunumuz tüm olanlardan habersiz dünyaya merhaba demişken, hayata kaç sıfır geride başladığının farkına kaçıncı yaş günü pastasını üflerken en büyük lokmayı annesinin löpürdettiğine şahit olup "yuhhh be mummy" diye tepki verirken varacak acaba? belki de o kadar yaşayamayacak çünkü annesi devasa cüssesinden mütevellit etrafını göremediği için bir gün lankkkk diye üzerine oturacak ve hayata erkenden veda edecek. neden? çünkü annesi kutsal bir kelebeğe dönüşmeyip michelin maskotu olarak kalmayı tercih etti ama çocuğu bir kelebeğin ömrü kadar yaşayabildi... işte efradını cami, ağyarını mani bir şekilde bunların foyası başka nasıl ortaya çıkarılabilir bilemiyorum:
görsel
uzun süren ölüm sessizliğinin ardından böyle bir tespitle aranıza nüzul etmiş olmanın bahtiyarlığı, siz değerli ilim aşığı kardeşlerimden uzak kaldığım her dakikanın sancısına en kalbî samimiyetimle söylüyorum ki değdi. elbette ki bu tespit, olası bir infialin yol açabileceği artçı ve parça tesirleri hafifletmek adına epey bir sadeleştirildi; zira bu satırların hemen akabinde esrarengiz ve karanlık bir alemin kapılarını aralayacağız... siz kıymetli dostlarımı temin ederim ki, gözlerin göremeyeceği, kulakların duyamayacağı, dillerin susup kalacağı ve nefislerin bekabillah mertebesine erişip hakikate ulaşacağı pür aydınlığın ortaya çıkması için gerekli olan en karanlık noktayı arayıp bulacağız birlikte. hem ayrıca karanlık dedim de; unutulmamalı ki, karanlık ne kadar derin ve zifıri olursa, ondan doğacak aydınlık da o denli ilahi ve kalıcı olur. işte bu yüzdendir ki türk kadını figürü, tarafımdan her daim derin ve zifıri karanlıkla tasvir edilmiştir... eski muhabbetşinas dostlar hatırlar, bir zamanlar hep aranızdaydım; sizinle yiyip içiyor, dolaşıyor, bazen gülüyor bazen hüzünleniyordum. bu itibarla "türk kadını" konulu tespitlerimde umuma arz ettiğim tasvirlerimin mahiyetini muhakkak ki en iyi onlar bilecektir. bir medhal vücuda getirmek gayesiyle yazdığım bu satırlarımı nihayete erdirip hülasa geçiyorum. biricik gayemiz: türk kadını gibi, mevcudatın kadın cinsi klasmanında gördüğü en mülevves, en rezil ve gayya kuyusunun dibinde fiskos çevirip birbirlerine hamur işi tarifleri paylaşan bir kepaze noktadan, nasıl olur da cemiyetimizin nezdinde kanatlanıp birer masum melek olarak arş-ı ala'ya yükselebildiklerini sorgulamaktır... mesela her anne melek midir gerçekten? bu çevrelerine kibirötesi zararlı ışınlar yayarak biz masum zavallı erkekleri kanserojen tehdidine boğan mahluklar, bu yüz binlerce yıldır ocağımıza incir ağacı diken hazır yiyiciler, bu ilik kemirici, bu hortumcu emperyal zihniyetli beynelmilel yahudi kılıklılar gerçekten de çocuk doğurduktan sonra her yeri aydınlattıklarını mı düşünüyorlar? işte eğer bir şey için nüzul olunacaksa ve kıyametin gayriresmi geri sayımı başlatılacaksa, tam da bunların cevabını aramak için olmalıydı...
evet aziz dostlar, ben de son yıllarda sözlüğümüzde can yakıcı bir biçimde şişman-çirkin sarışın, kumral, ginger, redhead, kumrallı redhead, çakma redhead (hele ki çakma redhead rezaleti yakın tarihimizin bir fiyaskosudur) vs. gibi anne olmuş bayan yazar popülasyonunun arttığına şahitlik etmekteyim. hani oyun oynarken options'tan değişmeyen sabit ayarlar vardır ya insanı delirten, "ulan nalet olsun throwing tuşu değişmiyor amk" dersiniz ya hani, heh işte adeta cenab-ı rabbim bunları yaratırken default ayar olarak çirkinliği ve ileriki level'larda şişmanlama passive skill'ini koymuş. (inşaallah teknoloji ilerler de ayarlardan değiştirilebilen modelleri üretilir) ammavelakin çirkinlik hususunda bile bir tolerans söz konusu olabiliyorken ki zaten bu toleranslarımızla evlilik müesseseleri kuruluyor; bu çapsızların doğum sonrası çılgınca kendilerini salması ve kocalarına resmen satış yapması, önümüze iki ihtimal sunuyor: ya pc'den oyunu sileceksiniz ve bu kadınları hayatlarınızdan ilanihaye çıkartacaksınız ya da daha güzel oyunları oynamak için bazen arada sırada kaçamak yapıp internet kafeye gideceksiniz...
neyse kardeşlerim... inanın kafam çok rahattı yakın döneme kadar. ne zaman ki aklıma bir kurt düştü, kocaman bir soru işareti belirdi, hemen topladım tası tarağı, uhrevi alemdeki işimden birikmiş yıllık izinlerimi kullanarak aranıza nüzul ettim. şam'a mecburi iniş yaptım tabii önce... gerçekten de düşündüm, bu türk kadınları neden erkekleri enayi salatası yerine koyuyor! neden bizleri kandırıp önce iyi niyetlerimizi münasebetsizce su-i istimal ettikten sonra olanca acelecilikleriyle tüm özkaynaklarımızı sömürmek için bizlerle evlenip sonra da edepsizce ve pervasızca hemen çocuk peydahlayıp ondan sonra da utanmadan michelin maskotu gibi ortalıkta dolanıp, bir ellerinde çocuk bir ellerinde telefon, netten lohusa anne dombili kıyafetleri bakıyorlar civilim'den felan xxl tombik düz renk tişört bilmem ne siparişleri veriyorlar ha? neden bizler kendimize yapacağımız yatırımı bunlara gömüp iflas ediyoruz, her gün dışarıdan mcdonalds pizza vs. sipariş etmek varken, sağlam gaming pc yaptırıp evde yan gel yat pubg keyfi varken, rahat rahat sınırsızca ve fütursuzca kimseye hesap vermeden yayıla yayıla asılma keyfi varken, neden gidip daha önceden tanımadığımız etmediğimiz amcamızın oğlu bile olmayan elalemin yabancı ne idüğü belirsiz kızlarıyla evlenip de paraları bunlara gömüyoruz? neden ha?
şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve gözlerinizi birkaç dakikalığına kapatıp kendinizi dış dünyadan soyutlayın. hayal edin sadece... hasbelkader punduna getirilmiş; karınız olan kişi flört dönemlerinde sizi ekstra makyaj, cezbedici parfümler, bilumum açık kıyafetler ve şuh hareketleriyle kandırmış, hatta yetmediği yerde de ne olur ne olmaz takviye güç olsun diye (ki ben genel olarak böyle yaptıkları kanaatindeyim naçizane) gidip sizden arakladığı tırnak, saç, sperm, doku örnekleri vs. malzemeleri büyücülere götürüp bağlama büyüleri, 40 düğün ebabil köpeği büyüleri yaptırıp kendine bağlamış ve neyse artık yapıcak bir şey yok deyip evlenmişsinizdir. eşin dostun çeşitli telkinleriyle mantıklı düşünmeye davet edilmiş ve bir aile düzeni, sıcak pişen tencere, ütülü gömlekler, temiz hijyen ve tüm bunların da ötesinde kullanım hakkı tamamen size ait olan bir kadının evde el altında her an hazır bulunması fikri size günden güne cazip gelmeye başlamıştır. tam "ohh be aslında evlilik iyiymiş yea" diye bu yalancı bahar ortamına aldanıp çiçek açarsınız ama bir sabah tam kahvaltıda çayınızı yudumlarken karınızın "aşkm ben hamileyim ihihih" sözleriyle çayı püskürtür, akabinde de ani bir beyin kanaması geçirip yere yığılırsınız ama ölmeyip felç kalırs...yok bu başka hikayedeydi, neyse dediğim gibi çayınızı püskürtür ve birkaç saniye sonra ne hikmetse hayatınızın bu noktadan sonra artık eski tıkırında gitmeyeceği hissine kapılırsınız ve açan çiçekleriniz yalancı baharda kar fırtınası yemiş fındık tomurcuğu gibi ölür; ama siz yine sevinçten havalara uçmuş gibi yaparsınız. ne de olsa neslinizi devam ettirecek bir oğlan çocuğu doğabilir, 3 büyüklerden birinin altyapısına verip 10 sene sabrettikten sonra milyon euro servetlere konabilirsiniz ama 10 sene sabretme fikri doğumdan sonra suya düşecektir; zira çocuğunuz maalesef kız şeklinde dünyaya gelmiştir. doğum olup hastaneden taburcu olduktan sonra evde baş başa kaldığınız manzara şudur: bir adet bebek, bir adet michelin maskotu ve bol miktarda yıkılan hayaller... kısa bir zaman sonra nöbetleşe çocuk uyutma geceleri başlar ama bu arada siz de sonuçta bir erkeksinizdir ve birtakım ihtiyaçlarınız vardır; ancak karınız sizi satmıştır ve asla size yanaşmaz çünkü geleceğinin bir numaralı garantisi olan çocuğu peydahlamıştır artık. zaten yanaşılacak bir tarafı da kalmamıştır; zira karınız kendisine adeta +50 soulstone basıp başkalaşım geçirerek michelin maskotuna dönüşmüştür. geceleri kabuslarınızda karınızı bir elinde ekmek bıçağı bir eliyle rabia işareti yaparak "rabbim 3 çocuk dedi kocacım" diye üzerinize gelirken falan görürsünüz. ayrıca nedense rüyada karınızın ayakları da terstir, yani hem gerçek dünyada maddi manevi çarpılmışsınızdır hem de rüyalarda bile rahat yoktur artık...
işte sevgili dostlarım, bu durumlara düşüp rezil kepaze olmamak ve temiz, sorunsuz, müreffeh bir istikbale kavuşmak için türk kızlarıyla evlilik ve hatta çoluğa çocuğa karışma fikrini bir değil kırk bin kere düşünmeniz lazım. sizlere hiç kimsenin yapmayacağı bir iyilik yaptığımın farkına belki şimdi olmasa da ileride varırsınız. çünkü bilenler bilir, ben her zaman her ortamda, karşımda kim olursa olsun delilli ispatlı iş yaparım. siz benim hiç yalan söylediğimi gördünüz mü? sözlüğün bunca senelik vesikalı eskortuyum, bembeyaz tenleriniz üzerine yemin edebilir misiniz yalan söylediğime dair he? heee? hele bayanlar siz! michelin maskotu bedenlerimiz asla iflah olmasın ki sen şüphesiz yalancılardansın diye yemin vererek bana ithamda bulunmayı göze alabilir misiniz? üst üste binmiş nevraska eyaleti büyüklüğünde etlerinizin arasında kaybolmuş simsiyah uçlu pespaye ve mülevves göğüslerinizin pişik olmuş altında güneş batmayan imparatorluk kurmuş bakteriler adedince omuzlarınıza vebal almaya cesaretiniz var mı? hah yok değil mi susup kaldınız alçaklar... ben de öyle düşünmüştüm. o halde susmaya devam edin ve eğer biraz vicdanınız varsa içinde yaşadığınız karanlığı delip bir aydınlatın etrafı ve layık olun bizlere. çocuk doğurduğunuzda ışık falan saçmadığınızı, omuzlarınızda iki kanat belirmediğini, yahut da ne bileyim, ayaklarınızın altında cennet mennet olmadığını anlayın artık. anlamamakta ısrar edecekseniz de, aşağıya bıraktığım altın değerinde üç muazzam ve karşı konulamaz delilimin tokadıyla kendinize gelin.
ben bıçağı buraya bırakıp gidiyorum; ister tespitlerimin güzelliği karşısında ellerinizi doğrayın, isterseniz de bir an evvel kendinize gelip bıraktığım bıçağın yardımıyla zifıri karanlık kozanızı yırtın ve gerçek birer kutsal kelebeğe dönüşün sevgili kadınlar. seçim sizin...
evet müstakbel kelebekler, hemen alttaki resimde dikkat edecek olursanız, michelin şirketi'nin biz erkeklere, yani sizin sömürü oyuncağınız olan ve zerre kadar kıymet vermediğiniz çilekeş kocalarınıza bir nevi subliminal göndermesi var. adeta "hey baylar, araca binince 2 ton çöken karılarınızı ancak bizim lastikler çeker. zaten sizin kadınların bizim maskottan farkları yok hehe..." mesajı bu. ve ayrıca yine kendilerinin şirket reklamcılık politikalarını tebrik ediyorum ki şöyle bir anafikir yakalamışlar kendileri; maskotun elinde tuttuğu dünya ile siz kadınlara: "dünyaları sömüre sömüre doyamıyorsunuz, bir de çocuk peydahladınızmı aynı bizim maskota dönüşüyorsunuz." göndermesi var... yani resme neresinden bakacak olursanız olun ince bir teferruat yakalarsınız:
görsel
mesela 1937 yılında beyoğlu'nda çekilmiş olan bu siyah beyaz fotoğrafta da, yeni doğum yapmış iki annenin vahim hallerini görüyoruz. bir de aptal aptal gözlükler takmışlar akıl alır gibi değil. yani hani aslında görme sorunu olmayan ama sırf artistliğine gözlük takan mankafa kadınlar olur ya office_secretary_odevdosyasi.mp4 gibi göstersin diye. ulan yer miyiz biz:
görsel
ve son olarak şu fotoğrafa dikkat kesilmenizi istirham ediyorum sevgili dostlar... Allah aşkınıza baksanıza yaa, çocuğu lahmacun gibi sarmış elinde tutuyor. resmen fazia!! fati hoça'tan alla razi olsun diye bağırasım geliyor. o koca nasıl melek bir koca ki, bu raddede bile maneviyattan kopmamış ve ailesinin yanında duruyor, en azından fotoğrafta yanlarında. ama kadın için aynı masumiyetin, aynı hassasiyetin değerlerinden bahsedebilir miyiz? minik lahmacunumuz tüm olanlardan habersiz dünyaya merhaba demişken, hayata kaç sıfır geride başladığının farkına kaçıncı yaş günü pastasını üflerken en büyük lokmayı annesinin löpürdettiğine şahit olup "yuhhh be mummy" diye tepki verirken varacak acaba? belki de o kadar yaşayamayacak çünkü annesi devasa cüssesinden mütevellit etrafını göremediği için bir gün lankkkk diye üzerine oturacak ve hayata erkenden veda edecek. neden? çünkü annesi kutsal bir kelebeğe dönüşmeyip michelin maskotu olarak kalmayı tercih etti ama çocuğu bir kelebeğin ömrü kadar yaşayabildi... işte efradını cami, ağyarını mani bir şekilde bunların foyası başka nasıl ortaya çıkarılabilir bilemiyorum:
görsel
Cehenneme gidenleri kapıda karşılayacak olan vapvayt tenli utanmaz karı. Hiç ahireti düşünmeden porno izlemeye devam edin bakalım. stoya, lisa ann, mia malkova, madison ivy, bonnie rotten falan şefaat edecek sanki.
Benim dönüşüm şerefine on ikinci nesili almaya karar verdiler. Hayırlı uğurlu olsun arkadaşlar.
hayırlı ayaklar arkadaşlar...
günümüzde bir cinsel sapkınlık çeşidi olarak değil de renkli bir cinsel hayatın mihenk taşlarından biri olarak lanse edilmeye çalışılsa da komorbidite oranı oldukça yüksektir. şahsın psikolojik durumunda domino etkisi yaratmaya müktedir olması sebebiyle ise acilen ''işinin ehli'' bir uzmana başvurmayı gerektirir. fakat maalesef ki bünyesinde bu denli komorbiditeyi bulundurarak insanı intihara kadar sürükleyebilen bir psikolojik hastalık günümüz sözde profesyonelleri tarafından ciddiye alınmıyor. ayak bakımı ürünleri/oje üreticileri ve manikür/pedikürcüler tarafından ise normalleştirilmeye çalışılıyor. bu yüzden bu amansız hastalığın pençesinden bir nebze olsun kurtulmanız için alternatif tedavi yöntemleriyle semptomlarınızı hafifletmeye çalışmanızı şiddetle tavsiye eder, cenab-ı hak'tan acil şifalar niyaz ederek şu ana dek ayak fetişizmi olan kişilerde tespit ettiğim psikolojik rahatsızlıkları paylaşmayı kendime bir borç bilirim:
1) ayak fetişisti kimselerin cinsel arzu ve birlikteliklerinde odak noktası ayak olduğundan normal insanlar gibi cinsel ilişki kurmaktan tiksinir ve bundan kaçınmaya başlarlar. (cinsel tiksinti bozukluğu)
2) önlerine çırılçıplak bir şekilde kırbaç gibi saçlarını şöyle bir savurduktan sonra onlarla vapvayt kalçalarını örten, meme uçları ve kadınlık cinsel organının görünen kısmı şaheser derecesinde bir kadın gelse dahi bütün bu dünyevi güzelliklere karşı duyarsız kalıp cinsel açıdan uyarılmazlar. (erkekte sertleşme bozukluğu)
3) mecburi olarak ayakla sağladıkları bir cinsel sertleşme sonrası doğal yollardan cinsel birliktelik yaşamaya çalıştıklarında ya da mecbur kaldıklarında olağan bir cinsel ilişki esnasında süresi ve yoğunluğu yeterli olsa da yaşadıkları stres ve isteksizlik sebebiyle boşalma gerçekleşmez ya da tam tersi şekilde kendilerini bu işi bir an önce sonlandırmaya şartladıkları için normalden çok daha erken boşalırlar. (erkekte orgazm bozukluğu/ertelenmiş ejakülasyon DSM-5 ve premature ejakülasyon)
4) yeterince ayak bulamayan ayak fetişisti teselliyi alkol ve uyuşturucu/uyarıcı maddelerde arayabilir. içip içip milletin karısının kızının ayaklarına laf atabilirler. (alkol/madde bağımlılığı ve alkol/madde kötüye kullanımı)
5) karşı cinsle sohbet ederken ya da sosyal bir aktivite gerçekleştirirken ayakların bir kısmı ya da tamamı ortadaysa gözleri sürekli oraya kayar. (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu)
6) aynı ortamda bulunan diğer insanların duymadığı topuklu ayakkabı seslerini duymaya başlarlar. (şizofreni)
7) çıplak ayaklardan hoşlanan ayak fetişistleri kışın gelmesiyle birlikte daha az ayak görecekleri için depresyon benzeri semptomlar sergilerler. (mevsimsel duygudurum bozuklukları)
8) olur olmadık yerde insanları rahatsız edecek şekilde ayaklarını göstermek, belediye ve şehirler arası otobüslerde ayaklarını uzatarak yolculuk eden bayanların ayaklarına olmadık şekilde temas kurmak, tekme (özellikle tekme) tokat dövülme ve dövme arzusu, eve misafirliğe gelen komşu kızları duş alırken kapı deliğinden ayaklarını gözetlemek, kadın iç çamaşırı veya külotlu çorap giyerek kendini cinsel açıdan tatmin etmek gibi oha yuh ayı dedirtecek hareketlerde bulunmak. (egzibisyonizm-frottörizm-mazoşizm-sadizm-voyerizm-transvestik fetişizm)
bütün bunlar dışında eşleştirmesinin daha kolay olacağını düşündüğümden geniş şekilde açıklama gereği duymadığım obsesif kompulsif bozukluk, sahibeler ya da sahipleri olan ileri düzey ayak fetişistlerinde görülen bağımlı kişilik bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu, çok sevilen bir ayağı kaybettikten sonra gerçekleşen yas semptomlarıyla aynı semptomları gösterme, daha çok birliktelik esnasında baş bölgesine ayak tarafından alınan sert bir darbe sonucu ya da çirkin bir ayağı baştan sona yalamanın ardından gerçekleşen travma sonrası stres bozukluğu, uyku ve uyanma bozuklukları, pica, topluluk içinde ayaklardan hoşlandığı ayyuka çıkıp makara konusu olma korkusuyla meydana gelen panik bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu da eş zamanlı olarak ayak fetişizmiyle birlikte görülebilmektedir.
günümüzde bir cinsel sapkınlık çeşidi olarak değil de renkli bir cinsel hayatın mihenk taşlarından biri olarak lanse edilmeye çalışılsa da komorbidite oranı oldukça yüksektir. şahsın psikolojik durumunda domino etkisi yaratmaya müktedir olması sebebiyle ise acilen ''işinin ehli'' bir uzmana başvurmayı gerektirir. fakat maalesef ki bünyesinde bu denli komorbiditeyi bulundurarak insanı intihara kadar sürükleyebilen bir psikolojik hastalık günümüz sözde profesyonelleri tarafından ciddiye alınmıyor. ayak bakımı ürünleri/oje üreticileri ve manikür/pedikürcüler tarafından ise normalleştirilmeye çalışılıyor. bu yüzden bu amansız hastalığın pençesinden bir nebze olsun kurtulmanız için alternatif tedavi yöntemleriyle semptomlarınızı hafifletmeye çalışmanızı şiddetle tavsiye eder, cenab-ı hak'tan acil şifalar niyaz ederek şu ana dek ayak fetişizmi olan kişilerde tespit ettiğim psikolojik rahatsızlıkları paylaşmayı kendime bir borç bilirim:
1) ayak fetişisti kimselerin cinsel arzu ve birlikteliklerinde odak noktası ayak olduğundan normal insanlar gibi cinsel ilişki kurmaktan tiksinir ve bundan kaçınmaya başlarlar. (cinsel tiksinti bozukluğu)
2) önlerine çırılçıplak bir şekilde kırbaç gibi saçlarını şöyle bir savurduktan sonra onlarla vapvayt kalçalarını örten, meme uçları ve kadınlık cinsel organının görünen kısmı şaheser derecesinde bir kadın gelse dahi bütün bu dünyevi güzelliklere karşı duyarsız kalıp cinsel açıdan uyarılmazlar. (erkekte sertleşme bozukluğu)
3) mecburi olarak ayakla sağladıkları bir cinsel sertleşme sonrası doğal yollardan cinsel birliktelik yaşamaya çalıştıklarında ya da mecbur kaldıklarında olağan bir cinsel ilişki esnasında süresi ve yoğunluğu yeterli olsa da yaşadıkları stres ve isteksizlik sebebiyle boşalma gerçekleşmez ya da tam tersi şekilde kendilerini bu işi bir an önce sonlandırmaya şartladıkları için normalden çok daha erken boşalırlar. (erkekte orgazm bozukluğu/ertelenmiş ejakülasyon DSM-5 ve premature ejakülasyon)
4) yeterince ayak bulamayan ayak fetişisti teselliyi alkol ve uyuşturucu/uyarıcı maddelerde arayabilir. içip içip milletin karısının kızının ayaklarına laf atabilirler. (alkol/madde bağımlılığı ve alkol/madde kötüye kullanımı)
5) karşı cinsle sohbet ederken ya da sosyal bir aktivite gerçekleştirirken ayakların bir kısmı ya da tamamı ortadaysa gözleri sürekli oraya kayar. (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu)
6) aynı ortamda bulunan diğer insanların duymadığı topuklu ayakkabı seslerini duymaya başlarlar. (şizofreni)
7) çıplak ayaklardan hoşlanan ayak fetişistleri kışın gelmesiyle birlikte daha az ayak görecekleri için depresyon benzeri semptomlar sergilerler. (mevsimsel duygudurum bozuklukları)
8) olur olmadık yerde insanları rahatsız edecek şekilde ayaklarını göstermek, belediye ve şehirler arası otobüslerde ayaklarını uzatarak yolculuk eden bayanların ayaklarına olmadık şekilde temas kurmak, tekme (özellikle tekme) tokat dövülme ve dövme arzusu, eve misafirliğe gelen komşu kızları duş alırken kapı deliğinden ayaklarını gözetlemek, kadın iç çamaşırı veya külotlu çorap giyerek kendini cinsel açıdan tatmin etmek gibi oha yuh ayı dedirtecek hareketlerde bulunmak. (egzibisyonizm-frottörizm-mazoşizm-sadizm-voyerizm-transvestik fetişizm)
bütün bunlar dışında eşleştirmesinin daha kolay olacağını düşündüğümden geniş şekilde açıklama gereği duymadığım obsesif kompulsif bozukluk, sahibeler ya da sahipleri olan ileri düzey ayak fetişistlerinde görülen bağımlı kişilik bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu, çok sevilen bir ayağı kaybettikten sonra gerçekleşen yas semptomlarıyla aynı semptomları gösterme, daha çok birliktelik esnasında baş bölgesine ayak tarafından alınan sert bir darbe sonucu ya da çirkin bir ayağı baştan sona yalamanın ardından gerçekleşen travma sonrası stres bozukluğu, uyku ve uyanma bozuklukları, pica, topluluk içinde ayaklardan hoşlandığı ayyuka çıkıp makara konusu olma korkusuyla meydana gelen panik bozukluk ve sosyal anksiyete bozukluğu da eş zamanlı olarak ayak fetişizmiyle birlikte görülebilmektedir.
arkadaşlar ben 2-3 ay yokum haberiniz olsun. maldivler'de teyzem çağırdı. hindistan cevizi mevsimiymiş, toplamaya falan yardım edicem.
sinop'ta bir hocayla tanıştım bundan birkaç sene önce. o zaman bizim gruptan samimi bi dostumuzun nişanı olacak işte gittik ettik falan kısa geçiyorum; bunun nişanlanacağı kızın (adı şeyma) yakın akrabasının ruhsal problemleri var. bizimle aynı yaşta sayılır, konuştuk muhabbet etmeye çalıştık ama nafile, çok soğuk ve içine kapanık bir adamdı (hakan'dı adı). ilerleyen saatlerde biz ayrı yerdeyken bi ses duyduk bağırışmalar çağırışmalar falan bi baktık bu hakan'la, tanımadığımız bir başka adam daha kavga ediyor, daha doğrusu hakan, adama saldırıyor. gittik ayırmaya çalıştık falan derken adam resmen ağlamaklı oldu; "vallahi benim bi suçum yok kendi kendine saldırmaya başladı" diyor, hakan hala küfür ediyor susmuyor derken araya kalabalığın müdahale etmesiyle olayı yatıştırdık. biz şeyma'ya soruyoruz "ne oldu neden kavga ettiler tanıdığın biri mi o adam hakan niye saldırdı" falan diye, kız ne dese beğenirsin; "bazen durup dururken böyle saldırıyor birilerine" dedi. amk o zaman niye getirdiniz diyesim geldi ama diyemiyorsun tabii haliyle.
neyse aradan bi zaman geçti bizim arkadaşın eniştesi yani ablasının kocası da oradaydı ve ayancık'ta bir hocadan bahsetti. mevzu da şuradan açıldı; bunların yani eniştesinin yakın bi arkabasının başına geliyor böyle bi hadise. klinik tedavi görüyor, doktorlara gösteriyorlar ama iyileşmiyor. adam durup dururken böyle birine saldırıyormuş ama sebebi yokmuş. baya baya senin kaşının üstünde göz var diye dalıyor tanımadığı insanlara... şimdi ben tabii esas olayı anlatmak için çok detaylara girmiyorum ama anlayacağınız nişana diye gidiyoruz, olay farklı boyutlara taşınıyor.
gelgelelim nişan oldu, ertesi günü bizim arkadaşın eniştesi yakup abi, şeyma'ya dedi ki "hakan'ı şu bahsettiğim hocaya götürelim mi? bi baksın istersen, zaten bir şeyi yoksa da söyler para falan da almıyor" dedi. ben para almıyor lafını duyunca bi irkildim. şimdi bu tarz şeylere hem inanıyorum hem de bu para pul işlerinden ötürü güvenmiyorum desem yeri var, "ilim parayla satılır mı" mantığı var bende veya ne bileyim, parayla satılan ilimden hayır gelir mi diye düşünenlerdenim...
(buradan sonrasına detay girmeyeceğim sinop/ayancık'tan öte yer ve şahıs ismi veremem, sonradan demedi demeyin yani boşa sormayın kim o adam, açık adres versene bilmem ne diye)
şeyma'dan okey çıkınca hakan'a da sorduk, dedik gel bi gidelim hem bi değişiklik olur ciddiye de almaya gerek yok babında konuştuk, o da olur dedi. zaten soğuk nevale olduğu için he deyip geçiyor her şeye... neyse biz atladık arabaya 5 kişi tıngır mıngır yakup abinin dediği hocaya vardık. belki bilenleriniz vardır ayancık'ta tarihi bir kilise vardır, oralara yakın bir yerde buluşma ayarlamış yakup abi hocayla görüşüp. biz evine gidicez sanıyorduk ama sessiz sedasız halletmişler işi. parayı verip malı alı alıcak mafya alışverişi havasıyla arabadan indik sessizce, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. derken o anda uyanmışım, nası terlemişim amk anlatamam size. ulan saftirikler öle cin min işleri sizi bozar, ilgilenmeyin böyle şeylerle, gidin yatın lan. hasta mısınız olm siz? cinlerle uğraşmayın valla götten üflerler gece.
neyse aradan bi zaman geçti bizim arkadaşın eniştesi yani ablasının kocası da oradaydı ve ayancık'ta bir hocadan bahsetti. mevzu da şuradan açıldı; bunların yani eniştesinin yakın bi arkabasının başına geliyor böyle bi hadise. klinik tedavi görüyor, doktorlara gösteriyorlar ama iyileşmiyor. adam durup dururken böyle birine saldırıyormuş ama sebebi yokmuş. baya baya senin kaşının üstünde göz var diye dalıyor tanımadığı insanlara... şimdi ben tabii esas olayı anlatmak için çok detaylara girmiyorum ama anlayacağınız nişana diye gidiyoruz, olay farklı boyutlara taşınıyor.
gelgelelim nişan oldu, ertesi günü bizim arkadaşın eniştesi yakup abi, şeyma'ya dedi ki "hakan'ı şu bahsettiğim hocaya götürelim mi? bi baksın istersen, zaten bir şeyi yoksa da söyler para falan da almıyor" dedi. ben para almıyor lafını duyunca bi irkildim. şimdi bu tarz şeylere hem inanıyorum hem de bu para pul işlerinden ötürü güvenmiyorum desem yeri var, "ilim parayla satılır mı" mantığı var bende veya ne bileyim, parayla satılan ilimden hayır gelir mi diye düşünenlerdenim...
(buradan sonrasına detay girmeyeceğim sinop/ayancık'tan öte yer ve şahıs ismi veremem, sonradan demedi demeyin yani boşa sormayın kim o adam, açık adres versene bilmem ne diye)
şeyma'dan okey çıkınca hakan'a da sorduk, dedik gel bi gidelim hem bi değişiklik olur ciddiye de almaya gerek yok babında konuştuk, o da olur dedi. zaten soğuk nevale olduğu için he deyip geçiyor her şeye... neyse biz atladık arabaya 5 kişi tıngır mıngır yakup abinin dediği hocaya vardık. belki bilenleriniz vardır ayancık'ta tarihi bir kilise vardır, oralara yakın bir yerde buluşma ayarlamış yakup abi hocayla görüşüp. biz evine gidicez sanıyorduk ama sessiz sedasız halletmişler işi. parayı verip malı alı alıcak mafya alışverişi havasıyla arabadan indik sessizce, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. derken o anda uyanmışım, nası terlemişim amk anlatamam size. ulan saftirikler öle cin min işleri sizi bozar, ilgilenmeyin böyle şeylerle, gidin yatın lan. hasta mısınız olm siz? cinlerle uğraşmayın valla götten üflerler gece.
hayırlı kediler arkadaşlar...
yeşilçam'ın meşhur kötü adamı, yıllar yılı türk sineması'nda izlediğimiz, kâh mafya babası rollerinde, kâh zalim ağa rollerinde hafızalarımıza kazıdığımız merhum hüseyin peyda'ya oldukça benzeyen, bizleri hayretler içerisinde bırakan ve canlılar çift yaratılırmış sözünü bir kez daha hatırlamamıza vesile olan karizmatik sokak kedisidir.
görsel
görsel
yeşilçam'ın meşhur kötü adamı, yıllar yılı türk sineması'nda izlediğimiz, kâh mafya babası rollerinde, kâh zalim ağa rollerinde hafızalarımıza kazıdığımız merhum hüseyin peyda'ya oldukça benzeyen, bizleri hayretler içerisinde bırakan ve canlılar çift yaratılırmış sözünü bir kez daha hatırlamamıza vesile olan karizmatik sokak kedisidir.
görsel
görsel
evetli zaferler arkadaşlar…
22 yıl önce istanbul büyükşehir belediye başkanı olan recep tayyip erdoğan'ın önderliğinde ''beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda'' diyerek çıktığımız kutlu yürüyüşte önce allah'ın izni ve inayeti, sonra liderimiz recep tayyip erdoğan'ın feraset ve dirayeti sayesinde az zamanda çok büyük işler yaptık. türkiye’nin manevi başkenti istanbul'un içler acısı kepaze bir halden kurtarılıp dünya metropollerine yakışır bir silüet kazandırılmasıyla başlayan hizmet süreci daha sonra reisimizin başarı basamaklarını ikişer ikişer tırmanarak başbakan olmasıyla hız kazanmış; avrupa'sıyla, amerika'sıyla, kanada'sıyla tüm dış mihrakların engelleme teşebbüsleri ve bu mihraklara teşne olan içimizdeki gizli-açık hain örgütlenmelerin ve hepsinden önemlisi küresel sermayenin türkiye üzerinde adeta müstemleke valiliğini yürüten vesayet odaklarının bilimum ihanetkarane girişimlerine rağmen tek başına mücadele etmesini becererek türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine yükseltmesini bilmiş; vesayetçilerin halka hizmet etmek isteyen herkesin kafasında adeta tokmak gibi ''bak lafımdan çıkarsan uf yaparım ha!'' dercesine dolandırdığı cumhurbaşkanlığı makamını önce milli iradenin tercihine sunarak, daha sonra aynı yerli ve milli iradenin teveccühüne mazhar olup seçilerek ''büyük yeni türkiye'' idealini bambaşka bir boyuta taşımış; tüm bu hengamenin içinde ekonomik refahı pat diye yükseltip, türkiye’yi gelişmiş ülkeler seviyesine çat diye çıkarsa da paralel ihanet çetelerinin sabotajıyla birazcık sendeleyip sükut-u hayale uğramış, 15 temmuz gibi dehşetengiz bir ihanet hareketine karşı ''gazi'' sıfatı alarak çıkmasını bilmiş recep tayyip erdoğan’ın ''türkiye’ye muasır medeniyet seviyesi yetmez, bunun da üstüne çıkmak gerekir'' parolasıyla halkımızın takdirine sunduğu cumhurbaşkanlığı sistemi feraseti ve basiretiyle bizleri hiç yanıltmamış olan milletimizin onayını da alarak hamdolsun yürürlüğe girmeye hazır hale gelmiştir.
artık bundan sonrasını pkk, fetö, dhkp-c, hdp, hollanda, almanya, avusturya ve chp'nin 8 seçim kaybedip utanmadan koltuğuna yapışan genel müdürü düşünsün.
vatana millete hayırlı olsun, ki oldu da…
22 yıl önce istanbul büyükşehir belediye başkanı olan recep tayyip erdoğan'ın önderliğinde ''beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda'' diyerek çıktığımız kutlu yürüyüşte önce allah'ın izni ve inayeti, sonra liderimiz recep tayyip erdoğan'ın feraset ve dirayeti sayesinde az zamanda çok büyük işler yaptık. türkiye’nin manevi başkenti istanbul'un içler acısı kepaze bir halden kurtarılıp dünya metropollerine yakışır bir silüet kazandırılmasıyla başlayan hizmet süreci daha sonra reisimizin başarı basamaklarını ikişer ikişer tırmanarak başbakan olmasıyla hız kazanmış; avrupa'sıyla, amerika'sıyla, kanada'sıyla tüm dış mihrakların engelleme teşebbüsleri ve bu mihraklara teşne olan içimizdeki gizli-açık hain örgütlenmelerin ve hepsinden önemlisi küresel sermayenin türkiye üzerinde adeta müstemleke valiliğini yürüten vesayet odaklarının bilimum ihanetkarane girişimlerine rağmen tek başına mücadele etmesini becererek türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine yükseltmesini bilmiş; vesayetçilerin halka hizmet etmek isteyen herkesin kafasında adeta tokmak gibi ''bak lafımdan çıkarsan uf yaparım ha!'' dercesine dolandırdığı cumhurbaşkanlığı makamını önce milli iradenin tercihine sunarak, daha sonra aynı yerli ve milli iradenin teveccühüne mazhar olup seçilerek ''büyük yeni türkiye'' idealini bambaşka bir boyuta taşımış; tüm bu hengamenin içinde ekonomik refahı pat diye yükseltip, türkiye’yi gelişmiş ülkeler seviyesine çat diye çıkarsa da paralel ihanet çetelerinin sabotajıyla birazcık sendeleyip sükut-u hayale uğramış, 15 temmuz gibi dehşetengiz bir ihanet hareketine karşı ''gazi'' sıfatı alarak çıkmasını bilmiş recep tayyip erdoğan’ın ''türkiye’ye muasır medeniyet seviyesi yetmez, bunun da üstüne çıkmak gerekir'' parolasıyla halkımızın takdirine sunduğu cumhurbaşkanlığı sistemi feraseti ve basiretiyle bizleri hiç yanıltmamış olan milletimizin onayını da alarak hamdolsun yürürlüğe girmeye hazır hale gelmiştir.
artık bundan sonrasını pkk, fetö, dhkp-c, hdp, hollanda, almanya, avusturya ve chp'nin 8 seçim kaybedip utanmadan koltuğuna yapışan genel müdürü düşünsün.
vatana millete hayırlı olsun, ki oldu da…
hayırlı alengirler arkadaşlar...
bundan bikaç sene evvel daha çoğunuz buraları kayak merkezi falan sanırken yapısı ile ulu bir camiyi andıran fakat özellikle sözlük kültüründen bihaber bazı on birinci nesil kimselerin hicretiyle yıkılıp agora meyhanelerine, döngel karhanelerine çevrilen uludağ sözlük'teki adeta kitaptaki eksik sayfalar misali merak uyandıran, kuytu yerlerdeki barların tuvaletleri, genelevlerdeki ayda bir yıkanan kirli çarşaflar gibi sis perdeleri oluşturup bünyesinde büyük bir gizemi barındıran ve bilirkişiler tarafından bir an önce masaya yatırılıp bir güzel önlü arkalı araştırılması gereken mevzudur.
yani arkadaşlar kusura bakmayın ama tuvalet sefalarımda falan bu konu hakkında fazlasıyla düşündüm ve böyle bir kanıya vardım. bir bayan yani birilerinin bacısı kızı anası ne bileyim metresi santimetresi falan neden böyle bir ortamda fotoğrafını paylaşır anlam vermek pek mümkün değildi çünkü. bu yüzden sözlüğe fotoğraf atan bazı kadınların derinliklerine inme kararı aldım ve de yaptığım psiko anal izler sonucunda bir kısmının geçmişinde macera dolu amerikalar, aminu umarlar, kadehlerdeki dudak izleri ve gavurların fakbadi dedikleri sikiş dostluklarına rastladım. toz kondurmak da istemedim başlarda sonuçta bizim sözlüğümüzün insanıdır, belki duldurlar ya da evde kalmışlardır hani bekaretlerini kaybedip gazeteye hükümsüzdür ilanı verdikleri için damgalanmışlardır da kimse istemeye gelmiyordur onlar da kısmetini burada arıyordur dedim ama neresinden tutarsam tutayım elimde kaldı bu mesele.
hani fotoğrafların içeriğine bakıyorum en azından başta bi türban vardır diye ama daha hiç rastlamadım, hangi fotoğrafı açsam ya ankara pavyonlarındaki konsomatrisler gibi sigara tutmuşlar ya da nadide sultan misali memelerini açıp şamdan dergisine poz vermişler sanki. yarın öbür gün şanslıysanız bi yuva kurarsınız, bu koyduğunuz fotoğrafları kocanız üstünde ''şok şok şok'' yazısıyla görür de o alengirler bir bir ortadan kalkıp evinizin ortasına incir ağacı diker. ardından o incir ağacına taşınan cinler çocuklarınızı da kaçırır valla ortada sözlüğe verdiğiniz çıplak fotoğraflarla kalırsınız. sonra yak bütün fotoğraflarıııı...
bundan bikaç sene evvel daha çoğunuz buraları kayak merkezi falan sanırken yapısı ile ulu bir camiyi andıran fakat özellikle sözlük kültüründen bihaber bazı on birinci nesil kimselerin hicretiyle yıkılıp agora meyhanelerine, döngel karhanelerine çevrilen uludağ sözlük'teki adeta kitaptaki eksik sayfalar misali merak uyandıran, kuytu yerlerdeki barların tuvaletleri, genelevlerdeki ayda bir yıkanan kirli çarşaflar gibi sis perdeleri oluşturup bünyesinde büyük bir gizemi barındıran ve bilirkişiler tarafından bir an önce masaya yatırılıp bir güzel önlü arkalı araştırılması gereken mevzudur.
yani arkadaşlar kusura bakmayın ama tuvalet sefalarımda falan bu konu hakkında fazlasıyla düşündüm ve böyle bir kanıya vardım. bir bayan yani birilerinin bacısı kızı anası ne bileyim metresi santimetresi falan neden böyle bir ortamda fotoğrafını paylaşır anlam vermek pek mümkün değildi çünkü. bu yüzden sözlüğe fotoğraf atan bazı kadınların derinliklerine inme kararı aldım ve de yaptığım psiko anal izler sonucunda bir kısmının geçmişinde macera dolu amerikalar, aminu umarlar, kadehlerdeki dudak izleri ve gavurların fakbadi dedikleri sikiş dostluklarına rastladım. toz kondurmak da istemedim başlarda sonuçta bizim sözlüğümüzün insanıdır, belki duldurlar ya da evde kalmışlardır hani bekaretlerini kaybedip gazeteye hükümsüzdür ilanı verdikleri için damgalanmışlardır da kimse istemeye gelmiyordur onlar da kısmetini burada arıyordur dedim ama neresinden tutarsam tutayım elimde kaldı bu mesele.
hani fotoğrafların içeriğine bakıyorum en azından başta bi türban vardır diye ama daha hiç rastlamadım, hangi fotoğrafı açsam ya ankara pavyonlarındaki konsomatrisler gibi sigara tutmuşlar ya da nadide sultan misali memelerini açıp şamdan dergisine poz vermişler sanki. yarın öbür gün şanslıysanız bi yuva kurarsınız, bu koyduğunuz fotoğrafları kocanız üstünde ''şok şok şok'' yazısıyla görür de o alengirler bir bir ortadan kalkıp evinizin ortasına incir ağacı diker. ardından o incir ağacına taşınan cinler çocuklarınızı da kaçırır valla ortada sözlüğe verdiğiniz çıplak fotoğraflarla kalırsınız. sonra yak bütün fotoğraflarıııı...
hayırlı ajanlar arkadaşlar...
yüce allah tarafından bir emanet misali evlenene kadar yedi derecede muhafaza edilmesi tavsiye edilerek, yaratılan her kadına birer tane dağıtılan kızlık zarını görünürde evlilik dışı cinsel koalisyona giderek adeta bir kumarmışçasına bi şansımı deniyim belki evlenir düşüncesiyle fırlatıp atan ve zarın yek gelmesiyle beraber muhtelif gazetelere ''bekaretimi kaybettim hükümsüzdür'' ilanı veren bayanların neredeyse tamamının ajan olduğuna dair akıllarda derin şüphelere sebep olan öyle gülünüp geçilemeyecek oldukça kuvvetli iddiadır.
en basitinden ülkemize bakın arkadaşlar %99.9'u müslümansa bu ülkenin, sokakta neden her gün yüz binlerce zinakar bayan görüyoruz hani ben mesela baktığım her yerde evlilik dışı cinsel ilişkiye girmiş kadınlar görüyorum ve bu mesele yüzünden kaç kez psikoloğa gittim bi türlü çare bulamadık ilaç falan yazdı bi boka yaramadı. yıllar önce kafama takıldı bu mesele rabbim'e sordum ajan onlar dedi başka bişey söylemedi bakın kaynak sağlam yani. kutsal kitabımız kuran'ı kerimi 762'nci kez baştan sona okuyup bu konu hakkında bir şey yazıp yazmadığına baktım henüz bulamadım hiçbi şey.
bu arada geçen gece rüyamda cadılar bayramıymış ne alakaysa, zil çalıyor iki tane adam gözlerinde güneş gözlüğü yüzde feto maskesi takmışlar şeker ya da şaka diyolar ben de karışık kuruyemiş veriyorum sadece bu var kusura bakmayın diye. kuruyemişi verdikten sonra sadece ölüler görür deyip aletlerini çıkarıp ruhumu s.ktiler, sanırım rüyanın başından beri ölüydüm. ay çok kötüydü be ne anlama geliyor bilen var mı?
yüce allah tarafından bir emanet misali evlenene kadar yedi derecede muhafaza edilmesi tavsiye edilerek, yaratılan her kadına birer tane dağıtılan kızlık zarını görünürde evlilik dışı cinsel koalisyona giderek adeta bir kumarmışçasına bi şansımı deniyim belki evlenir düşüncesiyle fırlatıp atan ve zarın yek gelmesiyle beraber muhtelif gazetelere ''bekaretimi kaybettim hükümsüzdür'' ilanı veren bayanların neredeyse tamamının ajan olduğuna dair akıllarda derin şüphelere sebep olan öyle gülünüp geçilemeyecek oldukça kuvvetli iddiadır.
en basitinden ülkemize bakın arkadaşlar %99.9'u müslümansa bu ülkenin, sokakta neden her gün yüz binlerce zinakar bayan görüyoruz hani ben mesela baktığım her yerde evlilik dışı cinsel ilişkiye girmiş kadınlar görüyorum ve bu mesele yüzünden kaç kez psikoloğa gittim bi türlü çare bulamadık ilaç falan yazdı bi boka yaramadı. yıllar önce kafama takıldı bu mesele rabbim'e sordum ajan onlar dedi başka bişey söylemedi bakın kaynak sağlam yani. kutsal kitabımız kuran'ı kerimi 762'nci kez baştan sona okuyup bu konu hakkında bir şey yazıp yazmadığına baktım henüz bulamadım hiçbi şey.
bu arada geçen gece rüyamda cadılar bayramıymış ne alakaysa, zil çalıyor iki tane adam gözlerinde güneş gözlüğü yüzde feto maskesi takmışlar şeker ya da şaka diyolar ben de karışık kuruyemiş veriyorum sadece bu var kusura bakmayın diye. kuruyemişi verdikten sonra sadece ölüler görür deyip aletlerini çıkarıp ruhumu s.ktiler, sanırım rüyanın başından beri ölüydüm. ay çok kötüydü be ne anlama geliyor bilen var mı?
hayırlı maaşlar arkadaşlar...
bu ülkenin ekmeğini yiyip, suyunu içip, havasını soluyup, iddaasını oynayıp ama milletin arkasından iş çeviren, her türlü hainliği ve mezalimi reva gören amerikan casuslarının başlattığı o elim hadisenin yaşandığı gece yani 15 temmuz gecesi vurulup yaralanan ve ölenlere maaş bağlandığı gibi, geceyi televizyonlardan takip edip morali bozulan ve travma geçiren, ruh sağlığı kaybolan yani aklı başından gidenlere de cüzi miktarda (1070 tl + multinet) aylık bağlanması gerektiğine ilişkin gerçekçi, objektif ve devlet baba tarafından yerine getirilmesi elzem öneridir...
evet arkadaşlar o günlerden bu günlere çok şey değişti ama değişmeyen tek şey var o da moral bozukluğum şahsen. kanallarda hala o meş'um geceyi gösteriyorlar. kastamonulu cengaverlerin bi elde bayrak bi elde kur'an nasıl tankların altına yatıp darbeyi önledikleri, küçücük bacılarımızın nasıl askerlerin karşısına dikilip rabia işareti yaptıkları, bir avuç insanın köprüde askerleri dizginleyip darbenin önüne nasıl geçtiklerini izledikçe ruh sağlığım iyice çöküyor, kahroluyorum; "neden ben de orada değildim" diye haykırıyorum.
geçen gece kız kardeşim odama geldi, beni uyandırdı. sırılsıklam olmuşum. abi bu ne yaa ıslak ıslak ıyy yaptı. noldu lan niye uyandırdın bırak sabah değiştiririm dedim. yok abicim onun için gelmedim kabus görüyodun galiba "beni de vurun, burada vurulacak biri varmış onu da siz vurun" diye bağırıyodun dedi... o kadar işlemiş bilinçdışıma bu 15 temmuz gecesi.
böyle çok insan var yurtta, düşünün ki ben yalnızca kendimden örnek verdim naçizane olarak. bi de moral bozukluğundan faturaları, kirayı falan da yatıramıyorum bazen. acil maaş bağlanması lazım ruh sağlığı bozuk olanlara ki kafaları rahat etsin.
bu ülkenin ekmeğini yiyip, suyunu içip, havasını soluyup, iddaasını oynayıp ama milletin arkasından iş çeviren, her türlü hainliği ve mezalimi reva gören amerikan casuslarının başlattığı o elim hadisenin yaşandığı gece yani 15 temmuz gecesi vurulup yaralanan ve ölenlere maaş bağlandığı gibi, geceyi televizyonlardan takip edip morali bozulan ve travma geçiren, ruh sağlığı kaybolan yani aklı başından gidenlere de cüzi miktarda (1070 tl + multinet) aylık bağlanması gerektiğine ilişkin gerçekçi, objektif ve devlet baba tarafından yerine getirilmesi elzem öneridir...
evet arkadaşlar o günlerden bu günlere çok şey değişti ama değişmeyen tek şey var o da moral bozukluğum şahsen. kanallarda hala o meş'um geceyi gösteriyorlar. kastamonulu cengaverlerin bi elde bayrak bi elde kur'an nasıl tankların altına yatıp darbeyi önledikleri, küçücük bacılarımızın nasıl askerlerin karşısına dikilip rabia işareti yaptıkları, bir avuç insanın köprüde askerleri dizginleyip darbenin önüne nasıl geçtiklerini izledikçe ruh sağlığım iyice çöküyor, kahroluyorum; "neden ben de orada değildim" diye haykırıyorum.
geçen gece kız kardeşim odama geldi, beni uyandırdı. sırılsıklam olmuşum. abi bu ne yaa ıslak ıslak ıyy yaptı. noldu lan niye uyandırdın bırak sabah değiştiririm dedim. yok abicim onun için gelmedim kabus görüyodun galiba "beni de vurun, burada vurulacak biri varmış onu da siz vurun" diye bağırıyodun dedi... o kadar işlemiş bilinçdışıma bu 15 temmuz gecesi.
böyle çok insan var yurtta, düşünün ki ben yalnızca kendimden örnek verdim naçizane olarak. bi de moral bozukluğundan faturaları, kirayı falan da yatıramıyorum bazen. acil maaş bağlanması lazım ruh sağlığı bozuk olanlara ki kafaları rahat etsin.
hayırlı danslar arkadaşlar...
atalarının günümüzde amazon ormanlarında yaşayan 15 metre uzunluğundaki pitonlar olduğu rivayetleri ile national geographic'in ödüllü belgesellerine konu olan, kimi zaman dünyanın en uzun treni olup yolcusunu uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkaran, dubai'deki devasa yüksekliklerdeki binaların aslında birbirleriyle değil de onun uzunluğuyla yarıştıkları iddia edilen, milattan önce bir şekilde onlara rastlayan ilkel kabileler tarafından tanrı kabul edilip uğruna bakire kızlar kurban edilen, vahşi hayatta en sert ve zorlu koşullar altında bile hiçbir gıda ya da su takviyesi olmadan aylarca hayatta kalma gibi eşsiz yetenekleri bünyesinde barındıran, büyük iskender'e fetihlerinde çokça avantaj sağlayan sarissa isimli 4–6.2 metre arasındaki uzunluklara sahip mızrakları ondan esinlenildiği birçok tarihçi tarafından kabul edilen, hepsi bir araya getirilse dünya'nın etrafında en az yirmi tur atılabileceği bilimsel olarak ispat edilen destansı kürt penisini emanet olarak taşıyan bir erkekle sevgili olduktan sonra çoğu bayanın yapmak isteyeceği o eşsiz, o benzersiz, o kelimelerin kifayetsiz bedenlerin ise kıyafetsiz kaldığı eylemi gerçekleştirmektir...
görsel
atalarının günümüzde amazon ormanlarında yaşayan 15 metre uzunluğundaki pitonlar olduğu rivayetleri ile national geographic'in ödüllü belgesellerine konu olan, kimi zaman dünyanın en uzun treni olup yolcusunu uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkaran, dubai'deki devasa yüksekliklerdeki binaların aslında birbirleriyle değil de onun uzunluğuyla yarıştıkları iddia edilen, milattan önce bir şekilde onlara rastlayan ilkel kabileler tarafından tanrı kabul edilip uğruna bakire kızlar kurban edilen, vahşi hayatta en sert ve zorlu koşullar altında bile hiçbir gıda ya da su takviyesi olmadan aylarca hayatta kalma gibi eşsiz yetenekleri bünyesinde barındıran, büyük iskender'e fetihlerinde çokça avantaj sağlayan sarissa isimli 4–6.2 metre arasındaki uzunluklara sahip mızrakları ondan esinlenildiği birçok tarihçi tarafından kabul edilen, hepsi bir araya getirilse dünya'nın etrafında en az yirmi tur atılabileceği bilimsel olarak ispat edilen destansı kürt penisini emanet olarak taşıyan bir erkekle sevgili olduktan sonra çoğu bayanın yapmak isteyeceği o eşsiz, o benzersiz, o kelimelerin kifayetsiz bedenlerin ise kıyafetsiz kaldığı eylemi gerçekleştirmektir...
görsel
hayırlı yasaklamalar arkadaşlar...
adeta cennet'ten bir köşe olan sözlüğümüzü dört bir yandan kuşatan şer odaklarının emri doğrultusunda ateist ajan hackerlar tarafından kimsenin ruhu duymadan sözlük kodlarına bulaştırılan hiv, hepatit b, herpes simpleks gibi virüslerin özel mesaj fasilitesini etki altına almasının ardından her geçen gün ührevi hastalıkların yayıldığına dair aldığım duyumlar neticesinde yaptığım araştırmalar sonucu ulaşıp yaşadığım şoku hala atlatamama sebep olan ahlaksızlığın son bulması hususunda önerdiğim muhteşem çözüm...
off yeminle sanki phineas gage gibi sol yanağımdan giren demir çubuk sol gözümü parçalayıp beynimin frontal lobundan kafatasımı delerek çıktı. aynen öyle bir histi arkadaşlar. normalde ilk kez arkadan ilişkiye giren bayan örneği verecektim de onlarla hiç empati kurasım gelmedi. ben yıllardır bu sözlükte haremlik selamlık yazıyoruz sanıyordum, meğerse o özel mesajlarda ne alengirler dönüyormuş bi bilseniz var ya. hani bayan yazarlar arada bir mağazada bikini denerkenki fotoğraflarını atıyorlar hangisini alayım hayatım tarzı ama bir bana yapıldığını sanıyordum. sonuçta tarihte ahlaksız kadınların benim gibi namazında niyazında günün yirmi saatini ibadet ederek geçiren insanları yoldan çıkarmak için yaptıkları şeytanlıklara dair birçok örnek var. her neyse geçtiğimiz günlerde aramızda kalsın sözlüğün geçmiş dönemlerdeki en ünlü kaşarlarından biriyle buluştum çünkü kocasıyla bazı sorunlar yaşıyormuş hani ben de bi yuvayı kurtarırım belki diye görüşmeyi kabul ettim. gerçi nasıl evlenmiş o aklım almadı ama her neyse...
işte uzunca anlattı, kocası bunu sözlükte takılırken yakalamış bikaç kez sanırım regilli başlıklara entry giriyormuş boşanma davası açmış yani ben de dedim ne var bunda sanki, regil olup bunu sözlüğe ilan etmek boşanma sebebi olmamalı. her neyse sonra tuvalete gitti rujunu tazelemek için çünkü geldiğimde beni yanağımdan öpmüştü hala yüzümü yıkamadım ehehehhe. o ara telefonunu masanın üstünde bırakmış hemen sözlüğe girdim baktım çıkış yapmamış, mesajlarına bir bakayım dedim kiii ben hayatımda böyle ahlaksızlık görmedim! eyy pompei ve lut kavmini helak eden allah'ım dedim onları affet çünkü oNLAR bu kadının yanında birer melek diye haykırıp mekanı terk ettim.
yani arkadaşlar lütfen bakın yıllardır bana karşı bir duruş sergilediniz ama bu fikrime destek verin. en azından sözlüğe ilişki durumu özelliği gelsin ve evli ya da nişanlı kadınlara erkek yazarlar mesaj gönderemesin. aynı şekilde burada yuva yıkmaya kalkışan çok kadın gördüm. bu önlemler alınırsa sözlüğümüz üç vakte kadar ekşi sözlüğü bile geçer emin olun. bir de lütfen sol frame sağa alınsın. o ne öyle yıllardır solcu imajı çizip duruyoruz aşırı rahatsızım bu durumdan.
adeta cennet'ten bir köşe olan sözlüğümüzü dört bir yandan kuşatan şer odaklarının emri doğrultusunda ateist ajan hackerlar tarafından kimsenin ruhu duymadan sözlük kodlarına bulaştırılan hiv, hepatit b, herpes simpleks gibi virüslerin özel mesaj fasilitesini etki altına almasının ardından her geçen gün ührevi hastalıkların yayıldığına dair aldığım duyumlar neticesinde yaptığım araştırmalar sonucu ulaşıp yaşadığım şoku hala atlatamama sebep olan ahlaksızlığın son bulması hususunda önerdiğim muhteşem çözüm...
off yeminle sanki phineas gage gibi sol yanağımdan giren demir çubuk sol gözümü parçalayıp beynimin frontal lobundan kafatasımı delerek çıktı. aynen öyle bir histi arkadaşlar. normalde ilk kez arkadan ilişkiye giren bayan örneği verecektim de onlarla hiç empati kurasım gelmedi. ben yıllardır bu sözlükte haremlik selamlık yazıyoruz sanıyordum, meğerse o özel mesajlarda ne alengirler dönüyormuş bi bilseniz var ya. hani bayan yazarlar arada bir mağazada bikini denerkenki fotoğraflarını atıyorlar hangisini alayım hayatım tarzı ama bir bana yapıldığını sanıyordum. sonuçta tarihte ahlaksız kadınların benim gibi namazında niyazında günün yirmi saatini ibadet ederek geçiren insanları yoldan çıkarmak için yaptıkları şeytanlıklara dair birçok örnek var. her neyse geçtiğimiz günlerde aramızda kalsın sözlüğün geçmiş dönemlerdeki en ünlü kaşarlarından biriyle buluştum çünkü kocasıyla bazı sorunlar yaşıyormuş hani ben de bi yuvayı kurtarırım belki diye görüşmeyi kabul ettim. gerçi nasıl evlenmiş o aklım almadı ama her neyse...
işte uzunca anlattı, kocası bunu sözlükte takılırken yakalamış bikaç kez sanırım regilli başlıklara entry giriyormuş boşanma davası açmış yani ben de dedim ne var bunda sanki, regil olup bunu sözlüğe ilan etmek boşanma sebebi olmamalı. her neyse sonra tuvalete gitti rujunu tazelemek için çünkü geldiğimde beni yanağımdan öpmüştü hala yüzümü yıkamadım ehehehhe. o ara telefonunu masanın üstünde bırakmış hemen sözlüğe girdim baktım çıkış yapmamış, mesajlarına bir bakayım dedim kiii ben hayatımda böyle ahlaksızlık görmedim! eyy pompei ve lut kavmini helak eden allah'ım dedim onları affet çünkü oNLAR bu kadının yanında birer melek diye haykırıp mekanı terk ettim.
yani arkadaşlar lütfen bakın yıllardır bana karşı bir duruş sergilediniz ama bu fikrime destek verin. en azından sözlüğe ilişki durumu özelliği gelsin ve evli ya da nişanlı kadınlara erkek yazarlar mesaj gönderemesin. aynı şekilde burada yuva yıkmaya kalkışan çok kadın gördüm. bu önlemler alınırsa sözlüğümüz üç vakte kadar ekşi sözlüğü bile geçer emin olun. bir de lütfen sol frame sağa alınsın. o ne öyle yıllardır solcu imajı çizip duruyoruz aşırı rahatsızım bu durumdan.
az önce hakkın rahmetine kavuştum arkadaşlar, bu entry'i berzah alemindeki internet kafeden yazıyorum. sizlere bu üzücü gelişmeyi bizzat duyurmak istedim. hey gidi kaderde kara toprağa girmek de varmış. salih sizlere emanet. beni hatırlayınız...
dokuzuncu nesil rahmetli evliya...
dokuzuncu nesil rahmetli evliya...