bugün
- mert hakan yandaş13
- amsterdam da geçirdiğim 4 gün18
- anın görüntüsü19
- bir cumhurbaşkanı nasıl olmalı17
- uzun yolculukta ön koltuktaki ağlan bebek10
- 0 0 7 abi ile dünya turu9
- ameliyat yerinin kaşınması14
- yengeç burcu erkeği11
- 16 mart 2025 fenerbahçe samsunspor maçı45
- kim ulan bu özgür özel10
- doğum günün kutlu olsun bik bik18
- atatürk'ün başarısız bir komutan olması24
- kaplumbagaların 200 yıl yaşaması9
- eleştiri kaldıramayan cumhurbaşkanı13
- doğal turuncu saçlı kız11
- ona bir şey söyle8
- atatürk olmasaydı türkler köle olurdu18
- sahurdayız uludağ sözlük23
- eski sevgilinin mesaj atması12
- tek yumrukla bayıltırım dediğiniz yazarlar16
- burçlara inan insanların zekası9
- eşeğin götüne kuyruk saplama oyunu9
- açık oylayıp favlayıp mesaj atan kız8
- otopsiraporlari9
- iyi geceler11
- bugünde merso alamadan uyumak23
- ahmet beyin beyaz bareti14
- mutluluğu tek kelimeyle anlatmak9
- aykolik ve gülşen benzerliği12
- kabarık saç19
- mide rahatsızlığı10
- rte sevdalisi11
- kürtçüler aşiretlere karşı devrim yanlısı mı9
- sözlüğün en azgın yazarı17
- fenerbahçe10
- yemek sonrası çay içmek8
- yumurtalı pideyi kim yiyor12
- akp türkiyesi vs komünist çin de yaşamak9
- arkadaşlar kaza yaptım10
- sözlükteki aktroll artışı11
- ekşi sözlük10
- ümit özdağ türkiye'nin ana muhalefet lideridir10
- imamoğlu'nun amedsporu desteklemesi17
- bir erkeğin en büyük hayali14
- true yu dövecek yazarlar13
- ulan ne yakışıklı adamsın dedi bakkalcı10
- erdoğanın 92 yaşındaki dedeye elini öptürmesi8
- kafakoparan dede9
- canik belediyesi'nin çocouklara yaptığı jest13
- sağlıkçıyla evlenmek13


entry'ler (127)
William Shakespeare, ingiliz edebiyatı denildiği zaman ilk akla gelen kişiler arasında yer alıyor. ingiliz edebiyatını derinden etkileyen yazarın yazdığı yazılarda yer alan terimler ve deyimler hala kullanılıyor. Günümüzde yabancı kişilerin çocuklarına verdiği Olivia, Miranda ve Jessica gibi isimlerin de Shakespeare tarafından keşfedildiği söyleniyor. Shakespeare, Ingilizce diline 1700'ü aşkın kelime katmıştır.
Tüm dünyaya mâl olmuş bazı yazar ve besteciler, hayatlarındaki o şöhreti yakalayana kadar hiç de kolay yollardan geçmemişler.
kadın frengi hastası, 8 çocuğu var. bu çocukların üçü sağır, ikisi kör, birisi de zeka engelli. kadın hamile ve doğan çocuk beethoven
sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen yalnız bir çocukluk, bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücadele eden dahi; dostoyevski
6 çocuktan ilki o, iki erkek kardeşi bebekken ölüyor, üç kızkardeşi nazi zulmünde ölüyor. babası baskıcı, geçimsiz. o ise hep yalnız; onun adı kafka
11 yaşında babasını kaybediyor, dedesi sert kişilik. onu evden gönderiyor. yoksul aile, 11 yaşında tersanelerde çıraklığa başlıyor; gorki
babasından sürekli kemerle dayak yiyen bir çocuk.. çogu geceler sokakta yatıyor. cildi hasta, karaciğerinden muzdarip; bukowski
13 yaşında annesi ölüyor, okula gidemiyor, hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından muzdarip. bir kitap kurdu; virginia woolf
babası borçları yüzünden hapishaneye düşünce çalışarak borçları ödemek, ailesine bakmak zorunda kalan, okula gidemeyen küçük bir çocuk kendini yetiştiriyor; charles dickens
“mutlu insanın hikayesi olmaz.” - umberto eco
alıntı
Yunan mitolojisine göre insanlar dört kol, dört bacak ve iki yüzü olan bir kafa ile yaratılmıştır. Güçlerinden korkan Zeus onları ikiye ayırır ve onları hayatları boyunca diğer yarılarını aramaya mahkum eder. Diğer yarını bulduğunda “aşk” sizi birlikte tutar, birbirinizi tamamlarsınız.
Rivayete göre; kötü ve mutsuz geçirdiği çocukluk dönemi, yalnızlığı, sağlık problemleri -özellikle sağır oluşu- Beethoven’ı hayata küstürmüştür. intihara karar verir ve hatta vasiyetini bile hazırlar. Ancak görme engelli küçük bir kız, Beethoven’a yaşama bakışını tamamen değiştirecektir. Gözleri görmeyen genç kızın ayışığını hiç görememiş ve göremeyecek olması Bethooven’ı fazlasıyla derinden etkiler. Ve yaşama yeniden bağlanmasına en büyük sebep olur.
Bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaya çıkmıştır. Tam o esnada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. Apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve Beethoven’ı büyüleyen ses oradan gelmektedir. Arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler.
Birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. Kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. Beethoven, piyano sesine geldiğini, çalan kişiyi çok merak ettiğini ve muhakkak görmek istediğini söyler. Kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek Beethoven ve arkadaşını içeri alır. Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. Annesi kıza, Beethoven’ın geldiğini söyler ve küçük kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız görme engellidir. Bunu gören Beethoven ise, “Lütfen benden bir şey isteyin.” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Kızın cevabı şu olur; “Ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?” Bu durumdan etkilenen Beethoven, bunun üzerine piyanonun başına geçer ve Ayışığı Sonatı’nı(Moonlight Sonata), doğaçlama olarak besteler.
“Bu hikaye tamamen rivayettir. Gerçek olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir.”
"alıntı"
Bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaya çıkmıştır. Tam o esnada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. Apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve Beethoven’ı büyüleyen ses oradan gelmektedir. Arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler.
Birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. Kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. Beethoven, piyano sesine geldiğini, çalan kişiyi çok merak ettiğini ve muhakkak görmek istediğini söyler. Kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek Beethoven ve arkadaşını içeri alır. Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. Annesi kıza, Beethoven’ın geldiğini söyler ve küçük kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız görme engellidir. Bunu gören Beethoven ise, “Lütfen benden bir şey isteyin.” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Kızın cevabı şu olur; “Ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?” Bu durumdan etkilenen Beethoven, bunun üzerine piyanonun başına geçer ve Ayışığı Sonatı’nı(Moonlight Sonata), doğaçlama olarak besteler.
“Bu hikaye tamamen rivayettir. Gerçek olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir.”
"alıntı"
Gücümü, içimdeki Güçsüzlükle Boğuşurken Tükettim
yaşadığı dönemde ölüm cezasına çarptırılmıs ve ardından afedilmistir. budala eserinde ölümden ziyade, ölüm bilincinin ve ona doğru ilerlediğimiz süre zarfında yaşadıklarımız olduğunu hissettiriyor
"Bir insanı öldürdüğü için öldürmek, işlenen suçla kıyaslanamayacak kadar büyük bir suçtur. Karar gereğince öldürmek, haydutların öldürmesinden çok daha korkunçtur. Haydutların geceleyin ormanda bıçaklayarak veya başka şekilde öldürdükleri birisi, son ana kadar muhakkak kurtulmayı umut eder. Boğazı kesildiği halde henüz kurtulmayı ümit eden, kaçan yahut yalvaran insanlara rastlandığı görülmüştür. Oysa burada, ölümü on kat daha kolaylaştıracak son umudu yıkıyorlar. Ortada bir karar vardır, kaçma, kurtulma umudu yok olmuştur."
yaşadığı psikolojik travma sorucu bedenen olmasa bile ruhen ölüp yeniden dirilmiş. Doğruları ve yanlışları ile başka bir insana dönüşmüştür. Böylesine derinliğe sahip bir insanın, ölümün nefesini ensesinde hissettikten sonra, aynı insan olarak kalabileceğini zaten düşünmezdim. "belki gercekten acı çekmişsinizdir. Fakat aciniza bile saygıniz yok.
yaşadığı dönemde ölüm cezasına çarptırılmıs ve ardından afedilmistir. budala eserinde ölümden ziyade, ölüm bilincinin ve ona doğru ilerlediğimiz süre zarfında yaşadıklarımız olduğunu hissettiriyor
"Bir insanı öldürdüğü için öldürmek, işlenen suçla kıyaslanamayacak kadar büyük bir suçtur. Karar gereğince öldürmek, haydutların öldürmesinden çok daha korkunçtur. Haydutların geceleyin ormanda bıçaklayarak veya başka şekilde öldürdükleri birisi, son ana kadar muhakkak kurtulmayı umut eder. Boğazı kesildiği halde henüz kurtulmayı ümit eden, kaçan yahut yalvaran insanlara rastlandığı görülmüştür. Oysa burada, ölümü on kat daha kolaylaştıracak son umudu yıkıyorlar. Ortada bir karar vardır, kaçma, kurtulma umudu yok olmuştur."
yaşadığı psikolojik travma sorucu bedenen olmasa bile ruhen ölüp yeniden dirilmiş. Doğruları ve yanlışları ile başka bir insana dönüşmüştür. Böylesine derinliğe sahip bir insanın, ölümün nefesini ensesinde hissettikten sonra, aynı insan olarak kalabileceğini zaten düşünmezdim. "belki gercekten acı çekmişsinizdir. Fakat aciniza bile saygıniz yok.
başkaldırı, haklarının bilincine varmış, bilinçli kişinin işidir.
albert camus- başkaldıran insan
albert camus- başkaldıran insan
BiR: GÖNÜL
ANADOLU denilen coğrafyada “gönül” sözcüğünü sekiz farklı şekilde telaffuz edebilen tek kişiydi... Hiç kimse “gönül” sözcüğünü onun kadar farklı, onun kadar kalpten, onun kadar tumturaklı, onun kadar dokunaklı bir şekilde telaffuz edemezdi. Öldü ve “gönül” sözcüğü hem öksüz hem yetim kaldı.
iKi: ACEM KIZI
“Uğrun uğrun kaş altından bakınca/Can telef ediyor gül acem kızı” diyerek, bir acem kızının mahcup ve kaçamak bakışlarının nasıl süper yalın, nasıl acayip sinematografik tarif edilebileceğini kanıtladı. Üstelik kızın burnunu fındığa, ağzını kahve fincanına benzettiği halde zerre kadar sakil kaçmamayı başararak...
ÜÇ: SIRLAR
Gösterişli postlara sahip bir mutasavvıf değildi, garip bir halk dervişi idi... Ama tasavvufu yalamış yutmuş gibi çığırdı türkülerini: “Kalpten kalbe giden gizli yol”u o tarif etti, “varıp bir canana ikrar verme”nin önemine o işaret etti, “evvel” ile “ahir”i aşkta o birleştirdi, dünyanın yalan olduğunun altını o çizdi.
DÖRT: RiTMiK KEDER
Gariplik, yetimlik, öksüzlük, dertlilik onun içine öylesine işlemişti ki en oynak, en kıvrak, en ritmik havalarının içine bile derin bir keder, dokunaklı bir hüzün, insanın içine işleyen bir acı sızardı... Ama farkında olmadan... Sıfır kurgusuz... Sıfır hilesiz... Hiç kasmadan... Öylesine...

BEŞ: EŞiTLiK FiKRi
Sosyalizmden falan anlamasa da azılı bir sosyalist gibi “eşitlik fikri”ne adamıştı kendisini... Büyüklenenlere ders verirdi. Kibirlilerden tiksinirdi. Ayrımcılık yapanlardan uzaklaşırdı. Gerçek zenginliğin gönül zenginliği, gerçek yoksulluğun ise gönül yoksulluğu olduğunu söyler dururdu.
ALTI: BiRiCiK
Bağlama çalışı, tavrı, yorumlama biçimi biricikti. Kendi türkülerini bile her defasında farklı çalar ve söylerdi... Kendisinin olmayan türküleri de kendisinin kılarak söylerdi. Onun söylediği “Gesi Bağları”, diğerlerinden değişik olurdu. Herkes “Yozgat Sürmelisi”ni şöyle söylerdi, o böyle söylerdi...
YEDi : BOZKIR
Sabaha karşı bozkırın ortasında seyreden bir uzun yol otobüsündesiniz... Radyodan “Zahidem” türküsü yükseliyor... Çiçekdağı’ndan dökülen gazeller, gurbette gezenler, el kadar hasırlar falan gözlerinizin önünden geçiyor... Tamam, işte Anadolu denilen coğrafyanın kederine inceden vakıf oldunuz. Neşet Ertaş’ın temel işlevi buydu.
SEKiZ: TEVAZU
Konserlerinde ceketini çıkarmak için dinleyicilerinden izin isterdi... Zerre kadar yapmacıklık barındırmayan bir şekilde “Ayağınızın turabı olayım” derdi... En hikmetli sözleri en sıradan sözlermiş gibi söylerdi... Artık eskilerde kalmış çelebiliği, efendiliği en tabii şekilde yaşardı...
DOKUZ: iNiŞLER ÇIKIŞLAR
Avazı çıktığı kadar bağırırken sesini kibar bir şekilde indirebilmekteydi. Ya da sesini kibar bir şekilde inceltmiş ve indirmişken kabaran bir sel gibi en yukarıya çıkarabilmekteydi... Dinlerken şöyle derlerdi olayı bilenler: “Kalmadı artık böyle sesini pervasızca çıkarıp kibarca indirebilenler.”
ON: EFSANE
Başyapıt sayısı bu kadar çok sanatçı var mıdır? “Ahu gözlerini sevdiğim dilber” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Niye çattın gözlerini”yi söylemiş. “Evvelim sen oldun” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Tane tane benleri var”ı söylemiş. “Mühür gözlüm” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Zülüf dökülmüş yüze”yi söylemiş... Neyse... Devam etmeyeyim.
(alıntı)
ANADOLU denilen coğrafyada “gönül” sözcüğünü sekiz farklı şekilde telaffuz edebilen tek kişiydi... Hiç kimse “gönül” sözcüğünü onun kadar farklı, onun kadar kalpten, onun kadar tumturaklı, onun kadar dokunaklı bir şekilde telaffuz edemezdi. Öldü ve “gönül” sözcüğü hem öksüz hem yetim kaldı.
iKi: ACEM KIZI
“Uğrun uğrun kaş altından bakınca/Can telef ediyor gül acem kızı” diyerek, bir acem kızının mahcup ve kaçamak bakışlarının nasıl süper yalın, nasıl acayip sinematografik tarif edilebileceğini kanıtladı. Üstelik kızın burnunu fındığa, ağzını kahve fincanına benzettiği halde zerre kadar sakil kaçmamayı başararak...
ÜÇ: SIRLAR
Gösterişli postlara sahip bir mutasavvıf değildi, garip bir halk dervişi idi... Ama tasavvufu yalamış yutmuş gibi çığırdı türkülerini: “Kalpten kalbe giden gizli yol”u o tarif etti, “varıp bir canana ikrar verme”nin önemine o işaret etti, “evvel” ile “ahir”i aşkta o birleştirdi, dünyanın yalan olduğunun altını o çizdi.
DÖRT: RiTMiK KEDER
Gariplik, yetimlik, öksüzlük, dertlilik onun içine öylesine işlemişti ki en oynak, en kıvrak, en ritmik havalarının içine bile derin bir keder, dokunaklı bir hüzün, insanın içine işleyen bir acı sızardı... Ama farkında olmadan... Sıfır kurgusuz... Sıfır hilesiz... Hiç kasmadan... Öylesine...

BEŞ: EŞiTLiK FiKRi
Sosyalizmden falan anlamasa da azılı bir sosyalist gibi “eşitlik fikri”ne adamıştı kendisini... Büyüklenenlere ders verirdi. Kibirlilerden tiksinirdi. Ayrımcılık yapanlardan uzaklaşırdı. Gerçek zenginliğin gönül zenginliği, gerçek yoksulluğun ise gönül yoksulluğu olduğunu söyler dururdu.
ALTI: BiRiCiK
Bağlama çalışı, tavrı, yorumlama biçimi biricikti. Kendi türkülerini bile her defasında farklı çalar ve söylerdi... Kendisinin olmayan türküleri de kendisinin kılarak söylerdi. Onun söylediği “Gesi Bağları”, diğerlerinden değişik olurdu. Herkes “Yozgat Sürmelisi”ni şöyle söylerdi, o böyle söylerdi...
YEDi : BOZKIR
Sabaha karşı bozkırın ortasında seyreden bir uzun yol otobüsündesiniz... Radyodan “Zahidem” türküsü yükseliyor... Çiçekdağı’ndan dökülen gazeller, gurbette gezenler, el kadar hasırlar falan gözlerinizin önünden geçiyor... Tamam, işte Anadolu denilen coğrafyanın kederine inceden vakıf oldunuz. Neşet Ertaş’ın temel işlevi buydu.
SEKiZ: TEVAZU
Konserlerinde ceketini çıkarmak için dinleyicilerinden izin isterdi... Zerre kadar yapmacıklık barındırmayan bir şekilde “Ayağınızın turabı olayım” derdi... En hikmetli sözleri en sıradan sözlermiş gibi söylerdi... Artık eskilerde kalmış çelebiliği, efendiliği en tabii şekilde yaşardı...
DOKUZ: iNiŞLER ÇIKIŞLAR
Avazı çıktığı kadar bağırırken sesini kibar bir şekilde indirebilmekteydi. Ya da sesini kibar bir şekilde inceltmiş ve indirmişken kabaran bir sel gibi en yukarıya çıkarabilmekteydi... Dinlerken şöyle derlerdi olayı bilenler: “Kalmadı artık böyle sesini pervasızca çıkarıp kibarca indirebilenler.”
ON: EFSANE
Başyapıt sayısı bu kadar çok sanatçı var mıdır? “Ahu gözlerini sevdiğim dilber” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Niye çattın gözlerini”yi söylemiş. “Evvelim sen oldun” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Tane tane benleri var”ı söylemiş. “Mühür gözlüm” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Zülüf dökülmüş yüze”yi söylemiş... Neyse... Devam etmeyeyim.
(alıntı)
sabah gazetesinde köşe yazarı. Beyaz TV, Pazar akşamı katıldığı "Derin Futbol" programında Boşnaklara yönelik sarf ettiği söz nedeniyle yorumcu Rasim Ozan Kütahyalı'nın görevine son verilmiştir.
Nazım Hikmet Ran'ın kaleminden Cem Karaca'nın sesinden muazzam.
kardeş payı, leyla ile mecnun
aynen, sen haklısın, bence de öyle.
bütün dünyayı karşına aldığın kişinin sana sırt çevirdiğini anladığın zaman.
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…
ahmet arif
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…
ahmet arif
Gitmek istiyorum, seni kollarımda bir daha hissetmeden,
Yok olmak istiyorum, varlığım aklına bile düşmeden,
Seni beynimden kazımak istiyorum acım yangına dönüşmeden,
Unutmak, unutulmak ve bir daha hatırlanmamak istiyorum.
Kötü olmam gerekiyorsa, yaparım sevgilim,
Sağlayacaksa benden kurtulmanı, gördüğün en berbat kişi,
Hayal edeileceğin en iğrenç yaratık olurum.
Tek istediğim, unut beni.
Acı çekmem gerekiyorsa o da olur be sevgilim.
Senden uzaklaşacaksam, dünyanın en korkunç,
En kan dondurucu işkenceleri vız gelir
yok olacaksam hatıralarda.
Ve eğer seni unutmak ölümse, ona da amenna...
Ölüm ne ki sevgilim? Her gün cehennem ateşinde
Kalbimin içine işleyen alevlerin yanında
Tek umudum, ben de seni unutayım.
Senin acın, benim acım,
Mutluluğun, benim mutluluğumken ayrılmak...
Ama ben senin için yeterli değilim sevgilim,
Sen tanıdığım en inanılmaz insandın.
Bedeli, ellerini bir daha tutamamak da olsa,
Seni kendimden korumak için aşkım,
Ben senin için,
Aşkımı feda ederim.
Yok olmak istiyorum, varlığım aklına bile düşmeden,
Seni beynimden kazımak istiyorum acım yangına dönüşmeden,
Unutmak, unutulmak ve bir daha hatırlanmamak istiyorum.
Kötü olmam gerekiyorsa, yaparım sevgilim,
Sağlayacaksa benden kurtulmanı, gördüğün en berbat kişi,
Hayal edeileceğin en iğrenç yaratık olurum.
Tek istediğim, unut beni.
Acı çekmem gerekiyorsa o da olur be sevgilim.
Senden uzaklaşacaksam, dünyanın en korkunç,
En kan dondurucu işkenceleri vız gelir
yok olacaksam hatıralarda.
Ve eğer seni unutmak ölümse, ona da amenna...
Ölüm ne ki sevgilim? Her gün cehennem ateşinde
Kalbimin içine işleyen alevlerin yanında
Tek umudum, ben de seni unutayım.
Senin acın, benim acım,
Mutluluğun, benim mutluluğumken ayrılmak...
Ama ben senin için yeterli değilim sevgilim,
Sen tanıdığım en inanılmaz insandın.
Bedeli, ellerini bir daha tutamamak da olsa,
Seni kendimden korumak için aşkım,
Ben senin için,
Aşkımı feda ederim.
ben bu yaziyi cok tanimadigim ama yakin oldugum birisine yaziyorum. okumayacaginin farkindayim. icim de de tutmak istemiyorum. seni taniyali cok olmadi ama uzun zaman sonra evet dedim evet bu olabilir. samimiyetine guvendim. fakat ben artik insanlarin cetelesini tutan bir insanim. yakindigin, yanin da olmak istedigim, sana destek olmak istedigim o konu var ya. iste sen orda battin. eger bir seyi elestiriyorsan yapmayacaksin. sana yapilmis ve anlatirken bile nefret dolusun. baskasina yaparken oyle degil. acimadin. sana yapilan hareketi o kiza yaptigini gordum. velasil tek bir hareketin herseyi sildi. bundan sonra hayatim da yerin yok. yolun acik olsun.
Sen kimseye laik değilsin.
Bilerek laik yazdım.
Bilerek laik yazdım.
Boğulurdum her sağanakta
Yüzmeyi ögrenmişim sanki
Bugün.
(Bugün)
Yüzmeyi ögrenmişim sanki
Bugün.
(Bugün)
hakliyim.
bana ait hissiyati veren bir durumdur.
Halla cinsiyetci yaklasimlarin ticari olarak alttan alattan yapiliyor olmasi... neden dogada ki en az bulunan pembe renginin kadinlara, en cok bulunan mavi ve yesil rengini erkekleri simgeledigini dusunmemizi istiyorsunuz?