bugün
- türk kızlarının 30 undan sonra perte çıkması9
- kısa tırnaklı kızlar8
- yol fotoğrafları11
- hastası olunan sözler11
- sözlük kızlarının dünya ahret bacımız olması8
- anın görüntüsü22
- kızların engelledikten sonra ulaşılmak istemesi12
- sözlük karılarının düşünülenden yaşlı olması9
- 19 kasım dünya tuvalet günü8
- sözlükte evlenmelik karı arayan 35 lik dayılar17
- nervio14
- üstteki yazar hakkında fikrini söyle63
- solcudan zarar gelmez14
- son ses arap müziği dinlemek9
- levhi mahfuza erişmek mümkün müdür10
- kar yağması22
- etek giyersen tecavüzü hakedersin11
- nervio abla21
- bir insanı her yerden engellemek9
- yazarların akademik uzmanlık alanları10
- güzel karı görünce verilinen tepkiler19
- gömlek ütülemek21
- geceye bir şarkı bırak15
- smokin joe8
- eski sevgiliyi özlemek28
- bir erkeğe yemek yapmak16
- pornocu orospuların yarra yerken gözünü bereltmesi15
- kuşu ötmeyen yazarlar14
- sözlük yazarlarının favori haber kanalı14
- aleyna tilki'nin verdiği göğüs frikiği13
- larisalisa öldü mü12
- uludağ'ın kaderi28
- jaguar'ın yeni logosu13
- en etkili içki hangisi21
- 23 kasım 2024 bodrumspor galatasaray maçı19
- depresyona girme nedenleri8
- 23 kasım 2024 kayserispor fenerbahçe maçı32
- gozlerinmeyhanesi'nın vefat etmesi17
- larisalisa10
- unutulmayan film replikleri17
- yavuz sultan selim45
- karınız için sözlüğü bırakır mısınız17
- doritoslu çiğ köfte13
- 23 kasım 2024 bodrumspor'un verilmeyen penaltısı11
- gecenin şarkısı11
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi9
- babasız kızı hamile bırakıp kaçmak10
- yazarlara gelen son mesaj8
- her türk kadınına 100 türk erkeğinin yürümesi16
- acildeyken sözlüğe girmek10
entry'ler (409)
el kaide dominik kampi, ata binen barbar, motora binen zengin egoist, kirik-cikik-mide bulantisina buzla mudahele eden doktorlarin doktoru ve yerli köleler içerir...
Edit: mervenin arabayi kardesine hediye ettigi icin duydugu sacma gurur ve sacma babasi nedeniyle turabi alir...
Edit: mervenin arabayi kardesine hediye ettigi icin duydugu sacma gurur ve sacma babasi nedeniyle turabi alir...
Yakında hayvanlara seçme ve seçilme hakkı verebilecek ülke, refah pezevengleri...
"Ayrıca sen ne ara kediye köpeğe seçme seçilme hakkı verme noktasına geldin? Burada hala insana o hakkı vermemiş ülke var, onu da geçtim senin oy hakkı verdiği kediyi köpeği yiyenler var"
http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=272880
"Ayrıca sen ne ara kediye köpeğe seçme seçilme hakkı verme noktasına geldin? Burada hala insana o hakkı vermemiş ülke var, onu da geçtim senin oy hakkı verdiği kediyi köpeği yiyenler var"
http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=272880
insana "anlatamam" demek yerine "anlayamazsınız" dedirten şeye "para" denir. Hem de ne para...
2010 yılında girilmiş enry ile şimdiki durum ne kadar benzeşiyor, 2014 yılına girdik ve her yıl bu durum birikerek büyüdü biz farkında olmadan, çünkü suyu yavaş ısıtılan kurbağayız hepimiz türk halkı olarak.
bana her yıl enflasyon oranında zam yapıldı ancak ben fakirleştiğimi gözlemledim, işçi olan iki dayımın tüplü şahin arabası vardı 2010 yılında, benim de benzinli arabam, şuan baktığımda iki dayımın arabası artık yok ve benim arabam lpg'li.
eğer bu şekilde gitmeye devam ederse enflasyon rakamları ve zamlar, bizim metroya binebilecek durumumuz olmayacak çünkü istanbulda metro 3 tl.
30 Ocak 2013'te yapılan alışveriş ile, aynı ürünlerin yer aldığı 25 Aralık 2013 fişi arasındaki fark %20 ve devlet bize halen enflasyon %7,40 diyor.
http://sozcu.cubecdn.net/...t/uploads/2014/01/000.jpg
cofri sarısı gibisin tayyit,
binlerce göt kılın ve sen azalarak bit,
ana karnında dayı müşürü yemişsin tayyit,
ne türk ne müslümansın ulan it...
bana her yıl enflasyon oranında zam yapıldı ancak ben fakirleştiğimi gözlemledim, işçi olan iki dayımın tüplü şahin arabası vardı 2010 yılında, benim de benzinli arabam, şuan baktığımda iki dayımın arabası artık yok ve benim arabam lpg'li.
eğer bu şekilde gitmeye devam ederse enflasyon rakamları ve zamlar, bizim metroya binebilecek durumumuz olmayacak çünkü istanbulda metro 3 tl.
30 Ocak 2013'te yapılan alışveriş ile, aynı ürünlerin yer aldığı 25 Aralık 2013 fişi arasındaki fark %20 ve devlet bize halen enflasyon %7,40 diyor.
http://sozcu.cubecdn.net/...t/uploads/2014/01/000.jpg
cofri sarısı gibisin tayyit,
binlerce göt kılın ve sen azalarak bit,
ana karnında dayı müşürü yemişsin tayyit,
ne türk ne müslümansın ulan it...
En basit insan psikolojisidir, geçmişten beridir insan kendini kahramanların, tanrıların, gladyatörlerin, rönesans sanatkarlarının, tiyatrocu ve meddahların yerine koyar, her izlediğimiz programda kendimizi birine yakın hissederiz ancak bu aslında kendimizi onun yerine koymamızdır, kendini gökhan'ın yerine koyan ve "çok iyi yaa" tepkisini kendi hayatında kullanan, saçına ve kıyafetine murat boz gibi şekil veren insanlar var ve gözlemlediğinizde siz de bunlardan biri olabilirsiniz, e tabi doğal olarak kendini ebru gündeş yerine koyan da var, dolayısı ile bu olayı kendi başlarına gelmiş gibi üzülmelerine kızmamak gerek, biraz empati ve biraz gözlem ile aslında biz birbirimize çok benziyoruz ve insan umutla yaşadığı sürece var olabilir...
ilk hikayede babası yurda bırakıyor annesi vefat etmiş, ikinci hikayede ise babası vefat ediyor annesi ile morgda teşhis ediyorlar, üzgünüm kaptam kafamda deli sorular var...
2008 yılında aldığım iphone 3G telefonum artık kendi kendine kapanıyor ve arayanları bana bildirmeme huyunu sürdürüyordu ve saat henüz 9.30'da ben, işyerindeki bilgisayarımdan e-bay, apple store, sahibinden ve gittigidiyor gibi sitelerden iphone 5 karşılaştırması yapıyordum, haftaya ingiltere'ye iş seyahatinde bulunacak ve oradan mı almak daha mantıklı yoksa abd'den gelen hostes arkadaştan mı istemek daha az yüz kızartıcı veya istanbul bilişim'den taksitle almak mı en güzeli diye düşünürken, sahibinden de elma bilişim adlı kişinin 1499 tl'ye sattığını gördüm ancak daha sonra internette araştırdığım yorumlardan bu kişinin birçok insanı dolandırdığını öğrendim.
Öğle saatlerine doğru biraz iş yapıp, daha sonra tekrar araştırmaya koyuldum ve kararımı ingiltere apple store'dan almak yönünde somutlaştırdım, hem amex kartlara taksit imkanı da vardı ve tex free'den bir kısmını geri alabilme imkanı adeta kararımın doğruluğunu gözüme gözüme sokmaktaydı.
17.30'da işten çıktım arabaya doğru kaldırımda yürürken pat diye bir ses duydum, yürümeye devam ettim ve kaldırımda sıra halinde park etmiş araçların arasında yerde yatan bir kişiyi gördüm, düşmüştü, yanında da kağıt toplama arabalarından vardı, birinci ikilemimi burada yaşadım, acil yetişmem gereken bir buluşma vardı ancak bu kişiye yardım etmezsem kendimi affetmezdim...
Yanına doğru ilerledim ve ağzından köpük çıkıyordu, titriyordu ve hafif kan gelmişti, sara nöbeti diye düşündüm ve telefonumu çıkardım ancak yine kapanmıştı, tekrar açtım ve 112'yi aradım, bu sırada yerde yatan 1,70 m boylarında üzerinde boyacı tulumu olan kısa saçlı esmer kirli sakallı kişi titriyordu ve ağzında baloncuk çıkmaktaydı, o heyecanla 112 beni çok bekletmeden bir görevliye bağladı tabi bu arada bütün konuşmalarımız kayıt altına alınacakmış onu öğrendim;
-112 buyrun
-burada bir arkadaş var.....ağzından baloncuk çıkıyor, kan akıyor ve titriyor....sanırım epilepsi hastası ambulans gönderebilir misiniz?
-yaralı baygın durumda mı? kafasında herhangi bir yaralanma var mı?
-kendinde değil ve kafası sanırım iyi durumda
-adresi verin lütfen
-(4 yıldır çalıştığım işyerinin arka sokağını anlatana kadar sanırım 3-4 dakika geçti tam bu sırada yerdeki yaralı kendine gelmeye başlayıp su diye sayıklamaktaydı ve ilacım diyordu) sanırım kendine geliyor ben arabadan hemen su alıp geliyorum
-o zaman biz sizi 2 dakikaya tekrar arayalım kendine geliyorsa sorun bir hastalığı var mı diye
dostum iyi misin? dedim kendisine ilk, muhtemelen sesimi ilk o zaman duydu, arabadan aldığım ısınmış suyu uzattım ve soğuk değil ama sorun olur mu dedim, sadece başını salladı, zaten ne doğrulabiliyor ne de eli ayağı tutuyordu.
bu sırada 2 kişi daha geldi yanımıza, sara nöbeti bu dediler, kendine gelir dediler... hep beraber tutup arabaların arasındaki gölge bir alana taşıdık, ve adını hiç sormadım... ilk defa mı oluyor dedim, hayır abi dedi;
-sara hastasıyım ben, kimse iş vermiyor bana, ambulans çağırmanıza gerek yok, ilaçlarım bitti ve alamıyorum evde çocuğum var ve bu üstümdekileri bugün buldum arabam nerde?
-araban burda geçmiş olsun
-sağol abi, bu arabayla kağıt toplamaya başladım
bunları derken elleri titriyor gözleri boş bakıyordu, o an acıma duygusunun yerini dünyanın adaletsiz oluşunun vermiş olduğu kızgınlık almıştı.
-ilaçların ne kadar
-50 lira abi
50 liralık ilaç parasını verememişti ahmet, bulamamıştı bu parayı ve epilepsi hastasıydı, kimse iş vermiyordu ona...
cüzdanıma baktım 20 lira var, al dedim bunu ilacının bir kısmını tamamlamış olur, cebimde bu kadar var kusura bakma, yapma abi dedi, alamam bunu, zaten yardım ettiniz çok sağolun, al dedim üsteledim ve inatla almadı sonra o boyacı elbisesinin cebine sıkıştırdım, bak dedim sadaka değil bu sadece ilaç paranın bir kısmı bunu alman gerekli, sağol abi dedi. ambulans çağırayım mı bak aricaklar beni birazdan emin misin? gerek yok abi dedi, hep oluyor hastaneye gitsem de birşey olmaz.
peki dedim, geçmiş olsun, sağol abi hakkını helal et dedi.
bindim arabaya, yanında 1 kişi daha vardı, ama içim rahat etmemişti, bu sırada telefonum çaldı ve ilk aramada açamadım çünkü ekranı dondu, sonra 212'li numara tekrar aradı, daha önce görüştüğüm 112'deki kadın sesi, hasta kendine geldi mi diye sordu evet dedim epilepsi hastasıymış ve ambulansa gerek kalmayacak sanırım, kendisi bu talepte bulundu mu diye sordu, evet dedim kendisi istemedi, teşekkür etti bana, siz sadece arayıp gitmediniz hastaya yardım da ettiniz çoğu kişi bunu yapmaz dedi, olur mu dedim keşke daha başka şeyler de yapabilseydim.
içim rahat değildi, yanımda yeteri kadar para yoktu çünkü 100 lira olsa onu dahi verebilirdim ahmet'e, alın teriyle para kazanmaya çalışıyordu çünkü o, dilenmiyordu, hastaydı ve hasta olması onun suçu değildi...
ikinci ikilemimi burada yaşadım acaba ahmete ilaç alsam nasıl olurdu? hem kredi kartı da geçer, kavşaktan döndüm ve ahmetin tekrar yanına gittim, kaldırımdaydı, yanında o bir kişi halen duruyordu, ilacının adı ne dedim? eczacı bir arkadaşım var şurada yardımcı olur belki diye yalan söyledim, loraten 800 dedi, işyerinin 2 sokak altındaki eczaneye gittim ve epilepsi için loraten 800 var mı dedim, neurontin 800'dür o dedi, ve bir kutu aldım, 48liraydı sanırım, ahmetin bir araya getiremediği 48 tane bir lira...
ahmetin yanına gidip verdim, abi çok teşekkür ederim hakkını helal et dedi yine, helal olsun ve geçmiş olsun dedim ve yola koyuldum.
yol boyunca bu olanları düşündüm sonra keşke soğuk su alsaydım dedim, ahmet belli ki gün boyu o arabayla sıcakta, üzerinde boyacı tulumu ile geziyordu, nöbet halinde iken ilacım ve su diyordu ve ben arabadaki ısınmış suyu vermiştim, keşke dedim keşke soğuk su da alsaydım ilaçla, çünkü ilacı nasıl içecekti ahmet...
yavaş yavaş ahmeti düşünürken geri sarmaya başladım bugünü, ne kadar elzem işlerle uğraşmıştım, iphone 5'i nereden almalıyım diye saatlerimi harcarken ben, ahmet o sıcakta para kazanmak için kağıt topluyordu, 48 lirası yoktu ahmetin ve epilepsi hastasıydı, kimse ona iş vermiyordu bu nedenle, bir hastalıktı epilepsi, isteyerek olmuyordu ve ahmetin suçu yoktu...
bunları düşünerek kendimden nefret ettim, ahmet gibilere kim iş verebilir diye düşündüm yol boyunca, bu insanların araç kullanmaları yasak, makine başında çalışmaları yasak, silah kullanmaları yasak, ahmet gibiler nasıl para kazanmalı? neler yapılabilir de bu insanlar daha mutlu olur? benim vergilerim ile bir enstitü kurulmalı ve bu insanlar buralarda görev edinmeli, kendilerine uygun ortamda üretim yapmalı ve ilaçları sosyal devlet tarafından karşılanmalı, ben hazırdım fazla vergi vermeye ve iphone 5 almamaya, acaba ahmet gibi kimler vardı bu şekilde mağdur olan?, acaba biz ne yapabiliriz bu gibi insanlara yardım etmek için?, ahmetin 48 lira bulup ilacını alması için ne yapılmalı???
buraya kadar okuyanlara teşekkürler, sadece hayatta çok daha önemli şeylerin olduğunu tekrardan hatırlattı bana bugün ahmet, ben de paylaşmak istedim...
Öğle saatlerine doğru biraz iş yapıp, daha sonra tekrar araştırmaya koyuldum ve kararımı ingiltere apple store'dan almak yönünde somutlaştırdım, hem amex kartlara taksit imkanı da vardı ve tex free'den bir kısmını geri alabilme imkanı adeta kararımın doğruluğunu gözüme gözüme sokmaktaydı.
17.30'da işten çıktım arabaya doğru kaldırımda yürürken pat diye bir ses duydum, yürümeye devam ettim ve kaldırımda sıra halinde park etmiş araçların arasında yerde yatan bir kişiyi gördüm, düşmüştü, yanında da kağıt toplama arabalarından vardı, birinci ikilemimi burada yaşadım, acil yetişmem gereken bir buluşma vardı ancak bu kişiye yardım etmezsem kendimi affetmezdim...
Yanına doğru ilerledim ve ağzından köpük çıkıyordu, titriyordu ve hafif kan gelmişti, sara nöbeti diye düşündüm ve telefonumu çıkardım ancak yine kapanmıştı, tekrar açtım ve 112'yi aradım, bu sırada yerde yatan 1,70 m boylarında üzerinde boyacı tulumu olan kısa saçlı esmer kirli sakallı kişi titriyordu ve ağzında baloncuk çıkmaktaydı, o heyecanla 112 beni çok bekletmeden bir görevliye bağladı tabi bu arada bütün konuşmalarımız kayıt altına alınacakmış onu öğrendim;
-112 buyrun
-burada bir arkadaş var.....ağzından baloncuk çıkıyor, kan akıyor ve titriyor....sanırım epilepsi hastası ambulans gönderebilir misiniz?
-yaralı baygın durumda mı? kafasında herhangi bir yaralanma var mı?
-kendinde değil ve kafası sanırım iyi durumda
-adresi verin lütfen
-(4 yıldır çalıştığım işyerinin arka sokağını anlatana kadar sanırım 3-4 dakika geçti tam bu sırada yerdeki yaralı kendine gelmeye başlayıp su diye sayıklamaktaydı ve ilacım diyordu) sanırım kendine geliyor ben arabadan hemen su alıp geliyorum
-o zaman biz sizi 2 dakikaya tekrar arayalım kendine geliyorsa sorun bir hastalığı var mı diye
dostum iyi misin? dedim kendisine ilk, muhtemelen sesimi ilk o zaman duydu, arabadan aldığım ısınmış suyu uzattım ve soğuk değil ama sorun olur mu dedim, sadece başını salladı, zaten ne doğrulabiliyor ne de eli ayağı tutuyordu.
bu sırada 2 kişi daha geldi yanımıza, sara nöbeti bu dediler, kendine gelir dediler... hep beraber tutup arabaların arasındaki gölge bir alana taşıdık, ve adını hiç sormadım... ilk defa mı oluyor dedim, hayır abi dedi;
-sara hastasıyım ben, kimse iş vermiyor bana, ambulans çağırmanıza gerek yok, ilaçlarım bitti ve alamıyorum evde çocuğum var ve bu üstümdekileri bugün buldum arabam nerde?
-araban burda geçmiş olsun
-sağol abi, bu arabayla kağıt toplamaya başladım
bunları derken elleri titriyor gözleri boş bakıyordu, o an acıma duygusunun yerini dünyanın adaletsiz oluşunun vermiş olduğu kızgınlık almıştı.
-ilaçların ne kadar
-50 lira abi
50 liralık ilaç parasını verememişti ahmet, bulamamıştı bu parayı ve epilepsi hastasıydı, kimse iş vermiyordu ona...
cüzdanıma baktım 20 lira var, al dedim bunu ilacının bir kısmını tamamlamış olur, cebimde bu kadar var kusura bakma, yapma abi dedi, alamam bunu, zaten yardım ettiniz çok sağolun, al dedim üsteledim ve inatla almadı sonra o boyacı elbisesinin cebine sıkıştırdım, bak dedim sadaka değil bu sadece ilaç paranın bir kısmı bunu alman gerekli, sağol abi dedi. ambulans çağırayım mı bak aricaklar beni birazdan emin misin? gerek yok abi dedi, hep oluyor hastaneye gitsem de birşey olmaz.
peki dedim, geçmiş olsun, sağol abi hakkını helal et dedi.
bindim arabaya, yanında 1 kişi daha vardı, ama içim rahat etmemişti, bu sırada telefonum çaldı ve ilk aramada açamadım çünkü ekranı dondu, sonra 212'li numara tekrar aradı, daha önce görüştüğüm 112'deki kadın sesi, hasta kendine geldi mi diye sordu evet dedim epilepsi hastasıymış ve ambulansa gerek kalmayacak sanırım, kendisi bu talepte bulundu mu diye sordu, evet dedim kendisi istemedi, teşekkür etti bana, siz sadece arayıp gitmediniz hastaya yardım da ettiniz çoğu kişi bunu yapmaz dedi, olur mu dedim keşke daha başka şeyler de yapabilseydim.
içim rahat değildi, yanımda yeteri kadar para yoktu çünkü 100 lira olsa onu dahi verebilirdim ahmet'e, alın teriyle para kazanmaya çalışıyordu çünkü o, dilenmiyordu, hastaydı ve hasta olması onun suçu değildi...
ikinci ikilemimi burada yaşadım acaba ahmete ilaç alsam nasıl olurdu? hem kredi kartı da geçer, kavşaktan döndüm ve ahmetin tekrar yanına gittim, kaldırımdaydı, yanında o bir kişi halen duruyordu, ilacının adı ne dedim? eczacı bir arkadaşım var şurada yardımcı olur belki diye yalan söyledim, loraten 800 dedi, işyerinin 2 sokak altındaki eczaneye gittim ve epilepsi için loraten 800 var mı dedim, neurontin 800'dür o dedi, ve bir kutu aldım, 48liraydı sanırım, ahmetin bir araya getiremediği 48 tane bir lira...
ahmetin yanına gidip verdim, abi çok teşekkür ederim hakkını helal et dedi yine, helal olsun ve geçmiş olsun dedim ve yola koyuldum.
yol boyunca bu olanları düşündüm sonra keşke soğuk su alsaydım dedim, ahmet belli ki gün boyu o arabayla sıcakta, üzerinde boyacı tulumu ile geziyordu, nöbet halinde iken ilacım ve su diyordu ve ben arabadaki ısınmış suyu vermiştim, keşke dedim keşke soğuk su da alsaydım ilaçla, çünkü ilacı nasıl içecekti ahmet...
yavaş yavaş ahmeti düşünürken geri sarmaya başladım bugünü, ne kadar elzem işlerle uğraşmıştım, iphone 5'i nereden almalıyım diye saatlerimi harcarken ben, ahmet o sıcakta para kazanmak için kağıt topluyordu, 48 lirası yoktu ahmetin ve epilepsi hastasıydı, kimse ona iş vermiyordu bu nedenle, bir hastalıktı epilepsi, isteyerek olmuyordu ve ahmetin suçu yoktu...
bunları düşünerek kendimden nefret ettim, ahmet gibilere kim iş verebilir diye düşündüm yol boyunca, bu insanların araç kullanmaları yasak, makine başında çalışmaları yasak, silah kullanmaları yasak, ahmet gibiler nasıl para kazanmalı? neler yapılabilir de bu insanlar daha mutlu olur? benim vergilerim ile bir enstitü kurulmalı ve bu insanlar buralarda görev edinmeli, kendilerine uygun ortamda üretim yapmalı ve ilaçları sosyal devlet tarafından karşılanmalı, ben hazırdım fazla vergi vermeye ve iphone 5 almamaya, acaba ahmet gibi kimler vardı bu şekilde mağdur olan?, acaba biz ne yapabiliriz bu gibi insanlara yardım etmek için?, ahmetin 48 lira bulup ilacını alması için ne yapılmalı???
buraya kadar okuyanlara teşekkürler, sadece hayatta çok daha önemli şeylerin olduğunu tekrardan hatırlattı bana bugün ahmet, ben de paylaşmak istedim...
en mutlu anın şu an olduğu yadsınamaz bir gerçek zira açıklanınca birçok hayal ertelenecektir...
eksiden symour glass nickli dostumun yazdığı mektuptur, altına imzamı her türlü attığım için paylaşıyorum.
sevgili akpli kardeşim,
bugün nihayet sizden bir ses duyabildik. hayır kazlıçeşme mitinginde duyduğumuz seslerden bahsetmiyorum. direniş başladığından beri ilk defa bugün sokakta, mahallede sesinizi duydum. facebookta paylaşımlarınızı gördüm. kızgındınız. günlerdir yaşananların sizi aşağıladığını düşünüyordunuz. bugünkü miting, artık sesinizi çıkarmak için ideal zaman olduğunu söylüyordu size. nihayet karşılaştık.
fakat bizim derdimiz sizlerle değil. bunu anlamanızı ne çok isterim. derdimiz; topluca maruz kaldığımız, satın alınmış medya tarafından yaratılan bilgi kirliliğiyle, iktidarın yılardır yaptığı hala devam eden yolsuzluklarla, en mahremimize kadar hissettiğimiz dayatmalarla, hukuk devleti olma özelliğinin bizzat hükümet eliyle yok edilmesiyle, elinde su şişesi ve gaz maskesinden başka bir şey olmayan insanları yaralama, kör etme ve hatta öldürme insiyatifini yine bu halkın polisine verenlerle.
bizde son 10 yılda bir şeyler birikti akpli arkadaşım. biz de aşağılanmış hissediyoruz. artık olan bitene ses çıkarmamak onursuzluk geliyor bize. eğer gerçekten bu biriken öfke nasıl oluştu ve bu 3 ağaçtan başlayan eylem nasıl bu noktaya vardı merak ediyorsanız lütfen okumaya devam edin. içinizden biri bile acaba dese kafidir.
eşe dosta, akrabaya, yandaşa göz göre göre kazandırılan ihaleler yüzünden aşağılanmış hissediyoruz biz. birilerini zengin etmek için parsel parsel satılıp, toplu konut ve avm çılgınlığına gark edilen ülkemiz için bunu hissediyoruz. cezaevlerinde tecavüze uğrayan çocukların hayatını karartanları yargılamadıkları için, ufacık bir kız çocuğuna bir ilçenin tüm ileri gelenleri tecavüz ettikten sonra, n.ç.yi tecavüzcülerini tahrik etmekle itham edip, suçluları ceza diye verdikleri 3-5 yılla neredeyse mükafatlandırdıkları için böyle hissediyoruz. köylere hesler kurmaya kalkışıp; doğayı katlettikleri, orada yaşayan insanın sesini yok saydıkları için... çok değil bundan iki sene önce yaşanmış uludere katliamı için, orada ölen daha 14-15 yaşında kürt çocuklar için seçilmiş vekilleri, kitap yazan gazetecileri, ordu mensuplarını ortaya karışık bir paket yaratıp ve hiç utanmadan bizzat belgeler üretip içeri alan, içeride kanser eden, bu insanlar ölürken bile iftiralar atmaktan çekinmeyen, akp eliyle yaratılmış hukuk düzeni yüzünden böyle hissediyoruz. son 10 yılda ösymnin yaptığı her türlü sınavda şaşkınlık içinde izlediğimiz, ardı ardına gerçekleşen kopya skandalları yüzünden aşağılanmış hissediyoruz. hrantı katleden odağın, tetikçisinden ötesini kurcalamayan, bizzat karartan, araştırmaya kalkanı "terörist" ilan eden düzen yüzünden utanıyoruz. biz artık hukukun bittiğini hissediyoruz. son 10 yılda gözle görülür şekilde artmış kadın cinayetleri yüzünden, iş güvenliği olmadığı için madenlerde ölen işçiler yüzünden, kapatılan tiyatrolar sinemalar yüzünden, reyhanlı yüzünden, her gün toplumun farklı kesimleri olarak maruz kaldığımız iktidar seviyesinden gelen hakaret dolu ifadeler yüzünden direniyoruz. daha aklıma gelmeyen nicesi de vardır. 11 yıl, dile kolay, yaşarken zor.
ben chpli değilim, bdpli de değilim. kürt değilim, ermeni de değilim. hiç bir partiyle bağım yok. hayatımda hiçbir erkekten şiddet görmedim. silivride yatan bir tane yakınım yoktur. devlet ihalesine girip akp yandaşlarına karşı ihale kaybeden tanıdığım da yok. hes kurmaya kalkıştıkları köyleri bir kere bile gidip gözlerimle göremedim, dere kenarında bir çay içmişliğim de yok. kopya skandalları yaşanan sınavların hiç birinde katılımcı değildim. maden işçisi de değilim. ama bunlar beni tüketiyor. bunlar gezide direnenleri tüketiyor. meydanda olanla, medyada duyduğumuz arasındaki uçurum kanı beynimize sıçratıyor. biz istiyoruz ki siz de görün. ne olup bittiğini görün artık.
bu iktidarın başı yıllar yılı mağduru oynadı. bizleri size dinsiz, din düşmanı olarak tanıttı. sizin ibadetlerinizi özgürce yapabilmenizin garantörü olarak kendisini ve partisini gösterdi. açın gözlerinizi etrafa bakın. dünya değişti. halk değişti. gezi parkında namaz kılan müslümanların başında, olası bir polis müdahelesi için bekleyenleri gördünüz mü siz? ben gördüm. başörtülü kızların özgürce üniversiteye girmesini, camilerinizin ilelebet sizlere ibadet hizmeti sunmasını, inancınız size bireysel olarak her ne emrediyosa bunu yerine getirebilmenizi, kendi davası gibi savunacak insanların olduğu bir ülkede yaşıyorsunuz, bunu görün artık. bu yeni bir şey değil. geziden önce de vardı. başörtünüz yüzünden üniversiteye alınmadığınızda, sizlerin yanında protestoya katılanlara hiç baktınız mı? sizce onların hepsi müslüman mıydı?
davosta sesini yükseltti, güya ülkeye prestij kazandırdı. her bıçkın konuşmasında karizmasıyla kitleleri büyüledi. peki sonrasında, israille iptal edilen herhangi bir ticari anlaşma gördünüz mü, okudunuz mu gazetelerde? ülke büyüme içindeymiş. kişi başına düşen milli gelir 10 500 dolar olmuş. bugün öğrendim. valla açıkçası bana 10 500 dolar düşmüyor. size düşüyorsa bilemem. aaa ama neydi, bir laf vardı? zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması mıydı? sakallı bir adam dile getirmişti sanki. bir de istatistik diye bir bilim vardı. hani mod, medyan, averaj. belki bunlarla ilgilidir.
geziye ilk gelen ufak grubun tüm derdi ağaçtı, akpli arkadaşım. ama ne zaman ki orada çadırda uyuyan insanlara saldırıldı, işte o noktada vicdan sahibi insanların kan beynine sıçradı. çünkü kim olduklarını biliyorduk onların. ağaç, çiçek, böcek diye gelip "bu ağacı kesme" diyen bir grup naif insan. iftira atsan atılmıyor, o derece. ve artık birileri orada yeter dedi. "yetti sizden çektiğimiz" dedi. işte bu yüzden oradaki kalabalık bu kadar çok sesliydi. dışarıdakiler bir süre orada ne olduğunu bu yüzden anlayamadı. muhalefet partisinin işi desen çocuklar parktan bağırdı: "chpli değiliz!" pkk demeye çalışanlar oldu, e ama ülkücüsü de oradaydı. allah allah fener taraftarı, beşiktaşta en sıcak müdahelenin yaşandığı gün çarşı'ya destek olmaya gelmişti formasıyla. e bu gay çocukla, türbanlı kız birlikte kandil simidi dağıtıyorlardı gezi'de. evet farkındayız, bir süre ne olup bittiğini iktidar çözemedi. hatta büyük resim uzaktan daha iyi görünür belki diyerek baya bir uzaklaştı başbakanımız. ama sen bu resmi anlayabilirsin akpli kardeşim. aynı sıralarda okuduğum arkadaşım. çünkü sen kibirden gözünü döndürecek bir koltukta oturmuyorsun. sen hala beni anlayabilirsin. o yüzden lütfen biraz daha oku yazdıklarımı.
bunlar olurken bizi asıl dehşete düşüren neydi biliyor musun? medya, meydanları vermiyordu. belki son 3 haftadır milyonuncuya penguen diyeceğiz ama evet medya, gün ortasında penguen belgeseli veriyordu. başbakan, belki yıllardır özlemi çekilen o dayanışma ortamındaki her biri iş güç sahibi, okuyan, çalışan, düşünen insanlara çapulcular diyordu. ona da eyvallah dedik. çapulcuyuz. gaz sıkıyorlardı, ona da tamam dedik. biz de solüsyon hazırlayıp çıkarız sokaklara. ama orada insanlar öldü akpli kardeşim. direkt kapsüller insanlara nişan alındı. sayısız kafa travması yaşandı. insanlar gözlerini kaybetti. sakatlandılar. o da yetmedi, revire dönüştürülen otellere saldırdılar. plastik mermiler kullanıldı. o otele saldırılan gün gezide çocuklar için resim atölyesi vardı, biliyor musun? bir sürü çocuk o gece annesini babasını bekledi tanımadığı insanların yanında, sürekli gaz atılan bir otel lobisinde. peki medya ne diyordu? marjinaller provokatörler camide içki içip, seks yapan direnişçiler müezzin hayır dedi, "çocuklar kanlar içinde sığındı, ne içkisi?" adamı görevden aldılar doğruları söylediği, içinde allah korkusu taşıdığı için.
peki 4 tane sivil polise sdp bayrakları tutuşturup, polise molotof attırdıkları sabahı biliyor musun? kimsenin tanımadığı 4 adam peydah oldu bir sabah. normalde tazyiğiyle insanı havada zıplatıp, kafa travması geçirten toma bunların ayaklarını serinletti. bir saat meydanda karşılıklı oynadılar. hiç biri yüzünü bile yıkayacak kadar ıslanmamıştır diyebiliriz. o buna iki molotof attı, bu ona biraz su sıktı. ne oluyor diye izledik. meğer öğleden sonra yapacağı konuşmada polisimize molotof atan direnişçiler demek istemiş canı, sizleri kışkırtmak için. ondanmış bütün tiyatro. valinin attığı yalanları yazmaya üşeniyorum. merak eden vali mutlu twitter yalan yazarak son 20 günün dökümüne dilediği siteden ulaşabilir. sonra, neymiş? kamu malına zarar vermişiz. onlar çiçek ekmiş, bizler ise geziye işemişiz. bu 20 günde 4 insan öldü. dört. dört can. gencecik. sayısız yaralanma, sayısız gözaltı var. yakınlarından günlerdir haber alamayan insanlar var. sizce durum buyken kamu malı diyen, çiçek böcek diyen birinin vicdanından söz edebilir miyiz?
bir diğer iddia, dış mihraklar tarafından finanse edildiğimiz, büyük bir komplonun oyuncuları olduğumuzdu. 1,5 yıldır planlanıyormuş bu olaylar. valla eğer öyleyse baya gerizekalı bir kitle olduğumuzu itiraf etmek gerekecek. zira 1,5 yılda yaptığımız tüm hazırlık, talcidle suyu karıştırıp plastik fısfıslara doldurmakmış gibi duruyor ki bu kadarını sizler de bize reva görmezsiniz diye tahmin ediyorum.
özetle demek istediğim şudur ki, biz size düşman, size kızgın değiliz. derdimiz, sizlerle değil. bizi yıllardır topluca uyutan medyayla, hukuku yerle yeksan kılan iktidarla, sürekli maruz kaldığımız yalan dolan, talanla. evet kandırıldığınızı düşünüyoruz. ama yalnız değilsiniz bu oyunda. meydanlara çıkıp sesimizi yükseltmeye başlayana kadar ne kadar kandırıldığımızın bizler de farkında değildik. herkes ben de! diye el etti uzaktan ve işte öylece aktık meydanlara.
sevgili akpli kardeşim,
bugün nihayet sizden bir ses duyabildik. hayır kazlıçeşme mitinginde duyduğumuz seslerden bahsetmiyorum. direniş başladığından beri ilk defa bugün sokakta, mahallede sesinizi duydum. facebookta paylaşımlarınızı gördüm. kızgındınız. günlerdir yaşananların sizi aşağıladığını düşünüyordunuz. bugünkü miting, artık sesinizi çıkarmak için ideal zaman olduğunu söylüyordu size. nihayet karşılaştık.
fakat bizim derdimiz sizlerle değil. bunu anlamanızı ne çok isterim. derdimiz; topluca maruz kaldığımız, satın alınmış medya tarafından yaratılan bilgi kirliliğiyle, iktidarın yılardır yaptığı hala devam eden yolsuzluklarla, en mahremimize kadar hissettiğimiz dayatmalarla, hukuk devleti olma özelliğinin bizzat hükümet eliyle yok edilmesiyle, elinde su şişesi ve gaz maskesinden başka bir şey olmayan insanları yaralama, kör etme ve hatta öldürme insiyatifini yine bu halkın polisine verenlerle.
bizde son 10 yılda bir şeyler birikti akpli arkadaşım. biz de aşağılanmış hissediyoruz. artık olan bitene ses çıkarmamak onursuzluk geliyor bize. eğer gerçekten bu biriken öfke nasıl oluştu ve bu 3 ağaçtan başlayan eylem nasıl bu noktaya vardı merak ediyorsanız lütfen okumaya devam edin. içinizden biri bile acaba dese kafidir.
eşe dosta, akrabaya, yandaşa göz göre göre kazandırılan ihaleler yüzünden aşağılanmış hissediyoruz biz. birilerini zengin etmek için parsel parsel satılıp, toplu konut ve avm çılgınlığına gark edilen ülkemiz için bunu hissediyoruz. cezaevlerinde tecavüze uğrayan çocukların hayatını karartanları yargılamadıkları için, ufacık bir kız çocuğuna bir ilçenin tüm ileri gelenleri tecavüz ettikten sonra, n.ç.yi tecavüzcülerini tahrik etmekle itham edip, suçluları ceza diye verdikleri 3-5 yılla neredeyse mükafatlandırdıkları için böyle hissediyoruz. köylere hesler kurmaya kalkışıp; doğayı katlettikleri, orada yaşayan insanın sesini yok saydıkları için... çok değil bundan iki sene önce yaşanmış uludere katliamı için, orada ölen daha 14-15 yaşında kürt çocuklar için seçilmiş vekilleri, kitap yazan gazetecileri, ordu mensuplarını ortaya karışık bir paket yaratıp ve hiç utanmadan bizzat belgeler üretip içeri alan, içeride kanser eden, bu insanlar ölürken bile iftiralar atmaktan çekinmeyen, akp eliyle yaratılmış hukuk düzeni yüzünden böyle hissediyoruz. son 10 yılda ösymnin yaptığı her türlü sınavda şaşkınlık içinde izlediğimiz, ardı ardına gerçekleşen kopya skandalları yüzünden aşağılanmış hissediyoruz. hrantı katleden odağın, tetikçisinden ötesini kurcalamayan, bizzat karartan, araştırmaya kalkanı "terörist" ilan eden düzen yüzünden utanıyoruz. biz artık hukukun bittiğini hissediyoruz. son 10 yılda gözle görülür şekilde artmış kadın cinayetleri yüzünden, iş güvenliği olmadığı için madenlerde ölen işçiler yüzünden, kapatılan tiyatrolar sinemalar yüzünden, reyhanlı yüzünden, her gün toplumun farklı kesimleri olarak maruz kaldığımız iktidar seviyesinden gelen hakaret dolu ifadeler yüzünden direniyoruz. daha aklıma gelmeyen nicesi de vardır. 11 yıl, dile kolay, yaşarken zor.
ben chpli değilim, bdpli de değilim. kürt değilim, ermeni de değilim. hiç bir partiyle bağım yok. hayatımda hiçbir erkekten şiddet görmedim. silivride yatan bir tane yakınım yoktur. devlet ihalesine girip akp yandaşlarına karşı ihale kaybeden tanıdığım da yok. hes kurmaya kalkıştıkları köyleri bir kere bile gidip gözlerimle göremedim, dere kenarında bir çay içmişliğim de yok. kopya skandalları yaşanan sınavların hiç birinde katılımcı değildim. maden işçisi de değilim. ama bunlar beni tüketiyor. bunlar gezide direnenleri tüketiyor. meydanda olanla, medyada duyduğumuz arasındaki uçurum kanı beynimize sıçratıyor. biz istiyoruz ki siz de görün. ne olup bittiğini görün artık.
bu iktidarın başı yıllar yılı mağduru oynadı. bizleri size dinsiz, din düşmanı olarak tanıttı. sizin ibadetlerinizi özgürce yapabilmenizin garantörü olarak kendisini ve partisini gösterdi. açın gözlerinizi etrafa bakın. dünya değişti. halk değişti. gezi parkında namaz kılan müslümanların başında, olası bir polis müdahelesi için bekleyenleri gördünüz mü siz? ben gördüm. başörtülü kızların özgürce üniversiteye girmesini, camilerinizin ilelebet sizlere ibadet hizmeti sunmasını, inancınız size bireysel olarak her ne emrediyosa bunu yerine getirebilmenizi, kendi davası gibi savunacak insanların olduğu bir ülkede yaşıyorsunuz, bunu görün artık. bu yeni bir şey değil. geziden önce de vardı. başörtünüz yüzünden üniversiteye alınmadığınızda, sizlerin yanında protestoya katılanlara hiç baktınız mı? sizce onların hepsi müslüman mıydı?
davosta sesini yükseltti, güya ülkeye prestij kazandırdı. her bıçkın konuşmasında karizmasıyla kitleleri büyüledi. peki sonrasında, israille iptal edilen herhangi bir ticari anlaşma gördünüz mü, okudunuz mu gazetelerde? ülke büyüme içindeymiş. kişi başına düşen milli gelir 10 500 dolar olmuş. bugün öğrendim. valla açıkçası bana 10 500 dolar düşmüyor. size düşüyorsa bilemem. aaa ama neydi, bir laf vardı? zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması mıydı? sakallı bir adam dile getirmişti sanki. bir de istatistik diye bir bilim vardı. hani mod, medyan, averaj. belki bunlarla ilgilidir.
geziye ilk gelen ufak grubun tüm derdi ağaçtı, akpli arkadaşım. ama ne zaman ki orada çadırda uyuyan insanlara saldırıldı, işte o noktada vicdan sahibi insanların kan beynine sıçradı. çünkü kim olduklarını biliyorduk onların. ağaç, çiçek, böcek diye gelip "bu ağacı kesme" diyen bir grup naif insan. iftira atsan atılmıyor, o derece. ve artık birileri orada yeter dedi. "yetti sizden çektiğimiz" dedi. işte bu yüzden oradaki kalabalık bu kadar çok sesliydi. dışarıdakiler bir süre orada ne olduğunu bu yüzden anlayamadı. muhalefet partisinin işi desen çocuklar parktan bağırdı: "chpli değiliz!" pkk demeye çalışanlar oldu, e ama ülkücüsü de oradaydı. allah allah fener taraftarı, beşiktaşta en sıcak müdahelenin yaşandığı gün çarşı'ya destek olmaya gelmişti formasıyla. e bu gay çocukla, türbanlı kız birlikte kandil simidi dağıtıyorlardı gezi'de. evet farkındayız, bir süre ne olup bittiğini iktidar çözemedi. hatta büyük resim uzaktan daha iyi görünür belki diyerek baya bir uzaklaştı başbakanımız. ama sen bu resmi anlayabilirsin akpli kardeşim. aynı sıralarda okuduğum arkadaşım. çünkü sen kibirden gözünü döndürecek bir koltukta oturmuyorsun. sen hala beni anlayabilirsin. o yüzden lütfen biraz daha oku yazdıklarımı.
bunlar olurken bizi asıl dehşete düşüren neydi biliyor musun? medya, meydanları vermiyordu. belki son 3 haftadır milyonuncuya penguen diyeceğiz ama evet medya, gün ortasında penguen belgeseli veriyordu. başbakan, belki yıllardır özlemi çekilen o dayanışma ortamındaki her biri iş güç sahibi, okuyan, çalışan, düşünen insanlara çapulcular diyordu. ona da eyvallah dedik. çapulcuyuz. gaz sıkıyorlardı, ona da tamam dedik. biz de solüsyon hazırlayıp çıkarız sokaklara. ama orada insanlar öldü akpli kardeşim. direkt kapsüller insanlara nişan alındı. sayısız kafa travması yaşandı. insanlar gözlerini kaybetti. sakatlandılar. o da yetmedi, revire dönüştürülen otellere saldırdılar. plastik mermiler kullanıldı. o otele saldırılan gün gezide çocuklar için resim atölyesi vardı, biliyor musun? bir sürü çocuk o gece annesini babasını bekledi tanımadığı insanların yanında, sürekli gaz atılan bir otel lobisinde. peki medya ne diyordu? marjinaller provokatörler camide içki içip, seks yapan direnişçiler müezzin hayır dedi, "çocuklar kanlar içinde sığındı, ne içkisi?" adamı görevden aldılar doğruları söylediği, içinde allah korkusu taşıdığı için.
peki 4 tane sivil polise sdp bayrakları tutuşturup, polise molotof attırdıkları sabahı biliyor musun? kimsenin tanımadığı 4 adam peydah oldu bir sabah. normalde tazyiğiyle insanı havada zıplatıp, kafa travması geçirten toma bunların ayaklarını serinletti. bir saat meydanda karşılıklı oynadılar. hiç biri yüzünü bile yıkayacak kadar ıslanmamıştır diyebiliriz. o buna iki molotof attı, bu ona biraz su sıktı. ne oluyor diye izledik. meğer öğleden sonra yapacağı konuşmada polisimize molotof atan direnişçiler demek istemiş canı, sizleri kışkırtmak için. ondanmış bütün tiyatro. valinin attığı yalanları yazmaya üşeniyorum. merak eden vali mutlu twitter yalan yazarak son 20 günün dökümüne dilediği siteden ulaşabilir. sonra, neymiş? kamu malına zarar vermişiz. onlar çiçek ekmiş, bizler ise geziye işemişiz. bu 20 günde 4 insan öldü. dört. dört can. gencecik. sayısız yaralanma, sayısız gözaltı var. yakınlarından günlerdir haber alamayan insanlar var. sizce durum buyken kamu malı diyen, çiçek böcek diyen birinin vicdanından söz edebilir miyiz?
bir diğer iddia, dış mihraklar tarafından finanse edildiğimiz, büyük bir komplonun oyuncuları olduğumuzdu. 1,5 yıldır planlanıyormuş bu olaylar. valla eğer öyleyse baya gerizekalı bir kitle olduğumuzu itiraf etmek gerekecek. zira 1,5 yılda yaptığımız tüm hazırlık, talcidle suyu karıştırıp plastik fısfıslara doldurmakmış gibi duruyor ki bu kadarını sizler de bize reva görmezsiniz diye tahmin ediyorum.
özetle demek istediğim şudur ki, biz size düşman, size kızgın değiliz. derdimiz, sizlerle değil. bizi yıllardır topluca uyutan medyayla, hukuku yerle yeksan kılan iktidarla, sürekli maruz kaldığımız yalan dolan, talanla. evet kandırıldığınızı düşünüyoruz. ama yalnız değilsiniz bu oyunda. meydanlara çıkıp sesimizi yükseltmeye başlayana kadar ne kadar kandırıldığımızın bizler de farkında değildik. herkes ben de! diye el etti uzaktan ve işte öylece aktık meydanlara.
Bir tercüman olarak belirtiyorum, kesinlikle çeviri hatasıdır. Interest lobby denilen oluşum faiz değil, çıkar lobisi anlamına gelir, bu kişilerin faizle alakalı bir durumu yoktur zira Türkiye'nin faiz oranları çok dalgalı olmadığı gibi merkez bankası kontrolündedir, bu eğer faiz lobisi olsaydı, daha fazla faiz kazancı elde edebilecekleri yüzlerce ülke var.
Çıkar lobisi bir nevi ABD menşeli zenginler lobisidir ve ülkelere başkan atama veya politika belirleme konularında uzmandırlar, http://community.seattlet...19900624&slug=1078833
Şimdi burada asıl sorgulamamız gereken, neden çeviri hatası yapıldığıdır? Bir çeviri hatası yapılması için kaynak bir metne ve hedef bir dile ihtiyaç vardır, buradaki çeviri hatası Türkçe olduğu için kaynak metnin ingilizce olduğu anlaşılıyor, peki başbakanın metinleri neden ingilizce hazırlanıyor? yoksa metinler yurtdışından mı getiriliyor?
Eğer öyleyse, "interest lobby"nin kullanıldığı tek ülke olan ABD'den geliyor olması çok mantıklıdır, zaten başbakan, ülkesinde Reyhanlı olayı yaşandığında ABD gezisini ertelemeyecek kadar elzem gördü bu seyahati.
Madem ABD metinleri gönderiyor neden ardından gezi eylemlerinin arkasındayız açıklaması yapıyor?
Bunun nedeni ise ABD'nin artık rte'yiı silmiş olması, yani yakın zamanda yeni bir başbakan ile tanışabilir güzel ülkemiz, beklemede kalalım çünkü seçim sayımlarını ABD menşeli sistem gerçekleştirecek, stalinin'in de söylediği gibi seçimlerde kimin oy verdiği önemli değildir, önemli olan sayımı kimin yaptığıdır.
Çıkar lobisi bir nevi ABD menşeli zenginler lobisidir ve ülkelere başkan atama veya politika belirleme konularında uzmandırlar, http://community.seattlet...19900624&slug=1078833
Şimdi burada asıl sorgulamamız gereken, neden çeviri hatası yapıldığıdır? Bir çeviri hatası yapılması için kaynak bir metne ve hedef bir dile ihtiyaç vardır, buradaki çeviri hatası Türkçe olduğu için kaynak metnin ingilizce olduğu anlaşılıyor, peki başbakanın metinleri neden ingilizce hazırlanıyor? yoksa metinler yurtdışından mı getiriliyor?
Eğer öyleyse, "interest lobby"nin kullanıldığı tek ülke olan ABD'den geliyor olması çok mantıklıdır, zaten başbakan, ülkesinde Reyhanlı olayı yaşandığında ABD gezisini ertelemeyecek kadar elzem gördü bu seyahati.
Madem ABD metinleri gönderiyor neden ardından gezi eylemlerinin arkasındayız açıklaması yapıyor?
Bunun nedeni ise ABD'nin artık rte'yiı silmiş olması, yani yakın zamanda yeni bir başbakan ile tanışabilir güzel ülkemiz, beklemede kalalım çünkü seçim sayımlarını ABD menşeli sistem gerçekleştirecek, stalinin'in de söylediği gibi seçimlerde kimin oy verdiği önemli değildir, önemli olan sayımı kimin yaptığıdır.
Bebe'nin düşük yapılan ya da kürtaj ile aldırılan bir bebeğe ithafen yazdığı şarkı, çevirisi aşağıdaki gibidir;
http://www.youtube.com/watch?v=IzF32qOm9LQ
Cómo decir que me parte en mil las esquinitas de mis huesos,
Kemiklerimin binlerce parçaya bölündüğünü nasıl kabul edebilirim
que han caído los esquemas de mi vida ahora que todo era perfecto.
ya da hayatımdaki tüm planların yok olduğunu, hem de herşey mükemmelken.
Y algo más que eso,
Ve bu yetmezmiş gibi,
me sorbiste el seso y me decían del peso de este cuerpecito mío
aklımı yitirttin ve bu aciz vücudumun
que se ha convertío en río.
bir nehire dönüştüğünü söyledin
de este cuerpecito mío
bu aciz vücudumun
que se ha convertío en río.
bir nehire dönüştüğünü söyledin
Me cuesta abrir los ojos
gözlerimi açmak çok zor
y lo hago poco a poco,
ve yavaş yavaş açıyorum
no sea que aún te encuentre cerca.
belki halen yanımdasındır diye
Me guardo tu recuerdo
anılarını saklıyorum
como el mejor secreto,
sanki en büyük sırmış gibi
que dulce fue tenerte dentro.
Seni içimde hissetmek ne kadar güzeldi
Hay un trozo de luzen esta oscuridad
bu karanlıkta bir ışık var
para prestarme calma.
beni sakinleştirmek için
El tiempo todo calma,
Zaman herşeyin ilacı
la tempestad y la calma,
fırtına ve dinginlik
el tiempo todo calma,
Zaman herşeyin ilacı
la tempestad y la calma.
fırtına ve dinginlik
Siempre me quedará
her zaman hatırlayacağım
la voz suave del mar,
denizin o yumuşak sesini
volver a respirar
tekrar nefes alacağım
la lluvia que caerá sobre este cuerpo y mojará
yağmur bu bedene düşüp onu ıslatacak
la flor que crece en mi,
içimde tekrar çiçek açacak
y volver a reír
ve tekrar güleceğim
y cada día un instante volver a pensar en ti.
ve hergün, aniden, seni tekrar düşüneceğim
En la voz suave del mar,
denizin o yumuşak sesinde
en volver a respirar
tekrar nefes alacağım
la lluvia que caerá sobre este cuerpo y mojará
yağmur bu bedene düşüp onu ıslatacak
la flor que crece en mi,
içimde tekrar çiçek açacak
y volver a reír
ve tekrar güleceğim
y cada día un instante volver a pensar en ti.
ve hergün, aniden, seni tekrar düşüneceğim
http://www.youtube.com/watch?v=IzF32qOm9LQ
Cómo decir que me parte en mil las esquinitas de mis huesos,
Kemiklerimin binlerce parçaya bölündüğünü nasıl kabul edebilirim
que han caído los esquemas de mi vida ahora que todo era perfecto.
ya da hayatımdaki tüm planların yok olduğunu, hem de herşey mükemmelken.
Y algo más que eso,
Ve bu yetmezmiş gibi,
me sorbiste el seso y me decían del peso de este cuerpecito mío
aklımı yitirttin ve bu aciz vücudumun
que se ha convertío en río.
bir nehire dönüştüğünü söyledin
de este cuerpecito mío
bu aciz vücudumun
que se ha convertío en río.
bir nehire dönüştüğünü söyledin
Me cuesta abrir los ojos
gözlerimi açmak çok zor
y lo hago poco a poco,
ve yavaş yavaş açıyorum
no sea que aún te encuentre cerca.
belki halen yanımdasındır diye
Me guardo tu recuerdo
anılarını saklıyorum
como el mejor secreto,
sanki en büyük sırmış gibi
que dulce fue tenerte dentro.
Seni içimde hissetmek ne kadar güzeldi
Hay un trozo de luzen esta oscuridad
bu karanlıkta bir ışık var
para prestarme calma.
beni sakinleştirmek için
El tiempo todo calma,
Zaman herşeyin ilacı
la tempestad y la calma,
fırtına ve dinginlik
el tiempo todo calma,
Zaman herşeyin ilacı
la tempestad y la calma.
fırtına ve dinginlik
Siempre me quedará
her zaman hatırlayacağım
la voz suave del mar,
denizin o yumuşak sesini
volver a respirar
tekrar nefes alacağım
la lluvia que caerá sobre este cuerpo y mojará
yağmur bu bedene düşüp onu ıslatacak
la flor que crece en mi,
içimde tekrar çiçek açacak
y volver a reír
ve tekrar güleceğim
y cada día un instante volver a pensar en ti.
ve hergün, aniden, seni tekrar düşüneceğim
En la voz suave del mar,
denizin o yumuşak sesinde
en volver a respirar
tekrar nefes alacağım
la lluvia que caerá sobre este cuerpo y mojará
yağmur bu bedene düşüp onu ıslatacak
la flor que crece en mi,
içimde tekrar çiçek açacak
y volver a reír
ve tekrar güleceğim
y cada día un instante volver a pensar en ti.
ve hergün, aniden, seni tekrar düşüneceğim
Ntv 18. yüzyıl Fransasında yayın yapıyor olsaydı, kimsenin Fransız devriminden haberi olmayacaktı ve işin kötüsü bu kanalı izleyenler bizim gibi meydanlara doluşanlar yani bir stv değil bunu yapan...
masturbasyon resmen bir katliam bir soykırım olmalı, heil pipiler...
Stres kırığı tanımlamasının içerisinde kırık terimi geçmesine rağmen gerçek bir kırık değildir. Ayağın yük taşıması esnasında her bölgenin anatomik yapı uyarınca belli bir fonksiyonu vardır. Her bölge, yürüyüşün belli fazlarında belli
bir miktarda yük taşır. Ayağın anatomik özelliklerinin dışında zorlandığı durumlarda ( yanlış ayakkabı ile yürüyüş yapma, yanlış ayakkabı ile spor yapma, aşırı yürüyüş, aşırı sportif faaliyet, ayakta deformiteler) yanlış yerlere fazla
miktarda yük binmesi kemiğin basınç altında kalmasına yol açar. Basınç artışı silindirik yapıda olan uzun kemiklerde ( tarak kemikleri ve kaval kemiği) kemik iliğinin ödem yanıtı geliştirmesine yol açar. Gelişen ödem kemiğin içindeki
basıncı arttırır bu basınç ağrı olarak hasta tarafından algılanır.
Tedavi:
Stres kırıklarında en önemli tedavi parametresi kişinin stres yüke yol açan faktörünü ortadan kaldırmaktır. Doğru ayakkabı kullanımı, aşırı sportif faaliyete son verilmesi, ayaktaki deformiteyi düzeltecek ya da yanlış yük dağılımını
düzeltecek tabanlık kullanımı önemli tedbirler arasındadır.
Ancak stres kırığı ile karşılaşıldığı zaman tedavinin ilk aşamasında en önemli parametre ayağın istirahate alınmasıdır. Önce yaklaşık 3 hafta hiç yük vermeme, ardından yaklaşık 3-6 hafta kısmi yük verme ile hastanın yanlış yük
vermekten kaynaklanan kemik içi basıncı azaltılmaya çalışılır. Bu dönemde yapılan fizik tedavi ve rehabilitasyon ile ayağın adale gücünün normal kalması ve ayakta gelişmiş ödemin azaltılmasın çaba sarfedilir.
Stres kırığının tanısını koyarken MRI çok etkili bir yöntemdir, stres kırığının iyileşmesini takipte de çekilen MRI' lar önemli bir parametre olacaktır.
Ayrıca Yao Ming'in basketbolu bırakmasının nedenidir.
bir miktarda yük taşır. Ayağın anatomik özelliklerinin dışında zorlandığı durumlarda ( yanlış ayakkabı ile yürüyüş yapma, yanlış ayakkabı ile spor yapma, aşırı yürüyüş, aşırı sportif faaliyet, ayakta deformiteler) yanlış yerlere fazla
miktarda yük binmesi kemiğin basınç altında kalmasına yol açar. Basınç artışı silindirik yapıda olan uzun kemiklerde ( tarak kemikleri ve kaval kemiği) kemik iliğinin ödem yanıtı geliştirmesine yol açar. Gelişen ödem kemiğin içindeki
basıncı arttırır bu basınç ağrı olarak hasta tarafından algılanır.
Tedavi:
Stres kırıklarında en önemli tedavi parametresi kişinin stres yüke yol açan faktörünü ortadan kaldırmaktır. Doğru ayakkabı kullanımı, aşırı sportif faaliyete son verilmesi, ayaktaki deformiteyi düzeltecek ya da yanlış yük dağılımını
düzeltecek tabanlık kullanımı önemli tedbirler arasındadır.
Ancak stres kırığı ile karşılaşıldığı zaman tedavinin ilk aşamasında en önemli parametre ayağın istirahate alınmasıdır. Önce yaklaşık 3 hafta hiç yük vermeme, ardından yaklaşık 3-6 hafta kısmi yük verme ile hastanın yanlış yük
vermekten kaynaklanan kemik içi basıncı azaltılmaya çalışılır. Bu dönemde yapılan fizik tedavi ve rehabilitasyon ile ayağın adale gücünün normal kalması ve ayakta gelişmiş ödemin azaltılmasın çaba sarfedilir.
Stres kırığının tanısını koyarken MRI çok etkili bir yöntemdir, stres kırığının iyileşmesini takipte de çekilen MRI' lar önemli bir parametre olacaktır.
Ayrıca Yao Ming'in basketbolu bırakmasının nedenidir.
Brezilya'da yaşanandır, insanın en derinindeki iyilik duygusunu gözler önüne sermiştir, her insan özünde iyidir önemli olan bunu ortaya çıkarabilmek...
http://elcomercio.pe/player/1384898
http://elcomercio.pe/player/1384898
önyargılı ve sorgulamadan uzak insanlara (şakirtlerin büyük bölümü) güzel cevap verendir.
https://www.facebook.com/...28&type=2&theater
https://www.facebook.com/...28&type=2&theater