bugün

mzungu

(bkz: altıncı nesil yazar)
sadece hayatımda keşke bu kadar yeri olsa diye düşündüğüm olur bazen, fakat her gördüğümde (her ne yaşıyor olursak olalım) sıcak bir yaz gününde kızgın kumlardan serin sulara atlamış hissi verir bana. herşeyden önce en yakın dostumdu, sonra sevgilim
sonra çok sevdiğim bir romanın somutlaşmış kahramanı, sonra kırgın küçük oğlum, sonra hiç bişeyim olmadan herşeyim olan zaat ve bana verdiği sözde durmasada birbirimizden hiçbirşey saklamayacağız deyip saklasada küsüp kızamadığım insan...
davetsiz misafirimdir. onunla ilk tanıştığımızda sürekli birbirimize: ''çok hızlı gelişti herşey'' derdik. aslında bu onun yapısıdır. yani bir bakarsınız hayatınızdaki en kuytu karanlık yerlerin kapısını açıyorsunuz ona, tozlu eşyalarınızın tozunu silip ona verdikten sonra o da aynen sizin şefkatinizle dokunuyordur o güzelim elleriyle.
sonra onun o muhteşem müzik zevki...
birşey anlatırken ellerini kullanışı, kırgınlığında gözlerini kaçırışı herşeyine bayıldığımdır kısaca.
(bkz: blackstar) (bkz: radiohead)
bunu sessiz oku -sır-:o giderken, ben ona küsken ve arkasından gizlice bakarken PENiS diye bağırmak ve üzerine atlamak istiyorum.
(bkz: don kişot)
(bkz: küçük prens)
(bkz: selim) (bkz: tutunamayanlar) (bkz: oğuz atay)
(bkz: beyonce) (bkz: halo)
(bkz: nil karaibrahimgil) (bkz: xl)
(bkz: göçmüş kediler bahçesi)
(bkz: madonna)
(bkz: the xx)
(bkz: two suns)
(bkz: bat for lashes)
(bkz: turntable)

(bkz: bursa)
(bkz: sigara)
(bkz: metroda terk edilmek)
(bkz: küsüp kızamamak)
(bkz: ağladığın geceler) (bkz: ezginin günlüğü)

ona bişeyler anlatmayı öyle çok seviyorum ki yokluğunda bile susmuyorum.

ilk paralı zamanımda eline ellerimle vermesemde, şarap alıp birlikte dinlemesekte plak almayı kafama koyduğum insan.

''bir gün habersiz çık gel unuttuğun plakları almaya''