bugün

stalker

filmi izledikten sonra sözlüklerde film hakkında yazılanları okudum. iyi ki filmi izledikten sonra okumuşum, yoksa katiyyen izleme zahmetine katlanmazdım... film hakkında söylenecek çok şey var tamam, dopdolu bir film ama "mükemmel","kusursuz", "hayatımı değiştirdi" gibi yorumlar nedense bana çok yapmacık geliyor... bir kere filmin çok ağır olduğunu düşünenlere katılmıyorum, aksine yönetmen lokma lokma vermiş vereceğini, insanın boğazına tıkmıyor. sahnelere çok fazla takılıp ne demek istediğini anlamaya çalışmak nafile, çünkü anlatmak istediği şeylerin üzerine öyle uzun uzun bastırmış ki, kalan ayrıntıları tamamen izleyicinin çağrışımlarını tetiklemek için serpiştirmiş gibi...

kirli ve renksiz medeniyetten uzaklaşıp bölgenin sınırına geldiklerinde görüntü renklenir, kullandıkları araçtan inerler... alabildiğine yeşil bir manzaranın içinde yıkık dökük bir kaç elektrik direğini ve harabe olmuş bir arabayı hemen gözümüze sokar yönetmen... doğanın, "bölge" de medeniyete karşı kazandığı zaferi görürüz burada, tren raylarının arasından boy boy otlar yükselmiştir... aynı zaferi tamamen yıkılmış bir binanın geride kalan zemininden akan suyun altında kalan harabe eşyaları ağır ağır zihnimize işlerken de görüntüler; bozuk paralar, isa figürleri, mekanik aletler, bir otomatik tüfek, dikenli tel, takvim yaprağı vs..vs.. hepsi doğada gömülüp kalmıştır ve umud oradadır, "bölge"de... insanlığın gidişatını gösterir bize, "bölgenin kuralları" aslında "doğanın kuralları"dır -yazar bir otu çekiştirdiğinde stalker kızar ve yerden aldığı demir çubuğu fırlatır yazara, ondan bölgeye saygı duymasını ister- ve insanoğlu kibirli yaşamsal çelişkilerini ve saçma bilimsel icadlarını bir yana bırakıp varoluşunu doğada aramadığı sürece onlar için bir gelecek yoktur... bu yüzden umud, günümüz medeniyetinin barınamadığı ve kurallarının geçersiz kaldığı "bölgede"...

stalker şöyle der; "izin ver planlanan her şey gerçekleşsin. inanmalarına izin ver. ve tutkularına gülmelerine izin ver. çünkü onların tutku dediği, gerçekte duygusal bir enerji değil, ruhları ve dış dünya arasında bir sürtüşmedir... ve en önemlisi, kendilerine inanmalarına izin ver. izin ver çocuklar gibi çaresiz olsunlar. çünkü güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç, hiçbir şey... insan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise katı ve duyarsız... bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür.sertlik ve güç, ölümün refakatçısıdırlar... uysallık ve güçsüzlük, varlığın ve canlılığın dışa vurumlarıdır... çünkü katılaşan hiçbir zaman kazanmaz..." bu monologda tarkovski kendi dileğini dile getiriyor filmin ortasında...

fakat sanatı ve bilimi yadsımıyor tarkovski, yolculuk boyunca en önden hep onlar ilerliyorlar; tek istediği sadece "bölge" ye karşı daha duyarlı olmaları... zira iki yolcu da tehlikeli durumlarla karşılaştıkları halde başlarına kötü bir şey gelmiyor. fakat bir zaman ikisi de bölgeye ve stalker a zarar vermeye niyetleniyorlar...

dolu dolu film, fena değil... daha iyi de olabilirdi... daha iyisi yapılabilir...

söylenecek daha çok şey var ama zaten ekşisözlük de uzun uzun yazmışlar... hatta ısrarla aynı şeyleri yazmışlar, merak eden ordan okusun...

bir de daha filmi izlememişken bu yazıyı okuyorsanız, allah da sizi davul etsin başka sözüm yok...