bugün

buket uzuner

yazmış olduğu öykü ve romanlarla çok kimseye güzellikler katan yazardır.beğenilen öykülerden biri:

YAŞAM TUZ KADAR DEĞERLi, BiBER KADAR ACIDIR

Gücü ve varlığı sorgulanamaz, şanı şöhreti yeri göğü titreten büyük padişah bir gün çok sevdiği üç kızını huzuruna çağırıp, küçük bir oyun oynamak ister. Oyun çok masumdur. Üç prenses babalarını ne kadar çok sevdiklerini anlatacaklardır. Büyük prenses babası büyük imparatoru elmaslar, pırlantalar, ortanca prenses dünya sultanı babasını denizler, ormanlar ve gökler kadar çok sevmektedir. Sıra kızlar arasında en zeki ve cesur olduğu için imparatorun gözdesi sayılan küçük prensese gelince, o tek bir sözcük söyler. TUZ! Yani komşu ülke kral ve hanlarının önünde korkudan titrediği hanlar hanı, kudretli imparator, canının parçası, öpöz küçük kızı tarafından yalnızca tuz kadar sevmektedir. Sonrasını bilirsiniz. Yaşadığı ortamın ihtişamı ve çevresindeki dalkavukların sahte pırıltılarıyla gönül gözü ayrıntının önemi ve yaşamın özüne kapanmış olan imparator öfkesine kapılıp, küçük kızını sürgüne yollar. Yıllar sonra doğal felaketler nedeniyle ülkede hiç tuz kalmayınca 'bir tutam tuz!' diye inleyen halkı gibi büyük sultan da tuzun önemini anlar ve kendini bağışlaması için prensese yalvarır. Prenses de taş kalpli değildir ya, bağışlar babasını. Tabii sonunda onlar erer muradına, biz çıkarız kerevetine. Binbir Gece Masallari'ndan biri olarak hatırladığım bu şahane masalın bir başka versiyonunu da Shakespeare, Kral Lear ile kızı Cordelia arasındada farklı biçimde yineler, bilirsiniz. Annemden ilk dinlediğim çocukluk yaşlarımdan beri, her hatırladığımda beni sevgiyle gülümseten bu masalın tuz kısmı, bundan böyle Pazar günleri SABAH'ta yazacağım köşenin başlığıdır. Çünkü yaşamın sırlarının tıpkı tuz gibi insani ayrıntılarda gizlindiğini keşfetmiş bir yazarın da elinden başkası gelmez. Çünkü artık keyfin ve kederin, aşkın ve nefretin, iyilik ve kötülüğün adresi sır olmaktan çıkar, yaşanan zamanın, eldeki değerlerin anlamı yavaş yavaş kavranmaya başlanır, karmaşık görünen birçok durum ve ilişki basit ve anlaşılır şekle dönüşür. Ve zaten gerisi de çorap söküğü gibi gelir. TUZ önemlidir. Ama tuzsuz kalmadıkça bunu farketmeyiz. Şimdi, sağlık sorunu nedeniyle tuzsuz diyet uygulayan okurlar bana başlarını sallayarak 'evet' diyorlar. Yaşamımızı oluşturan ayrıntılar da aynen tuz kadar önemlidir. Evimiz, arkadaşlarımız, sevdiklerimiz, ailemiz, günlük yaşantımızın tekdüzeleştiği için burun büktüğümüz birçok ayrıntısı aslında önemli ve ne kadar başkalarınınkine benzer görünse de bize özeldir. Bunu ancak onları yitirince anlarız. Mutluluk devamlı değildir. Ama yaşam, ayrıntılarıyla daima devam eder.

Büyük depremden sonra bir daha haftalarca gerçekleştiremediğimiz balkonda yenen mütevazı akşam yemeklerinin aslında ne büyük mutluluk olduğunu farkettiğimde tuz masalı hafızamın çocukluk arşivinden fırlayıp, önüme düşmüştü. Çünkü büyük depremden önce, son zamanlarda balkonda ailecek yediğimiz yaz akşam yemeklerinin artık rutinleştiğini ve eski heyecanını yitiridiğini düşünüp, homurdanıyordum için için... Ama aynı yıl sonyaz biterken normalde hiç yapmayacağımız bir şey yaptık. Üzerimizde ceketler ve hırkalarla sırf o burun büktüğüm rutini tekrarlayabilmek için üşümeyi göze alıp, balkonda ailecek bir güz akşam yemeği yedik. Bu çok ama çok güzel bir yemekti. Çünkü küçük, sıradan mutlulukların önemi tuz kadar ve tuz gibi yeniden keşfedilmişti. Tuz her zaman yanında kara biberle servis edilir. Dag basindaki salash yol lokantalarından, Bogaz'da ya da New York'taki lüks restoranlara kadar. Tuz ve biber, ak ve kara olarak daima yanyaya, başbaşa otururken, aslında bize yaşamın en önemli dersini yinelemektedirler. Herşey ve herkes kendi karşıtını içinde taşır. Tıpkı hepimiz gibi. Aslında masada sessizce yanyana oturan tuz ve biber ayrıntıları önemseyen ve görmeye özen gösterenlere yaşamın sırlarını sessizce sunmaktadır. Birçok ayrıntı gibi tuz ve biber de... Bana sorarsanız onlar, tuz ve biber bu denli zıt olmalarına karşın, yokluklarında birbirilerini özleyecek kadar birbirlerini tamamlamaktadırlar. Ya biz? Peki biz hangi karşıtlıklarımızı içimizde taşıyoruz ve kaçımız bunun farkındayız? Dahası hangimiz bunu kabul edecek kadar cesur ve çiplagiz? Tuzsuz ve bibersiz kalmamak umuduyla...

28 EKIM 2001 PAZAR
Buket UZUNER