bugün

citizen kane

no trespassing ciğercanım.

"Bu kadar zengin olmasaydım, büyük bir adam olabilirdim!" diyor yurdumdaş kane. pahalı bir oyuncağı var. seviyor büyük oynamayı. hırslı. "nası kodum lafı!" tadında çıkışları mevcut. devasa egosu ve mutlak otoritesi var. "insanların ne düşüneceği konusunda otorite benim!" diyecek kadar... ayn rand'ın the fountainhead adlı romanındaki gail wynand'a benzettim onu. sıfırdan başlayan birer hayat... kane, talih kuşuyla tanışıp da yırtarken; gail wynand tırnaklarıyla kazıya kazıya, insanlardan tiksine tiksine, ruhunu sata sata medya patronu oluyor. medya patronu olmak? güç sahibi olmak... nüfuzlu olmak... belli bir yaştan sonra erkeklerin büyük çoğunluğu bunun için götünü yırtıyor. güç, güç, güç... büyüklük, büyüklük, büyüklük... büyük konuşmamak lazım tabi ama, o göt yırtıcılardan biri olmak istemem. ha; yarın bir gün olursam da olurum. çok da kasmamak lazım sanki. su akar... neyse, gail wynand'a benziyor dedik kane, benzete benzete devam edelim istersen, ister misin? bu paragraf çok uzadı ama be ciğer, uzayınca afakanlar basıyor bana, müsadenle.

boy, pos, mimik, hatta yüz hatları itibariyle de cem uzan'a benzetmek yanlış olmaz. politik hırsları, skandalları da cabası. şovu seviyorlar da demiş miydim? adını anmadan geçmek olmaz doğanlar'ın aydın var tabi. big brother! andırıyorlar birbirlerini muntazaman. filmde, kane'in yaşlılık dönemleri godfather'daki marlon brando'yu andırıyor diyerek bu benzetme ve andırma bahsini pat diye kapatalım.

2. Karısı: Dişim ağrıyor ve fazla tanıdığım yok!
Kane: Ben çok kişi tanırım. Sanırım ikimiz de yalnızız.

Belki de en yakınlarına bile güvenemedikleri, mutlak bir yalnızlık içinde hapsoldukları bir hayatları olabilir kane gibilerin. ya da "siz öyle zannedin, bir elim yağda, bir elim balda; am. üstünde pm.'le sevişiyorum" da diyebilirler. orasını bilemem tabi. Bildiğim bir şey var ki 1941'de 26 yaşındaki orson welles tarafından çekilmiş; teknik, taktik ve bakış açısı hususlarında çığır açıcı olarak itham edilen bu film gerçekten muazzam. dikizledim. mutluyum. onaylıyorum. aradan 68 yıl geçmesine rağmen, bugün bile hala o günkü çığır açıcı seviyeyi yakalayamayanlar var. misal ben... yakalayamadım bir türlü. 6-7 yıldır film milm çekelim diyoruz, he he'lerle geçiştiriyoruz. en yakında orson welles'in açtığı yolda, gösterdiği hedefte hiç durmadan yürüyeceğime bir şeyler içmek istiyorum. şerefe!

ışıları kapatıp, sessiz bir karanlıkta güzel bir film izlemekten daha keyifli ne olabilir? çok daha enfes bir film izlemek mesela. ilahi. şakacılığım üzerimde. soyunsam ayıp olmaz di mi? O zaman hazır zevzekliği üzerimden atmışken filmin ilerleyen dakikalarında mr. lenand'ın çaktığı muazzam replik "hafıza, insan ırkının üstündeki en büyük lanettir!"'de bahsi geçen "hatırlamak" hadisesiyle ilişkili olan mr. bernstein'in şu enfes tiradıyla bitirelim:

"insanlar hatırlamayacağı sandığımız şeyleri hatırlar. Mesela ben, 1896'da bir gün feribotla Jersey'e geçiyorum. Biz tam açılırken başka bir feribot yanaştı. içinde inmek için bekleyen bir kız vardı. Beyaz elbiseli, beyaz bir şemsiyesi vardı. Onu ancak bir saniye görebildim. O beni hiç görmedi bile. Ama bahse girerim, onu düşünmeden geçen tek bir ayım olmamıştır."

no trespassing ciğercanım. *