bugün

ersun yanal

zatı alileri işler sarpa sarıp da çözülmez hale geldiğini anlayınca yine topu taca attı. bu ülkenin abdurrahman çelebililiğe soyunan keçilerinin yaptığı en iyi işi yaparak polemiğe sığındı. tabii burada hata onun değil bizimdir. ne yaptıysak trabzonspor taraftarının diğer taraftarlara benzemediğini, hakikaten futboldan anladığını gösteremedik kendisine. bu yüzden zatı şahanelerinden özür dileriz.

kendileri trabzonspor dergisinin son sayısına bizi aydınlatmak için türlü türlü açıklamalarda bulunmuş, sağolsun varolsun. biz hiç düşünememiştik. yalnız o da şunu bilsin ki bu açıklamalar sadece gazetecileri tatmin eder. sağduyulu taraftarlar için hiçbir hikmeti harbiyesi yoktur.

Şimdi beyefendinin iddialarını tek tek analiz edelim bakalım.

ilk olarak futbolda sonuca göre yorum yapmanın en büyük rahatsızlıklardan biri olduğunu belirtmiştir. doğrudur. gerçekten de bu husus türk futbol tarihimizin önemli problemlerinden biridir. fakat trabzonspor taraftarının şu andaki şikayetinin sonuca göre yorum yapmak illetiyle malul olduğunu söylemek safdilliktir. bu takımın taraftarları en azından skor olarak iyi durumda olduğu zamanlarda da takımın iyi oynamadığını biliyor ve söylüyordu. bunu inkar etmek devekuşluğuna özenmektir efendim, bu da maalesef türkiyemizdeki meşhur hastalıklardan biridir. fakat bunlardan çok daha önemli bir hastalık vardır ki, o da işler kötü gidince el çabukluğu marifet bir taraftar psikanalizi yapmak küstahlığıdır. beyefendiye bize böylesi sinsice bir hakarette bulunduğu için sitemlerimizi iletiyoruz ve diyoruz ki dünya büyükse biz de büyüğüz. ha ha. yok lan onu demiyoruz. diyoruz ki peki işler kötü gidince ve bir türlü de düzelmeyince neden hep böyle bir mazlum pozu takınarak maalesef türkiye'de skora göre yorum yapılıyor edebiyatına sığınıyorsunuz kardeşim?

gelelim ikinci meseleye "Oysa yapılan değerlendirmelerin hiçbiri analitik verilere dayanmıyor. Bu da yapılan doğruları kenarda tutup özellikle moral motivasyonun olumsuz etkilenmesine yol açıyor." Tolunay Kafkas'ın çok güzel bir sözü vardı. "Biz burada atomu parçalamıyoruz" Yalnızca bu cümle bile Türk futbol tarihinin en hakikatli demeçlerinden biri olarak kaydedilmeye değerdir efendim; tabii anlayana. Futbola bir bilim muamelesi yapanlardan oldum olası gıcık kapıyorum. Futbol basit bir oyundur efendim. Analitiğe falan ihtiyaç duymaz. Elinizdeki bilgisayarlarla aklı evvelleri kandırırsınız. Birgün kurnazın biri çıkar o da eline en kalitelisinden bir bilgisayar alıp sizi yerden yere vurur o zaman da ağzınız açık kalır.

"Bizler teknik direktörler olarak oyuncularımızı sadece oynadıkları 90 dakikada değil, antrenmanlarda ve maçlardaki verimlerini en ince detaylarına kadar inceledikten sonra değerlendiririz. O yüzden yaptığımız tercihlere saygı duyulmalı" Saygı duymadığımızı kim söyledi? Bilakis saygı duyduğumuz için yazıyoruz bu kadar. Yoksa bunları yazacağıma sevgilime şiirler yazar, onun gönlünü kazanırdım bir kere daha. Fakat gerçek olan bir şey var ki o da şu. Sizin bu çok övündüğünüz analitik bakışınız ve en ince detayına kadar her şeye hakimmiş pozlarınız sürekli yanlış çıkıyor ki kaç haftadır kazanamıyorsunuz. Demek ki buralarda bir hata var efendim. Biz dışarıdan görüyoruz ama siz görmemekte ısrar ediyorsunuz. Hem bu hatalar öyle analitik, kıldan ince kılıçta keskince detayları kaçırmaya sebep olan teknik hatalar değil; bariz ortada olan, herkesin görebileceği kadar vahim hatalar. Dedikoduya girer diye isim vermiyorum ama orta saha da oynayan ve haftalardır dökülen iki tane futbolcunun hala ilk on birde oynamasını hangi teknik analiz sağlıyor acaba? Eğer hakikaten sizin dediğiniz gibi o adamlar görevlerini bizim göremediğimiz ama sizin istediğiniz gibi yapıyorsa, o zaman da sizin bütün analizleriniz bu adamların sizin istediklerinizi yapıp yapmadığını anlamak içindir; kazanmak için değil. Çünkü bu arkadaşların sizin dediğiniz kadarıyla görevini layıkıyla yaptığı maçlarda hep kaybediyoruz.

Gelelim rakiplerinizin gücüne saygı duyulmalı meselesine. Böylesi bir polemik te ancak Türk futbol adamlarına yakışırdı. Mesela sizin deplasmanda yenilip kendi sahanızda berabere kaldığınız Gaziantep ne kadar güçlüymüş ki kendi sahasında Galatasaray'dan, Antalya'ya; Büyükşehir Belediye'den Konya'ya kadar herkese yeniliyor. Puan durumundaki yeri de ortada ayrıca. Bizim yenemediğimiz Kocaeli'ye düşmesi beklenen Ankaragücü dört gol atabiliyor. Elimizden kaçırdığımız Fenerbahçe zar zor yendiğimiz Hacettepe'ye yedi gol atabiliyor. Bizse en son yedi golü ne zaman attık onu öğrenebilmek için tarihin tozlu sayfalarına başvuruyoruz.

Son olarak Sivasspor'un durumu her şeyi ortaya çıkarıyor efendim. Birebir karşılaştırdığınızda hangi futbolcusu bizim topçularımızdan üstün de bu takım hala şampiyonluğun en büyük adayı olabiliyor. Birebir yaptığımız mukayeselerde göremediğimiz fark teknik direktörlerin yaklaşımlarında olmasın sakın? Ki bülent uygun denen fatih terim yılmaz vural harcıyla ortaya karışık klonlanmış adamı günahım kadar sevmem de, beğenmem de.

Son olarak izlediğim kadarıyla Gaziantepspor, istanbul Belediye, Ankaraspor, Kocaeli hatta Denizlispor gibi takımların oynadığı göze hoş gelen, yalnızca basit paslarla böylesi bir fark yaratan takımlar kadar da yapamıyorsun bu güzelim takımı da hala sezon başından beri devam eden o saç baş yolduran pas hatalarıyla ölüp ölüp diriliyoruz.

Kendi özel tarihimden bildiğim kadarıyla Trabzonspor'un en iyi orta saha oyuncularıyla donandığı bir senedir bu sene. Bu kadroyla rakibe top göstermeyecek bir takım yaratmak hiç de zor değilken hala taraftara göstermeden şapkadan maymun çıkarmaya çalışan saf ilüzyonistlere öykünmek de ne oluyor Ersun hoca?

Yuhh ne yazmışım lan! Vallahi ikinci defa okuyamayacak kadar uzun oldu arkadaşlar. Bir sürçü lisan ettiysek affola.