bugün

sevgi

Öncelikle:

(bkz: yüksel)
(bkz: babür)

Özellikle ailesi tarafından çok sevilmiş ve el üstünde tutulmuş insanların (bizzat benim) rahatlıkla gösterebildiği, halı dokur gibi ilmek ilmek dokuduğu duygu. insan beyni erken çocukluk döneminde kayıt cihazı gibidir; 0-6 yaş arası ailede ne görürse onu gösterir. Bu nedenle sevgi fıtrî olduğu kadar öğrenilen bir duygudur. Bu girizgahtan sonra asıl konuya geçelim.

Sevgi; sevilen uğruna ödenebilecek her bedeli başına taç yapma sanatıdır. Bu bedeli ömür boyu ve hatta ahirette bile ödeyeceğimi bilen yüce yaratıcı bana verebileceği en değerli iki armağanı verdi. Yumruk kadar kalbe Yüksel ve Babür beyleri sığdırabilmek paha biçilemez bir duygu. Bir ceviz dalını ince ince oyup şekil vermek gibi... O nakışlar ağacın içinde bir yerlerde vardır zaten ama oyup ortaya çıkarırsın. Aslında kalbinin orta yerinde hat sanatıyla yazılmış (Babür) یوکسل , بابور (Yüksel) yazılarının kenarlarını tezhip sanatıyla ve oyduğun ahşap çerçeve ile süslemeye devam edersin ve bu sanat eserinin oluşmasının ömür boyu süreceğini, gün geçtikçe daha da nefis bir hale geleceğini bilirsin.

Geçenlerde şehir dışında bilimsel bir kongrede tanışıp, daha sonra yaşadığım şehirde ağırladığım Bakülü Türk halkbilimci bir hocamla sohbet ederken çok güzel bir benzetme yaptı. Şöyle konuştu: "inan mənə, ora bir də gəlsəm Yüksəl və Babur bəylər ilə danışacağam. Sənin ürəyində çoxlu ləl və gövhər var. Hamısının üstündə də Babur və Yüksəl yazır. Bu doğrudan da paxıllıq hissi oyadır. Sizin Topqapı sarayınız var, bax ordakı qaşıqçı almazı bu qədər dəyərli ola bilməz." Çok haklı. Kaşıkçı elmasının kalbi olsaydı bu paha biçilemezliği kıskanırdı herhalde. Cevaben, onların annem ve babamla birlikte hayatımın en değerli varlıkları olduklarını ve onlarla birlikte bir gün Revan'a gidebilsem bu hayatta ve belki öbür dünyada da erişebileceğim en büyük mutluluğun bu olacağını söyledim. Paxıllıq yani imrenmekle karışık kıskançlık hissettiğini söyleyen hocamın sesi titredi. Birkaç yıl önce Karabağ'a kavuşmak da tıpkı bunun gibi bir hayaldi. Fakat bunun şimdilik mümkün olmayan bir hayal olduğunu maalesef biliyorum. En sevdiklerimizle birlikte en sevdiğimiz yerde olabilseydik hiçbir derdimiz kalmazdı.

Bilinç akışı tekniğiyle yazmaya devam ederken Şu an Beethoven'ın Ay Işığı Sonatı çalıyor ve ben kitaplığımın önündeki koltukta öylece oturuyorum. Kitaplarımı seyrediyorum. Göz kapaklarım ağırlaştığı ve uykum geldiği halde uyumak istemiyorum. Babam şefkatle "Uykun geldiyse git yat çiçeğim, çok yoruyorsun kendini" diyor. Minik muhabbet kuşum bütün tatlılığıyla öpücük sesi çıkarıyor. Annemle babam gülüp küçük meleğimizi seviyorlar, ufaklık da neşeyle cıvıldıyor. Sevgi bir kuş için bile olsa çok güçlü bir duygu. Küçücük canı var ama Sevildiğini hissettiği için çok mutlu oluyor. Sevgi bir hayvan için bile bu kadar önemli iken bizler için nasıl olmasın?

Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor. Annem sehpanın üstündeki kitapları kitaplığa koyarken kucağımdaki laptopun ekranında onları görünce "Hah! Hocalarının fotoğrafı burada da var. Bu ne sevgi Yarabbim!" deyip gülüyor. içimden Kendi kendime konuştuğumdan haberi olmayan anneme "ben söylemesem de hissediyorlardır değil mi?" diyorum. Önce şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor, sonra gülmeye başlıyor. "söylemediğin halin bu mu? Tellal çıkarıp bağırtmadığın kaldı" diyor. Babam her zamanki gibi kızının tarafında. "en doğrusunu yapıyor. Bir gün söylemediğine pişman olmasın. En fazla bıkarlar, bir şey olmaz" diyor. Endişeyle "Ay bıkarlar mı sahiden?" diyorum. Bu sefer kahkahalarla gülüyorlar. Evet, bıkarlar mı sahiden? Ben elimde olsa ipek böceklerinden bile kozalarını Yüksel ve Babür yazılı örmelerini isterdim. Kraliçe arı, işçi arılara petekleri onların adlarını yazarak yapmalarını söylesin isterdim. Taklamakan'da Çöl rüzgarları kumları savurup kumlarla gökyüzüne Yüksel ve Babür yazsın isterdim.

Selvi boylum al yazmalım'da "Sevgi neydi? sevgi emekti" diyor asya. O kadar doğru ki. Sevgi emekle inşa edilen ve hayatı anlamlı kılan bir duygu. En nihayetinde uzayda Samanyolu galaksisinde bir güneş sisteminde salınan bir kum tanesinin üzerindeyiz. Evrende zerre kadar bile önemimiz yok aslında. Bizi seven ve sevdiğimiz insanlar olmasa hayat anlamlı ve katlanılabilir olmazdı. Bu yazı da uzun yıllar sonra bile en sevdiklerimin adları ve duygularım kalsın diye burada dursun. Ömrüm yeterse, Yirmi yıl kadar sonraki teknolojiyle uzaya Yüksel ve Babür yazılı kapsül göndermek mümkün olursa bu sonsuz sevgi uzay boşluğunda da var olacak.

"Elestu bi rabbikum?" sorusuna cevap verdiğimiz an tanıştığımıza inanıyorum. Tasavvufta her şeyin başladığı O mecliste bazı ruhların birbirlerini tanıyıp bağlandığı inancı vardır. Bu yüzden bazı insanları çok severiz, bazı insanlara ise ortada somut bir sebep yokken ısınamayız. Bunu new age meraklıları "frekans" ile açıklıyorlar. Sanırım frekans veya ilahi bir gücün sayesinde oluşan bağ gerçekten var. Çünkü bu büyük sevgi sadece aynı fikirde olmakla açıklanamaz. Frekansı değişen insanların zamanla birbirlerinden kopmaları, birbirlerinin hayatından silinip gitmeleri de bir gerçek. 22 yıldır silinmeyen, silinmeyi bırakın aşınmayan, tam tersi güçlenen bir bağın herkese nasip olmayacağını biliyorum.

Onlar, Yüksel ve Babür benim bu hayatta en sevdiğim ve sonsuza kadar seveceğim insanın (dursun önkuzu) günümüzdeki hali. ikisi de gözümün nuru. Bu büyük sevgi ölümle bile yarım kalmaz. Başladığı yerde olduğu gibi ruhlarımız bir şekilde yine buluşacak, buna tüm kalbimle inanıyorum.