bugün

güzellik öznel midir nesnel midir sorunsalı

estetik deneyimin ve sanatsal yaratıcılığın temel olarak algılayan ve yaratan özne açısından ya da söz konusu algı ve yaratım sürecinin içeriğini oluşturan nesnel gerçeklik açısından değerlendirilmesi mümkündür. estetik (sanat felsefesi) alanında öznel ve nesnel bir bakış açısına sahip teorilerden söz edilebilir. epistemolojik ve etik alanda öznel bir perspektife sahip filozofların, aynı zamanda estetik alanda da öznel bir perspektife sahip oldukları söylenebilir. örneğin sofistlerin ve deneycilerin (empiristlerin) genel olarak öznellik zemininde biçimlenen bir estetik anlayışı savundukları söylenebilir.

buna karşın idealist ve rasyonalist geleneğin genel olarak bireysel öznelliği aşan bir estetik anlayışı savundukları görülmektedir. bu idealist ve rasyonalist geleneğin bazı önemli temsilcilerine platon, kant ve hegel örnek verilebilir.

bireysel öznelliğin estetik beğeni ve güzellik algısını belirleyen asıl zemin olduğunu savunanlar için genel olarak “renkler ve zevkler” tartışılmaz. bir birey için güzel görünen bir şey bir başkası için güzel olmayabilir. estetik beğeninin bu bireysel ve göreli karakterinin örnekleri yaşamın her alanında karşımıza çıkmaktadır. kimisi kırmızı renkten hoşlanır, kimisi sarı. kimisi klasik batı müziğinin güzel olduğunu düşünür, kimisi arabesk ya da pop müziği. kimisi orhan pamuk’un romanlarından hoşlanır, kimisi agahta christie ya da dostoyevski’nin romanlarından. bireysel öznellik zeminli bu bakış açısıyla, doğal ve sanatsal güzellik bağlamında bir nesnel ölçüte sahip olmak ve bir estetik hiyerarşi oluşturmak mümkün ve temellendirilebilir değildir. bu bağlamda örneğin sofistlerin, tüm insan bilgisini bireysel algıya dayandıran epistemolojilerinin, tüm etik ve estetik değer yargılarını bireysel algıya dayandıran bir anlayışa yol verdiği söylenebilir.

estetik algı ve yargılarımızın, bireysel öznelliği aşan nesnel bir zeminde şekillenmesi gerektiğini savunan düşünür için ise ister doğal ve isterse sanatsal güzelliğin bazı nesnel ölçütleri vardır. kuşkusuz bu ölçütler öznenin nesnel gerçekliği algılaması ve yargılamasıyla ilgili oldukları için, öznellik boyutunu tümüyle dışlayan bir içerik taşıyamazlar. fakat bu öznellik boyutu, bireysel ve göreli bir karakter taşımaktan çok, evrensel ve zorunlu bir içerikle karşımıza çıkar. insan öznelliği için evrensel ve zorunlu olan akılsal bir mahiyette karşımıza çıktığı için, idealist ve rasyonalist filozoflar estetik beğeniyi idealist ve rasyonel bir zeminde açıklarlar. örneğin platon güzellik fenomenini kendi idealar kuramı bağlamında temellendirir ve tüm güzel şeylerin güzellik ideasından pay aldıkları oranda güzel olduğunu savlar. insanların güzellik konusundaki farklı değerlendirme ve yargıları, güzellik olarak güzelliğin, yani ideal güzelliğin farklı olmasından değil, insanların güzel ideasından aldıkları payın farklılığından kaynaklanır. bu ideal, genel geçer ve nesnel bakış açısıyla örneğin mozart’ın müziği ideal ve nesnel güzellik ölçütlerine yeterince sahip olabilir. fakat bazı insanların mozart’tan hoşlanmamaları, onların cahilliğine bağlanabilir. bu cahil insanlar müzik sanatının ve özel olarak klasik müziğin temel değerlerini bilmedikleri gibi güzelin ne olduğuna dair ideal ve nesnel bir bilgi birikimi ve algı yeteneğine de sahip değildirler. böylece kötü ya da yetersiz olan mozart’ın müziği değil, insanların bilgi birikimi ve güzeli algılama yeteneği olabilir.

bununla birlikte değişik kültürlerde sanat ve modanın çok geniş ölçüde farklılıklar gösterdiği araştırmalar, insanların güzelliği algılamalarında çeşitli ortak noktalar bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. örneğin, büyük gözler ve açık ten rengi bütün kültürlerde güzel kabul edilmektedir. yine bir bebek bütün kültürlerde tabiatından gelen bir çekiciliktedir ve gençlik, güzellik ile ilişkilidir. birçok araştırma, güzel yüz tercihinin insanların bebeklik devirlerinden edinildiğini ve değişik cinsiyet ve kültürlerde benzer çekicilik taşıdığını ortaya koymuştur.

genellikle bir kişinin güzel olduğu yargısı, onun kişilik, zeka, zarafet, cazibe gibi iç güzelliği ve sağlık, gençlik, ortalamaya yakınlık ve yaygınlık, cilt gibi dış güzelliğin birleşimine bağlıdır. bu bağlamda güzellik yarışması gibi yarışmalar, dış güzelliği ölçmenin ortak bir yolu olarak çeşitli toplumlarda önemli bir yer tutar. öte yandan güzellik ideali ırkî birliği güçlendirir. karışık ırktan çocuklar genellikle ebeveynlerinden daha çekici görünürler çünkü kalıtsal çeşitlilik kendi ebeveynlerinde bulunan genetik miraslarındaki hatalardan korur.

güzellik karşılaştırma kuramının standardını temsil eder ve üstesinden gelinemediği zaman gücenme ve tatminsizliğe sebep olabilir. ideal güzelliğe yakın olmayan insanlar cemiyetlerinden dışlanabilir. victor hugo’nun notre dame’ın kamburu romanında çirkin görünümlü quasimodo ortalamadan farklıdır ve bu nedenle toplumdan dışlanmıştır. güzellik ideallerinin ırkî baskıların görülmesindeki olumsuz etkileri ortaya konur. mesela, amerikan kültürüne hakim fikre göre siyah çehreli insanlar beyazlardan daha az çekici veya daha az arzu edilendir. kendisini davranışsal ırkçılık olarak gösteren, siyahiliğin çirkinlik olduğu fikri afrikalı amerikalıların hissiyatına zarar verir.

fizikî güzelliğin kuvvetli bir göstergesi, yaygınlık ve eş arama davranışıdır. bir karma görüntü oluşturmak maksadıyla insan yüzleri görüntülerinin bir ortalaması alındığında “ideal” görüntüye tedricen daha yakın olur ve daha çekici olarak algılanır. bu durum ilk olarak charles darwin’in kuzeni francis galton tarafından vejeteryanların yüzleri ve et tüketenlerin yüzleri fotoğrafik olarak üst üste bindirilip birleştirildiğinde her birinde tipik bir yüz görüntsü olup olmadığının araştırılması sırasında farkedildi. bunu yaptığı zaman farketti ki, birleştirilmiş yüz görüntüleri herhangi bir tek fotoğraftaki yüzden çok daha çekiciydi. araştırmacılar sonuçları daha kontrollü deney koşullarında takrarladıklarında ve bilgisayar ortamında elde edilmiş, matematik olarak ortallaması alınmış bir dizi yüz resminin tek bir resimden daha güzel olduğunu buldular. evrimsel olarak eşeyli canlıların kendilerini baskın olan yaygın ve ortalama şekle sokarak çekmeleri gerektiği bir anlam ifade eder. doğal seçilim sonuçları, nesillerin değişiminde faydalı niteliklerin mahzurlu yanları ile yer değiştirir. bu durum evrimi açıklayan temel kuvvettir ve darwin’i biyolojide unutulmaz kılan ana kavramdır. böylece tabî seçilim, faydalı özelliklerin gittikçe bir sonraki nesilde yaygınlaşır öte yandan mahzurlu özelliklerin gittikçe azalır. eşeyli bir canlı bu yüzden uygun bir partneri ile eşleşmek isterken tuhaf, sıradışı görünüşlü özellikleri olan bireylerden kaçınması gerekirken ortalamaya yakın ve baskın yaygınlıkta olan bireyleri bilhassa tercih etmesi gerekirdi. bu durum eş seçimi olarak tanımlanır.

güzelliği psikolojik olarak alıp değerlendirenler de vardır. th. lipps, güzeli bir insanın haz duyduğu, kendisini özgür hissettiği biçim olarak algılıyor. oysa fenomenciler bunu kabul etmiyorlar. onlara göre güzellik, seyredene bağlı olmayan, güzel olan varlığın yapısında temellenen bir özelliktir. güzel bir şey, onu güzel gören olmasa da güzeldir. güzellik varlığın içinde değildir, gerçeklik de; güzellik gerçeğe dayanır ama onun aşar. n.hartman, güzelliğin genel ve tümel bir metafizik varsayımdan çıkartılması yerine güzel varlıklardan, ontolojiden çıkartılması gerektiğini söyler.