bugün

aşk

lazımsın. sesin kulağımda, kokun burnumda. uzaksın ama görüyorum. görüyorum da dokunamıyorum. neymiş? istemezmiş. artık sevmiyormuş. eskisi gibi değilmiş. dedim herhalde delirmiş. hayır, öyle değilmiş.

neymiş? aklıselim her mahluk tadacakmış ölümü. lüzumsuz ise gömünüz, bastırmakla olmaz öyle. hep mi yüksekti bu dağlar? yoksa ben mi dipteyim? soru basit ama cevap değil.

gerek var mı? niye, neden, nasıl. bir boşluk ki her dala tutunduğum da iç çekerek 'en azından daha da düşebilirdin, düşmedin' dedirtir. delirtir en nihayetinde. kök salmış demek, o yüzden hepsi aynı yolda kesişir.

kaktüs mü sevilecek? ilkbaharın en güzellerini yaşadığım mevsimde. ne bileyim? belki insan istiyor ki canım yansın. dinç tutar. sıfırlanan özgüvenle birlikte vites boşta yokuş aşağı yardırırken, o sesin rüya olduğuna inandıramazlar.

kim onlar? belki en ucunda köprünün, tam geçilirken köprü, tam bitti derken tüm hengame; o da nesi? neymiş efendim gök görültüsüymüş, yağmurlarmış, depremlermiş. en büyük artçıyı insana insandan başkası mı yaşatacaktı? ne derece ufakken, nedir bu büyüklük taslamalar? derdim sevmekle dedi, bahçıvan. neymiş? kaktüs mü sevilecekmiş? su verirsin istemez, seveyim dersin dokundurtmaz. iyi bari aynı havayı solumakmış tek teselli.

o da mı satılacak? taksit taksit sevebilecek miyim? mümkün mü? 12 aya eşit dağıtsak. bir anda yüklenmesem. ne bileyim sonra işler karışıyor. olmaz demiş. yokmuş öyle bir izahı sevmemin. peki.

en yüksekten bakarken şehre, karınca kadar insanların üstüne basacak kocaman ayaklı bir hipopotam hayal et. ama kimsenin üstüne basmasın. korksunlar. yaşamanın tesadüf olduğunu anlayan tüm canlılar sonrasında birbirine sarılsın. öpüşsün. konuşsun. sorunları değil, çözümleri. olayları değil, hedefleri. geçmişi değil, geleceği. kabusu değil rüyayı.

neyse demiş o da dönmüş 'ayak basmadık yer bırakmayacağım.'

sevgi ile saygı el ele gezerken; aşk kafa göz tekme takılırmış. çünkü anlamsız duygusal patlamalarda insan her defasında bu ben miydim? der durur. bu kadar mı küçüldüm? bu kadar mı görmedim? bu kadar mı aptalım? bu kadar mı ahmaklık ettim? demiş. hiç

fil olsun. ya da yarı çıplak bir deli. hiçbir şekilde anlaşılmayan bir şey. sen oldun, biraz ben. biraz biz. ikimiz olduk ama ikimiz ölmedik. ayrı zamanlarda ölen iki insan olarak ölümleri yarıştırmak, ne acayip bir densizlik. öldüm öldüm dirildim demiş ama yine olsa yine koşardım, yine coşardım.

çocuk sen hasta mısın? evet demiş. sorunlarınızı başka kulaklara anlatıp başka omuzlarda ağlarken sizler ve bizler, aynı güneşi izledik en nihayetinde. saçın başın dağılır diye yüzüne bakmadığın rüzgardı benim tesellim.

Mevlana'ya göre dert, insanın mevcut duruma boyun eğmemesi ve var olan imkanlardan yararlanarak içinde bulunduğu konumu aşarak daha öteye gitmesi ve dünyaya hakim olan meselelere ve durumlara karşı tavır sergilemesine vesile olur. Acı, insan kişiliğini ve düşüncesini yeniden inşa etmesine zemin hazırlayan bir olaydır ve yaşamında aktif ve canlı olmasına vesile olur. ister adını aşk koyarsın, istersen ölüm.