bugün

oyun

Bir ilhami Çiçek oyunundan çıkarılmamak için susuyorum.

OYUN

'Bu son olsun'; diyor kumral olanı. Saçlarını bir kere daha (alışkanlık işte) önden avuçlayarak, bir iyice gerip alnının derisini yineliyor. 'Bu son olsun!'

'Ne yani' diyor esmer olan, 'bundan böyle hiç mi oynamayacaksın?' Ses yok. Öbürü kendini oyuna iyice kaptırmış gibi yaparak, inandırıcı olmadığını bile bile yanıtlamıyor esmeri. Şimdi her iki eliyle oyun tahtasının köşelerini tutmuş. Gözleri taşlarda. Herhangi bir hesap yapmadan rasgele tarıyor tahtanın yüzeyini. Ve işte unuttu saçlarını avuçlamayı, birden içinde oyunun. Önce at. Sonra piyon ve fil. iyi bir oyuncunun yüzde yüz düşeceği bir tuzak bu. iyi bir oyuncunun, çünkü rastlantıya yer vermez iyi oyuncu, kaçınılmazlıkla tanıştır. Hani sıradan bir oyuncu bu sırayı altüst edebilirdi. Atın gerçek karşılığını oynamaz da, ilgisiz bir taş kımıldatırdı. Böylece önce at, sonra piyon ve fil tasarısının sonu olurdu bu. Doğrusu sonuç değişmezdi ama bunun ne önemi var. Şu matematiksel kesinlikteki şiiri darmadağın ettikten sonra. işte bu yüzden sıradan oyuncularla oynamıyor Kumral. Matlar ya da patlar ilgilendirmiyor onu. Yeni düzenler yakalamak tüm tutkusu.

- Konuşsana!
- Efendim.
- Ne demek 'bu son olsun'
- Ha! Evet. Seninle bir ilgisi yok.
- Ne yani kendi kendine mi konuşuyorsun?
- Olamaz mı? Belki kafamda bir karşılığı vardır.
- Bilmem. Tuhafsın da. istersen bırakalım.
- Neyi?
- Oyunu.
- Ha! Evet.

Kalkıyorlar.